Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin STK,
Saygıdeğer Misafirler, Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Konuşmama başlarken muhterem heyetinizi muhabbetle selamlıyorum. Ekranları başında bizleri izleyen aziz İstanbullu kardeşlerimize en iyi dileklerimi sunuyorum. Bu akşam, İstanbul’da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, meslek odalarının yöneticileri ve işadamlarımızla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Teşriflerinizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, siyasi ve ekonomi alanlarındaki gelişmeleri, uluslararası meseleleri, 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçimiyle ilgili düşünce ve kanaatlerimizi özet halinde paylaşmayı arzu ediyorum. Gazali der ki, “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder.” Pek çok engellemeye rağmen, Türkiye kalıplarından taşmakta, kabuğunu çatlamakta, gelişmenin ve genişlemenin patikasında istikrarlı ve iradeli bir şekilde ilerlemektedir. Milli ruha müzahir şekilde tezahür eden dengeli ve sağlıklı değişim dinamikleri ülkemizin uyanış ve yükselişini adeta tahkim ve teyit etmektedir. Karmaşıklaşan, kaotik bir görüntü çizen, aynı zamanda geleneksel ilişki ve ittifak anlayışlarının aşınıp erimeye başladığı nevi şahsına münhasır bir dünya tablosuyla karşı karşıyayız. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis ve temin edilen uluslararası düzen her anlamda iniş halindedir, irtifa ve iddia kaybıyla yüz yüzedir. Bütün ezberler bozulmakta, tabular yıkılmaktadır. Türkiye kendisine biçilen rolü sorgulayıp bağımsız ve bağlantısız kararlar aldıkça yeni sorunlara zincirleme muhatap kalmaktadır. Vesayetçi baskıların, siyasi ve ekonomik dayatmaların bir nedeni, belki de en önemlisi bize göre budur. Bozulan ve bulanan dünya sistemi kalıcı ve yeni bir denge arayışındadır. Önümüzdeki dönem ve yıllarda küresel ölçekte; siyasetten ekonomiye, dış politikadan sanata, güvenlik politikalarından jeopolitik risklere, kültürden teknolojiye, ticaretten hukuka, iş hayatından ikili ve çok taraflı ilişkilere varıncaya kadar farklı bir dünya manzarasıyla yüzleşmek muhtemel, hatta mutlaktır. Türkiye her anlamda buna hazır olmalı, yeni hükümet sistemine uygun şekilde reformlarını planlayarak 2023’e kadar hayata geçirmenin yollarını aramalı, yöntemlerini bulmalıdır. Bölgesel ve küresel ilişki ağlarında sesi daha çok duyulan, iradesi daha çok hissedilen, müdahalesi daha çok görülen Türkiye elbette malum ve bize göre ahlaken mahkûm çevreleri ürkütmektedir. Ülkemizin önünü kesmek, tarihsel yörüngesinden koparmak maksadıyla 2008’den itibaren şiddetli bir operasyon sürecinin adım adım icra edildiği her vicdan sahibi insanımız tarafından bilinmektedir. Türkiye’yi emperyalist zehirle etkisiz hale getirmek isteyen zalimler maalesef ne kural, ne insaf, ne de vicdan tanımaktadır. Terörizm, aleyhimize kullanılan en kanlı ve zalim koz olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’yi teslim almayı hedefleyen odaklar, hem masa başında hem de maşaları vasıtasıyla hesaplaşmak için adı konulmamış bir savaşın fitilini tutuşturmuşlardır. Son 10 yıllık sürede yaşanmadık bir şey kalmamıştır. Gezi Parkı provokasyonu, 7-8 Ekim olayları, hendek terörü, darbe girişimleri, ekonomik saldırılar, terör eylemleri, siyasi kumpaslar Türk milletini dehşet, şiddet, vahşet markajına almak için alçakça projelendirilmiş, sahneye sürülmüştür. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yozlaştırma, Cumhurbaşkanlığı makamını itibarsızlaştırma, ülkemizin sosyal ve ekonomik yapısını istikrarsızlaştırma girişimlerine tesadüf edilmiştir. Fakat bunların hiçbirisine müsaade edilmemiş ve edilmeyecektir. Gerçekten de üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrilmiş ve sarılmış durumdadır. İfadeye çalıştığım bu çarpıcı ve sarsıcı ülke tablosu bir vehmin, bir kuruntunun mahsulü değildir, aksini iddia edenler ise patolojik vaka olan ruhsuz ve vicdansızlardır. Yeni bir dünya düzeni sancılarla kurulurken Türkiye’nin oyun dışı bırakılması, tesirsiz hale getirilmesi, edilgen, pasif ve kendi iç sorunlarına gömülmesi amaçlanmaktadır. Başkalarının ağzına bakma dönemi geride kalmıştır. Sallanan parmaklara tepkisizlik bitmiş ve sonlanmıştır. Dev uyanmakla kalmamış zulmün bekçilerine, yıkımın elçilerine, bölünmenin piyonlarına meydan okumaya başlamıştır. Bu süreç zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başlıca gücümüz ve milli duruşumuzun kuvvet kaynağıdır. Kuşkusuz, yeni hükümet sistemiyle uyumlu, çatışmayacak, çelişmeyecek mahalli idareler yönetimi ise beka düzeyinde bir ihtiyaç ve milli mecburiyettir. Türkiye kendi ayakları üzerinde durabilecek kudrettedir. Türkiye kendi söküğünü dikebilecek yeterliliktedir. En mühimi ise kendine özgü dünyasını ihya edecek cesarettedir. Geleceğini işbirlikçilikte görenler, ihanete göz yumanlar, siyasi çıkar uğruna Türkiye muhalifleriyle düşüp kalkanlar, kozmopolit akımlara selam çakanlar, köksüzlüğün ve kimliksizliğin akıntısına kapılanlar tümüyle açıktadır, artık deşifre edilmişlerdir. Taraflar bellidir, bilinmektedir. Kötü niyet sahiplerini saklayacak bir kılıf geldiğimiz bu aşamada kalmamıştır. Mızrağın çuvala sığmadığı da ortadadır. Dünya zorlu ve sıkıntılı bir denge arayışındayken, eğer haricimizdeki olayları milli bir perspektiften analiz edemezsek, beşeriyetin dalgalı ve çalkantılı seyrini başkent Ankara vizyonuyla, Türkçe bakış marifetiyle kavrayamazsak selin içinde sürüklenen kütükten farksız bir duruma savrulmamız kaçınılmazdır. Dikkatli, donanımlı, uyanık olmalıyız. Temkinli, tedbirli, cüretkar olmak zorundayız. Tahriklere, tertiplere, tuzaklara set çekmeliyiz, duvar örmeliyiz. Çağın şifrelerini çözerek, milli müktesebatı milli müstahkeme güvenli, inanç, irfan, ülkü birliği içinde ve kardeşçe taşımaktan başka seçeneğimiz yoktur. Türkiye tartışılan değil tartışan bir ülke olmalıdır. Türkiye sorgulanan değil sorgulayan, görüşü sorulan, yaklaşımı merak edilen, ne söyleyeceği düşünülen muhkem bir mevkiye ulaşmalıdır. Bu hedefleri siyasi güç, milli güç, ekonomik güç, jeopolitik güç, diplomatik güç, tarihi güç, kültürel güç eşliğinde gerçekleştirebiliriz. Bizim 2023 Lider Ülke Türkiye vizyonumuzun aslı ve esası da bu güçlerin temerküzüne dayanmaktadır. İstanbul’un fethinin 600.yıldönümü olan 2053’de, Süper Güç Türkiye’yi inanırsak, itimat edersek, kenetlenip çok çalışırsak biliniz ki mutlaka inşa ederiz. Değerli Misafirler, Aziz Dava Arkadaşlarım, İlk nüfus sayımımız 1927’de yapılmıştı. O tarihte Türkiye’nin toplam nüfusu 13,6 milyondu. Bugün ise 82 milyondur. 