Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma metni. 8 Mayıs 2019
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma metni.
8 Mayıs 2019

 

 

 

Değerli Milletvekilleri,

Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,

Değerli Basın Mensupları,

TBMM Parti Grup Toplantımıza başlarken hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan kardeşlerimize en iyi dileklerimi sunuyorum.

Bugünkü grup toplantımızı mübarek bir dönemde yapıyoruz.

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan kutlu Ramazan mevsimine ulaşmanın huzur ve sevincini yaşıyoruz.

Bugün Ramazanın üçüncü günündeyiz.

Ramazan ayımızın nice manevi güzelliklere vesile olmasını, mükâfatını yalnızca Allah’tan beklediğimiz oruç ibadetimizin kabulünü içtenlikle niyaz ediyorum.

Aziz milletimizin, Türk-İslam dünyasının ve muhterem heyetinizin Ramazan-ı Şerif-i mübarek olsun diyorum.

Bu kutlu ayın milli diriliş ve manevi toparlanmanın müjdesi, müstahkem bir uyanışın habercisi olması başlıca temennimdir.

Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı vardır.

Türk milletinin huzura ve dirliğe duyduğu özlem ziyadesiyle fazladır.

Sıkılı yumruklar açılmalıdır.

Gerginlikler azaltılmalıdır.

Gerilimler hafifletilmelidir.

Gönüller alınmalı, dargınlıklar bir kenara atılmalıdır.

Milli birlik ve kardeşliğimizin üzerindeki kâbus bulutları dağıtılmalıdır.

Türkiye’mizin ufkunu perdeleyen, milletimizin umut ve heyecanlarını örseleyen ne varsa bertaraf edilmelidir.

Mübarek Ramazan günlerinin hepimiz için bir muhasebe, bir murakabe dönemi olması başlıca dileğimdir.

Tereddütle geçireceğimiz vakit kalmamıştır.

Oyalanamayız, karanlık senaryoları alttan alamayız.

Türkiye’nin katılaşan sorunlarının çözümü konusunda herkesin söyleyecek bir sözü, atacak bir adımı muhakkak surette vardır ve olmalıdır.

Yeter ki, samimi olunsun.

Yeter ki, ortak akla saygı duyulup riayet edilsin.

Yeter ki iyi niyet hâkim ve hadim olsun.

Kutuplaşarak mesafe alamayız.

Kavgayla zaman kaybedemeyiz.

Ya adil ve adaletli şekilde bölüşüp çok olacağız, aynı zamanda tok olacağız, ya da ağır ağır ve ağrılı şekilde bölünüp yok olacağız.

Ya bir olup zalimlerin oyunlarını bozacağız, ya da teslimiyet anaforuna kapılıp bozguna uğrayacağız.

Nitekim karşımızdaki seçenekler azalmıştır.

Herkes aklını başına almalıdır.

Bizim gidecek başka bir ülkemiz yoktur.

Bizim terk edecek bir yurdumuz yoktur.

Bizim kaybedecek devletimiz, vazgeçilecek insanımız da yoktur.

Ne yapacaksak, neyi başaracaksak Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatarak, milli bekayı koruyarak yapacağız, mutlaka da başaracağız.

Unutulmasın ki, birlikte çok daha güçlüyüz.

 

Türk milletine diş bileyen, dibe inmesini bekleyen mihraklar dün kaybetti, tekrar şanslarını denerlerse, tekrar aynı hataya düşerlerse yine kaybetmeye mahkûm olacaklardır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak safımız Türkiye’nin safıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin yeri sinesinden doğduğu Türk milletidir.

Duruşumuz milletimizin engin ve tarihi duyuşundan ilhamını almıştır.

Bir olmalıyız, beraber olmalıyız; cehil yuvalarına, cani emellere, çürük hedef sahiplerine hep birlikte Türk milletinin kudretini açıkça göstermeliyiz.

İstersek, irademizi perçinlersek emin olun başarırız.

İnanırsak, ülkülerimizin izinden yürürsek, kardeşliğimizi muhafaza edersek her engelin, her zorluğun, her zorbalığın üstesinden kolaylıkla geliriz.

Günlük siyasi kaygıları artık bir kenara bırakmak lazımdır.

Çıkar anlaşmazlıklarından sıyrılmak asıldır.

Nefsin esaretinden kurtulmak, egoların, bencilliğin ve ben merkezli eğilimlerin yörüngesinden çıkmak acil bir ihtiyaçtır.

