Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, 31 Mart’ta seçimle göreve gelen Belediye Başkanlarımız ile İl Başkanlarımızın müştereken katıldığı bu anlamlı toplantıda sizlerle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Açılış konuşmama geçmeden evvel hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Antalya Sueno Otel’de düzenlemiş olduğumuz iki günlük toplantı sürecinin hayırlı olmasını, nice başarılara kapı aralamasını Rabbim’den niyaz ediyorum. Ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin üzerinden geçen üç haftalık bir sürenin ardından sizlerle buluşmanın eşsiz kıvancını yaşıyorum. Bu vesileyle yurdumun dört bir köşesinden heyecanlarıyla buraya teşrif eden siz muhterem dava arkadaşlarıma hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum. Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Bildiğiniz gibi, insana hizmet siyasetimizin ana amacıdır. Bu amaçtan taviz vermemiz, bu amacı tehir etmemiz eşyanın tabiatına bütünüyle aykırıdır. Yerel yönetimler insanımıza hizmetin ilk ve en öncelikli zeminidir. Demokrasinin kökleşmesi, karar mekanizmalarının aşağıdan yukarıya doğru kurulması ve kurumsallaşması yerel yönetimler sayesinde gerçekleşmektedir. Münakaşadan ziyade müzakerenin güçlenmesi, muğlak ve muamma ilişkiler yerine mutabakat ve meşverete bağlanmış diyalogların genişlemesi yerel yönetimlerle birlikte oluşmaktadır. İnsanımızla doğrudan temasın ilk yüzü yerel yönetimlerdir. Öyle ki, demokrasinin barometresi de yerel yönetimlerdir. Eskilerin ifadesiyle söyleyecek olursak, tebşir ederek tedvir, yani müjdeleyerek yönetim yerel yönetimlerin temel felsefesidir. Bizim bakış ve anlayışımızın özü de budur. Belediye hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla 1826’da kurulan İhtisap Nazırlığı’ndan bugüne kadar geçen 193 yılda yerel yönetimler alanında önemli mesafeler alınmış, çok sayıda reform ve düzenlemeler yapılmıştır. İstanbul’da modern anlamda ilk belediye idaresi ise “İstanbul Şehremaneti” adıyla 1854 yılında çıkarılan bir Nizamname ile kurulmuştur.
Osmanlı döneminde ilk belediye uygulamaları Beyoğlu ve Galata semtlerinde görülmüşken, bugün 1398 belediye yönetimine ulaşmış olmamız önemli bir gelişmedir. Özellikle Cumhuriyet’in ilanında 421 olan belediye sayısının 96 yıl içinde yaklaşık 3,5 kat artması millete hizmet aşkının, demokrasiye sadakat hissiyatının bize göre en bariz numunelerinden birisidir. Belediye demek, umuda aralanan kapı, ufuk ötesine açılan kavrayış demektir. Belediye demek, hakka hürmet, halka hizmet, hakikate riayet demektir. Belediye demek, akıl, ahlak ve adalet üçgeninde kul hakkını gözeten, emanete vefa gösteren, erdemli yönetime gövdesini yerleştiren adanmışlık ve inanmışlık demektir. Belediye yönetimlerini üstlendiğimiz her vatan köşesinde, kalp kırmayacağız, hiç kimseyi incitmeyeceğiz, kutuplaşmaya izin vermeyeceğiz. Hoca Ahmet Yesevi ne güzel de buyurmuş: “Kalp kırmak, Allah-ü Teala’yı incitmek demektir.” Nitekim bu hususta hem titiz, hem de vicdani teyakkuz halinde olacağız. Ben değil, biz diyeceğiz. Ama biz içindeki sayısız beni görmezden gelmeyeceğiz. İnsanımızın ümitlerine dokunacağız, herkese samimiyet ve şefkat göstereceğiz. Gücümüzü koltuktan değil, kalbimizden, kafamızdan ve karakterimizin asil vasıflarından alacağız. Makam tutkusuna kapılıp kişilik ve kimlik ölçülerinden kopmayacağız. Mert olacağız, namerde eyvallah etmeyeceğiz. Hukukun çizgisinden, helalin yolundan asla savrulmayacağız. Millet sevdasından bir an olsun ayrılmayacağız. Çalışmaktan gocunmayacağız. Üretmekten, üretken belediyeciliğimizi anlatmaktan yorulmayacağız. İtidalli olacağız. Önce tedbir, sonra tevekkül diyeceğiz. Sağduyulu hareket edeceğiz. Sabır göstereceğiz. Meselelere stratejik bakacağız. Sükûneti gözeteceğiz. Bir söylüyorsak bin düşüneceğiz. Bir selamın bin hatır edeceğini bileceğiz.
Ah dememek için akledeceğiz, ahitlerimize bağlı kalacağız. Dinleyeceğiz, dinlediğimizi hissedeceğiz, hissettiğimizi tatbik edeceğiz. Zamanın dar kalıplarına sığmayacağız, mesai saatlerine sıkışıp kalmayacağız. Bahane değil iş üreteceğiz. Gelişmeler karşısında bana ne değil, bize ne düşer diyeceğiz. Varsın birileri dedikodu yapsın, biz işimize bakacağız. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın itibar ve iradesini asla lekeletmeyeceğiz. Meşhur ve merhum İslam düşünürü İbn-i Haldun veciz bir şekilde demişti ki: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” Geçmişimiz şereflidir, geleceğimizin teminatıdır. Gelecek geçmişimizin istikametinde tecelli edecektir. Hamd olsun dünümüz temiz, yarınımız emindir. Buna layık olmak, bunun gereğini yapmak boynumuzun borcudur. Dikkat ediniz, belediye haksız kazanç kapısı, ulufe dağıtım kaynağı değildir. Belediye; partizanlık, yandaşlık, yağcılık, yardakçılık, dar kadroculuk, beleşçilik, bencillik, beş yıllık saltanat, devletin malı deniz demek hiç değildir. Allah korkusu olmayan belediye yönetimlerinin sonu karanlıktır. Geçmişte bu yola sapanlar aramızdan birer birer ayrılıp gitmişlerdir. Vatandaşlarımızla empati yapamayan, dertlere deva olamayan, sorun ve şikayetlere kulak veremeyen belediye yönetimlerinin akıbeti biliniz ki kayıptır. Mütemadi ilerleyiş ve irade görülmeden mutlak bir muvaffakiyet vuku bulamaz. İkbal düşkünü değil, siyasi iffet düşkünü olmak lazımdır. Çıkarların ikmaline değil, haysiyetin ifasına, hidayetin ifadesine, hizmetin idamesine dört elle sarılmak önem ve öncelik sıralamasında en önde yer almalıdır. Diyor ya Hz.Mevlana: “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela vermez kul azmadıkça.” Şehirlerinin emanetini üstlenen değerli arkadaşlarımın bu hususlara azami dikkat göstereceklerine içtenlikle inanıyor, hepinizden bunu bekliyorum. 31 Mart seçimlerinde Türk milleti Milliyetçi Hareket Partisi’ne çok değerli bir destek vermiştir. Bu desteği heba ve heder edemeyiz. Milletimizin güvenini sarsamayız, hayal kırıklığına uğratamayız. Milliyetçi Hareket Partisi tuzakları boza boza bugünlere gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi engelleri aşa aşa, manşetleri yene yene, adeta düştüğü yerden dev gibi doğrularak müstesna bir başarıya imza atmıştır. Bu başarının altında hepinizin payı vardır. Alayınızı kutluyor, il başkanlarımıza, belediye başkanlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İnandık, ihanete birlikte direndik. İman varsa, imkan vardır dedik. Kenetlendik, mücadelenin gereğini beraberce gerçekleştirdik. Yolumuza çıkan sırtlanları kenara ittik, sırtımızdaki keneleri el birliğiyle temizledik. İmkansızlıklara teslim olmadık, ilkel saldırılara boyun eğmedik. Dedik ki, vatan bölünmeyecek, bayrak inmeyecek, ezan susmayacak, Türkiye sonsuza kadar var olacak. Milli bekamız üzerinde oyun oynayanlara sonuna kadar direnç gösterdik. Yapamayacağımızı söylediler, öyle bir yaptık ki, şaşkınlıklarından şoka girdiler, köşe bucak kaçacak yer aradılar. Bilmiyorlardı ki, küllerimizden yeniden doğarız. Kalın kafaları basmıyordu ki, üç hilali gölgelemeye hiçbir menfur ve menhus emelin gücü yetmez. Toparlanamaz demişlerdi, toparlanmak şöyle dursun iddia ve iftira sahiplerini iman dolu nefesimizle devirdik, azgınlaşan nefisleriyle birlikte yerle yeksan ettik. Bununla yetinmeyeceğiz. Aldığımız sonuçlar bize yeter demeyeceğiz. 