Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, “738. Söğüt, Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri” kapsamında Söğüt’te yapmış oldukları konuşma. 8 Eylül 2019
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
“738. Söğüt, Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri” kapsamında
Söğüt’te yapmış oldukları konuşma.
8 Eylül 2019

 




Aziz Vatandaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Değerli Söğütlü Kardeşlerim,

Ne mutlu bizlere ki, kaynağımız sağlam, kaynaşmamız engin, kökümüz derin, tarihimiz devasa, milletimiz büyüktür ve adı da Türk milletidir.

Gönlü vatan ve bayrak sevgisiyle yanıp kavrulan millet sevdalılarını hürmetle selamlıyorum.

Yüreği kutlu ceddimizin hatıra ve hayranlığıyla dolup taşan aziz milletimize şükranlarımı sunuyorum.

738. Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri münasebetiyle, bugünkü tarihi buluşmaya emek veren, destek sağlayan, katılımlarıyla tarihin coşkusunu yeni baştan dirilten her kardeşime teşekkür ediyor, hepinizi özlemle kucaklıyorum.

Söğüt sıradan bir yurt köşesi, ilçelerden bir ilçenin adı değildir.

Söğüt Türk milletinin ağırlık ve hareket merkezi, cihanşümul ruhunun, fütuhat şuurunun, gaza duygusunun kader ve kavrama mahrecidir.

Tarihimizin nabzı burada atmaktadır.

Milli ülkülerimizin yüksek ahlakı beşeriyetin vicdanına, coğrafyaların kalbine buradan ulaşmıştır.

Söğüt Türk milletinin hayat pınarı, haysiyet pırıltısıdır.

Aynı zamanda milli bekamızın kilidi, milli varlığımızın kifayetidir.

Söğüt’ü tutup tarihten çıkardığımızda geriye yavan, yapay, yeğni olaylar yığınından başka hiçbir şey kalmayacak, bir yanımız sürekli aksayıp eksik olacaktır.

Türk milleti göçe göçe, bazen at sırtında, bazen yürüye yürüye buralara kadar gelmiş ve yerleşmiştir.

Oğuzların Bozok Kolu’nun Kayı Boyu’ndan cihana hükmeden bir asalet, zalimlere diz çöktüren bir meziyet çıkmıştır.

400 çadırlık bir Türkmen varlığından ömrü altı asır olan bir imparatorluğun doğması muazzam bir tarih vakıası, muhteşem bir başarı vesikasıdır.

Bu çarpıcı gerçek Türk milletinin tarihin her döneminde devlet ve imparatorluk kurmaktaki maharet ve muvaffakiyetini çok açık şekilde gözler önüne sermektedir.

Söğüt’ün arka planında Ötüken müktesebatı vardır.

Söğüt’ün ruh kökünde Mete Han’dan Bilge Kağan’a, Atilla’dan Sultan Alparslan’a ve daha pek çok hakanımıza kadar kırılmayan, kıvrılmayan, kopmayan bir devlet felsefesi ve geleneği bulunmaktadır.

Mete Han’ın Milattan Önce 167’de Çin İmparatoru’na yazdığı mektupta, büyük bir aileden bahsetmesi, tek devlet ve tek millete vurgu yapması nasıl bir maziden süzülüp nasıl bir geleceğin sezgisiyle bezendiğinin aleni delilidir.

Bu duruş hamd olsun eğilip bükülmeden devam etmektedir.

Türk milletinin inançlarıyla tutarlı, iddia ve ifadeleriyle orantılı bir hedef zinciri olmuştur.

Gerçekleşen her amaç bir sonrakinin başlangıcı, bir diğerinin mayası haline gelmiştir.

Anadolu’nun yurt olması büyük bir fedakârlığın, üstün bir mücadele azminin eseridir.

Ancak yurt tutmakla gaye bitmemiş, arayış ve ilerleyiş son bulmamıştır.

Bilakis ve bilahare yeni sıçramalar, yeni serpilmeler, yeni seferler milletin varlık ve vakarından devamlı surette tezahür etmiş, kademe kademe yükseliş göstermiştir.

Türk milleti için yükselmenin sınırı ise asla yoktur.

