Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin 8 Temmuz 2008
Aziz Dava Arkadaşlarım, Tartışma, gerilim ve kutuplaşma ile girilen 22 Temmuz seçimlerinden sonra huzur ve esenlik arayan, refah ve kalkınma bekleyen aziz milletimiz, o günden buyana gerçekleşen gelişmeler karşısında derin bir hayal kırıklığı yaşamış ve siyasete olan inancı sarsılmaya başlamıştır. Cumhuriyetimizle tarihi sorunları olan mihraklar ile milletimizin değerlerinden uzak siyaset aktörlerinin yarattıkları gerilim alanı siyaset dışına kayma eğilimi göstermeye başlamış ve maalesef hükümet organları ile devlet kurumları ve bürokrasi üzerinden yeni ve farklı bir çatışma sahası doğmuştur. Avrupa temsilcilerinin, okyanus ötesi odakların, yabancı güçlerin de artık işbaşındaki hükümet eliyle doğrudan müdahil olduğu bu kargaşa ortamı giderek daha da kötüleşen ekonomik gelişmelerden de etkilenerek ciddi bir rejim bunalımının işaretlerini vermeye başlamıştır. Taraflarının netleşmeye başladığı bu cepheleşmede toplum içinde de gerginlikler artış göstermiş, işbirlikçi medya gücünün etrafında dönüp duran taraflı tartışmaların ve kara propagandanın etkisi ile kafası ve gönlü karıştırılmaya çalışılan aziz vatandaşlarımız birbirine karşı hasmane duygular besleme tehlikesi ile yüzyüze bırakmıştır. Gelinen bu aşamada ağır bir yıkım sürecinin bütün işaretlerini vermeye başlayan Türkiye’de hükümet aciz, çaresiz ve tahripkar; temel kurumlar yıpranmış, hırpalanmış ve endişeli; siyaset yorgun, tıkanmış ve inatçı; hukuk zedelenmiş, güç kaybetmiş ve öfkeli; aziz milletimiz ise gergin, yoksul ve ümitsizdir. Ülke yönetimi hükümetin kontrolünden çıkmış, devleti ayakta tutan temel dinamikler olan yasama, yargı ve yürütme arasındaki rabıta ve denge kaybolmuş, birinin diğerine tahakkümünü arzulayan taraftarlar birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Küçük bir kıvılcımın büyük sosyal ve siyasal olaylara neden olabileceği bu çok hassas ve son derece kritik ortamda, Türkiye derinden ve sinsi bir bölünme ve ayrışma ortamının bütün işaretlerini vermekte, tıpkı ömrünü tamamlamak üzere olan bir köhne ülkenin fetret döneminin emarelerini göstermektedir. Yaşanan derin kriz ortamı ve yaklaşan ağır buhrana neden olan tahribatlar, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel her alanda Türkiye’yi ayakta tutan güvenlik duvarlarını maalesef yıkmaya başlamıştır. Kişisel ikbal ve kaygıların inadıyla ülkemizi ateşe atmaktan kaçınmayacakları artık belli olan odakların, adım adım düştükleri açmazda kendileri ve beraber yürüdükleri yol arkadaşlarının yanı sıra milli varlığımızı, aziz millet varlığını ve kutlu değerlerimizi de içinden çıkılmaz bir karanlığa doğru sürüklemeyi göze aldıkları anlaşılmaktadır. Ülkemizin ve demokratik siyasetimizin üzerinde kara bulutların gezindiği bu süreçte Milliyetçi Hareket Partisi, kontrolden çıkarılmaya çalışılan ülkemizde bir denge unsuru olarak 70 kişilik Meclis Grubu ile sorunlara çözüm bulmaya çalışmış, yapıcı ve tutarlı öneri ve girişimlerde bulunmuştur. Sorunları, bunalımlarla ve çalkantılarla geçen 150 yıllık Türk siyasi tarihin derinliği ve ışığında yorumlayarak, bugünün işaretlerini dünden, yarının gelişmelerini de bugünden gören ve uyaran Milliyetçi Hareket Partisi, siyaseti ve toplumu Türk milletinin bekası ve Cumhuriyetimizin devamı için asgari müştereklerde buluşmayı önermiştir. Partimiz, yaşananları çok önceden öngörmüş, Türkiye’ye çok ağır bedelleri olacak siyasi bir depremin öncü sarsıntılarının yaşandığı, içine girdiğimiz kriz sarmalının sağduyunun rehberliğinde ve en az zararla aşılması noktasından giderek uzaklaşıldığını önemle vurgulamış ve bu konudaki olumsuz gelişmelerin vebalini öncelikle siyasetçilere