31 Mart’ta; 1 büyükşehir, 10 il, 58 metropol ilçe, 78 ilçe, 89 belde olmak üzere toplam 235 belediye başkanlığını kazanmamız tesadüfi değil tarihi bir başarıdır. Adana Kozan’da hakkımız yenmiştir. Iğdır’da hakkımız gasp edilmiştir. İstanbul Maltepe’de önümüz kesilmiştir. Ne var ki başarıya duyduğumuz inancı bir türlü engelleyemediler. Ulaştığımız başarı günbegün yoğunlaşan bir mücadelenin eseridir. Bu başarı milletimizin bize duyduğu güven duygusunun müessir esenliğidir. 31 Mart’ta 1389 belediyenin 987’si Cumhur İttifakı’nın siyasi sorumluluğuna teslim edilmiştir. Belediye başkanlıkların yüzde 72’si Cumhur İttifak’ını oluşturan MHP ve AK Partinin yönetimine geçmiştir. Samanlıkta iğne arayanlar, çalı dibi yoklayanlar, karanlıktan aydınlığa taş fırlatanlar, harman yeri dişleyenler bu gerçeği örtemezler, hakikatin ışığını perdeleyemezler. 30 Mart 2014 Mahalli İdareler Seçimleriyle 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerini mukayese ettiğimizde belediye sayısını oransal düzeyde en çok arttıran Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Sadağından çıkan ok hedefine varmıştır. Attığımız her doğru adım günden güne hızlanarak menziliyle buluşmuştur. Altını kalın olarak çizmek isterim ki, 31 Mart seçimlerinde 3 bin 658 belediye meclis üyesi partimizin listelerinden seçilmiştir. 188 il genel meclis üyesi partimizi temsilen seçilmeyi başarmıştır. Kara kampanya faillerinin ne uydurup, neyi servis ettiğine aldırmıyoruz. Biz millet ne diyor ona bakıyoruz. Biz tarih ne diyor, ecdad ne diyor, istikbal haklarımız neye ihtiyaç duyuyor onu hissediyor, ona kulak veriyoruz. Bunların dışında kim ne söylüyorsa fuzuli laf kalabalığıdır. Müfterilerin isnatları, müfsitlerin ithamları, münafıkların ilkesizlikleri ayaklarımızın ta altındadır, kuşkusuz çiğnenmeye müstahaktır. Türkiye muhaliflerinin itibarsız ve iradesiz sözleri nazarımızda yok hükmündedir. Bir adama bakarız adam mı diye, bir de lafa bakarız laf mı diye. Karşımızda saf saf dizilen ihanet ve iftira mangasının ne adamlıktan nasipleri, ne de laflarının en ufak kıymet-i harbiyesi vardır. Cumhur İttifakı 31 Mart’tan zaferle çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi güçlü şekilde tescillenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi de 31 Mart’ta yüzünü ağartacak müstesna bir netice elde etmiştir. Kıskanan varsa buyursun kıskansın. Çekemeyen varsa durmasın çatlasın. 31 Mart’ta beka için milli karar, cumhur için istikrar anlayışı galip gelmiştir. 31 Mart’ta sağduyunun birlikteliği açık ara öne geçmiştir. Bütün belediye başkanlarımızı, il başkanlarımızı, seçilemese de sahada çok aktif mücadele eden bütün adaylarımızı, Cumhur İttifakı’nın bütün mensuplarını yürekten tebrik ediyorum. Takdir ve teveccühünden dolayı aziz milletimize bir kez daha teşekkür ediyorum.