Geleceğimizden tasarruf edemeyiz.

Dün geçti, gerekli dersler çıkarıldı, sonuçlar alındı.

Önümüze bakmalıyız, siyasi ve ekonomik bekamızı fedakârlıkla korumalıyız.

Unutmayınız ki, geleceğini planlayamayan milletlerin hiçbir zaman bir parlak bir istikbali olmamış, olmayacaktır.

Türk milleti ortak paydasında buluşarak azimle yürümeliyiz

Hayallerimizin sınırı yoktur.

Ülkülerimizin eşi ve emsali yoktur.

Duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, mühürlenmiş kalplere tekraren hatırlatırım ki: Biz Türk milletiyiz, biz Türkiye’yiz, biz bin yıllık kardeşliğin bakiyesiyiz, binlerce yıllık Türk tarihinin bereketiyiz.

Değerli Arkadaşlarım,

31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin hem kampanya dönemi münasebetiyle, hem de sandık sonuçlarının neden olduğu hukuki münakaşalar vesilesiyle uzun bir süre grup toplantılarımıza ara vermek durumunda kalmıştık.

Çok şükür bugün yeniden bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Türkiye zorlu bir seçim sürecinden çıkmıştır.

Seçim sonuçları ilgili değerlendirmelerimizi farklı zeminlerde yaptık, görüşlerimizi açıkladık.

31 Mart’ta milletimizin sandık yoluyla verdiği mesajları titizlikle analiz edip yorumladık.

Bir kez daha söylemek isterim ki, 31 Mart’ın kazananı açık ara farkla Cumhur İttifakı’dır.

Milli uzlaşmanın adresi, milli kucaklaşmanın adı Cumhur İttifakı olmuştur.

Bu gerçeğin inkar ve ihlali mümkün değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi saygıya, takdire, tebrike layık müstesna bir başarıya imza atmıştır.

Bize göre 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri düğümü çözmüş, hükmü vermiştir.

Milletin sözünün üstüne söz söylemek imkânsızdır.

31 Mart’tan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi güçlenerek çıkmış, Cumhur İttifakı ülke bazında siyasi ve stratejik hedeflerine ulaşmıştır.

Türk milleti iradesini göstermiş, kararını vermiş, konuyu kapatmıştır.

Kaldı ki görüş ve kanaatimiz de bu yöndedir.

Buna hürmet etmek asıldır, önemlidir.

Ancak 31 Mart’tan hemen sonra iki boyutlu sıcak tartışma konusu derhal tezahür etmiş, siyasi gündemin seyir ve istikametini doğrudan etkilemiştir.

Bu tartışmaların birinci boyutunda İstanbul seçimlerinin akıbeti bulunurken, diğerinde de Cumhur İttifakı’yla ilgili spekülasyonlar yer almıştır.

6 Mayıs 2019 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu İstanbul seçimleri ile ilgili haklı ve meşru itirazları görüşmüş, adaletli bir kararla milletimizin yüreğine su serpmiştir.

Bu kapsamda İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimlerinde oluşan “Seçim sonucuna ve dürüstlüğüne müessir olaylar ve haller” nedeniyle 31 Mart’ta yapılan seçimin iptaline ve 23 Haziran’da da yenilenmesine karar verilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu oy çokluğuyla hakkın, halkın ve hukukun tercümanı olmuştur.

Bu çerçevede İstanbul seçimleri üzerinde yapılan tartışmalara son verilmiştir.

YSK’nın söz konusu kararına elbette tartışmasız saygı duyuyoruz, herkesten aynı tavır ve ahlaki tutarlılığı bekliyoruz.

YSK’nın vermiş olduğu kararı alenen karalamak, çarpıtmak, darbe olduğunu söylemek, kurul üyelerine çete üyesi, hukuk cinayeti işlediler gibi itham ve iftiralarda bulunmak kirli bir ağızdır, yanlı bir bakıştır, yanlış bir değerlendirmedir, sakat bir zihniyetin sızlanmasıdır.

İstanbul seçimleriyle ilgili diğer kanaatlerimi seslendirmeden evvel Cumhur İttifakı’na yönelik sistemli, planlı ve bir amaca matuf tezgah ve tuzaklarla ilgili söyleyeceklerim vardır ve özet olarak şunlardan ibarettir:

31 Mart’tan sonra Cumhur İttifakı’nın bulanmasını, budanmasını, karışmasını, hatta kopmasını arzulayan müfsit ve münafık çevrelere adeta cesaret gelmiştir.

