Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, “İl Başkanları Toplantısı” sonrasında yaptıkları basın açıklaması. 24 Aralık 2020
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
“İl Başkanları Toplantısı” sonrasında yaptıkları basın açıklaması.
24 Aralık 2020

 

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Zor ve zahmetli geçen bir yılın bitimine sayılı günler kala, kongrelerinde seçilen İl Başkanlarımızın tam kadro halinde katılımıyla düzenlediğimiz toplantının kapanış etabında basınımızın mümtaz temsilcileriyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Bu suretle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor en iyi dileklerimi sunuyorum.

Partimizi ve ülkemizi yakından ilgilendiren gündem konularıyla ilgili düşüncelerimi ana hatlarıyla paylaşmaya geçmeden evvel bugünkü basın toplantımıza hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyorum.

Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Arkadaşlarım,

Tarih, insanları umutsuzluğa iterek, karamsarlığa sevk ederek hiçbir şeyin kazanılmayacağını göstermektedir.

Esasen umutsuzluk yoktur, umutsuz olanlar vardır.

İmanla dolup taşan kalplerin, akıl ve şuurla bezenmiş irade sahiplerinin yeise kapılmaları, yılgınlığa düşmeleri başlı başına abesin ilan ve ifşasıdır.

27 Aralık’ta vefat yıldönümünü anacağımız merhum vatan şairimiz Akif’in dediği gibi: “Yeis haramdır, yeis küfürdür. Çalışalım, çalışalım, çalışalım.” tembihi acziyet ve ataleti reddetmiş manevi diriliş halinin açık beyanıdır.

Zaman ırmağının akışına isabetle müdahale edenler, çağların kilidini kırmak için özgüvenle inisiyatif üstlenenler umutsuzluk dalgalarına teslim olmazlar.

Bilirler ki, iman varsa imkân vardır, ilerleyiş kervanı süreklidir.

Korkunun harcı karamsarlıktır.

Yılgınlığın temeli inançsızlıktır.

Çılgınlığın temincisi cehalettir.

Bir davası olanın, bir amacı olanın, bir kararı olanın haklı ve onurlu bir mücadele için gerek ve yeter şartları teşekkül etmiş demektir.

Ülküsü olanların ülkesi için yapacağı fedakârlıklarda eşik ve sınır yoktur.

Bu fedakarlıkların ilki milletimizin her ferdiyle empati yapmak, duygudaşlık köprüleri kurmaktır.

Bu empatiyi önce en yakın halkamızdan başlamak suretiyle hayata geçirmek kanaatimce mecburiyettir.

Adamın adamı değil, davasının adamı olanlar; bugünün taliplisi olanlar değil, geleceğin mimarlığına soyunanlar; günlük heva ve hırslara kapılanlar değil, büyük hedeflerin potasında eriyenler Türk milletini hak ettiği menzile ve mevkie taşıyacak serdengeçtilerdir.

İnsan kaybederek bir yere ulaşamayız.

Çünkü siyaseti bir yönüyle insan kazanma sanatı olarak görmekteyiz.

Gönüllere girmeden tarihi görevimizi icra edemeyiz.

Ayrıca dar kadroculukla bir yere varılamaz.

Gıybet ve dedikoduyla bir dava savunulamaz.

Fitneyle faziletin bayrağı sallanamaz.

Hiç aklınızdan çıkarmayınız ki, birbirine kefil olamayanların, birbirine omuz veremeyenlerin bir davası, bir düsturu olmayacaktır.

Saygı olmadan, sevgi yeşermeden, biz duygusu ete kemiğe bürünmeden, birbirimizle ilgili kaygı taşımadan, amelimiz niyetimizi teyit etmeden ülküdaşlık hukukumuz pekişemez.

Ülkücü, Ülkücünün deniz feneridir.

Ülkücü, Ülkücünün parlak gökyüzüdür.

Ülkücü, Ülkücünün can siperidir.

Ülkücü, Ülkücünün can beraberidir.

Aksini düşünen bizim gibi görünse de bizden değildir.

Ülkücü, Türk milletinin ümit çeşmesi, huzur meşalesidir.