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Milliyetçi Hareket Partisi yarım asırdır siyasetin zorlu etap ve kulvarlarını inancıyla, tertemiz ülküleriyle aşmasını bilmiştir. Nice badirelerle, nice ağır imtihanlarla sınansak da her seferinde daha da güçlenerek yolumuza devam ettik. Önce ülkem ve milletim dedik. Biz bu ülkeyi karşılık beklemeden sevdik. Tıpkı aşığın maşukuna vurulduğu gibi biz de Türk milletine vurulduk. Ama vurgun yemedik, dur durak bilmedik. Milli bekamızın varlığına başımızı koyduk. Milli birliğimizin yaşatılmasına yemin ettik. Türk-İslam Ülküsünün hedefleriyle bezendik ve bilendik. Zaman oldu hissemize çile, hanemize ateş düştü; baş göz üstüne dedik, hiç sızlanmadık, hiç sitem ve şikâyet etmedik. Gün geldi şehadet dediler, mahkûmiyet dediler, mağduriyet dediler, seve seve katlandık, ne yapalım kaderimiz buymuş deyip acımızı içimize gömdük. İçin için ağlasak da belli etmedik. Ülkümüz vardı, ülkücü olduk. Ülkemiz vardı, sevdalısı olduk. İlkelerimiz vardı, tutarlı ve ahlaklı hayat çizgimizi muhafaza ettik. Hatırımızdan hiç çıkarmadık ki, gündelik hayatın kaygıları altında vizyonları kısıtlanmış kitlelere anlam ve güç kazandıran büyük dava adamlarının varlığıdır, gösterdikleri dirayettir. İnsanı anlamlı kılan, insan olarak yaradılışından da öte; bir toplum içinde yaşıyor olmasıdır. Bunu asla unutmadık. Yalnızca yaşıyor olmaktan başka bir gaye taşımayan toplumların, tarihin acımasız çarkında nasıl öğütülmüş olduğunu beşeriyetin kalıntılarına bakarak öğrendik. Gerçekte gaye, hayatın anlamıdır, gücüdür. Gaye varsa hayat anlam kazanacaktır. Hayat, varlığını sürdürmek isteyen ve bunun gereğini yapanlar için anlamlıdır, ayrıcalıklıdır. Ancak gideceği limanı bilmeyenler için hayat fırtınalıdır, zifiri karanlıktır.
Ne var ki gideceği yeri bilmek, ancak geride kalanı özümsemekten, bugünü anlamaktan, geleceği planlamaktan geçecektir. Geçmiş, bugün ve gelecek; bunlardan birinin eksikliği hedeften sapmalara, mesafelerin uzamasına, nefeslerin kesilmesine yol açacaktır. Yanlış yere saplanmak da, hedefin arkasına düşmek de, hedefsiz olmak kadar isabetten uzaktır. Geride kalan insanlığın izleri; dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak yorumlayamamış toplumların doğru zannettikleri yanlış yollarda nasıl heba ve helak olduklarının örnekleri ile doludur. Tarih bu kapsamda nice ibretlik olaylara sahnedir. Siyasetin doğru yapılması kadar doğru siyaseti yapmanın manası da burada aranmalıdır. Büyük hedefler büyük heveslerin, büyük hevesler ise büyük düşüncelerin eseridir. Hedefsiz fikir, dümensiz gemi gibidir. Böylesi bir gemi denizde yüzer, ama nereye gideceği meçhuldür. Fikirsiz heves tıpkı kanı çekilmiş bedene benzer. Hedefimiz vardır, hevesimiz vardır, fikrimiz varittir. Bizi biz yapan değerlerimiz tüm haşmet ve görkemiyle vakidir. Basit fikirlerden büyük heyecanlar doğmamış, doğmayacaktır. Küçük heyecanlardan büyük ülkülerin yeşermesi de beklenmeyecektir. Biz hayatı seyretmek için değil, seyrini değiştirmek için mücadele ediyoruz. Biz siyaseti zaman doldurmak, meşgul olmak için değil, zamanın rotasını Türk milletinin lehine dönüştürmek için yapıyoruz. Korkarak, vehmederek, basit hesaplar yaparak, sinsi planlara meylederek, egolarımızın boyunduruğuna girerek hiçbir yere gidemeyeceğimiz açıktır. Gelişmeler karşısında cesaret gösteremeyen esaret altına girecektir. Hz.Mevlana ne güzel de söylemiş: “Cesaret akıldan geliyorsa cesarettir, bilgisizlikten geliyorsa cehalettir.” Akılsız cesaret körlük, sevgisiz