Görülen odur ki, zillet cephesine figüranlık yapanlar beklenen tepkilerini  peş peşe vermişlerdir.

Sanki saklandıkları deliklerine çomak sokulmuş, sanki can havliyle dışarı fırlamışlar, ardından da fitne oklarını fırlatmaya başlamışlardır.

Bunlar mayalarına ve mizaçlarına uygun olanı yapmışlardır.

Aslında bu kimliksizlere çok görmüyoruz.

İçtikleri süt neyse onun gereğini yapmışlardır.

Şunu itiraf etmeliyim ki, bunları çok da ciddiye almıyoruz, ama böyle olunca da azıtıyorlar, şımarıyorlar, sırtı kaşınan keçiler gibi oraya buraya sürtünmeye, sağa sola bulaşmaya başlıyorlar.

Bu nedenle zaman zaman bunların gevşeyen vidalarını sıkmak, bozulan ayarlarını yapmak, anladıkları dilden konuşmak mecburiyet halini alıyor.

Ne yapalım, biz de üstümüze düşen görevi seve seve yapıyoruz.

Zannederseniz ortada büyük bir sorun var da gizleniyor, üzeri örtülüyor.

Zannederseniz Cumhur İttifakı tutmamış, sandıkta istediği sonuca ulaşamamış.

Meğerse ne kadar da Cumhur İttifakı nedeniyle kuyruk acısı çeken varmış, ne çok müptezelin karın ağrısı bulunuyormuş.

Televizyonları açın, balık istifine dönen, peşin satanlar gibi koltuklarına kurulmuş zavallı uzman yorumcuları görürsünüz.

Bunlar çoğunlukla kazı koz anlarlar.

Bal alacakları çiçeği bilirler, ama kanatları olmadığından bir türlü uçamazlar.

Şahinlik taslayıp sinek avına çıkarlar, zaman olur, kedinin boynuna ciğer asıp yoruma başlarlar.

Kağnı gölgesinde yürürler, kendi gölgesi sanırlar.

Bilmeden çok şey söylerler, ama boş söylerler, kem söylerler, yalan söylerler.

Bunların hepsini tanıyorsunuz, hepsini biliyor ve izliyorsunuz.

Sosyal medyayı kurcalayın, gazete sayfalarını karıştırın, bir köşede kalemini nifaka, mürekkebini mühimmata, klavyesini dinamite çevirmiş sivri akıllı milliyetsizleri mutlaka görürsünüz.

 

Atarlar, tutarlar, salladıkça ahlaken sallanırlar; ne var ki, anlama özürlüsü olduklarını saklayamazlar, cahil cüretkarlıklarını gizleyemezler.

Bunlar, günlerce utanmadan, sıkılmadan, ar damarları çatlamışçasına MHP ile AK Parti arasında bir sorun varmış gibi yazıp çizdiler.

İttifakın AK Parti’ye yaramadığını, MHP’nin AK Parti’nin altını oyduğunu hayasızca iddia ettiler, ahlaksızca ileri sürdüler.

Durmadılar, Cumhur İttifakı bitti bitiyor yaygarası kopardılar.

MHP’nin oy oranı yüze 18,81 ise AK Parti’nin de yüzde 35’tir dediler.

Halbuki, il genel meclis seçiminde MHP’nin oyu yüzde 18,81; AK Parti’nin ise yüzde 41,61’dir ve iki partinin toplam oyu yüzde 60,42 düzeyindedir.

Bu yalın gerçeği görmediler, göremediler, bir bakıma çılgına döndüler.

31 Mart’ta partilerin dün ile bugün arasındaki oy oranları arasında yapılacak en sağlık mukayesenin, nitekim gerçek temsil güçlerinin il genel meclis seçiminden almış oldukları sonuçlar olacağına akıl erdiremeyenler çürük ipte cambazlık yapmaya özenen gafillerdir.

Bir ara “Kum torbası değilim” çıkışıyla rest çeken, sonra da Cumhur İttifakı’nı kast ederek “Mezara kadar sözünü en azından pazartesiye kadar değiştirmek lazım” diye çıkıntılık yapan zat bunlardan birisidir.

Gıybet borsası kuruldu, dedikodu hissesi tavan yaptı.

Bu sefiller, fitneye kucak açıp, fazilete sırt döndüler.

Karanlığa saklanıp aydınlığı taşa tuttular.

Maske takıp melaneti tırmandırdılar, zemzem diye zehri sundular.

Bu çevreler verimsiz toprak gibidir; ne ekseniz çürütürler, ne verseniz yutarlar.

Gelişmeler karşısında 1 Mayıs 2019 tarihinde yazılı basın açıklaması yaparak durduğumuz yeri, sahip olduğumuz düşünceleri, Cumhur İttifakı’na bakışımızı çok net şekilde kamuoyuyla paylaştım.

Müfteriler hayal kırıklığına uğradılar.

Yüzleri düştü, umutları söndü.

Fitneciler mahv-ı perişan oldular.

29 Nisan 2019’da bir açıklama yaparak Cumhur İttifakı’nı bozacağımızı diline dolayan sahtekârlar, malum düzenbazlar şoka uğradılar, ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini şaşırdılar.

Bilmeyen varsa yeniden söyleyeyim, Cumhur İttifakı Türk milletinin ta kendisidir, ruh kökünün mümtaz bir tecellisidir.

Cumhur İttifakı Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbal meşalesi, istiklal nişanesidir.

Bu meşaleyi söndürmeye, bu nişaneyi imhaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Cumhur İttifakı siyasi ahlakın simgesi, milli duruşun sinerjisi, 82 milyon Türk vatandaşının kaynaşma ve kucaklaşma siperidir.

Cumhur İttifakı’nın bozulmasını dileyen, bunu bekleyen, bunun için faaliyet halinde olan kim varsa, herkes bilsin ki, karanlık ve kuytu köşelerde barınan, bir vesileyle tutunacak dal arayan devşirilmiş namertlerdir.

Bunlara şerefiniz kadar konuşun desek, emin olun ki, ömürleri boyunca tek kelime edemezler, etmeye takatleri yetmez.

Biliyor ve inanıyoruz ki, fitne-fesada bürünmüş insanlar iblisin yeryüzü suretleridir.

Cumhur İttifakı’nın muhkem ve muteber sireti, bu iblis suretlerini her aşamada göğüslemeye, her seviyede karşılamaya irade kuvvetiyle vardır, sonuna kadar da hazırdır.

Cumhur İttifakı’nın çözülmesini umanlar, Türkiye’yi çöküşe sürüklemek isteyen odaklardır.

Bunlar bazen gazeteci kılığıyla karşımıza çıkarlar.

Bazen eski siyasetçi kisvesiyle hareket edip gevezelik yaparlar.

Bazen de aydın edasıyla afra tavra satarlar.

Ama hepsi koftur, hepsi kinlidir, hepsi klinik vakadır, alayı birden kifayetsiz muhteristir.

Zillet İttifakı’na en ufak itiraz etmezler, hatta açık ya da gizli tetikçiliğini yaparlar.

Cumhurdan hazzetmezler, hasetlerinden heder olup giderler.

PKK’dan, FETÖ’den, emperyalist komplo ve kuşatmadan rahatsız olmazlar, bilakis karambolden ne kopartırız, muhtemel kaostan ne kazanırız hevesiyle gerçek yüzlerini gösterirler.

Mensubiyetleri hasarlı, vicdanları arızalıdır.

Cumhur İttifakı üzerinde yapılan kirli yorumların alayı yalandır, aldatmadır.

Cumhur İttifakı bugün dünden daha güçlüdür.

Biz siyasi çetele tutmadık.

Biz siyasi hesap yapmadık.

Üç belediye eksikmiş, beş belediye fazlaymış demedik.

İkbal kaygısına düşmedik, istikbalimizi ihmal etmedik.

Siyasi çıkar gayesiyle ittifakımızın çatısını örmedik.

Mert olduk, adam gibi tavır aldık, dik durduk, milli bekamızın etrafında çelikten irademizle birleştik, bütünleştik.

AK Parti’yle ittifakımız birilerini niye rahatsız ediyor?

Cumhur İttifakı’nın varlığı birilerini neden ürkütüyor?

Bunların diline bakarsanız ballı şeker, kalpleri ise zehirli şekavet.

Cumhur İttifakı’ndan PKK memnuniyetsiz,  FETÖ huzursuz.

CHP dünden hazımsız, İP deseniz o hepten kopuk ve keyifsiz.

Cumhur İttifakı dediniz mi HDP’yi hafakanlar basar, Türk ve Türkiye düşmanlarının şaftı kayar.