Birbirimizi çekiştirmek yerine dinlersek, birbirimize kulp takmak yerine kol kanat gerersek el hâk anlayış gösteririz, şayet anlayış varsa ortak aklın ve ahlakın safında her zamanki gibi birleşiriz.

Muhabbet varsa musibet yoktur, muhatara yoktur, müşkülat yoktur, muvaffakiyetin hükmü ise mutlaktır. 

Bizim inancımıza göre, muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl.

Kulislere mihmandarlık, lobilere kuryelik, layüsel miskinlik, laubali gevşeklik, laçkalaşmış dağınıklık, lafazan kayırmacılık, lakayt durgunluk, unutmayınız ki, yapılanı yıkacak, hareketimize pranga vuracaktır.

Kendi aklını kullanacak cesareti gösterenler, milletin ruh köküyle eklemlenmeyi bilenler ne bir engele takılırlar, ne de zifiri bir karanlığa teslim olurlar.

Milli ve manevi hasletleri kafasında mayalandırıp istikbalin haysiyetini canlı bir resim gibi gönlünün hisarına asanlar için çileler azıktır, çetin yollar aşılmak için vardır.

Bir dava adamı, bir iman eri, bir inanç neferi bilir ve itimat eder ki, her akşamın bir sabahı, her yokuşun bir inişi, her zorluğun bir kolayı, her kahrın da bir lütfu olacaktır.

Muhteşem fecirlerin doğuşu belalara sabredenlerin, nimete şükredenlerin, milletine, vatanına ve mukaddesatına musallat olan hainleri defedenlerin hak edilmiş mükâfatıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin asil mensupları bu mükâfatın ikramıyla yarım asırdır siyaset meydanındadır, siyasi mücadele halindedir.

Hamd olsun mahcup olmadık, mağlup düşmedik.

Bizim için siyaset çıkarların at gibi yarıştığı, üzerine bahislerin oynandığı, ‘ne kazanırım ne kaybederim’ çetelesinin tutulduğu bir hipodrom değildir.

Bizim içim siyaset koltuk, makam ve para aracı değildir.

Bizim için siyaset basit heveslerin yekûnu, nesillerden ziyade nefislerin doyumunu önceleyen bayağı hedeflerin yekvücudu değildir.

Bilahare bizim için siyaset, millete hizmet gayesinin bir aşkla, bir adanmışlıkla taçlanmış Ülkücü eylemidir.

Siyaset, aklın rehberliğinde, somut gerçekteki düğümlerin çözüm başarısı ya da karmaşık sorunların sürüklediği çıkmaz sokaklardan çıkış becerisidir.

Bu hal ve durumun en kısa ifadesi bize göre şudur:

Siyaset milli yükselişin, milliyetçi silkinişin, demokratik irkilişin, fertten topluma, buradan da millete kadar uzanan sosyal ve ekonomik toparlanışın ağırlık merkezidir.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket Türk siyasetinde ilkenin ve istikrarın simgesidir.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket Türk siyasetinde sağlam duruşun sedası, devleşmiş dirayetin sembolüdür.

Nitekim Milliyetçi-Ülkücü Hareket milletin gür sesi, Türklüğün güçlü nefesidir.

Her adımımızı, her tavrımızı, her kararımızı milliyetçi aklın imbiğinde damıtan yılmaz bir iradenin sahibiyiz.

Bu akıl, Ergenekon’da dağları eriten demirci ustasının aklıdır.

Bu akıl, bengü taşlara Türk milletinin hasret ve hedeflerini emek emek kazıyan şuurun aklıdır.

Bu akıl, Söğüt’ü yurt tutan 400 çadırlık Türkmen obasından bir cihan imparatorluğu çıkaran görkemli başarının aklıdır.

 

Bu akıl, Çanakkale’de şehadete koşan, Samsun’da bağımsızlığın adımını atan, Dumlupınar’da zaferi kucaklayan, İzmir’de vatanı kurtaran, Ankara’da Cumhuriyet’i kuran Milli Mücadele’nin aklıdır.

Bu akıl ki, Türk-İslam asırlarının bereket, birlik, beka ve zafer aklıdır.