siyaset köhneliktir. Sevmek için yürek, sürdürmek için de emek şarttır. Çok şükür biz de hem mangal gibi yürek, hem de fedakârlıkla perçinlenmiş emek vardır. Ve Türk milletinin ilelebet hizmetindedir. Cehaletin olduğu yerde zekânın fenerleri sönüktür. Korkaklığın olduğu yerde zafer fikri siliktir. İmkânsızlık sadece acizler için geçerlidir. Bizim lügatimizde böyle bir şey yoktur. Şunu unutmayınız ki, uzak hedefleri kucaklayan, hayal gibi görülen ülkülerin peşinden koşanlar gönlü, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük olan dava adamlarıdır. Dava adamlarının dilinde imkansız diye bir şey yoktur. Ülkücü kendinden vazgeçerek varlığını ve geleceğini bağladığı milletinin devamına ve yükselişine adamış ve odaklamış şuur sahibinin unvanıdır. Bu müstesna unvan, millet sevgisi ve kaygısıyla öylesine eriyiş halidir ki, tıpkı sufilerin ölmeden önce Allah aşkıyla benliklerini yok edişlerine benzeyen bir mecz olma haliyle millet sevgisi içinde yok oluşu ifade eder. O halde ülkücülüğün çıkış noktası ve yegâne dayanağı millet sevgisi ve millet varlığıdır. Millet namına ve millet için verilen mücadele engellerin birer birer aşılmasını gerektiren güçlü bir iradeyi de zorunlu kılmaktadır. Bu yüksek iradeye sahip olanlara biz “dava adamı”, bu niteliklerin cümlesine “dava adamlığı” adını veriyoruz. Dava adamı olmak için elbette önce adam olmak, mert olmak, ahlaklı olmak, ruh köküne sahip olmak, ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak asıldır, tarihi önemdedir. İşte bu ruh sayesinde ihanetlere göğüs geriyoruz. İşte bu ruh vesilesiyle Türkiye’nin tarihi haklarını korkusuzca müdafaa ediyoruz. Artık öyle bir kavşaktayız ki, irade gösteremeyenlerle vakit kaybedemeyiz. Bedel ödemeyi göze alamayanlarla oyalanamayız. Kararının ardında duramayanlarla aynı hedefleri paylaşamayız. Fikrini ve mücadelesini savunamayanlarla birlikte olamayız. Soluğu kesilince saklanıp, zoru görünce kuytuya sinenlerle birlikte yürüyemeyiz. “Vatanımın ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kurşun” diyebilen, diyebilmiş, diyebilecek yiğitlerin şeref payesi olan davamızı onun bunun ihtiraslarına kurban edemeyiz. Alnımız açıktır, başımız diktir, vicdanımız rahattır, yüreğimiz sevgi doludur. Hak edenle ekmeğimizi bölüşürüz, haksızlığa tevessül edenin ise yakasından tutar, hesabını sorarız. Zira haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır. Zulme rıza zulümdür. Zalime müsamaha zayıflık ve zillettir. Efendimiz Hz.Muhammed buyuruyor ki:
“Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle düzeltin, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğzedin.” Lütfen dikkat buyurunuz, 31 Mart seçimlerinden sonra kötü niyet ve hedef sahipleri daha da gün yüzüne çıkmışlardır. Özellikle Cumhur İttifakı’nı karalamak ve siyasi hesaplarla yaralamak için organize bir şebeke tedavüldedir. Bilhassa partimizin il genel meclis seçiminde aldığı yüzde 18,81 oy oranını diline dolayıp Cumhur İttifakı’nın hisarlarında gedik açmak için el ovuşturan fırsatçılar fitne nöbetine girmişlerdir. Halep oradaysa arşın sandıkta, YSK’nın tespitlerindedir ve oy oranımız yüzde 18,81’dir. Milliyetçi Hareket Partisi’ne AK Parti’den kayış olduğunu söyleyerek Cumhur İttifakı’na suikast