Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Milletvekilleri, Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler, Medyamızın Kıymetli Temsilcileri, Türkiye ve dünya gündemindeki ana konularla ilgili kanaatlerimi paylaşmaya geçmeden evvel yüksek heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Televizyon ekranlarından bizleri izleyen aziz vatandaşlarımıza selamlarımı iletiyorum. Gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat ve varlık mücadelesi veren kardeşlerimize en iyi dilek ve temennilerimi sunuyorum. Ülkemiz 31 Mart 2019’dan 23 Haziran 2019 tarihine kadar geçen 84 günlük süre içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçimine kilitlenmişti. Hatırlanacağı üzere, Yüksek Seçim Kurulu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçimini 23 Haziran 2019’da yenilenmek kaydıyla 6 Mayıs 2019’da iptal etmişti. Bu kapsamda hem İstanbul hem de Türkiye 48 gün boyunca Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin siyasi kampanya dönemine sahne oldu. Parti olarak, 8 Mayıs 2019’da TBMM Grup Toplantımızın hemen ardından İstanbul seçimine odaklanmış, çalışmalarımızı bu alanda teksif etmiştik. Bu nedenle grup toplantılarımıza ara vermiştik. Hamd olsun tekraren ve azimli bir şekilde buradayız, kutlu bir buluşma anını hep birlikte yaşıyor ve buna şahit oluyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir taahhüdünü unutmamıştır. Hiçbir sözünü, hiçbir vaadini inkar ve ihmal etmemiştir. Ne dediysek yaparız, neyi yaptıysak sonuna kadar savunur ve sahipleniriz. Canlı bir muhayyilemiz, cesur ve cevval bir mücadelemiz vardır. Millete hizmet aşkıyla dolu bir hayat ve siyaset çizgimiz vardır ve bilinmektedir. Bizim çizgimizde eğrilik, kırıklık, zikzak, yamukluk görülmemiş, görülemeyecektir. Dün neysek bugün de oyuz. Nitekim yarım asrın onuruyuz. Müspet istikamette değiştik, geliştik, büyüdük, ama öz değerlerimizden kopmadık, başkalaşma girdabına düşmedik. Çıkarcılığa heves edip başka kapılara yüz sürmedik. Çetin imtihanlardan korkup ülkülerimizin rotasından savrulmadık. Mert olduk, metanetimizi koruduk. Siyaseti adam gibi yaptık, ilkelerimizin yörüngesinden, ahlakın çemberinden asla çıkmadık. 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçimi sürecinde neye inanıyorsak, neyi doğru buluyorsak, ülkemiz ve milletimiz için neyin hayırlı ve haysiyetli olduğunu düşünüyorsak tavrımızı ve duruşumuzu buna göre belirledik. Tarafımız belliydi, tarzımız bilinmekteydi. Hakikat neredeyse biz orada olduk. Cumhur ne diyorsa ona kulak verdik, onun yanında durduk. Cumhur İttifakı’nın hedefleri doğrultusunda gece demedik, gündüz demedik, of demedik, püf demedik, gerçekten de üzerimize ne düşüyorsa kararlılıkla yaptık. Çok şükür müsterihiz. Hiç kimse samanlıkta iğne aramasın. Hiç kimse çalı dibi yoklamasın, keçeyi suya atmasın, orasını burasını oynatmasın. Herkes dilinin ayarına dikkat etsin, aklına geleni işleyip her ağacı taşlamaya yeltenmesin. Bir kümeste yemlenip diğer kümeste yumurtlayanlarla işimiz olmaz, olamaz. Tekkede derviş olup, dışarı çıkınca keşiş rolüne soyunanlarla yolumuz çakışmaz, çakışmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul’da; doğrunun, dik duruşun, tarihi mirasın, milli bekanın, milli dayanışmanın ve bin yıllık kardeşliğin safında sağlam şekilde yerini almıştır. Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul’da Cumhur İttifakı’nın başarısı için ter dökmüş, emek vermiş, mücadelesini heyecanla icra ve ifa etmiştir. İstanbul’a bir mitil attık, gelin görün ki, alayı birden toz toprak gibi havaya kalktı. Mitil İstanbul’da dedik, post kavgasına tutuşanlar, ucuz ve ucube pazarlıklara tutunanlar çılgına döndü, kayış kopardılar. Malum isim ve çevreler mitilimizi duyunca, militanlaştıkça militanlaştılar, seviyesizliğin minyatürü, sevimsizliğin mihmandarı, sevgisizliğin mimarbaşı haline geldiler. Zavallılar nereden bilsin mitili, onların tutuşmuş çoktan fitili. Biz mitil attık, onların beti benzi attı. Biz mitil attık, onlar mintan sandı, şaşkınlıkları misliyle arttı. Milliyetçi Hareket Partisi dediğini yaptı, sözünü tuttu, özünün gereği neyse sahaya ve zemine yansıttı. İstanbul’a gelmediğimizi uyduranlar, bir gece kalıp döndüğümüzü söyleyenler, neredeydiniz diye soranlar, ortalıkta yoktunuz diye gerçekleri çarpıtanlar iyi görümlü kötüler, güzel kisveli çirkinlerdir. Bunlara ne söylesek beyhudedir. Ne laftan anlarlar, ne yapılanları tasdik ederler, ne de baktıklarını görürler. Bunları tarif ve tavzih etmek için üç maymun metaforu bile yetmeyecek, kafi gelmeyecektir. Çünkü bunların kalpleri mühürlü, vicdanları düğümlü, iradeleri rehinlidir. Fitilini Kandil terör yuvasının, Pensilvanya ihanet şebekesinin ateşlediği karanlık güruhun Milliyetçi Hareket Partisi’nin hakkını teslim etmesi dünyanın tersinden dönmesini beklemek kadar abestir, zaman kaybıdır. Bazıları da görülmüştür ki, mitil üzerinden daha izansız, saha sivri, daha ahlaksız isnat ve iftiralara teşebbüs etmişlerdir. Bunlar akıllarınca bizi köşeye sıkıştıracaklar, zora sokacaklar, partimizi ve siyasetimizi tartışmaya açacaklar. İP’in başındaki şahsiyet diyor ki, “İstanbul’a mitil atacağını söyleyenler bir baktık ki mitili İmralı’ya atmışlar.” Bir bayan gazeteci de teröristbaşının 18 Haziran 2019’da kaleme aldığı malum mektuptan önceden haberim olduğunu iddia edecek kadar gözünü ve gönlünü yalana, dolana, alçalmaya teslim etmiştir. İP’in başındaki şahıs mitili İmralı’ya attığımızı söylediğine göre buna şahit olmuştur. Ya İmralı’da nöbete girmiş, ya Pensilvanya’dan sufle almış, ya da aklını ve anılarını bedeli mukabilince efendilerine devretmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’yle teröristler arasında en küçük bağ kurmak bile bühtan da öte İblis’in oyununa gelmek, günahkarlığa kul köle olmaktır. Bizi hedef alarak, İmralı canisinin mektubundan medet umduğumuzu, bu mektubu aklamaya çalıştığımızı, bu mektuba zımnen göz yumduğumuzu bırakınız iddia etmeyi, akıldan geçirmek, rüyada görmek, hayalini kurmak dahi alçaklıktır, arsızlıktır. Bizim söylediğimiz şudur: HDP, Kandil’in aparatı ve siyasi aracısıdır. Ha HDP, ha Kandil, bunların aralarında fark yoktur. HDP’nin Zillet İttifakı’nın içinde olması, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayına destek mesajları teröristbaşı tarafından kabul görmemiştir. Edirne’de yatan terörist Demirtaş, İmralı’da cezasını çeken teröristbaşı ve Kandil’deki ihanet yuvası arasında yeşeren ve yayılan çelişki ve çatlaklar bir bakıma PKK’nın çözülme sürecinde olduğunun işareti olarak değerlendirilmelidir. Öcalan canisi bile HDP’ye tarafsızlık çağrısı yapıyorsa elbette bunu görmezden, duymazdan gelemezdik. PKK-HDP-Edirne ve İmralı arasındaki güç mücadelelerinin içeriği esasen bizi bağlamayacak, bizim meselemiz de olmayacaktır. Ancak konu İstanbul’du. Hesaplar İstanbul üzerine yapılmıştı. Ne ibret verici bir gerçektir ki, teröristbaşının mektubuna ne CHP’den, ne İP’ten en ufak bir