Aklın gergefinde işlenen gönül, gönlün tezgâhında ilmik ilmik dokunan kaynaşma ve kardeşlik, bundan mülhem ortak acı, ortak anı, bununla mündemiç adı bir, şanı bir, şerefi bir, atisi bir büyük Türk milleti, çok şükür işte biz buyuz.

Esaret ile emanetin birlikte var olamayacağına inanan bir uyanışın, ufuk ötesini gören bir mizacın tarafıyız.

Talih ve tesadüflerin ikmaliyle değil, tarihin ibra, iddia ve ihtişamıyla geleceği kurgulamanın ve kuşatmanın azmindeyiz.

Millet oldukça biz varız.

Türklük yaşadıkça Milliyetçi Hareket Partisi yürüyecek ve hatta asırları yarıp gelen bu kutlu ve uzun yürüyüşün önünde hiçbir şer ve şekavet engel duramayacaktır.

Güvence her birinizdir, ezcümle hepinizsiniz.

Güvence Türklüğün ana fikri, Türk milletinin ana karargâhı olan Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir.

Biliyoruz ki, yolu doğru olanın yükü ağır olsa da, her adımla biraz daha yaklaşırız Tanrı Dağı’nın yamaçlarına.

Issık Gölü’nün sularında yüzdürürüz ruhumuzun yakamozlarını.

Bizden doğup bize dökülmeyen Fırat’la, Dicle’yle, Aras’la hayallerimizin rotasını çizeriz nehir yataklarına, ülkülerimizle dokunuruz coğrafyaların mahsun yanaklarına.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Bizimle aşık atmaya, boy ölçüşmeye kalkışan zeka fukaraları; önce fikir sahibi olacaklar, önce fazilet sahibi olacaklar, eğer temiz bir mazileri varsa bunun fıtratıyla olgunlaşmayı, konuşmayı deneyecekler.

Yok ise bu saydıklarım, bulunmuyorsa bu anlattıklarım, o zaman işlerine bakacaklar, önlerinden yiyecekler, başka yerde tepinecekler.

Emperyalizme reklam yüzü olmak, ihanetin defilesinde yer tutmak için harıl harıl işbirlikçiliğin mülakatına hazırlık yapanların Milliyetçi Hareket Partisi’ni anlamaları filin zücaciye dükkânında kasiyer olması kadar uçuk kaçık bir hayaldir.

Biz ne söylediğimizi bildiğimiz kadar ne istediğimizi de biliyoruz.

Halkı dinleriz, Hakkı söyleriz, hakkımızı isteriz.

Tutarlıyız, tedbirliyiz, temkinliyiz, ama heybedeki turpları ceviz diye satmaya çabalayan, cüceliklerini dikkate almadan dev aynasında poz veren sahtekârların da tam karşısındayız.

Kendi tutarsızlıklarını göz ardı edenler ve hatta kendi söylediklerine bile inanmayanlar, Türk demokrasisine, Türk siyasetine bir şey kazandırmayan devşirmelerdir.

Kaldı ki hiçbir şey kazandırmadıkları gibi, bilakis çok şey kaybettirecekleri hakikatin fermanıdır.

Bunun en gerçekçi şahidi yakın tarihimizde yaşanan hadiselerdir.

Türk siyaset dünyasında yıllardır ikamet edenlerin siyasi sicillerinin bu manada bir hayli kabarık olduğu sağduyu sahibi herkesin ziyadesiyle malumudur.

Milliyetçi Hareket Partisi tuzaklara takılmadan, kumpaslara aldırmadan, iftira ve isnatlara bakmadan, haşin ve hayasız tertiplere yakasını kaptırmadan demokrasi mücadelesini yurdumuzun dört bir köşesinde sürdürmektedir.

Doğal ve normal olarak bizimle uğraşacaklar, çelme takacaklar, kafeslemeye çalışacaklar, vazgeçirmek için çırpınacaklar, nifak tohumlarını aramıza saçmak için gece gündüz nöbete girecekler.

Ellerine aldıkları kazma kürekle Türkiye’nin kuyusunu kim kazıyorsa, Türk milletine kimler zilleti reva görüyorsa bunu engelleyecek ve bunun hesabını birer birer soracak Milliyetçi Hareket Partisi’dir, Cumhur İttifakı’dır.

İl Başkanlarımız Türkiye üzerinde oynanan hain oyunların farkındadır.

Sizler kendi yörelerinizde gelişmeleri sabır ve sağduyuyla takip ediyorsunuz.

Demokrasiyi istismar edenlere, demokratik kültürü lekeleyenlere esas itibariyle en iyi cevabı yapılan il ve ilçe kongrelerimizle vermeyi başardınız.

Allah’a şükürler olsun ki, 9 Ağustos 2020 tarihinde başlayan kongre sürecimizi muazzam bir olgunluk ve vakar içinde 9 Aralık 2020 tarihinde tamamladık.

Her biriniz, demokratik merhaleleri kademe kademe aşarak partimizi illerinizde temsil görevini üstlendiniz.

81 il, 920 ilçede kongrelerimizi gerçekleştirdik.

Aralarında Batman Beşiri; Diyarbakır Bismil, Çermik, Dicle, Eğil; Hakkari Derecik; Mardin Yeşilli; Siirt Kurtalan, Pervari; Şırnak İdil, Beytüşşebap; Tunceli Merkez, Pertek ve Çemişgezek olmak üzere 14 ilçemizde ilk kez kongre yaptık.

Bizim nerede olduğumuzu soranlara diyorum ki, her yerdeyiz, milletimizin onurlu mensuplarının olduğu her taraftayız.

Dildeyiz, dilekteyiz, duadayız, mazlum yüreklerdeyiz.

Tunceli il kongremizi ilk defa coşkuyla ifa ettik.

14 yıl aradan sonra Batman’da, Şırnak’ta, Hakkari’de il kongrelerimizi yöre inanımızın büyük desteğiyle tamamladık.

Her biri birbirinden saygın bin 200 üst kurul delegemiz seçilerek büyük kurultayımızda iradesini gösterme hakkını elde etmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi ülkemin her noktasındadır.

Milliyetçi Hareket Partisi Türk milleti neredeyse oradadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bölgelere, illere ya da şartlara göre söylem ve politikalarıyla oynayan istismarcı ve çıkarcı bir parti değildir.

Herhangi bir bölgenin ya da herhangi bir ilin değil, bütün Türkiye'nin partisiyiz.

Türk milletinin son kalesiyiz.

Birleştirici, bütünleştirici bir yaklaşımla sorumlu ve duyarlı bir siyaset takip eden muazzam bir millet eseriyiz.

14 Mart 2021 tarihinde yapacağımız 13.Olağan Büyük Kurultayı’mıza demokratik hazırlığımız Allah’a bin şükür tamamlanmıştır.

Şayet salgın aman verirse, 14 Mart 2020’de demokrasi şölenimiz muazzam bir katılımla gerçekleşecektir.

Yok vermezse, sadece delegelerimizin irade ve iştirakiyle kurultayımız huzur ve sükûn içinde, sağduyunun rehberliğinde, engin bir milliyetçi şuur ve vizyon çerçevesinde yerine getirilecektir.

 

13.Olağan Büyük Kurultayımız partimizi Cumhuriyetin yüzüncü yıl dönümüne taşıyacak yenilenmiş kadro ve hedeflerin tezahürüne sahne olması bakımından tarihi bir misyona haizdir.

13.Olağan Büyük Kurultayımız 2023’ü kucaklayıp, sonraki yılların milliyetçi stratejisini tespit edecek aziz bir iradenin tecellisiyle mana ve muhteva kazanacaktır.

Bahtiyarlıkla ifade ediyorum ki, TBMM’de tam bir ittifakla, 2021 İstiklal Marşı yılı olarak kabul edilmiştir.

Bu çerçevede İstiklal Marşımızın mesajlarıyla perçinlenecek 13.Olağan Büyük Kurultayımız düşmana korku, dosta güven aşılayacaktır.

Partimiz büyük kongresini yaptıktan sonra, tarihi yolculuğuna yeni bir dinamizm ve donanım ile devam edecektir.