düzenleyen, muazzez birlikteliğimizi sabote etmeye kalkışan nifak yuvaları, şu işe bakınız ki, oldukça faaldir. Emel sahiplerinin maskeleri düşmüştür. Biz bunların alayını biliyor ve tanıyoruz. Ne yapmak istediklerini, nereye varmayı planladıklarını az çok fark ediyoruz. Mesela FETÖ’nün Fehmisi, Pensilvanya’nın Koru’su, alenen husumet aşılamaya çalışmaktadır. Öteden beri kronik MHP düşmanı olan bu zat, anlaşılan 15 Temmuz’un rövanşını almak için kuyruğa girenler arasına adını çoktan yazdırmıştır. Bu şahsın hala elini kolunu sallayarak geziyor olması hayret verici bir garabettir. 31 Mart’ta Zillet İttifakı’nın kısmi mevzi kazanmasından ümitlenen ihanet lobisinin yüzüne kan gelmesi, cüretkarlıkta merhale kaydetmesi ibretlik bir tablodur. Pensilvanya korosunun eski gazeteci kadrosundan olan melun şahıs, Cumhur İttifakı içinde MHP’nin AK Parti’nin altını oyduğunu iddia etmiştir. AK Parti’nin ittifakta eridiğini alçakça ileri sürmüştür. Hıyanetin Koru’su, AK Parti’nin, eski güzel günleri canlandırmaya yarayabilecek daha az zararlı bir müttefik bulmasını utanmadan sıkılmadan teklif edebilmiştir. Hatta AK Parti’nin kendisine daha yakın, ülkeyi birlikte daha rahat yönetebileceği bir müttefik bulmasını önermiştir. Kızarmayan yüzlü, yaşarmayan gözlü, malum görevli devrededir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimindeki organize usulsüzlüklerin ve sandık yolsuzluklarının üstünü örtercesine sonuçların hiç uzatılmadan kabulünü söyleyen bu köksüzün tekrar başını kaldırması 15 Temmuz şehitlerine büyük bir haksızlık ve hakarettir. Türkiye’yi yöneten parti bellidir. Hükümet bellidir. Cumhurbaşkanımız ve Bakanlar Kurulu görevinin başındadır. Milliyetçi Hareket Partisi ise TBMM’de denge ve denetleme görevini icra konusunda sorumluluk üstlenmiştir. FETÖ’nün gazeteci kisvesindeki elamanı, eğer yanlış değerlendirmiyorsak, AK Parti’nin, bizatihi kuyusunu kazanlara kucak açmasını, yani eski müttefikleriyle tekraren beraber olmasını dilemektedir. Bu çürük yumurta, bu husumet odağı, ne hakla, hangi yüzle yazıp çizmekte, bunları nasıl söyleyebilmektedir? Bu ne şerefsizliktir? Puslu ortamların, bulanık dönemlerin kalemşörü olan bu şahsın nedametini duyan, geçmişinden dolayı utanç duyduğunu gören var mıdır? FETÖ’nün Koru’su kime ne anlatıyor, hangi kripto mesajları veriyor? Milliyetçi Hareket Partisi’yle AK Parti’nin ittifakından rahatsız olanlar Türkiye’den rahatsız olan mihraklar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yıkmak isteyen müptezellerdir. Cumhur İttifakı’nı hazmedemeyenler 15 Temmuz’da yarım kalan hıyanetlerini tamamlamak isteyen rezillerdir. Bizim ittifakımız konjoktürel değildir. Bizim ittifakımız pazara kadar değildir. Bizim ittifakımız çıkar ve pazarlığa dayalı değildir. Bizim ittifakımız siyasi alış veriş üzerine bina edilmiş değildir. Cumhur İttifakı, Türk milletinin muhteşem iradesiyle temellenmiştir. Cumhur İttifakı Türk tarihinin mirasıyla harcı karılmıştır. 7 Ağustos Yenikapı ruhunun müktesebatıyla çatısı örülmüştür. 16 Nisan Halkoylamasının muzaferliğiyle pekişmiş, 24 Haziran seçimlerinin mecmuuyla güçlenmiştir. Cumhur İttifakı Türkiye’dir, ihanete karşı engel, işgale karşı direniş, yerli ve yabancı şer cephesine karşı muhkem siperdir.