Çünkü Cumhur İttifakı Türkiye’nin yeni bir Çanakkale ruhu, Milli Mücadele hamurudur.

Cumhur İttifakı, 7 Ağustos Yenikapı iradesi, yurdumuzu alçaklara uğratmamak için ayağa kalkmış milli ve tarihi şuurun haysiyetidir.

Bize sadece Allah’tan korkmayı öğrettiler.

Bizim başımız ancak Allah’ın huzurunda eğilir.

Kula kulluk, zalime ortaklık, ihanete yardakçılık ne kitabımızda yazar ne de içimizde yaşar.

Zillet İttifakı’na doğrudan veya dolaylı hizmet eden güruhun bizim için ne dediği, neyi söylediği, hangi iftiraları attığı aslında meselemiz değildir.

Biz kimin kimle yürüdüğünü biliyor ve görüyoruz.

Varsın çıkarcılar işbirliği yapsınlar.

Varsın zillet güç birliği yapsın.

Allah hakim, millet şahittir ki, biz bunların alayına yeteriz.

Cumhur İttifakı olarak hepsinin bileğini bükeriz, hepsinin nefesini keseriz.

Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve şahsıma nereden alıyor güçlerini diye soranlara hatırlatırım ki, gücümüzü sizlerin bilmediği, tanımadığı, inkar ettiği yerden alıyoruz, yani Büyük Türk milletinden.

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye’yi ekonomik darboğaza çekmek isteyen fırsatçılar, kirli odaklar, zulüm ortakları devrededir.

Döviz kuru üzerinden Türkiye tehdit edilmektedir.

Ekonomik operasyon siyasi kumpasa eşlik etmektedir.

Döviz kurunu bombaya çevirip refahımıza, büyümemize, ekmeğimize, geleceğimize direkt atanlara alkış tutmak, siyasi amaçlarla onların sözcülüğüne soyunmak vatana ihanet ölçüsünde bir suçtur.

Türkiye ekonomisini hedef alanlara çıtını çıkarmayıp, batıyoruz, bitiyoruz, tükeniyoruz diyenler kesinlikle iyi niyetli değillerdir.

Milli irade, mali ve ekonomik istiklalle perçinlenip kuvvet kazanacaktır.

Türkiye’nin makroekonomik dengelerinin bozulmasından, imajının baltalanmasından, milli gelirin dolar bazında erimesinden adeta mutluluk duyanlar bu vatanın, bu milletin gerçek manada mensubu olamazlar.

Bunlar bizdenmiş gibi görünseler de, bizim gibi duyamazlar, bizim gibi duramazlar.

Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul seçimlerini görüşmeye başladığı andan itibaren yükselen döviz kuru, inen borsa endeksi neyin mesajıdır?

Türkiye’ye ne söylenmek istenmektedir?

Geçtiğimiz yılın Ağustos ayındaki dış bağlantılı ekonomik rezaletler henüz hafızalardaki yerini korurken, bu kez de, 31 Mart seçimlerine bir hafta kala bazı uluslararası bankaların, sermaye gruplarının, küresel tefecilerin döviz kurunu spekülasyonlarla yükseltme oyunlarını neye yoralım?

Bu alçaklığı, bu düşmanlığı neye sayalım?

Böylesi bir barbar hücumun neresinden memnun olalım? Buna nasıl seyirci kalalım?

Şerefli bir kayıp şerefsiz bir kazançtan katbekat üstündür.

Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.

CHP’nin, İP’in, HDP’nin eşzamanlı olarak ekonomik teröristlerin dolduruşuna gelip Türkiye’nin karşısında mevziye girmeleri sadece utanç vesikası değil, işbirlikçiliktir, ihanete yataklıktır, ilkel bir politik dürtünün eseridir.

Türkiye vahşi bir saldırı altındayken buna duyarsız kalmak, bir adım ötesine geçip ekonomik tetikçilerle paslaşmak; dahası biber, patlıcan, patates edebiyatıyla işsizlik istismarı yapmak çarpıklıktır, vicdanen kiralanmadır.

Türk milleti kıskaca alınmak, Türkiye’nin manevra alanı daraltılmak istenmektedir.

Oyun içinde oyun vardır.

Tehdit dalgası büyümüştür.

S-400 Hava Savunma Sistemi alacağız diyoruz, alamazsınız, yapamazsınız, bedeli ağır olur diyorlar.