Aziz milletimizin sadece bugünün değil, geleceğinin de partisi olan Milliyetçi Hareket, bütün hedeflerine ulaşmak için insanüstü bir çabayı ant olsun gösterecektir.

Durmayacağız, yorulmayacağız, beklemeyeceğiz, gecikmeyeceğiz, kızılelmanın ilkeleriyle, ülkülerimizin heyecanıyla mücadeleye sonuna kadar devam edeceğiz.

İstiklal için birlik diyoruz.

Çünkü istiklal namustur.

İstikbal için dirlik diyoruz.

Çünkü istikbal bizimdir.

Kazananın Türkiye olacağına samimiyetle inanıyoruz.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

Kongrelerde görevlerine devam eden veya yeni seçilen il başkanlarımızı, ilçe başkanlarımızı, yönetim kurullarında görev alan arkadaşlarımızı ve üst kurul delegelerimizi candan tebrik ediyorum.

Kongre sürecini aksatmadan, hiçbir sorunun çıkmasına müsaade etmeden, bütün mesaisini vererek idame ve idare eden Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Prof.Dr. Edip Semih Yalçın’a ve yakın çalışma arkadaşlarına, kongre divanlarında görev alan değerli dava arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyor, hepsini kutluyorum.

Biz yaparsak en iyisini yaparız.

Siyasetin dar labirentlerine sıkışmadan Türklüğün ve Türk milletinin özlemlerini seslendireceğiz.

Bunu yaparken;

Bir olacağız, iri olacağız, her zaman diri kalacağız.

Sizler ümitsiniz, umut sizsiniz.

Sizler Türk milletinin iftihar yüzleri, istiklal güvencelerisiniz.

İl Başkanı demek davamızın onurunu taşımak demektir.

İl Başkanı demek, benim sözüm, partimizin itibarı demektir.

Hepinize inanıyorum, hepinize güveniyorum, Allah hepinizden razı olsun diyorum.

 

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Gelecek hafta bir yılı bitirip yenisini hem buruk bir vicdanla hem de iyimser bir beklentiyle karşılayacağız.

Yaşadıklarımız kaygılarımızı diri tutsa da umudumuzu koruyoruz.

Oldukça üzücü, bir o kadar sarsıcı, biteviye hazin olaylarla geride bıraktığımız 2020 yılı ne milletimizin hatırından ne de insanlığın ortak hafızasından asla silinmeyecektir.

2020, belaların kol gezdiği, tehlikelerin cirit attığı, tehditlerin serbest dolaşıma girdiği bir yılın adıdır.

KOVİD-19 hastalığının yoğun fırtınası bu yıla maalesef damga vurmuştur.

Doğal afetler, terör eylemleri, insani trajediler, hastalıklar, ekonomik sancılar, siyasi ve diplomatik açmazlar adeta üst üste yığılmış, görüş açımızı perdelemiştir.

İnsanlık büyük bir sınavın içine girmiştir.

Salgının kahredici hasarı, bundan mütevellit KOVİD-19 hastalığının korkunç enkazı her ülkenin, her toplumun üzerine çöreklenmiştir.

Dünya genelinde vaka ve vefat sayısı saat başı değişirken aynı zamanda endişe verici seviyelere tırmanmıştır.

Bir başka çarpıklık ise salgının neden olduğu sosyal ve ekonomik zorlukların giderek boyut ve zemin kazanmasıdır.

Bütün ülkeler salgınla mücadeleyi önceliğine almış durumdadır.

Zira sağlık olmadan, hayatta kalmadan hiçbir şeyin ehemmiyeti, hiçbir şeyin kıymeti doğaldır ki olamayacaktır.

Bizim kültürümüze hakim olan “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”, felsefesi artık dünyanın esas gündemidir.

Gerek inançlarımızın gerekse de tarihsel tasavvurumuzun vazgeçilmez öznesi insandır.

Her şey insanla kaim, insanla daimdir.

İnsanı dünyadan çekip çıkardığınızda geriye sadece derin bir boşluk kalacaktır.

Salgın döneminde, gönül medeniyetimizin, vicdan servetimizin, devlet ve millet dayanışmamızın mümtaz emsalleriyle duruş ve direnç gösterilmiştir.