Biz gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünüyoruz. Aklımızda sadece Türkiye var diyoruz. Cumhur İttifakı’nın Türkiye’nin kurtuluş umudu olduğuna inanıyoruz. Eğer gevşersek, eğer taviz verirsek, eğer oyuna gelirsek Türkiye’nin ödeyeceği çok ağır bedeller olacağını biliyoruz. Terörü önleme adı altında kendilerine soğuk savaş sonrası yeni bir öteki yaratmış olan küresel güçler açıkça Türkiye’nin çevresini kuşatmaktadır. Sudan, Yemen, Filistin, Cezayir, Libya, Suriye, Venezüella ağır sorunlarla boğuşmaktadır. S-400 krizi, F-35 gerilimi, ABD’nin terör örgütlerine verdiği destek şirazesinden çıkmış durumdadır. Aynı merkezden tertip ve kontrol edilen çok şiddetli siyasi ve ekonomik operasyon dalgası Türkiye’yi hedef almaktadır. İngiltere menşeli bir gazete her gün zehir kusmaktadır. Ekonomimiz üzerinde kara bulutlar dolaştırılmakta, kabus senaryoları alçakça dolaşıma sokulmaktadır. FETÖ’cüler İstanbul Büyükşehir Belediyesi Seçimi üzerinden ganimet avcılığına soyunmuşlardır. Afrika ülkelerinde FETÖ’cülerin tezgâhıyla mazbata koroları kurulmaktadır. Mazbatayı Türkiye aleyhtarı mevziiye dönüştüren gafiller küresel kullanıma hazır olduklarını göstermek için her yola müracaat etmektedir. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar siyasi sürece adeta çivilenmiştir. Türkiye çok tehlikeli bir girdaba yuvarlanmaktadır. Sokaklar karıştırılmak, kaos dinamikleri harekete geçirilmek istenmektedir. Ekonomik saldırılara mihmandarlık yapan siyasetçilerin gözünü kin ve nefret bürümüştür. CHP-İP-HDP-PKK-FETÖ ortaklığı çok vahim boyutlara ulaşmıştır. Ekrem İmamoğlu terörist Demirtaş’a methiyeler düzmekte, Ermeni’sinden Rum’una ne var ne yok selam göndermektedir. Değerli Dava Arkadaşlarım, Terör örgütlerini küresel çıkarları için kullananlarla, teröre karşı savaş verenler aynı mihraklardır. Ve bunların kanlı gündemlerinde Türkiye vardır. Tavşana kaç, tazıya tut diyenler aynı odaklardır. Ne üzücüdür ki, bu şiddet çarkı ezilmiş milletlerin başında kara bir talih olarak dönüp durmaktadır. Milletleri kendi coğrafyalarında, kendi beşeri ve ekonomik kaynaklarından vazgeçmeye zorlamak siyasetin yeni ismidir. Ve Türkiye, bu kirli oyunun içine çekilmek istenmektedir. Zilletin ortakları, yeni emperyalizmin dayatmalarına Türkiye’yi hazırlama görevini içeriden üstlenen tam bir “Truva Atı” haline gelmişledir. Türkiye uluslararası ilişkilerde baskıya, hakarete, tehdide, aşağılamaya maruz kalırsa bunlar mutlu olmaktadır. İşsizlik, faiz, döviz kurundaki artışlar yegâne sevinç kaynaklarıdır. Buna karşılık Cumhur İttifakı; Dünyadaki gelişmeleri doğru okuyabilen bir görüş derinliğinden, İnsanlığın yaşadığı ahlak ve değer buhranını analiz eden manevi olgunluktan, Milli bekayı koruyan, milli birliği savunan sorumlu ve duyarlı anlayıştan, Mazlum toplumlara ait emek, değer ve kaynakların nasıl sömürüldüğünü gören sorgulayıcı bakıştan, Beşeriyeti bir rakip gibi değil, Allah’ın emaneti bir kutlu paylaşma vasıtası olarak yorumlayan adalet duygusundan, Ve bunları akıl, sabır, vizyon, bilgi, dikkat ve sevgi ile oluşacak bir terkibin oluşmasından beslenmektedir. İşte bu ilkelerle çıkılacak yol bizi önce Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında “Lider Ülke Türkiye’ye” ulaştıracaktır. Cumhur İttifakı olarak inancımız