1927’de nüfusun yüzde 25’i kentlerde, yüzde 75’i kırsal alanlarda yaşıyordu. İçinden geçtiğimiz zaman diliminde bunun tam tersi bir tablo karşımızdadır. Türkiye 92 yılda çok mesafe almıştır. Bu gerçeği yok saymak beyhude bir gayrettir. Şu gerçeği de ifade etmek gerekirse, İstanbul en çok göç alan kent olarak öne çıkmıştır. Türkiye’de köyden kente doğru bir akın olmuştur. Bunun sonucunda sosyal doku, ekonomik yapı ve siyasal bünye temelinden değişmiş, derinden etkilenmiştir. İç göç ve sosyal hareketliliğin izdüşümünde milli kaynaşma ve kucaklaşma ziyadesiyle saha ve zemin bulmuştur. Elbette köyden kente göçün beraberinde ciddi sorunlar yaşanmış, hatta yaşanmaya da devam etmektedir. Ancak İstanbul için söyleyecek olursak, Diyarbakırlıyla Kastamonulu komşu olmuş, Sivaslı’yla Siirtli ortaklık kurmuş, Şanlıurfalıyla Çankırılı kız alıp vermiş, Trabzonluyla Ağrılı birlikte iş yapmışlardır. Bin yıllık kardeşliğin sağduyulu ve somut hali işte bu şekilde hayat ve varlık bulmuştur. Vatandaşlık hukuku kökleşmiş, milli birlik kemikleşmiş, Türk milleti ortak paydası müstahkem ve muktedir bir hale gelmiştir. İstanbul bu kapsamda müstesna ve muhteşem bir numunenin unvanı ve nişanesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’de kurulduğu zaman milli gelir seviyesi 570 milyon dolardı. Bunun da yüzde 40’ı tarımsal alanda üretiliyordu. Bugün ise ülkemizin GSYİH’sı, son veriler ışığında söyleyecek olursak yaklaşık 750 milyar dolardır. Artış muazzam ölçüdedir. 1923’de yollarımız bozuk, köprülerimiz yıkık, umutlarımız kırıktı. Türk milleti on yıllarca süren savaşların yorgunuydu. İstanbul işgalden kurtarılsa da ufku solgundu. Hamd olsun öyle bir noktaya gelindi ki, artık denizin altından tüneller açıldı, adına Avrasya denildi. Kara yolundan, demir yolundan, hava yolundan Avrupa’yla Asya buluştu, yeni İpek Yolu’nun istikameti çizildi. Marmaray, metro ağları, üçüncüsü yapılan köprü, dünyanın en büyük havalimanlarından birisi İstanbul’un çehresini değiştirmekle kalmadı, yepyeni bir dönemin miladı oldu. Bardağın dolu tarafından bakan, yapılanları takdir edecek, yapanları ise tebrik edebilecek vicdanı bulunan herkes için İstanbul’da yeni bir çığırın, yeni bir çağrının, yeni bir çağın ayak sesleri çok şükür hissedilmeye başlanmıştır. 96 yılda ulaşılan aşama hayranlık vericidir. Bunun seriye bağlanması, icraatçı, projeci, iş ve istihdam yaratıcı, ümitleri kabartıcı hizmet kervanının sürmesi, bunun da marka ismi olan Sayın Binali Yıldırımla devamı ve İstanbul’da geleceğe uzanması samimi temennimdir. İçine koyacak bir şeyiniz olduktan sonra bir günün bile bin cebi vardır. Yeter ki heves olsun, yeter ki hedef olsun, yeter ki çalışma ahlakı, üretme azmi ve yatırım niyeti olsun. Tarihte hiçbir zafer