F-35 savaş uçağının üretim sürecinde varız, dördünü de aldık diyoruz, S-400’ten vazgeçmediğiniz takdirde uçakları uçuramazsınız diyorlar.

Ya F-35, ya da S-400 dayatmasıyla sabrımızı test ediyorlar.

Bir yanda “NATO üyeliğinden çıkartırız” tehdidiyle irademize pranga vurmaya çalışıyorlar, diğer yanda 4-5 Nisan 2019’da Washington’da düzenlenen 70. NATO Zirvesi’nde sevimlilik gösterisi yapıyorlar.

FETÖ terör örgütüdür, FETÖ elebaşını bize verin diyoruz; ne var ki, FETÖ’cüleri dini baskıya uğrayan Sünni Müslümanlar olarak tanımlıyorlar.

Doğu Akdeniz’de, Türkiye kendi kıta sahanlığı içinde sondaj faaliyetleri yapar diyoruz, hak ve yetkileri olmadığı halde deniz sınırlarının nereden geçeceğini açıklayıp Rumların yanında hizalanıyorlar.

Bununla da yetinmeyip Doğu Akdeniz’de önümüzü kesmek için plan üstüne plan yapıyorlar.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü sondaj faaliyetini durdurması yönünde haksız ve mesnetsiz çağrıda bulunuyor.

Türk tarihinin hiçbir döneminde soykırım yoktur, 1915 olaylarına soykırım demek tarihi çarpıtmak, Türk milletine ihanettir diyoruz, bir tarafta büyük felaket ucubesini dillendirip diğer tarafta sözde soykırım anma günleri düzenliyorlar.

 

 

Terör örgütlerine silah vermeyin, verdiklerinizi de geri alın, stratejik ortaklık ve NATO müttefikliği bunu gerektirir diyoruz, sanki duvara konuşuyoruz, sanki suya yazı yazıyoruz.

İşlerine gelmedi mi Türkiye’ye ekonomik yaptırımlarla gözdağı veriyorlar, seçimler üzerinde polemik yapıyorlar, içişlerimize karışmaya teşebbüs ve tevessül ediyorlar.

Demokrasi diyorlar, 30 Nisan Venezuela darbesine destek veriyorlar.

Uluslararası hukuk diyorlar, egemenlik haklarımıza meydan okuyorlar, terör örgütlerini ülkemize karşı kışkırtıyorlar, Suriye’de yönetilebilir bir istikrarsızlığı diri tutuyorlar.

İnsan hakları diyorlar, insan katillerine pişkince yardım ediyorlar.

Özgürlükten bahsediyorlar, adaletten bahsediyorlar, ittifaktan bahsediyorlar, gelin görün ki, zulüm ve zalimlikle ittifaktan da vazgeçmiyorlar.

Berat Kandili’ni idrak ettiğimiz 19 Nisan 2019’da dört kahramanımızın, Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde Azez’de, Hakkari’de ve Şırnak’ta sekiz kahramanımızın hayatlarına kast eden hain ve bölücü terör örgütleriyle aranıza mesafe koyun, terörle mücadelemize destek verin diyoruz, duymuyorlar, umursamıyorlar.

Aziz şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Diyorum ki, terörle mücadelenin bedeli ne olursa olsun sonuna kadar, gittiği yere kadar, dibine kadar sürdürülmeli, ihanetin kökü kurutulmalıdır.

Karşımıza kim çıkıyorsa çıksın, teröristlerin arkalarında kimler duruyorsa dursun, hepsine hodri meydan.

Cansa can, kansa kan, bedelse bedel, bu vatana, bu millete, milli bekaya feda olsun.

Bütün bu gelişmeler karşısında ABD ve diğer muhasım ülkelerle nasıl dost ve müttefik olacağız?

Hayat ve varlık haklarımıza cephe alan, nifak saçan, düşmanca muamele eden ülkelere nasıl olup da güveneceğiz, diyaloglarımızı hangi vasıtalarla güçlendireceğiz?

Özellikle Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler tarihinin en kötü seviyesindedir.

Çoklu sorunlar iki ülke arasındaki irtibat ve temasları kırılma noktasına kadar bükmüştür.

ABD, Türkiye’ye karşı psikolojik harp taktikleri uygulamaktadır.

Bu ülke açık değildir, dürüst değildir, mert değildir, adaletli değildir, tutarlı değildir, samimi hiç değildir.

Türkiye’yi NATO üyeliğiyle tehdit etmek, ekonomik yaptırım mesajlarıyla baskı altına almak düşmanlık ötesi bir uygulamadır.

ABD’nin buna hakkı yoktur.

Türkiye dostluğuyla aranan, düşmanlığıyla da korkulan bir ülkedir.

Ne tuhaftır ki, ne CHP’den, ne İP’ten, ne de HDP’ten ABD’ye karşı en ufak eleştiri gelmemiştir.

S-400 konusunda bile ABD’nin yanında duracak, gönüllü propagandasını yapacak kadar Türkiye’ye yabancı kalmışlardır.

Bunlara zillet diyorsak boşuna değildir.

Cumhur İttifakı’na dil uzatan ahmakların emperyalizme itirazları neredeyse yoktur.

Üç maymunu oynuyorlar.

Keçeyi suya salmışlar, farkında değiller.

Milli vicdanda hüküm giymişler, haberleri bulunmuyor.

Türkiye düşmanlarına göz kırpandan, gevşek durandan milli bir tepki duyulamaz, vicdanlı bir tavır görülemez, bu vatana, bu millete sadakat hissiyatı asla bulunamaz.

Muhterem Milletvekilleri,

Günlerdir İstanbul seçimlerini konuştuk.

Günlerdir seçim yenilecek mi yenilenmeyecek mi sorusuyla meşgul olduk.

İstanbul seçimlerine gölge düştüğü açıktı, ortadaydı.

Sandık yolsuzluğuyla ilgili tespitler belge ve delilleriyle YSK’ya sunulmuştu.

CHP ve peşine taktığı çıkar ortakları İstanbul seçimlerine hile karıştırmışlar, organize usulsüzlüklerin faili olmuşlardır.

Sandık kurullarının oluşumunda büyük sorun ve şüpheler oluşmuştur.

CHP’nin parti yöneticileri YSK’nın son karar için toplanacağı pazartesi gününe kadar, tehdit edici, terbiye dışı ifadelerle son kozlarını oynamışlardır.

YSK üyelerine Kızılay’da yürüyemezseniz, yüzünüze tükürürler diyen CHP’nin çarpık bir grup başkanvekilidir.

Yüce Divan hatırlatması yapan, sandıkta kazanılan bir seçimi masada çalmak için düğmeye basıldı diyen CHP’nin iflas etmiş sözcüsüdür.

CHP’nin malum sözcüsü diyor ki; “Belediye başkanlarımızın sizin indirdiğiniz TC ibaresini tekrar oraya asmak mıdır beka meselesi?”

CHP Genel Başkanı da dünkü grup konuşmasını perişan bir ruh haliyle yapmış, ipliği pazara çıkan, foyası ortaya dökülen bir zihniyet eşliğinde gerçekleştirmiştir.

Konuşmasının bir yerinde, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi tabelasına Türkiye Cumhuriyeti’ni eklediğini ifade etmiş, bunun da bana kapak olduğunu söylemiştir.

Sevsinler senin kapağını. Aferin çok güzel laf ettin, boynuna berat belgesini asarsın artık.

Sayın Kılıçdaroğlu bilesin ki, kaynayan kazan kapak tutmaz, gazozuna oyun olmaz, şayet oynamaya kalkarsan aklın başından gider.

Sana kapak çoktan oldu, ya duymadın, ya da duyurmadılar, geçmiş olsun.

Laf dedi döndü kasnak, söz söyledi oldu eski çamlar bardak.

Sayın Kılıçdaroğlu, kapak resmi sevilerek alınan kitap gibisin, dışın hoş gibi, duruşun loş gibi, için bomboş.

CHP Genel Başkanı ve sözcüleri her şeyi yanlış anlıyor, atı arabanın ardına koşuyorlar.

Önde TC tabelasını asarlar, arkada “YPG bize mi saldıracakmış” diyerek tıkır tıkır karanlık işlerine bakarlar.

Önde şehit cenazesine katılırlar, arkada şehit yakınlarına terörist iftirası atarlar.

Ön tarafta TC tabelasını koyarlar, arkada HDP’yle buluşurlar, Kandil’in destek mesajından mutluluk duyarlar.

Önde Kuvay-i Milliye pozu verirler, arkada kuvay-i melanete kucak açarlar.

Çünkü önde başka, arkada başkalar.

Önce TC’yi asarlar, sonra da hıyaneti askıya çıkarırlar.