budur. Ardından ise çağ açan İstanbul’un Fethinin 600. yılı olan 2053 yılında “Süper Güç Türkiye’ye” ulaştıracaktır. Elbette ortak ülkümüz de bu olacaktır. İşte buna eriştiğimizde; Ne, bizi kapı arasında tutmak isteyen Avrupa’ya ihtiyacımız kalacaktır, Ne de bize ikide bir parmak sallayan, devamlı sabrımızı test eden ABD dayatmalarına katlanılacaktır. Unutuldu sanılmasın, inşallah milletimiz o günleri gördüğünde, Kimin, kimi kapısında bekleteceğine, Kimin başına, kimin çuval geçireceğine, Kimin, masalarda yüz süreceğine, Kimin, zulmün hesabını vereceğine, Kimin, ev ödevleri dağıtacağına tarih şahitlik edecektir. Cumhur İttifakı bu tarihi misyonla varlığını idame ettirmektedir. Bizim için öncelik belediye değil, milli bekadır. Cumhur İttifakı Türkiye’den asla vazgeçmeyecektir. Milli hedeflerden sapma göstermeyecektir. Siyasetin eskileriyle yeni sayfa açmak isteyen zalimlerin, Cumhur İttifakı’nın kristalize ruhunda çatlaklar oluşturmaya çalışanların hevesleri kursaklarında kalacaktır. Leş avcılarına izin yoktur. Kavga bekleyenlere müsamaha yoktur. İhtilaf bekleyenlerin, itilaf gözleyenlerin şansı yoktur. Türkiye’yi teslim almak için Cumhur İttifakı’nın zaaf anını kollayanlara ant olsun göz yummak söz konusu olmayacaktır. MHP ile AK Parti çelikten iradedir, bu irade Türkiye düşmanlarına göz açtırmayacaktır. Hiç kimse boşuna beklemesin, boş yere hayal kurmasın, Cumhur İttifakı Türkiye’yi 2023’e taşıyacaktır. Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı 31 Mart’tan 17 gün sonra, yani 17 Nisan’da mazbatasını almış, görevine şimdilik başlamıştır. Musakka edebiyatından veri tabanı ve alt yapıyı kopyalama teşebbüsüne kadar mazbatalı şahıs gizli bir gündem çerçevesinde faaliyetlerini hızlandırmıştır. Ancak olağanüstü itiraz süreci de çalışmaktadır. İstanbul’daki seçimlere şaibe karışmıştır. İstanbul’daki seçimlere derin ve delilli usulsüzlükler hakimdir. Büyükçekmece ve Maltepe’de gün yüzüne çıkan vahim iddialar yenilir yutulur türden değildir. En doğru, en makul kararı Yüksek Seçim Kurulu verecektir. Bize göre İstanbul’daki seçimin yenilenmesi maşeri vicdanı rahatlatacaktır. 17 gün boyunca mazbatayla yatan, mazbatayla kalkan, toplumu kutuplaştıran, siyasi tartışmaları stadyumlara kadar taşıyan Sayın İmamoğlu ve partisi büyük bir yanlışın faili olmuşlardır.
Mazbata almakla iş bitmemiştir. Süreç sonlanmamıştır. Şimdi söz sırası Yüksek Seçim Kurulu’nundur. Biz demokrasiye ve hukuka saygılıyız. Millet iradesine elbette bağlıyız ve saygı duyarız. Ancak sandık hilelerine tahammül göstermemizi de hiç kimse beklememelidir. Henüz her şey bitmiş değildir. Adalet son merciidir. Fakat son söz söylenmemiştir. Bu düşüncelerle dün akşam idrak ettiğimiz Berat Kandilimizin güzelliklere ve manevi beratımıza vesile olmasını tekraren niyaz ediyorum. Bölücü teröristlerin Türkiye Irak sınırında yapmış oldukları saldırılar sonucunda şehit olan dört kahramanımıza Allah’tan rahmet, yaralanan kardeşlerimize şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağolsun, vatan sağolsun. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. İl Başkanlarımız ve Belediye Başkanlarımızın ortak katılımlarıyla gerçekleştireceğimiz iki günlük toplantılarımızın başarılı geçmesini temenni ediyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.
|