Durmak, oyalanmak, beklemek, yorulmak, yılgınlığa düşmek söz konusu bile olmamıştır.

Bu sayede Ahlat’tan Söğüt’e, Malazgirt’ten kıtalara bir irfan, bir irade, bir hakimiyet, bir varoluş köprüsü akılla, sabırla ve cesaretle inşa edilmiştir.

Türk milleti fetih fetih büyümüş, büyüdükçe dünyaya mühür vurmuş, beşeriyetin kıskançlıkla karışık saygısını kazanmıştır.

Elbette Söğüt’ün kazanımları, Söğüt’ün tecrübesi, bu kapsamda geçmiş ve gelecek arasında kurulan dengeli rabıta nice başarıların ilhamı, nice kahramanlıkların ilk basamağıdır.

Halep’te, Caber Kalesi’nin kuzey batısında, Fırat Nehri’ni geçerken boğulan Süleyman Şah’ın bedeni sulara kapılsa da müstesna hedefleri evlatları tarafından bir bayrak gibi taşınmıştır.

Bu bayrak nesilden nesile, elden ele geçmiş, asla yere düşmemiş, düşürülmemiştir.

Nitekim elleri öpülesi ceddimiz Ertuğrul Gazi hem siyasi dehası, hem askeri kabiliyeti, hem de zeka ve cesaretiyle Söğüt ve çevresiyle birlikte Domaniç’e yurt damgasını vurmuş, hayallerin gerçeğe dönüşmesinin temelini atmıştır.

Söğüt duayla dirilmiş, yiğitliklerle perçinlenmiştir.

Türklüğün bekasına hayatlarını adamış gönül adamları, göç güzergâhında göz kamaştırıcı bir güç üretmişler, nihayet güzide bir şaheseri ihya etmişlerdir.

Söğüt bunun şeref nişanesi, milli namusa emanet olan tarihi bir yadigârdır.

Adil ve adaletli bir yönetim anlayışıyla, ilkeli ve dürüst bir idare marifetiyle; cömert, açık yürekli, sebatkâr, vefakâr, fedakar, dirayetli, imanlı, vakarlı, ileri görüşlü, faziletli bir muameleyle; bunun yanında muhlis, müşfik ve müstakim bir kucaklama hasletiyle Söğüt iradesi dalga dalga genişlemiş, gittiği yerlere de umut ve huzur götürmüştür.

Tekfur emelleri Söğüt ahlakı karşısında tutunamamıştır.

Bizans’ın oyunları, akıl çelen, istismarla temellenen tuzakları Söğüt azmine sökmemiş, batıya ilerleyiş hız kesmemiştir.

Ertuğrul Gazi’nin diktiği sancak, Hayme Ana’nın anıtlaşan yüreği, Şeyh Edebali’nin ve fakihlerin niyazı, alplerin, gazilerin kahramanlıkları ve Osman Gazi’nin çınar rüyası geleceğin muzaffer ve muazzez müjdesini vermiştir.

Türk milleti birliğini muhafaza ederek tefrikayı yıkmıştır.

Dayanışma ve yardımlaşma kararlılığını pekiştirerek nifak engellerini aşmıştır.

Kardeşlik bağlarını güçlendirerek, kaderde, tasada, sevinçte ve yasta bir olarak, birlikte hareket ederek zalimlere, hainlere, işbirlikçilere fırsat vermemiş, şans tanımamıştır.

Biliniz ki, Söğüt mirası istikbalin güvencesidir.

Bizim aramızda ayrık otları yeşeremeyecektir.

Bizim safımızda atık ve acul niyetler yer alamayacaktır.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz ruhun kaynağı Söğüt’tür.

Dün nasıl küçük bir beylikten büyüye büyüye bir cihan mefkûresine imza atmışsak Allah’ın izniyle yine yaparız, yine başarırız.

Aziz ceddimiz taviz vermedi, teslim olmadı, güç odaklarından, muhasım çevrelerden aman dilenmedi.

Bugün de yapmamız gereken budur.

Türk milletinin bekası tarihin her döneminde titizlikle korunmuştur.