ucuz fiyata alınmamıştır. Hiçbir başarının da hazır bir reçetesi yoktur. Türk tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Karşılaştığımız güçlükler hedeflediğimiz başarıların süsleridir. Böyle görmek iyimser bir bakıştan ziyade gerçekçi bir tutumdur. Büyük kafaların büyük ülküleri vardır. Küçük kafaların ise sadece arzuları olacaktır. Kötümserliğe hapsolmuş dar ve güdük kafalar talihsizliklere boyun eğerken, büyük kafalar, büyük adamlar, yüksek gayeler talihsizliklerin üstünde yükseleceklerdir. Türkiye’nin bugünkü haline bakarak felaket tellallığı yapanlar bir defa samimi ve dürüst değillerdir. Siyasetten ekonomiye karamsarlık aşılamaya çalışan cahil ve korkaklar mazruftan daha çok zarfla ilgilenen ufuksuzlardır. Türkiye’nin gelişmesi parlak bir geleceğe doğrudur. Bunu anlamayan, bunu fark edemeyen kim varsa kayıp ve zillet içindedir. Keskin bıçak olmanın yolu çekiç yemektir. Atılgan ve bıçgın bir ruh haline sahip olmanın şartı badireleri aşma, belalara göğüs germe mukavemetinde gizlidir. Ne Türkiye eski Türkiye, ne de dünya eski dünyadır. Yeni şart ve durumlara ayak uyduramayanların tarihin çöp sepetine gitmesi mukadder bir sondur. Bunu görmek, bunu idrak etmek lazımdır. İstanbul kukla ve proje isimlere teslim edilemeyecek kadar önemli ve öncelikli bir kenttir. Hiçbir şey söylemeden, hiçbir başarı hikayesi bulunmadan, hiçbir vasfı ve vakarı olmadan İstanbul’un kaderiyle oynamaya, karanlık bir girdaba çekmeye çalışan siyasi defolara tarihten ve ecdattan aldığımız ilhamla sonuna kadar direneceğiz. İnşallah İstanbul ehline emanet edilecektir. Türk devlet felsefesinde, inançlarımızın muhtevasında işin ehline verilmesi hakikatin tezahürüdür. Dünyanın toz bulutu içinde olduğu bir dönemde, kabus senaryolarının tedavüle sokulduğu şu günlerde İstanbul’un maceraya atılması Türkiye’nin mahvına hizmettir. Buna hiçbir İstanbullu kardeşim rıza göstermemelidir. Yabancıların denetim, kontrol ve gözetiminde kundağa sarılan, devamlı surette pışpışlanıp gizli gündemlere memur edilen bir şahsa ve zihniyetine İstanbul’u kurban vermek akıl dışılıktır, istikbal haklarımızdan vazgeçiştir. Biliyoruz ki, dereyi görmeden paçayı sıvamak, köprüye gelmeden geçmeye kalkışmak, kuru pantolonla balık tutmaya çalışmak nafiledir, boşa çırpınıştır. Cumhur İttifakı şuurla meseleleri kavramış, İstanbul’un, Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini idrak etmiştir. Ne istediğimizi belirleyip, ne beklediğimize karar verdik. Öncelikleri tespit ederek bütün gücümüzle, geceyi gündüze katarak çalışmaya başladık. İstanbul Türkiye’dir, bir dünya markasıdır, tarihin methiyesidir, Türk ve İslam’ın şerefidir. PKK’yla, FETÖ’yle, emperyalizmin taşeronlarıyla, zulme bekçilik yapan işbirlikçilerle aynı hizada olmaktan, aynı kümenin içinde bir araya gelmekten rahatsızlık duymayanlara İstanbul bırakılamaz, emanet edilemez. Fethin 566 yıllık emaneti olan İstanbul zelil ve zillet hesaplarla öğütülemez. Buna müsamaha gösterilemez. İstanbullu kardeşlerim bu oyuna gelemez, umudum odur ki, gelmeyeceklerdir. Paslı ve yapay zihniyetler, parlak zekalar karşısında tutunamayacak, tel tel dağılacaklardır. Cumhur İttifakı milli duruşuyla, engin duyuşuyla, siyasi zekasıyla, adanmış yüreğiyle, anıtlaşan vatan sevdasıyla, milleti bütünüyle, bütün güzellikleriyle kucaklayarak İstanbul’a kol kanat gerecektir. Cenab-ı Allah bizlere buyuruyor ki: “İnsana ancak kendi çalıştığının karşılığı vardır.” Bu ilahi hükmün önüne hiçbir güç, hiçbir fitne, hiçbir bozguncu, hiçbir zillet faili geçemeyecektir. Yarın bugünden inanıyorum ki, daha gelişmiş, daha huzurlu, daha iyi olacaktır. Muhterem Misafirler, Değerli Arkadaşlarım, Bir yanda teknolojinin gelişim süratini takipte zorluk çekilirken, diğer yanda aynı oranda sosyal ve ahlaki gerilemenin varlığı insanlığı buhrana ve sosyal çoraklığa itmektedir. Küresel ahlak, küresel ekonomi, küresel vicdan, küresel adalet istikrarsız ve umutsuz bir noktadadır. ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşları, yerküreyi kasıp kavuran kur ve ekonomik mücadeleler, körüklenen siyasi gelgitler azalmak şöyle dursun devamlı yaygınlaşmaktadır. Yükselen gümrük vergileri, tarife dışı engeller, anti damping ve telafi edici vergi önlemleri mal ve hizmet ticaretinin kısıtlanmasına neden olmaktadır. Son yıllarda çok tehlikeli gelişmeler yaşanmıştır. Bretton Woods sisteminin tahtı sallanmakta, bu sistemin sonucunda kurulan IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlar zayıflamaktadır. Uluslararası ekonomi, klasik anlamda ülkeler arasında gerçekleşen üç temel ilişki üzerine bina edilmiştir: Bunlardan ilki, mal ve hizmet alış verişi, yani dış ticaret. İkincisi, sermaye hareketleri, üçüncüsü de emeğin dolaşımıdır. Emeğin dolaşımındaki açmazlar belli ve biliniyorken, dış ticaret ve sermaye hareketlerindeki engeller çok ciddi siyasi ve ekonomik olaylara kapı aralamaktadır. ABD yönetimi, Meksika’dan Çin’e, Türkiye’den Venezuela’ya, İran’dan Rusya’ya, hatta bazı Avrupa ülkelerine kadar pek çok ülkeyle ekonomik gerilim ve siyasi sorun içindedir. Trump ölçüyü çoktan kaçırmıştır. Dilinin ayarı bozulduğundan, siyasi dengesi kaybolduğundan dünya için bir güvenlik tehdidi haline gelmiştir. Katıldığı bir Davos Zirvesi’nde “Önce Amerika” çıkışıyla serbest ticaret mantığına, çoklu ittifak ve ilişki ağlarına fikren ve fiilen hasar vermiştir. Dünya üzerinde korumacılık duvarları yükselmektedir. Küreselleşme yargılanmakta, tasfiye işlemleri hızla sürmektedir. Dünya güvensizliğe teslim edilmiştir. Ortadoğu’dan sonra yeni güç mücadelesinin adresi Pasifik olmuştur. Çin’in siyasi ve ekonomik yükselişi küresel dengeleri değiştirirken, ABD’nin buna korumacılık kalkanıyla cevap vermesi, doların irtifa kaybı, insan hakları ve ahlaki kazanımların birer birer erimeye terki alarm zillerini çoktan çalmıştır. Öyle bir zamana geldik ki, ülkeler birbiriyle ilişkilerini diplomasinin ustalıkları ve imkânlarıyla değil, sertlik tonu yüksek güç mücadeleleriyle, tehdit üslubuyla idame ve ifade etmeye başlamışlardır. Türkiye ekonomisine yönelik saldırılar, S-400 bahanesiyle masaya koyulan yaptırım kartları, bağımsızlığımıza leke sürme teşebbüsleri, mektup anarşisi, kur ve faiz üzerinden bindirilen ağır yükler çok tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Döviz kurlarındaki oynamalar ülkemizin siyasi ve ekonomik dokusunu karalamak, ekonominin can damarı olan reel sektörü kundaklamak için planlanmıştır. Bu açıkça bir meydan okuma, düşmanlık emaresidir. Türkiye’nin ekonomik gerçeklerine uygun, insanlarımızın ve ülkemizin ekonomik ilişkilerini emniyete alan, kültürümüzden, milli ve manevi kaynaklarımızdan beslenen yeni ve adil bir Kambiyo Rejimi üstünde mutlaka çalışılmalı, tek yanlı bağımlılıktan kurtulmak için kollar sıvanmalıdır. Bize göre önümüzdeki en önemli gündem konularından birisi de bu olmalıdır. 24 Haziran seçimlerinden sonra ABD’nin baskısı, Trump’ın Twitter mesajları, sıcak para tacirlerinin, küresel tefecilerin oyunlarıyla döviz fırlamış, doğal olarak Türkiye ekonomisi geçtiğimiz yılın son çeyreğinde resesyon çukuruna düşmüştü. 2019 yılının ilk çeyreğinde ekonomimiz yüzde 2,6 daralmış olsa da, geçen yılın son çeyreğine göre yüzde 1,3 büyümeyi başarmış, teknik olarak resesyon türbülansından çıkabilmiştir. Türkiye’nin kaybı için el ovuşturan içimizdeki işbirlikçiler, resesyondan çıkışı züğürt tesellisi olarak yorumlayıp dipten dönülmedi deseler de, gerçek bambaşkadır. CHP ve tetikçilerinin yüzleri döviz artınca, işsizlik azınca gülmektedir. Faiz yükseldi mi siyaseten nasıl nemalanırız derdine düşecek kadar bu ülkeye yabancılaşmışlardır. Enflasyon canavarı başını kaldır mı onlardan daha mutlusu yoktur. İşadamlarımız, dünya çapında Türk markasını gururla temsil eden müteşebbislerimiz sıkıntı yaşadılar mı, zilletten daha memnunu görülmemektedir. Kredi musluğu kısıldı mı oynadıkları, iç ve dış borçlar arttı mı havalara uçmaya başladıkları ibretlik bir gerçektir. Bunların mensubiyetleri sorunlu ve yaralıdır. Varsın Türkiye kaybetsin, yeter ki bunlar siyaseten kazansınlar; nitekim basit anlayışları bu kadar arızalı, izansızlıkları ve gayri millikleri bu kadar vahim düzeydedir. Kredi ve derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu dün itibariyle BA3’ten B1’e haksız ve yersiz bir şekilde indirmiştir. Bu not indiriminin siyasi olmasının yanında, Türkiye ekonomisinin şu anki seviyesiyle uyuşmadığı açıktır. Ülkemiz çok ciddi bir ekonomik kuşatma altındadır. Süreç bütün ağırlığı ve aculluğuyla devam etmektedir. Buna rağmen, Mayıs ayı ihracatımız rekor kırarak yüzde 11,46 oranında bir artışla 16,8 milyar dolar olmuştur. Ekonomideki dengeleme süreci ve ihracat temelli politikalarla cari açığın düşüşü de devam etmektedir. Hükümet tarafından uygulamaya başlanan İvme Finansman Paketi ile Ekonomi Değer Kredi Paketi bilhassa reel sektörümüz için can suyu niteliğinde girişimler olup desteklenmesi ve yaşatılması mutlaka sağlanmalıdır. Yapısal reformlar arasında yer alan yargı reformu strateji belgesi ise bize göre müspet ve yerinde bir hamledir. Yedi düvel karşımıza çıksa da, enflasyon düşürülmeli, faizler indirilmeli, cari açık makul düzeylere çekilmeli, iş ve iştiham artışı için üreten bir ekonominin çatısı örülmelidir. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler parolasıyla, görünmez el metaforundan yüksek beklentiler içine girerek hiçbir yere varamayacağımız iyi bilinmelidir. Türkiye daha çok yatırım çekebilmek, girişimcileri eliyle daha çok iş yapabilecek şartları oluşturmalıdır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü’nün 2019 yılı Dünya Yatırım Raporu’na göre, ülkemiz uluslararası doğrudan yatırım sıralamasına göre 21’inci sırada yerini almıştır. Elbette bu yetersizdir. Bu kapsamda Türkiye’ye yapılan yatırım tutarı 13 milyar dolardır. Küresel yatırım akışından aldığımız pay ise sadece yüzde 1’dir. Hak ettiğimiz payı alabilmek hukukun üstünlüğüne riayet edilmeli, rekabetçilik özendirilmeli, bunun da kapsam ve çerçevesi detaylı bir şekilde belirlenmelidir.
Dahası küresel yatırımları çekebilmek için bir strateji oluşturulmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’yi kıtalara taşıyan, kıtaları buraya getirip yatırım ve üretimi gözeten siyasi adım ve kararlara elbette seve seve destek verecektir. Çok kutuplu sistemden tek kutba dönüş sağlayan, şimdi de tekrar farklı kutupların oluşmaya başladığı dünya siyasi ve ekonomik tablosunu derinlemesine analiz edip, buna uygun siyaset ve stratejiler geliştirmek hedefimiz olmalıdır. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek boşa kürek çekmektir. Aynı yolu takip edip başka bir yere varılacağını zannetmek hayalperestliktir. Nereye gideceğini bilmeyenler için rüzgarın nereden estiğinin, gemi dümenin nasıl döndüğünün, pusulanın nereyi gösterdiğinin bir anlam ve değeri olamayacaktır. Hamd olsun nereye gideceğimizi biliyoruz, mücadelemizi buna göre yapıyoruz. Sevdamız Türkiye’dir. Yakın hedefimiz İstanbul’un rahat nefes almasıdır. Cumhur İttifakı 31 Mart’ta elde ettiği başarıyı İstanbul’da taçlandıracaktır. 23 Haziran’da tecelli edecek irade İstanbul üzerinde kumar oynayanları, bahse girenleri, tuzak kuranları şaşkına çevirecektir. İstanbul kazanırsa Türkiye kazanacaktır. İstanbul diri ve dirençli olursa Türkiye çemberi yaracaktır. Buna inanıyoruz, başaracağımızdan şüphe etmiyoruz. Değerli Misafirler, Aziz Dava Arkadaşlarım, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sabrını test edenler ateşle oynadıklarını anlamalıdır. Umman Körfezi’nde yapılan saldırılar, Hürmüz Boğazı’nın kapatılma riskleri, Ortadoğu’da yoğunlaşan sıkıntılar, terör örgütlerinin kanlı eylemleri ülkemizi doğrudan etkilemektedir. Bölgemizde ve dünyada son zamanlarda seçimler sonrası kazanlar kaynarken, sokaklar kışkırtılmakta, kutuplaşmalar tırmandırılmaktadır. Sudan’dan Cezayir’e, Filistin’den Suriye’ye, Irak’tan diğer pek çok ülkeye kadar ağır sorunlar dünyanın huzur ve güvenliğini tehdit etmektedir. Türkiye’yi de bu uçuruma itme sinsilikleri had safhadadır. Bu şartlar altında Haziran ayı sonunda Japonya’da yapılacak G-20 Liderler Zirvesi daha da önem kazanmıştır. Milli birliğimizi koruyup vatan ve bayrak sevgisiyle meselelere baktığımız sürece hiçbir muhasım unsurun tehdidi ülkemize sökmeyecektir. Bu itibarla biriz, beraberiz, hep birlikte Türk milletiyiz. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine tek bilek, tek yürek, tek sesiz. Şunu herkes bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçiminde bütün teşkilat mensuplarıyla beraber Sayın Binali Yıldırım’ın yanındadır. Bizler aynı yolun yolcusu, aynı ittifakın mensuplarıyız. Bir yanda zillet varken, diğer yanda millet vardır. Bir yanda ihanet planları, diğer yanda Türkiye sevdası vardır. Cumhur İttifakı Türkiye’nin özgüveni, Türk milletinin çarpan kalbidir. Duruşumuz millidir, safında durduğumuz yer Türkiye’dir. Mücadelemiz millet içindir, İstanbul’un dirliğine odaklıdır. Milli bekayı yaşatmak taviz vermeyeceğimiz ilke ve inancımızdır. Bu seçimlerin kazasız belasız yapılması, sistemsel istikrarımızın ve demokrasi kültürümüzün sürdürebilirliği açısından çok önemlidir. Dünyanın en büyük Türk kentine yakışır bir olgunlukta geçmesini temenni ettiğim İstanbul Büyükşehir Seçimi tartışmalara mahal vermeyecek bir neticeyle sonuçlanmalı ve Sayın Binali Yıldırım alnı kadar ak bir başarıya ulaşmalıdır. Mitilimizi soranlar ise, durmasınlar, mitil aramaya can havliyle devam etsinler. Yetmedi, gündüz ellerinde fenerle dolaşsınlar, olur ya, belki de mitili bulurlar. Eninde sonunda biz Mevlamızı, onlar ise araya araya belasını bulacaklardır. Mitil İstanbul’dadır. Onların fitilini ise Kandil ve Pensilvanya çoktan tutuşturmuştur. MHP’yi merak edenler, gönüllere baksınlar, sokaklara baksınlar, evlere baksınlar, vicdanlara baksınlar, hülasa yurdumun ve İstanbulumuzun her köşesine cesaretleri varsa bakmayı denesinler. 8 gün sonra, devletin valisine küfreden, vatandaşa beyni sulanmış diyen, acemi, aceleci, yabancıların acentesi olan şahıs kaybedecek, kardeşlik ve huzur kazanacaktır. 8 gün sonra, mazbata meraklısı, unvan gaspçısı, tutarsızlığın daniskası, çarpıklığın siyasi ismi, VİP hayranı, israf derken özel uçaklarla gezen ne idüğü belirsiz aday değil, Sayın Binali Yıldırım Bey, Cumhur İttifakı açık ara farkla sandıktan çıkacaktır. 23 Haziran’da sandıktan alınacak tarihi sonuç kutlu geleceğimizin planlanıp kavranmasına ileri düzeyde katkı sağlayacaktır. Siyasi gerilim ve çatışmadan medet umanlar birlik ve kardeşlik ülkümüzün perçinlenmesi karşısında dayanamayacaklardır. 23 Haziran’da İstanbul için istikrar sürsün diyorsak, çare bellidir. Cumhur İttifakı Türkiye’nin haklı, tarihi ve meşru davasının yılmaz savunucusudur. Cumhur İttifakı birliğin, dirliğin, kardeşliğin, sağduyunun temsilcisidir. Aklımızda hep Türkiye vardır, hedefimiz Cumhuriyet’in 100. yıldönümüne ulaşmaktır. İttifakımız, Türkiye düşmanlarına karşı sadakatin, saflığın ve hamiyetin ittifakıdır ve yaşayacaktır. Bu düşüncelerle hepinize şükranlarımı sunuyorum. Tüm babaların yarın kutlayacağımız Babalar Günü’nü tebrik ediyor, yaz tatiline giren evlatlarımızı ve öğretmenlerimizi kutluyorum. Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı Merhum Ebulfez Elçibey’in hayata gözlerini yuman muhterem eşine Allah’tan rahmet diliyor, hepimizin başı sağolsun diyorum. Şahsımı sabırla dinlemenizden dolayı teşekkür ediyorum. İşlerinizde ve mücadelenizde başarılar diliyorum. Unutmayınız ki, sizlerin yanındayız, her zaman da destekçisiniz. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|