hatırlatmıştır. Ancak yaşananlar, yalnızca ülkesinin ve milletinin geleceği hakkında duyduğu kaygılar nedeniyle siyasette uzlaşmayı, fedakarlığı ve fazileti savunan Milliyetçi Hareket Partisi’nin yapıcı ve yol gösterici muhalefetinin hızla kaosa yönelmiş olan bu süreci durdurmaya yetmediğini göstermektedir. Milleti veya devleti tek başına temsil iddiasıyla ortaya çıkan mihrakların ülkemizi getirdikleri bu noktada ve üstelik milli geleceğimiz açısından birlik ve beraberliğe acilen ve en çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde Türkiye’nin böyle bir noktaya gelmiş olması her bakımdan büyük bir talihsizlik ve basiretsizliktir. Türkiye’nin sorunlarını çözmek birinci görevi ve yükümlülüğü olması gereken siyaset kurumu, krizi aşabilecek iyi niyet ve ileri görüşü gösterememiş, demokratik mekanizmaları harekete geçirecek olan diyalog imkânlarını kullanılmamıştır. Tıkanan siyaset kanalları ortak aklın ve ülke sevgisinin rehberliğinde aşılamamış, basit ve ilkel çıkar hesaplarından kurtulamamıştır. Küresel gelişmelerin aleyhimize şekillendiği, Türkiye’nin ayrışma sancılarını yaşamaya başladığı, geçmişte ekilen bölücülük tohumlarının zemin ve iklim bulduğu, yabancıya açık bir ekonomik tahribatın alabildiğine sürdüğü ve bunların bir bileşkesi ve doğal sonucu olarak milli bekanın tarihindeki en önemli tehditlere maruz kaldığı bu dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi’ne, Türk milliyetçilerine ve ülkücülere düşen milli görev ve sorumluluk daha da artmıştır. Karşımızdaki tablo, bütün parti mensuplarımıza, vatan, bayrak, millet ve Cumhuriyet ortak paydasındaki duruşumuza ilave olarak yeni ve önemli toplumsal bir misyon yüklemekte, artık vazgeçilmez bir denge unsuru olan Milliyetçi Hareket’ten beklentileri artırmış görünmektedir. Milliyetçi Harekete gönül vermiş muhterem vatandaşlarım ve yönetici dava arkadaşlarım, milliyetçi siyasetimizin şerefli geçmişinde olduğu gibi, Türkiye’mizin ve Türk milletinin güvencesi olmayı sürdüreceklerdir. Çatışmaların bulandırdığı puslu ortamın dağılması için, ayrışmalardan uzak duracaklar, yapay farklılıkları körüklemekten ısrarla kaçınacaklardır. Asgari milli müşterekler üzerinden yapıcı, birleştirici, bütünleştirici olacaklar, düşünce, tutum ve davranışlarıyla bu samimi duygularını topluma aktaracaklardır. Bugünkü kargaşanın nedenlerini vatandaşımıza anlatacaklar, inanç istismarının gerçekleri gizlemesine fırsat vermeyerek, iyi niyetli ve çözüm üreten yaklaşımımızı mutlaka tanıtacaklardır. Gerilim ve çatışma ortamlarından uzak duracaklar, milli heyecanlarımızın tahrikine, samimi inançlarımızın istismarına açık ortamlarda sükûnetlerini ve vakur duruşlarınım muhafaza edeceklerdir. Kamplaşma, kutuplaşmaların asla tarafı ve nedeni olmayacaklar, mensuplarımızı yaşanması muhtemel çatışmalardan uzak tutacaklardır. Bu aşamadan sonra başta iktidar partisi olmak üzere, ağır bedeller ödeyerek kazandığımız cumhuriyetimizi ve demokrasimizi karanlık tuzak ve gelişmelerden korumak her vatanseverin önceliği ve sorumluluğu olmalıdır. Bu konuda, adına ne denirse denilsin, ister rövanş veya düello, ister hesaplaşma veya kılıçları çekme, ister vuruşarak çekilme veya güç odaklarının mücadelesi; krizin başrol oyuncularının oynadıkları senaryoyu bırakıp yakın zamanlarda yaptığımız ciddi ve gerçekçi önerileri bir kez daha gözden geçirmelerini önemle diliyor ve umuyoruz. Milliyetçi Hareket Partililer, hiçbir şekilde milletin ve devletin ayrışmasına, Cumhuriyetimizin hırpalanmasına, demokrasimizin yara almasına seyirci kalmayacak, bu yüksek hassasiyetimiz şartlar ne kadar ağır olursa olsun sarsılmaz bir kararlılıkla sürdürülecektir. Dr. Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı |