Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 11 Kasım 2020
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma.
11 Kasım 2020

 




Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Bu haftaki Meclis Grup Toplantımıza başlarken müstesna heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Yurdumun her köşesinde yaşayan aziz vatandaşlarıma, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık mücadelesi veren muhterem kardeşlerime en derin şükranlarımı sunuyorum.

Bildiğiniz gibi dün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 82’inci vefat yıl dönümüydü.

Yine bildiğiniz gibi, Anıtkabir’de düzenlenen 10 Kasım Anma Günü Programı nedeniyle salı günü yapmamız gereken mutat Grup Toplantımızı bugüne ertelemiştik.

Aziz Atatürk, harap olmuş bir ülkeyi, yorgun düşmüş bir milleti yeniden kuvvet haline getiren Liderdir.

Önce vatanı kurtaran, sonra devleti kuran büyük bir komutan, muktedir bir siyasetçidir.

Fani hayatı, kutlu varlığından güç ve ilham aldığı Türk milletine hizmetle geçen ilkeli ve inanmış bir insandır.

Atıl ve hareketsiz duran milleti, aciz ve çaresiz olan aydın ve eşrafı adım adım uyanışa sevk etmeyi, ortak hedeflere yönlendirmeyi başarmış önder bir şahsiyettir.

Çağın stratejik boşluklarını gören, bölgesel ve küresel dengeleri isabetle teşhis eden, son aşamada İmparatorluğumuzun yıkıntıları arasından yepyeni bir Türk devletini adeta cevher gibi bulup çıkaran yüksek vasıflı dava adamıdır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’dir, büyük Türk milletidir, Türk milliyetçiliğinin muazzez yüzü, muteber yüreğidir.

Aziz millet varlığını aşındırmak, Cumhuriyet değerlerini hırpalamak için kuyruğa girenlerin başarılı olamayınca, bu defa da Türkiye’nin banisi Gazi Mustafa Kemal’i gözden düşürmeye heves etmeleri, buna yeltenmeleri hepimizin yakinen şahit olduğu sinsi bir oyundur.

Kendilerine Cumhuriyet’in bekçiliğini vehmedenlerle Cumhuriyet’i tahrip etmeyi hedefleyen bölücü ve yıkıcı odakların sebep olduğu kargaşa ve kutuplaşma yıllarca ülkemize çok zaman kaybettirmiştir.

Özellikle son zamanlarda dinimize yönelik Avrupa merkezli saldırıların Peygamberimizin şahsiyeti üzerinden yapılmaya çalışılması da tedavüldeki sinsi oyunun bir diğer boyutu, Batı’ya tutunmuş bir başka ayağıdır.

Kararlılıkla diyorum ki, ne Abdülhamid Han’a sırt döneriz, ne Atatürk’e yüz çeviririz.

Ne inançlarımızdan taviz veririz, ne İstiklal Savaşımızın zafer tacı olan Cumhuriyet’imizden vazgeçeriz.

Ne geçmişi unuturuz ne de geleceği unutulmuşluğa bırakırız.

İstiklal için birlik oluruz, istikbal için dirliği amaçlarız, Türkiye’nin kazanması için tıpkı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi sonuna kadar çalışır, gerekirse çatışır, gerekirse seferberlik ruhuyla çırpınırız.

Temeli yüksek Türk kültürü ve Türk kahramanlığı olan Türkiye Cumhuriyet’i Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eseridir.

Bu eser ilk günkü onuruyla, ilk günkü heyecanıyla, ilk günkü safiyetiyle ilelebet var olacak, egemenliğin hem sahibi hem de muhafızı Türk milleti tarafından sarsılmaz bir iradeyle korunup kollanacaktır.

Parlak fikirleri, muazzam ilkeleri, önümüzü aydınlatan ülküleri de milli şerefe emanet olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Millet Meclisi’mizin İlk Başkanı, İlk Cumhurbaşkanımız aziz Atatürk’ü bir kez daha rahmetle, minnetle, saygıyla anıyor, ruhunun şad, mekânının da cennet olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.

 

Değerli Milletvekilleri,

Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimi 3 Kasım 2020 tarihinde yapılmış, her ne kadar Trump itirazlarını seslendirse de Demokrat Parti adayı Joe Biden 46’ıncı başkan olarak seçilmiştir.

Bu durum işleyen demokratik çarkın bu ülkedeki doğal bir sonucudur.

Milliyetçi Hareket Partisi ABD Başkanlık Seçimini elbette yakından takip etmiş, lazım gelen analiz ve değerlendirmeleri fikriyatının kalibresiyle yapmış, buna da devam etmektedir.

Hiç kuşku yok ki, Amerikalı seçmenlerin takdir ve tercihine saygı duymakla birlikte başkan adayları arasında taraf tutacak, tercih yapacak köhne bir anlayışa hiçbir zaman kapılmadık, böylesi bir basitliği aklımızın ucuna dahi getirmedik.

Kimin başkan olup olmadığı öncelikle ABD’lilerin kendi iç meselesidir.

Bizim baktığımız yer Türkiye’dir, bastığımız yer Başkent Ankara’dır, dünyayı kavrayıp okuduğumuz dil ağzımızdaki ana sütümüz Türkçe’dir.

Ülkemizin hak ve çıkarları hangi isim ve istikameti gösteriyorsa, seçilen başkan ve zihniyetinin uygulayacağı politikaların çerçevesi neyi içeriyorsa onunla ilgilenir, ona kafa yorarız.

Türkiye’nin tarihi hakları, devlet olmaktan kaynaklı egemenlik kazanımları neyi işaret ve ifade ediyorsa bizim duruşumuz ve yerimiz orasıdır.

Devletlerarası münasebetlerde duygusallık aklın önüne geçerse ikili ve çok taraflı diyaloglar barış, denge ve istikrar kulvarından tehlikeli şekilde savrulacaktır.

Bizim için önemli olan ABD’nin uygulayacağı politikaların muhtevası, bunun da ülkemize, bölgemize ve uluslararası ilişkilere yansıma düzeyleridir.

Kaldı ki, biz ne Biden şakşakçıyız, ne Trump sevdalısıyız, ne filin hortumundan tutuyoruz ne de eşeğe binmek için sıra bekliyoruz, hamd olsun Türk oğlu Türk olarak cihanı kavrıyoruz.

Pek tabii olarak, Amerika Birleşik Devletleri, yönetimindeki değişimin göz ardı edileceği bir ülke değildir.

Bunu biliyor ve kabul ediyoruz.

ABD, özellikle 1.Dünya Savaşı’ndan itibaren dünyanın stratejik denklemlerini etkileyen; askeri, ekonomik ve teknolojik gücüyle medeniyetleri ve milletleri doğrudan ilgilendiren önemli bir ülkedir.

Bu yüzden dikkatle ve uyanık bir şuurla izlenmesinde mutlaka zorunluluk vardır.

Biz ABD Başkanlık Seçim kampanyasının nasıl yapıldığına, adayların hangi kaynaktan beslendiğine, seçimin adil, şeffaf ve objektif demokratik kriterlerle yapılıp yapılmadığına pek bakmıyoruz.

Sertleşen siyasi kutuplaşmanın, eyaletler arası gerilimin, yoğunlaşan toplumsal anlaşmazlıkların, seçime şaibe karıştığına dönük iddiaların ABD’ye nasıl tesir edeceğini, hatta bir çözülme girdabına sokup sokmayacağını bundan sonraki gelişmeler tayin edecektir.

Belki de ABD’ye yakın bir gelecekte etnik kamplaşma hakim olacak, bu ülke eyaletler bazında bir ayrışma sürecine sürüklenebilecektir.

Kanaatim odur ki, yeni ABD Başkanı’nın dış politika ve uluslararası güvenlik konularında izleyeceği temel siyaseti zaman içinde daha iyi anlaşılacak ve değerlendirilebilecektir.

Başkanlığa seçilen Biden’in, Türkiye’yi meşgul eden çetrefilli konularda takip edeceği politikaların müttefiklik hukukuyla ne kadar bağdaşacağını, güven temeli aşınan iki ülke arasındaki ilişkileri koltuğuna oturur oturmaz nasıl ele alacağını zaman gösterecektir.

Yine de temkinli, tedbirli, tedarikli ve kuşkulu bir bekleyişin içinde olduğumuzu herkesin bilmesinde yarar vardır.

Çünkü Biden’in geçmişteki sözleri, temasları, çelişkileri, gelgitleri, mesafeli tutumu, Türkiye’ye şaşı ve soğuk bakışı iyimserliğimizin önüne set çekmekte, baraj oluşturmaktadır.

Önyargılardan uzak, dostluk ve müttefiklik esasına dayanan, karşılıklı hak ve çıkarları gözetip güçlendiren bir diyalog mekanizmasından iki ülkenin de kazançlı çıkması kuvvetle muhtemeldir.

ABD’de açılan bu yeni sayfanın, dünya barışı, uluslararası güvenlik ve istikrar açısından ümit verici bir dönemi başlatmasını samimiyetle temenni ediyorum.

İnsanlık tarihi, her toplumun, her devletin aynı hızda kalkınamadığını, en zayıftan en güçlüye kadar birbirlerinden farklı kültür ve medeniyet dairesi içerisinde kümelendiklerini göstermektedir.

Binlerce yıl boyunca, kıtalar arasında zaman zaman bozulan güç dengelerini terazileyen devletlerin, paktların ve blokların varlığı, kuvvetin tek bir elde toplanmasına izin vermemiştir.

Çok kutupluluk dünyanın siyasi ve stratejik tasarımına sürekli egemenlik kurmuştur.

Alışılagelen bu tarihi süreç, son 30 yılda Soğuk Savaş yıllarının sona ermesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nin tek kutup iddiasıyla ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Kendini rakipsiz gören küresel gücün dünyayı tek başına ve dilediğince tanzim etmeye kalkışması, sosyal, kültürel, ekonomik ve diplomatik karmaşayı günden güne tırmandırmıştır.

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi maalesef ülkemizde de siyasetçisinden aydınına kadar pek çok kesim bu yeni anlayışı ve dayattığı değerler sistemini benimsemişlerdir.

Ancak Türkiye bugünkü haliyle, kendi sorunlarını ihmal etmeden, uluslararası alanda söz sahibi olmanın hedefine kilitlenmiştir.

Yükselişimizden rahatsızlık duyulmasının yanı sıra, maruz kaldığımız ekonomik, siyasi ve diplomatik sorunların asıl nedeni de budur.

ABD ve diğer küresel güçlerle kurulan ilişkilerde direnç gösteren, dirayet sergileyen, inisiyatif üstlenen, öne çıkan, inançla direnen, ben de varım diyen bir Türkiye duruşu malumu olduğumuz ülkelerin uykularını kaçırmaktadır.

Emperyalizmin katarına eklemlenen güçler kuşatmayı yaran, kumpası yıkan Türkiye’den ürkmektedir.

Biliyorlar ki, uyanan devin ayağına pranga vurmak, boynuna tasma geçirmek dünyanın tersinden dönmesini istemek kadar ahmaklıktır, aptallıktır, saçmalıktır.

Türkiye’yi dikkate almadan yapılan tüm hesaplar bozulmaya, buruşturulup atılmaya mahkûmdur.

Doğu Akdeniz’den Kafkaslar’a, Ortadoğu’dan Balkanlara, Afrika’dan Avrupa’ya Türkiye her yerdedir, nitekim adaletin yanındadır, insaniyetin safındadır, hakça paylaşımın, haysiyetle yaşamanın tarafındadır.

Hakkımızı hiç kimseye yedirmeyeceğiz.

Hukukumuzu hiç kimseye çiğnetmeyeceğiz.

Onurumuza düşkün bir millet olarak milli bekamızla asla oynatmayacağız.

İşte muhatabı olduğumuz sıkıntıların kaynağı da burada aranmalıdır.

Bizim ABD’den beklentimiz Türkiye’yi küçük görmemesi, küçümseme yanlışına düşmemesidir.

Şayet dost isek buna göre davranmalıdır, şayet müttefik isek bunun gereği yapılmalıdır, yok adı konulmamış, ilanı yapılmamış düşman kamplara ayrılmışsak, bunu da bilmemiz hakkımızdır.

Tarih boyunca Türk milletinin dostluğu aranmış ve beşeriyet için güven uyandırmıştır.

Düşmanlığı ise her zaman korku saçmıştır.

Bizim duruşumuz merttir, varlığımızın özü de sözü de birdir, herkes için senettir.

Sahnenin önünde kucaklayıp, arka tarafta kurşun atmak namerdin özelliğidir.

Türk milleti hiçbir zaman namerde eyvallah etmemiş, muhtaç düşmemiştir.

Neysek oyuz, göründüğümüz gibi oluruz, olduğumuz gibi de görünürüz.

Ölürsem şehit, kalırsam gazi diyen bir milletin diz çöktüğü, aman dilendiği, aman sen de dediği duyulmuş, görülmüş şey değildir.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demedik, bundan sonra da demeyeceğiz.

Böylesi bir çekingenliği ve çekimserliği en başta ecdadımıza anlatamayız, tarihimize anlatamayız, fıtratımıza yakıştıramayız, Allah muhafaza şühedanın nurlu yüzüne bakamayız.

Yılanı gördük mü ezeriz, ezemezsek kovarız, eğer kovamazsak da kaçmayı düşünmeyiz, imanla karşı çıkarız, irfanla karşı dururuz, eninde sonunda zalimlerin zehrini kursaklarına aynen şırınga ederiz.

Dostluğumuz maskeli, mesafeli, muhataralı, muvazaalı, mukaveleli değildir; kaldı ki doğrudur, tutarlıdır, güvenilirdir, adam gibi adamlığın tezahürüdür.

ABD yönetiminde görmeyi arzu ettiğimiz tavır da aynısıyla bu olacaktır.

Daha adil, daha eşitlikçi, daha hakkaniyetli, daha paylaşımcı, daha huzurlu, daha insani, daha barışsever bir dünya istiyorsak hakim küresel sistemi A’dan Z’ye sorgulamamız lazımdır.

Haklının güçsüz, güçsüzün haklı olduğu adaletsizlik sonlanmalıdır.

Cemiyet-i Akvam’dan beri söylenen bu olsa da, gerçekleşen maalesef tam tersidir.

Bize dayatılan kalıpları kırmadan aydınlık bir geleceğin planlaması sadece suya yazmaktan ibaret kalacaktır.

Reel ile norm arasındaki gerginliğin, medeniyet ve milletler arasındaki cepheleşmenin, doğu ile batı arasında vasat bulan uçurumun yumuşayarak mutabakata ulaşması insanlığı altın çağa taşıyacaktır.

Huzur ise özlenen, bu sayede bulunacak; kucaklaşma ise arzulanan, bu vesileyle tahkim ve temin edilecektir.

Bizim anlayış ve inancımızda insan insanın kurdu değil hem ufku hem de yurdudur.

Ülkeler arası ilişkilerin ana direği, ana fikri bu ufuk çizgisinin sağlıklı ve sağduyulu mimarisine bağlıdır.

Milletleri kendi coğrafyalarında, kendi beşeri ve ekonomik kaynaklarından feragat etmeye zorlayan hastalıklı ve zulüm temelli sistemin bir an önce son bulması Türk milliyetçilerinin samimi dileğidir.

Küresel projeler için engel görülen milli devletler ve güçlü millet yapıları insanlığın susadığı barış ve istikrarın yegane çaresidir.

Dünyaya nizam vermeye çalışan küresel güç mertebesindeki devlet ve yöneticilerin, bu gerçeklere saygı gösterip riayet etmeleri insanlığın geleceğini kurtaracak, insan onuruna saygıdeğer bir hizmet olacaktır.

İnsandan ve ahlaktan azade değerler sisteminin devamlı servis ve propagandasının yapıldığı, gerçeğin yerini görülenin, görselliğin ve algının aldığı bugünkü dünyanın bu haliyle devamı kaçınılmaz şekilde kaosu tırmandıracaktır.

İşte asıl kıyamet de o zaman kopacaktır.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Bizim anlayamadığımız, ABD’deki Başkanlık Seçimi kampanyasına Türkiye’den fiilen ve gıyaben katılıp, adaylar arasında mekik dokuyan ateşli taraftarların varlığıdır.

Meğer ne çok Biden şarlatanı, ne çok Trump soytarısı varmış da haberimiz olmamış.

Günlerce medya her meselede olduğu gibi kasıla kasıla ABD Başkanlık Seçimini yorumlayan yandan çarklı sözde uzman yorumcuların fanatik görüşlerini seslendirmiştir.

Bir baltaya sap olamamış ne kadar ucube varsa siyaset allamesi kesilmiş, zannederseniz Biden veya Trump’ın akıl hocalığını yapmışlardır.

Bizim değerlendirmemize göre, bunların kılavuzluğu karganın kılavuzluğuyla tıpatıp aynıdır.

Diliyle dimağı sömürgeleşmekle kalmayan bu güruhun akli ve zihni melekeleri de sönüp gitmiştir.

Beşlik simit gibi dizildikleri televizyon ekranlarına nasıl çıktıkları, nereden bulundukları, hangi müktesebat ve tecrübeye sahip oldukları meçhul ve muammalı olan zevatın ABD’nin Başkanlık Seçimi’ni hararetle, zaman zaman da hırsla anlatma çabaları traji-komik bir manzarayı ortaya çıkarmıştır.

Biden’cilerle Trump’çılar sürekli tartışmışlar, hezeyandan hezeyana yelken açmışlardır.

Hakikaten de ülkemiz ve milletimiz adına hazin ve ibret verici talihsiz tartışma programları uzun bir süre ekranları karartmıştır.

Biz izlerken utandık, ama onlar konuşurken utanmadılar.

ABD’deki başkanlık değişimini, bu ülkenin vatandaşlarından daha fazla önemseyen, daha fazla sevinen, gereğinden çok anlam ve sonuç çıkartan sözde aydın ve akmaz kokmaz yorumcuların bu denli kalabalık olması kaygı verici oranda düşündürücüdür.

İçine düşülen aydın bunalımının, derin aşağılık kompleksinin tipik örnekleri olan bu şahısların mevcudiyeti kolonileşmiş zihniyetlerin esasen delili, hatta görsel belgesidir.

Aynısını Obama seçildiğinde de gösteren bu köksüzlerin cehaletleri şöyle dursun, mensubiyetleri bile ağır hasarlıdır.

Fikrini beğenmediğine hakaretleri ardı ardına sıralayan, ABD’nin 50 eyaletini bildiği kadar, mesela Kırşehir’in, Yozgat’ın, Şırnak’ın, Rize’nin, Muğla’nın, Balıkesir’in vatan coğrafyamızdaki yerini bilmeyen kurumuş vicdanlardan herkes sitem ve şikâyet etmiştir.

Bunları bıraksak, televizyon programlarında ilişip oturdukları masaların birden bire üstüne çıkıp tarafı oldukları başkan adayları hesabına nutuk atmaları dahi mümkün ve muhtemeldir.

Karşımızdaki yabancılaşma, karşımızdaki yozlaşma, emin olunuz tehdit edici boyutlardadır.

ABD Başkanlık Seçimine umut bağlayanların, insanlığın binbir meşakkatle bugün geldiği vicdani aşamaya, aziz ceddimizin yüzyıllar öncesinden nasıl ulaşmış oluğunu görmelerini tavsiye ve temenni ediyorum.

Bu zihniyet sahipleri, milyonlarca kilometre karelik, üç kıtaya yayılan büyük coğrafya üzerinde yüzlerce yıl süren hükümranlığın ırkçılıkla ve ayrımcılıkla, zorbalıkla ve cebren gerçekleşmiş olduğunu zannediyorlarsa büyük Türk milletini asla tanımıyorlar, onun asalet ve hürmete dayalı yönetim anlayışını bilmiyorlar demektir.

Biden’in başkanlığa yükselişini alkışlayanları, Cumhuriyet Türkiye’sinde bakanlıktan Cumhurbaşkanlığına, milletvekilliğinden generalliğe kadar her göreve Anadolu’nun her yöresinden, her meslek gurubundan, her sosyal zümreden hiçbir ayrıma ve imtiyaza tabi tutulmadan gelen Cumhuriyet çocuklarını ikazla hatırlatmak istiyorum.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün vatandaşlarımız, kan ve soy bağının üstünde bir yüksek buluşma ile bu ülkenin eşit ve şerefli mensuplarıdır.

Büyük Türk milletine birlikte vücut vermişler ve Cumhuriyetimizin bütün imkânlarına hukuki bir eşitlikle layık olmuşlar, hak kazanmışlardır.

Nitekim ülkemizdeki her mevki ve makam herkese ardına kadar açıktır.

Hatıraları ile iftihar ettiğimiz İmparatorluk tarihimiz asla ırkçı, dışlayıcı ve ayrımcı değildir.

Milli devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti aynı vicdan ve insanlık mirasının devamı olarak bu düşüncenin soylu bir temsilcisidir.

Ancak bunları görebilmenin ve düşünebilmenin yolu sorunlarımıza, Başkent Ankara’dan bakmaktan ve büyük Türk tarihinin şerefli sayfalarını titizlikle incelemekten geçmektedir.

Yoksa, Washington’dan, köle ticaretinin acı tarihinden,  Amerikan iç savaşından, tren soygunculuğundan, kovboy mantığından alınacak ilhamlardan ve zorlama sonuçlardan asla değildir.

Bizim tuhafımıza giden bir başka husus ise CHP Genel Başkanı’nın Biden’i kutlamasındaki çabukluğu, hızı, telaşı ve acelesidir.

HDP’ye bakınız, o da hemen kutlamıştır.

Bir türlü köşesine çekilmeyen, farklı zamanlarda sivri açıklamalarla kendisini hatırlatan bir siyaset eskisi de, Türk dış politikasının ABD’yle uyumlu olmasına vurgu yaparak Biden’i şans olarak gördüğünü söylemiştir.

Ruhu kiralanmış olanlar ortadadır.

İradesini devretmiş çarpık yüzler adeta podyuma çıkıp ABD’ye beni unutmayın mesajı iletmişlerdir.

Tek kelimeyle kepazelik olarak nitelendireceğimiz bu resmin neresinde millet sevdalısı, neresinde vatan ve bayrak aşığı bir yüz vardır?

Bilhassa merak ediyorum, Sayın Kılıçdaroğlu nereye yetişeceksin?  Gizlenemez bu memnuniyetin esbab-ı mucibesi nedir?

Henüz seçim sonuçları kesinleşmeden, resmi açıklama yapılmadan, başkanlık makamı yeni sahibini bulmadan bir muhalefet partisi liderinin kutlama mesajı neyin nesi, kimin sesidir?

CHP’yi, ABD’nin sevdalısı yapan ilişkiler ağını neye yoralım?

Biden’in ağzına sürdüğü bir tutam balın lezzetini almış olmalı ki, Kılıçdaroğlu yeni efendisiyle sosyal medyayla temas kurma gereği hissetmiştir.

Yoldaşlarımı sattım, senin yandaşın oldum demiştir.

Dünya üzerinde kaç muhalefet partisi başkanı alelacele Biden’i tebrik etmiştir?

Kılıçdaroğlu meşruiyetini yabancı başkentlerde arayan, alın beni kullanın mesajı veren kökünden kopmuş, kimliğini kaybetmiş bir siyasetçidir.

Allah için söyler misiniz, şu sözlerim yanlış mıdır? Gazi Mustafa Kemal Atatürk yerinden kalksa bunları gerçekten de İzmir’e, hatta Okyanusun karşı kıyısına kadar vura vura kovalardı.

Türk tarihinin yaklaşık son ikiyüz yıllık seyri, siyaset üzerinde tahakküm kurmayı hak sayan mihrakların zaman zaman gerçekleştirdikleri talihsiz olaylarla doludur.

Millet iradesine karşı anti demokratik arayışlarda bugüne kadar şablon olarak önce ekonomik kriz, sonra toplumsal bunalım, ardından yönetim istikrarsızlığının ürettiği buhranlar zinciri, talihsiz bir döngü olarak milletimizin üstünde dönüp durmuştur.

Bugüne kadar yaşadıklarımız demokrasiye müdahale heveslerine zemin hazırlayan temel gelişmelerin özellikle kutuplaştırıcı, çatıştırıcı ve tahrik edici siyaset yanlışlarından beslendiğini ortaya koymuştur.

Bundan ders çıkarmak lazımdır.

Ülkemizin demokrasi tecrübeleri tehlikenin yalnızca siyaset dışından değil, ağır kusurlu siyaset ve demokrasi algısının da darbeci zihniyetler kadar demokrasimize ve demokratik kültürümüze zarar verdiğine işaret etmektedir.

Bu nedenle demokrasiyi yaşatmanın tek yolu sadece dış müdahale kanallarını kapatmak değildir.

İşbirlikçi ve yabancı başkentlerin yörüngesine giren siyasi akımlar da demokrasinin kategorik muhalifidir.

Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, milletimizden umudu kesmiş, tehlikeli sularda kulaç atmaya başlamıştır.

Sokak telkinlerinin son zamanlarda ziyadesiyle gündemde olması bunun bir göstergesidir.

CHP devleti kurmakla övünmektedir, fakat gerçek kurucu aziz Atatürk liderliğinde büyük Türk milletidir.

Kuruluşunda payı olmayanın yıkımda öne çıkması ya da yıkımı hedeflemesi halinde bunun bedeline katlanması tarihe, millete, gelecek nesillere biliniz ki namus borcumuzdur.

Bugün Türkiye’de devlet krizi değil, muhalefet krizi, siyasi ahlak krizi, son tahlilde CHP krizi vardır, her geçen gün de kökleşmektedir.

Milli Mücadele tertemiz millet iradesine dayanılarak kazanılmıştı, emperyalizmin gönüllü tutsağı olan zilleti de bertaraf edecek yine millet iradesi olacaktır.

Bilinmelidir ki, Türkiye, tozlu raflarından indirilmiş Sevr planının yeni sahiplerine asla teslim olmayacak, zalimlerle ve hainlerle imanla, iradeyle mücadele edecektir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Büyük bir bahtiyarlık ve memnuniyetle ifade ediyorum ki, Karabağ’da 30 yıla yakındır devam edegelen düşman tasallutuna tarihi bir darbe indirilmiş, can Azerbaycan kahramanlıkla topraklarını almıştır.

Çok şükür hak sahibini bulmuştur.

Çok şükür Türklük büyük bir zafer elde etmiştir.

Ermeni çeteleri tutundukları vatan topraklarından sökülüp atılmıştır.

Katil Paşinyan acıyla kıvranarak yenilgiyi kabullenmiş, elleri titreye titreye uzlaşılan anlaşma metnine imza atmak zorunda kalmıştır.

Zafer inancın başarısı, azmin mükafatıdır.

İman ediyoruz ki, Allah zalimi imhal eder, ama asla ihmal etmez, etmemiştir, etmeyecektir.

Ermenistan döktüğü kanların bedelini ödemiştir.

Tarihi rövanş alınmıştır.

Şehitlerin, mağdurların, mazlumların, evlerinden barklarından koparılan masum soydaşlarımızın hesabı terörist devlet Ermenistan’dan sorulmuştur.

30 yıllık zulüm dönemi kapanmış, işgal süreci sona ermiştir.

Ne mutlu bizlere, ne mutlu Azerbaycan Türklüğüne, ne mutlu büyük Türk milletine.

Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasında yapılan antlaşmaya göre, 10 Kasım 2020’den geçerli olmak üzere ateşkes tesis edilerek muzaffer Türk askerinin haklı mücadelesi tescillenmiştir.

Dokuz maddelik anlaşma metni Azerbaycan’ın zaferine tarafların onayıyla hukuki bir hüviyet kazandırmıştır.

Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev’in de ifade ettiği gibi, Paşinyan’ın anlaşmaya yanaşması kendi isteğiyle değil, Azerbaycan’ın demir yumruğuyla gerçekleşmiştir.

Ermenistan, işgal ettiği Ağdam ve Gazah bölgelerini 20 Kasım 2020 tarihine kadar Azerbaycan’a iade edecektir.

Dağlık Karabağ ve Laçin koridorundaki temas hattı boyunca Rus ve Türk barış gücü konuşlanacaktır.

Haydut devlet Ermenistan, 15 Kasım 2020 tarihine kadar Kelbecer bölgesini, 1 Aralık 2020 tarihine kadar da Laçin bölgesini Azerbaycan’a geri verecektir.

Dağlık Karabağ’ın kalbi, kadim Türk şehri Şuşa 8 Kasım 2020 Pazar günü işgalden arındırılmıştır.

Şuşa şehrinden 5 km’den fazla yakın olmamak üzere Hankendi ve Ermenistan’ı Laçin koridoru boyunca birbirine bağlayan yeni bir ulaşım yolu inşa edilecektir.

Azerbaycan her iki yönde Laçin koridoru ile vatandaşlarının, araçlarının ve yüklerin geçiş güvenliğini sağlayacaktır.

Yurtlarını terke zorlanan soydaşlarımız BM Mülteciler Yüksek Komiserliği gözetiminde Dağlık Karabağ’a ve çevre bölgelerine döneceklerdir.

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım bağlantıları temin edilecek, yeni bir ulaşım koridoru inşa edilecektir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’i, şanlı Türk askerini, mücadeleye dua ve destek veren her kardeşimi gönülden kutluyor, hayırlı olsun diyorum.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, tedavi gören gazilerimize şifalar diliyorum.

Şimdi gerisini şer güçlerin piyonu Paşinyan ve hunhar şebekesi düşünsün.

Artık kendisine sığınacak, kaçacak delik aramaya koyulsun.

Fakat su uyusa da Ermenistan uyumayacaktır.

Bu itibarla tetikte olmak, rehavete kapılmamak şarttır.

Karabağ Türk’tür, Karabağ özgürdür, Karabağ Azerbaycan’dır, Karabağ Türk’ün çelikten bileğidir.

İki devlet, tek milletiz, iki ayrı bedende aynı canız.

Bir kere yükselen bayrak düşmemiş, düşmeyecektir.

13 Şubat 2009’da aramızdan ayrılan merhum şairimiz Bahtiyar Vahapzade’nin dediği gibi:

Bir ananın iki oğlu,

Bir amacın iki kolu,

O da ulu, bu da ulu,

Azerbaycan-Türkiye.

Dinimiz bir, dilimiz bir,

Ayımız bir, ilimiz bir,

Aşkımız bir, yolumuz bir,

Azerbaycan-Türkiye.

Bir milletiz iki devlet,

Aynı arzu, aynı niyet,

Her ikisi Cumhuriyet,

Azerbaycan-Türkiye.

Zaferimiz kutlu olsun, daim olsun, nice diriliş ve yükseliş mücadelemize vesile olsun.

Bu haftaki konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygı ve sevgilerimle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.