Dün Bizans ve Haçlı operasyonları vardı, bugün emperyalizm ve desteklediği terör örgütleri vardır.

Dün Anadolu’nun fethinden dolayı kuduranlar vardı, aynıları bir kez daha nöbet başındadır.

Türk milleti varlığını ne pahasına olursa olsun savunacaktır.

Bu Ertuğrul Gazi’nin ve devamı nesillerinin bizlere manevi vasiyetidir.

Hiç kimsenin ağzına bakamayız.

Türkiye’yi insani felaketlerin içine çekme tertiplerine, sınırlarımızdaki karanlık senaryolara müsaade edemeyiz.

Teröristlere ve işbirlikçilerine bu vatanda hayat hakkı tanıyamayız.

Hainlerin sınır ötesindeki hesaplarına, Fırat’ın doğusundaki haşarata sessiz kalmak, küresel güçlerin oyalamalarına, aldatmalarına, zamana oynamalarına da asla izin veremeyiz.

Pençe darbesiyle sendeleyen, Kıran Operasyonuyla şaşkına dönen hainleri hem topraklarımızdan, hem de Misak-ı Milli alanından temizlemek, kendi işimizi de kendimiz yapmak zorundayız.

Hiç kimseden korkumuz yoktur.

Kahraman bir ceddin torunları olarak tam bağımsız yaşamak milli bir vecibedir.

Asırlar evvel Fırat’ın sularına büyük ceddimiz Süleyman Şah’ı vermiştik, inanıyorum ki, aziz naaşı tekrar eski yerine konulacak, bizim olan toprakta ruhu şad olacaktır.

Bizim Fırat’ın doğusuna vereceğimiz ise sadece Türk milletinin güçlü sesi, muktedir müdahalesi, hıyanetin tepesine indireceği demir yumruğudur.

Türk milleti, tarihin hiçbir devrinde geri adım atmadı.

Tehditlere kulak asmadı, zulmü kabullenmedi.

İstediğimiz huzurdur, güvenliktir, bekamızın ve egemenlik haklarımızın sonsuza kadar yaşamasıdır.

Bu isteklerimizle kimin sorunu varsa bizim de onlarla sorunumuz olacaktır.

Bizim önümüzü kesmek için kimler plan yapıyorsa bilsinler ki, ölürsem şehit, kalırsam gazi diyen bir millete karşı yerle yeksan olmaktan başka kurtuluşları da bulunmayacaktır.

Varlığımızın bedelini asırlar içinde pek çok defa ödedik.

Gerekirse tekrar ödemeye hazır olduğumuzu, bunu da seve seve yapacağımızı herkesin bilmesinde yarar vardır. 

Değerli Vatandaşlarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Varlığı olan her milletin üzerinde yaşadığı bir vatanı vardır ve olacaktır.

Tarihin, talihin ve hayatın şaşmaz gerçeği kuşkusuz böyledir.

Vatan demek imara açılmış arazi, hibe edilmiş arsa, bahşedilmiş, lütfedilmiş, ikram edilmiş toprak parçası demek değildir.

Biz bu aziz vatanı çekilişten kazanmadık, eşantiyondan düşürmedik, hediye almadık.

Söğüt bunun tarihi kanıtıdır.

Can dediler verdik, kan beklediler döktük, bu toprakları Türk milletinin ebedi yurdu olarak dünyaya sabır ve sebatla tescil ettirdik.

Bir coğrafyayı vatan yapan, bir mücadeleden ve muhabereden vatan çıkaran sayısız ve birbiriyle eklemlenmiş zincirleme hadiseler silsilesi bulunmaktadır.

Vatan bir zaman aralığının, bir tarih anının tesadüfi mahsulü olmayıp; mazisi uzun yıllara yayılmış meşakkatli bir arayışın inançla kökleşmiş mükâfatıdır.

Türk milleti bu mükâfatı bileğinin hakkıyla, inancının haysiyetiyle hak etmiştir.

Biliyoruz ki, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.

Bu kan ise damarlarda asırlardır devinen ve dolaşan yegâne kudrettir.

Bir toprağa vatan mührünü vuran uğrunda gösterilen fedakârlıklar, ufkunda yükselen şehitlik feragatidir.

Çok şükür bu fedakârlık bilinci, bu feragat kültürü büyük Türk milletinde fazlasıyla merbut ve mevcuttur.

Geride kalan onca yüzyıl sahip olunan vatanın stratejik önemine uygun olarak kendi jeopolitiğini ve beşeri zenginliğini geliştirmiştir.

Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan da Cumhuriyetimize köklü bir maddi ve manevi veraset olarak intikal etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu coğrafyasındaki stratejik var olma mücadelesinin tarihi mirasını devralmıştır. 

Çoğunluğu Anadolu'da, bir bölümü Trakya'da bulunan bugünkü sınırlarımızı esas alarak Türk milletine dayalı milli ve üniter bir devlet yapılanması vazgeçilmez bir öncelik olarak kabul edilmiştir.

Şu gerçeği bilhassa vurgulamalıyım ki, biz bu vatanda misafir değiliz, sığınmacı değiliz, gelip geçici değiliz, yolcu değiliz.

Ne çizilecek sınırımız vardır, ne verilecek toprağımız.

Ne vazgeçecek insanımız vardır, ne bölünecek milletimiz.

Ne yıkılacak devletimiz vardır, ne de heba edilecek bağımsızlığımız.

Vatanı korumak, vatan kurmak, vatan kurtarmak kadar şerefli bir görevdir.

Bu itibarla Ertuğrul Gazi sancağı asla inmeyecektir.

İndirmeye çalışanlar ağır sonuçlarına katlanacaklardır.

Türk vatanında gözü olanlar, Türk milleti üzerinde hesap yapanlar unutmasınlar ki, Ertuğrul Gazi ahlakı heybetle ve heyecanla ayaktadır.

Terör örgütlerini kullanarak zehir saçanlara, fütuhat mirasının rövanşını alabilmek için zulmü rehber edenlere Bizans çetelerinin pespaye durumunu, İzmir’de denize dökülen müstevlilerin kepaze hallerini hatırlatmak isterim.

Türk milleti birdir, devletiyle bütünleşmiştir.

Bizi bölemeyecekler, tarihi varlığımıza kast edemeyecekler.

Gerekirse hepimiz şehit oluruz, ama bu vatanı asla teslim etmeyiz.

Bilinmelidir ki, 948 yıldır üzerinde yaşadığımız bu kutsal vatan toprakları; muzaffer atalarımızın emaneti olup, varlığı her türlü mülahazanın üzerinde tutulması gereken bir hazinedir.

Bu hazineyi yağmayı düşünen iç ve dış mihrakları doğduklarına doğacaklarına pişman etmek Türk milleti için şeref konusudur.

Onlar kaçacak biz kovalayacağız, onlar pusu kuracak biz bozacağız, tuzak kuracaklar biz dağıtacağız, eninde sonunda da yakalarından tutup yaptıklarının hesabını birer birer soracağız.

Türkiye’nin çöküşü için faal halde bulunan şer ve şiddet cephesine karşı Söğüt oluruz, Kosova oluruz, Niğbolu oluruz, Mohaç oluruz, Preveze oluruz, Çanakkale oluruz, Anafartalar oluruz, Conkbayırı oluruz, Sakarya oluruz, Dumlupınar oluruz, bir kez daha taarruz ederek dedelerinin yanına gömeriz.

Geçmişte Türk milletini yok etmeye azmeden melun güçlere nasıl cevap verilmişse, bugün de bu büyük milletin iradesinin yeniden şahlanarak hak edenlere Osmanlı’nın şamarını indireceği muhakkaktır.

Bu itibarla, Türk milletinin yeniden küresel arenada güçlü ve sözü dinlenir bir hale gelmesi, muhterem ceddimizle başlayan tarihi mirasa sarılarak gerçekleşecek ve mutlaka başarılacaktır.

Bu düşüncelerle yolundan ve ilkelerinden ayrılmama konusunda son derece inançlı olduğumuz mübarek büyüğümüz Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’yle birlikte tüm ceddimize, aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, huzurlarınızda muhterem anılarını şükran ve minnetle yad ediyorum.

Konuşmama son verirken nice yıllarda Söğüt’te buluşmayı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.