tepki gelmemiş, bu tek yumurta ikizleri çıtını bile çıkaramamışlardır. Biz bölücüler arasındaki derin siyasi çıkar ve üstünlük kavgasının İstanbul’a yön veremeyeceğine, etki yapamayacağına, dahası yapmaması gerektiğine inanarak 21 Haziran 2019 tarihindeki yazılı basın açıklamamızı milletimizle paylaştık. Sözlerimizin sonuna kadar arkasındayız. Bu açıklamamızı çarpıtarak teröristbaşının mektubuna destek ve onay verdiğimizi söylemek ayıplı ve ahlaksız bir iddiadır. Terör ve bölücülüğü kullanıp İstanbul’un tarihi yürüyüşünü engellemek isteyen mihrakların gerçek niyet ve emellerini stratejik bir akılla deşifre etmeye çalıştık. Teröristbaşının mektubundan siyasi fayda uman namerttir, umdu diyen namerttir, mektuptan daha önce haberdar olduğumuzu söyleyenler ise hezeyan ve hüsran bataklığında çırpınan satılık kalemlerdir. Ayrıca teröristbaşına milli ve yerli bir özellik atfetmek rezalettir, cinayettir, hıyanettir. İmralı’nın yolunu gözleyenler bize ne anlatıyorlar? Açık veya örtülü PKK’ya övgüler düzüp hainleri dağlarda, kırlarda, ovalarda çiçek böcek toplayan, hakları gasp edilmiş masumlar olarak tasvir ve takdim eden kokuşmuşlar bize ne söylemeye çalışıyorlar? Teröristbaşının mektubundan bilgimiz olduğunu söyleyenler yanımızda mıydı? Kalemden mi tutuyorlar, kâğıda mı bakıyorlardı? Milliyetçi Hareket Partisi’nin terörizme bakışı nettir, değişmesi imkansızdır. Biz köksüz değiliz, biz inkarcı değiliz, biz çözümcü değiliz, biz işbirlikçi değiliz. İstanbul seçiminde HDP’yle yanak yanağa, PKK’yla kucak kucağa, FETÖ’yle arkalı önlü siyasi propaganda yapanlara hiç kimseden ses çıkmaz, tepki gelmez; buna karşılık Milliyetçi Hareket Partisi bir şey söylemeye görsün alayı birden hücum ve saldırıya geçer. İşte siyasi trajedi budur. Saptırma böyle bir şeydir. İmralı’ya mitil attığımızı söyleyen, partimizi küçük ortak diye küçümseyen hanımefendi, acaba sen postu nereye serdin, kimlere yoldaş oldun? HDP’yi Kürt siyasi hareketi diyen tarif eden, partisine teröristbaşının hayranlarını dolduran, yanına aldığı eski arkadaşlarımızı kandırıp işi bittikten sonra yarı yolda sağa sola saçan vefasız, vasıfsız ve vakursuz bir şahsiyetin bize söz söylemesi yalnızca kuru gürültü, nafile çırpınıştır. CHP’nin uydusu haline dönüşen İP’in çatısı çürüyeli, omurgası çökeli epey zaman olmuştur. Bizim üzerimizden prim toplama gayretkeşliğinde olanların akıbetleri duvara toslamak, hüsrana uğramaktır. Yanlış hesap dün olduğu gibi bugün de ters dönecektir. Biz beka dedik, Türk milletinin yeminlerini, izzet-i nefsini, tarihi müktesebatını, milli ve manevi emanetlerini canımız pahasına müdafaa ettik. Buna da seve seve devam edeceğiz. Beka beka diyerek takaya binip İmralı’ya gittiğimizi söyleyenler MHP’nin iki cihan hasmıdır, hatıralarına ihanet eden, dava arkadaşlarımıza kara çalan siyaset madrabazlarıdır. Yanlışa yanlış diyeceğiz. Kötüye kötü demeyi sürdüreceğiz. İhanetle savaşımız sonuna kadar devam edecek. Türkiye huzura erinceye, milli varlığımız tam manasıyla esenliğe kavuşuncaya kadar durmayacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız, mutlaka başaracağız. Ümitsizlik kapımızdan içeri giremeyecek. Fitne gönül duvarlarımızı geçemeyecek. İftira ve ithamlar yüreklerimizin sıcaklığıyla eriyip gidecek. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Türkiye’yiz. Hep birlikte Türk milletiyiz. Diyor ya merhum Hüseyin Nihal Atsız: Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa, Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa; Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa, Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz. Biz Tufanı yarattık uyku uyurken batı, Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı. Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı: Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz. Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan, Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan. Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan, Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz… Değerli Arkadaşlarım, Muhterem Misafirler, 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçimi yapılmış, nihayetinde milli iradenin tercih ve seçimi belli olmuştur. Böylelikle Türkiye seçim bahsini kapatmıştır. Önümüzde seçimsiz geçecek 4 uzun yıl vardır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminden alınan sonuca saygımız tartışmasızdır. Milletimiz kararını vermiştir. İstanbullu kardeşlerimizin iradeleri tezahür etmiştir. 23 Haziran seçim sonucunun ülkemize, milletimize ve İstanbul’umuza hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca İstanbul’da insanüstü bir gayretle çalışan arkadaşlarımı da tebrik ediyorum. 23 Haziran seçiminin hazırlık döneminde görev alan; İstanbul Genel Koordinatörümüze, Birinci, İkinci, Üçüncü Bölge Koordinatörlerimize, Hemşeri harekâtı kapsamında İstanbul’da yoğun şekilde çalışan il başkanlarımıza, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize, MYK-MDK üyelerimize, İstanbul il başkanımıza, ilçe başkanlarımıza, kadın kollarımıza, tüm dava arkadaşlarımıza içtenlikle teşekkür ediyorum. Bunun yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanımıza, AK Partili kardeşlerime şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Ne mutlu bizlere ki, Türk demokrasisi güçlü vasfını bir kez daha göstermiştir. Sandık şaibeden arındırılmış, ahlak ve yasa dışı müdahalelerden, oy hırsızlarından korunmuş ve kurtarılmıştır. Hakikaten de kazanan Türkiye olmuştur. Ülkemizin aleyhine yapılan kara kampanyalar 23 Haziran’da buruşturulup atılmıştır. Tek adam iddiaları, demokrasimizin kötü gösterilme aymazlığı 23 Haziran’da emel ve iddia sahiplerini mahcup etmiş, hepsini çuvallatmıştır. Türkiye’de demokrasi yok diyenler, hem 31 Mart seçiminden, hem de 23 Haziran seçiminden ibret almalıdır. Haksızlık karşısında susarsak önce hakkımızı sonra da haysiyetimizi kaybederiz. Hakkımızı alacaksak demokratik adap ve ahlak sınırlarında kalarak irademizi göstermeliyiz, ifade kudretimizi sergilemeliyiz. Demokrasinin hakimiyeti, hukukun üstünlüğü, adaletin varlığı, milletimizi oluşturan fertlerin bir ve eşit haklara sahip olması Türkiye’nin milli ve stratejik gücüdür. Bu gücümüze yaslanarak geleceği inşa etmeliyiz. Bu gücümüze güç katarak karşımızdaki sorunları birer birer çözümle buluşturmalıyız. Türkiye 23 Haziran’da dünyaya bir demokrasi dersi vermiştir. Bundan memnuniyet duyduğumuz bariz bir gerçektir. Ancak bize göre İstanbul ehline emanet edilmemiştir. Bunun sonuçlarını da ilerleyen dönem ve yıllarda görmemiz kuvvetle muhtemeldir. Seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ne yapıp yapmadığı kısa sürede belli olacaktır. Şu hususun altını çizmek isterim ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bütün tasarruflarını yakinen takip edeceğiz, gerekli notlarımızı alacağız. 23 Haziran’ın neticesi ne olursa olsun, Cumhur İttifakı 31 Mart’a mührünü vurmuş, başarısını tescillemiş, 23 Haziran’da da gönüllerde olmasına rağmen istismar ve yalan siyaseti maalesef ön plana çıkmıştır. 31 Mart’tan 23 Haziran’a geçen zaman dilimi içinde pek çok şey yaşanmıştır. 6 Mayıs’tan 23 Haziran’a kadar da siyasi ortam gerildikçe gerilmiş, iftiralar, saldırgan tavırlar, tezvirata dayalı söylemler havalarda uçuşmuştur. Sosyal medya infazları, rezil dedikodular, asılsız ve temelsiz haberler, gerçekçi olmayan mağduriyet edebiyatı 23 Haziran’ı bir nebze de olsa gölgelemiştir. 31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin iptalini her fırsatta dile getirmiştik. Çünkü usulsüzlüğe ve yolsuzluğa batmış bir seçimin hukuk kuralları ve emniyet tedbirleri çerçevesinde yenilenmesi zaruriydi. Ne var ki CHP, YSK’nın 6 Mayıs 2019 tarihli seçim iptal kararını haksız ve kasıtlı şekilde tartışmaya açmış, ağır hakaretler eşliğinde karalamıştı. Şu işe bakınız ki, CHP Genel Başkanı’nın dünkü grup toplantısında şayet “23 Haziran seçimi de iptal edilirse tepki göstermeyeceğim” demesi arızalı bir ironi, şirazesinden çıkan ters manyel, şımarık bir ruh halinin dile gelmesidir. Gerçi CHP Genel Başkanı korku tünelinde bocalamaya, patinaj yapmaya, kaygı türbülansına girmeye çoktan başlamıştır. Fakat korkunun ecele faydasının olmadığı pek çok kere görülmüştür. Artık bundan sonra Ekrem İmamoğlu Kılıçdaroğlu’nun tepesinde keskin bir kılıç gibi sallanacak, kabuslar görmesine yol açacaktır. Elbette onların ne yapacağı, kimin hangi koltuk hesabıyla avunduğu kendi meseleleridir. Dileğimiz İstanbul’un iyi yönetilmesi, belediye hizmetlerinin bahanesiz ve eksiksiz sunulmasıdır. 23 Haziran seçiminin hemen ardından CHP’li Belediye Başkanı’nın teşekkür konuşması ise dikkatle analiz edilmelidir. Bu konuşma bir belediye başkanın yapacağı konuşma değildir. Maksadını aşan, hamaset tuzağına kapılan, siyasi hedeflerinin koordinatlarını ele veren İstanbul Belediye Başkanı, gizli gündemi doğrultusunda anlaşılan bir hazırlık içindedir. Sanal bir devlet başkanı edasıyla, yapay bir Cumhurbaşkanı üslubuyla ahkam kesen CHP’li Belediye Başkanı’nın asıl görev ve sorumluluk alanından ziyade her yere çekilecek bir tarz ve tonda konuşma yapması bize göre tesadüfü görülemeyecektir. İstanbul’un ehline emanet edilmesini söylerken, seçilen Belediye Başkanı’nın proje isim olduğuna vurgu yaparken aklımızın bir köşesinde hep bu düşünce hakim olmuştur. Kulun hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır. Aleni şekilde hesabi davrananlar milletimize egemen olan hasbiliği asla fark edemeyecekler, ilk sallantıda düşüp gideceklerdir. İstanbul Türk milletinindir. İstanbul Türkiye’nin özetidir. İstanbul 566 yıllık fetih namusudur. 23 Haziran sonuçlarını yanlışa yorup şımaranlar, yolunu şaşıranlar hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır. “Afrin’in bedeli İstanbul oldu” diyen hainler, “Galip HDP olmuştur” diyen köksüzler, “HDP olarak hem kazandık hem kazandırdık” diyen kimliksizler, “Son sözü HDP söyledi” diyen karanlık emeller, “İstanbul seçiminin belirleyeni HDP olmuştur” diyen temelsizler bilsinler ki; Bölücülüğünüzün “her şey çok güzel olacak” sözüyle örtüleceğini düşüyorsanız yanıldığınızı, sizleri bekleyen acıklı akıbetin de bir gün gerçekleşeceğini bu gidişle görmeniz kaçınılmazdır. İstanbul gözbebeğimizdir. PKK ve FETÖ’nün hükmü İstanbul’a sökmeyecektir. Dağda kovalanan teröristler İstanbul ve diğer büyükşehir belediyelerine çöreklenemeyecek, buna devlet umuru, millet şuuru izin vermeyecektir. Bu itibarla herkes ayağını denk almalıdır. Durduğu yeri tekrar gözden geçirmelidir. Siyasi paçozluğa, siyaset palyaçoluğuna müsaade olmayacaktır. Yedi dakikada domuz eti tüketmekle övünenlerin bizim üzerimizden nefret yarışına girmeleri terbiyesizliktir. İstanbul’a konvoyla girişimizi geriye sarıp İzmir Marşını kullanarak alaya alanlar bilmelidir ki, yedikleri haram lokmalar, kırdıkları cevizler günü geldiğinde boğazlarına duracaktır. Cumhur İttifakı geleceğe bakmalıdır, önüne bakmalıdır, ülke meselelerine odaklanmalıdır. İnşa edeceğimiz 2023 hedefleri için çok çalışmalıyız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması, yerleşmesi, kurum ve ilkeleriyle olgunlaşması için köklü reform ve yasal düzenlemeler süratle hayata geçirilmelidir. Milli birlik ve beraberliğimizi sağlam esaslara bağlamak için gayret ve gaye ortaklığıyla hareket etmeliyiz. Ağaçla uğraşmak yerine ormana sabitlenmeliyiz. Denizden geçmişken derede çırpınmaya hakkımız olmadığını iyi bilmeliyiz. Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve ekonomik sorunlarını aşabilmesi için eli birliği, güç birliği içinde geleceğe uzanmalıyız. Sorumluluklarımız fazla, görevimiz ağırdır. Cumhur İttifakı istikbalin umudu, istiklalin uğuru, milli iradenin surudur. Artan tehditlere kulak tıkayamayız. Azan tehlikelere tarafsız kalamayız. Etrafımız ateş topudur. Türkiye kuşatma altındadır. Seçim tartışmalarını bitirip asıl ve esas gündemi birlikte kavramalıyız. İnanırsak başarırız, irademizi korursak 2023’de yeni bir Türk mucizesine imza atarız. Çılgın Türklerin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Geçmişimiz geleceğimizin kefilidir. Büyüyen ve büyük bir Türkiye özlemi gerçekleşmelidir. Muasır ve müreffeh bir ülke ideali vücut bulmalıdır. Samimiyetle istersek yaparız, cesaretle mücadele edersek karşımıza dikilen korkulukları teker teker deviririz. Geleceğin gücü Türkiye Cumhuriyeti’dir. Dünya üzerinde gelecekteki beşeri kuvvet büyük Türk milleti olacaktır. Muhterem Milletvekilleri, Bir devletin üç temel niteliği vardır. Birinci olarak ülkesi, ikinci olarak milleti, üçüncüsü de egemenlik haklarıdır. Bu üç unsurdan herhangi birisi olmadan devletin var olması aklen, ahlaken, siyaseten ve tarihen imkânsızdır. Devleti devlet yapan müessir özellik ise adalettir, hukukun üstünlüğü prensibidir. Ülkeyi, milleti ve egemenlik haklarını ayakta tutan üstüne basa basa vurgulamak isterim ki, adalettir. Türk devlet felsefesinde adalet her şeyin önünde ve üstündedir. Devletin küfür ile değil zulümle yıkılacağı asırların imbiğinde damıtılıp bizlere ulaşan muazzam bir öğüttür. Adalet mülkün, yani devletin temelidir. Bir kitleyi güruh olmaktan çıkarıp millet yapan muharrik ve muhkem güç değerler sistemidir. Yine tarihimize bakarak söyleyecek olursak, millet şuuru olmadan devlet şuurunun hayat bulması neredeyse imkansızdır. Devlet şuuru demek bağımsızlık demektir, egemenliğe gölge düşürmemektir. Türkiye’nin egemenlik haklarına karşı çoklu saldırı ve siyasi oyunlar uzun bir zamandadır sahnedir. ABD’nin S-400 hava savunma sistemi üzerinden ülkemizi tehdit etmesi, yaptırım kozunu kullanacağını hem dikte edip hem de kabaca dile getirmesi bir defa devlet olma vasfımıza hakaret ve hürmetsizliktir. Bu kapsamda Türkiye bir yol ayrımındadır. Ya bu tehditlere boyun eğeceğiz, asırlara meydan okuyan devlet olma vakar ve şerefimizi kaybedeceğiz, ya da S-400’leri Temmuz ayı içinde alıp belirlenen vatan topraklarına konuşlandıracağız. Bunun başka bir seçeneği kalmamıştır. Hassasiyeti derinleşip boyut değiştiren bu konu artık bir hava savunma sisteminden daha fazlasını ihtiva etmektedir. ABD, açıkça devletten taviz istemekte, hatta devletimizin çözülmesini dayatmaktadır. S-400 hava savunma sistemini alırsanız şöyle olur böyle olur tehditlerinin bizim nezdimizde geldiğimiz bu aşamada hiçbir geçerliliği ve ehemmiyeti yoktur. ABD ister beğensin, ister beğenmesin, S-400’lerin alınması hakikaten bir var oluş meselesine dönüşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin karar organları bellidir. Türk milletinin iradesi üstünde bir irade tanımamız söz konusu bile edilemeyecektir. S-40O gelecek, Türkiye’nin milli güvenliği için kullanılacaktır. ABD Başkanı Trump’ın kriz imali, yaptırım ikmali, dünya barışını zedeleme ilkellikleri vahim bir gidişatın ispatı ve ön habercisidir. Türkiye teslim olmamalıdır. Türkiye taviz vermemelidir. S-400 hava savunma sistemini almak sadece milli güvenliğimiz için değil, milli devletimiz için de vazgeçilmez bir öneme sahiptir. ABD Başkanı, iki gün önce İran’a yeni yaptırımları açıklamıştır. Kameraların karşısına geçip şov yapan Trump, İran’ın dini liderinin yanısıra bu ülkedeki pek çok kişiyi hedef alan yaptırım kararnamesini imzalamıştır. ABD Başkanı iyice pervasızlaşmış, freni boşalmıştır. İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesine almasının ardından ilanı yapılan yeni yaptırımların bölgesel tansiyonu arttıracağı, küresel gerginlikleri tırmandıracağı açıktır. ABD sorumsuzdur, kontrolsüzdür, duyarsızdır, saygısızdır. Yaşanan kutuplaşma ve restleşmelerin sıcak bir çatışmaya dönüp dönmeyeceğini bugünden kestirmek kolay değilse de, gelişmelerin çok şeye gebe olduğunu görmek ve bilmek lazımdır. Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin deniz egemenlik sahasına ve haklarına yönelik mütecaviz söz ve eylemlere her gün bir yenisi eklenmektedir. Sabrımız taşma noktasındadır. Özellikle Yunanistan ateşle oynamaktadır. Bu ülkenin Başbakanı Çipras, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinde ısrar etmemizin bedeli olacağını küstahça açıklamıştır. Topal ördek Çipras, Akdeniz ve Ege’de savaş riski var diyerek, Türkiye’yi önleyeceklerini ifade etmiş, ilaveten Kıbrıs’ta garantörlüğümüzün son bulması çağrısını yaparak zırvada zirveye çıkmıştır. Yunan hükümeti bilmelidir ki, Akdeniz ve Ege’de önümüzü kesecek bir korsan henüz anasından doğmamıştır. Çipras meydan okumayı bırakmalı, kendini tarihe vermelidir. İzmir’de denize dökülen dedelerinden ders almalıdır. Almıyorsa denize gömülmeye, denize çakılmaya, denizde yutulmaya şimdiden hazır olmalıdır. Yunan munan bilmeyiz, gideceğimiz yere kadar gideriz, yolumuza çıkan olursa ezeriz, hiçbir şart altında hedeflerimizden vazgeçmeyiz. Önümüzü kesenin ömrüne kast ederiz. Parmak sallayanların parmağını keser atarız. Türk milleti tehditle durdurulamaz, meşru yürüyüşü zorla engellenemez. Hodri meydan, Çipras Akdeniz ve Ege’de karşımıza çıksın da nelerin olacağını, başına neyin geleceğini görsün. Akdeniz’de görev yapan sondaj gemilerimiz faaliyetlerine cesaretle devam etmeli, hakkımız ne ise onun temini konusunda gereğini kahramanca ve fedakarca yapmalıdır. Yiğit leventlerimiz unutulmadı, Barbaros Hayrettin Paşa bizim gönlümüzde ölmedi, bilinsin ki haçlı donanmasını hala parmağıyla işaret etmekte, denizin dibine indirmek için tetikte beklemektedir. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|