Diyorum ki, sizin neyinize Türkiye Cumhuriyeti, varın gidin zilletin neferleri.

Bilinmelidir ki, Türkiye bir hukuk devletidir.

Hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır.

O zaman, YSK’nın iddiaları araştırmasından CHP’li yöneticiler neden telaşlanmışlardır?

Nedir onları korkutan, gocunduran?

CHP Genel Başkanı niye öfke patlaması yaşamıştır?

İP’in başındaki şahıs niye su kaynatmıştır?

HDP’yi hoplatan nedir?

Adaletin yerini bulması sağlanmasın mı?

Bu iş bitti diyenlere açık açık söylüyorum, hayır iş bitmedi, işte şimdi yeniden başlıyor.

Dedik ki, son sözü hukuk söyleyecektir, son söz YSK’nındır.

 

Yüksek Seçim Kurulu’nun vereceği kararı maşeri vicdana uygun olduktan sonra saygı duyacağımızı devamlı suretle seslendirdik.

Israrla İstanbul’da seçimlerin yenilenmesinin hukuki bir zorunluluk olduğuna vurgu yaptık.

Şaibe ve şüpheyle anılacak bir seçim sonucunun İstanbul’a hiçbir yararının dokunmayacağını ifade ettik.

Önümüzdeki beş yıllık sürede bu tartışmalarla İstanbul’u boğamaz, ufkunu kapatamazdık.

Çare milletti. Çıkış ve çözüm yolu demokraside aranmalıydı.

Kaldı ki haksız, hukuksuz ve yolsuzluğa batmış bir seçimin kazanını olmayacak, kaybedeni ise tüm İstanbullu kardeşlerim olacaktı.

Çok şükür Yüksek Seçim Kurulu yapılan itirazları görüşmüş, dörde karşı yedi oyla, yani oy çokluğuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine karar vermiştir.

Maltepe ve Büyükçekmece’yle ilgili itirazları da reddetmiştir.

YSK’nın kararına akıllara ziyan ve darbe diyenler asıl siyasi cuntacıdır, gerçek sicilli darbe severlerdir.

YSK üyelerini isim isim hedef gösterip çete mensubu, satılık adamlar, kul hakkı yiyenler, hukuk cinayetinin failleri diyen kim varsa millet hasımı, itibar celladı, demokrasi hazımsızıdır.

İstanbul kanunsuzluğa teslim edilmemiştir.

İstanbul sandık yolsuzluğuyla rehin alınamamıştır.

Anayasa’nın 79’uncu maddesine göre, Yüksek Seçim Kurulu kararları aleyhine başka bir merciye başvurulamayacağı açıktır, kesindir, bağlayıcı bir hükümdür.

İstanbul seçimlerinde usulsüzlük tescil edilmiştir.

Vakit seçimlerin yenilenme vaktidir.

Bütün tartışmalar bitmiştir.

Herkes YSK’nın kararına saygı göstermelidir.

Bir arpa boyu yol alamamaktan bahsedenler art niyetlidir, sinsi hesap peşindedir.

Hiç kimse ateşle oynamaya kalkışmamalıdır.

23 Haziran’da milli iradenin tam, eksiksiz, hilafsız ve hilesiz sandığa yansıması hepimizin boynunun borcudur.

Geçtiğimiz Pazar günü açıkladığım gibi, seçim gününe kadar karargâhımızı İstanbul’da kuracağız.

Bilinsin ki, İstanbul’a mitili atacağım.

Bütün teşkilatlarımızla, bütün imkân ve gücümüzle İstanbul’da çalışacağız, İstanbul’un geleceğini heba ve israf ettirmeyeceğiz.

İnanıyorum ki, Cumhur İttifakı hukuka uygun, şeffaf ve temiz bir seçimle İstanbul’da hak ettiği başarıya inşallah ulaşacaktır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı hayırlı olsun diyorum.

23 Haziran kutlu olsun dileğimi aziz milletimle, tüm İstanbullu kardeşlerimle paylaşıyorum.

Şimdide bir cümle daha kurmak istiyorum.

Yargıya çete diyen sözde bir partinin genel başkanı sıfatını taşıyan ve milletvekili olan sana sesleniyorum gel dokunulmazlığın kaldırması için bir talep ver ilk oyu ben vermezsem namerdim diyorum

Sözlerime son verirken hepinizi bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyor, çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.