Pek çok ülke yeni tip koronavirüs karşısında çaresizliğin kuytusuna gizlenmişken, Türkiye ön almış, öncü olmuş, örnek davranış sergilemiş; nitekim güçlü sağlık alt yapısıyla, özellikle şehir hastanelerinin donanımıyla ve sağlık çalışanlarımızın kahramanca mücadelesiyle sivrilmiş, öne çıkmıştır.

Bununla da kalmamış, sağlık diplomasisiyle ihtiyaç sahibi ülkelere yardım eli uzatmıştır.

Ezberleri bozan KOVİD-19 virüsü henüz tasvir ve tanımı yapılamamış bir dünyanın kapılarını aralamıştır.

Sosyal hayatın hızı yavaşlaya yavaşlaya tıkanmış, ekonomik ve ticari sistemin dinamizmi ve mekanik aksamı teklemiştir.

İnsan-insan ilişkileri, insan-toplum irtibatları, insan-devlet bağları müphem olduğu kadar kavramsal temeli hala yapılamamış yeni bir evreye geçiş yapmıştır.

Modern hayatın en önemli mümeyyiz vasfı olan akışkanlık kesintiye uğramıştır.

Bu durumun mihverinde siyasi ve ekonomik ilişkiler ağı farklı, ezcümle tahlil ve tarifi pek de olmayan riskli bir kulvara girmiştir.

Bize göre, salgının sosyo-politik ve ekonomi-politik sonuçlarının vahametini insan merkezli bir tasarım ve kavrayış atılımıyla en aza çekmek muhtemel, hatta mümkündür.

Karmaşadan dengeye zorlayarak değil, kolaylaştırarak ulaşılabilecektir.

Nitekim Cenab-ı Allah’ın bizlere buyurduğu “Her zorluğun içinde bir kolaylık vardır” ilahi müjdesi kapsamında sosyal yaraların sarılması, ekonomik külfetin kaldırılması mukadderdir.

KOVİD-19 aşısının uygulanmaya başlamasıyla, maske-mesafe-temizlik şartlarına riayetle, bunun yanında sabır, dua ve tıbbın müktesebatıyla bu kötü günler inşallah aşılacaktır.

2021 yılı, bu konuda inanıyorum ki bir eşik ve kavşak özelliğiyle insanlığın huzur penceresini ardına kadar açtığı bir döneme vesile olacaktır.

Diğer yandan insanlık unutulmaya terk edilen dayanışmayı korona günlerinde hatırlamıştır.

Altını kalın bir şekilde çizelim ki, başarısız olarak adlandırılan devletlerde toplumsal ve bireysel temelde kurulan dayanışmacı ilişkiler çözülmeye, dahası çürümeye yüz tutmuştur.

Küresel sefaletin ve kargaşanın hüküm sürdüğü, teknolojik ve ekonomik uçurumların büyüdüğü bir dünyada, insanlığın ortak birikimlerini ve değerlerini koruyup yaşatmak herkes adına bir görevdir.

Evrenin geniş boşluğunda dönüp duran dünyanın; daha adil, çevresiyle daha barışık, paylaşmanın erdemlerini fazlasıyla bilen, hakkaniyetli, vicdanlı ve müşfik insan ve toplum modeline tartışmasız ihtiyacı olduğu artık gün gibi meydana çıkmıştır.

Ya böyle bir dünyanın inşa görevi müştereken yerine getirilecek ya da insanlık kendi kendini yiyip bitiren bir organizma gibi tükenip gidecektir.

Sorun küreseldir, bu nedenle politikalar da küreyi kuşatmak zorundadır.

Aynı şeyleri defalarca yaparak farklı sonuç beklemek geleni gideni olmayan bir otobüs durağında tren beklemek kadar absürttür, akıl tutulmasıdır.

Dünyanın yorumlanması yerine insani formatla değiştirilmesi, yeni bir dünyanın tefekkür-tezekkür denkleminin kurulması şarttır, esastır.

Türk milleti bunu yapacak tarihsel ve kültürel derinliğe çok şükür sahiptir.

Ancak “Lider Ülke Türkiye” hedefine ortak akıl ve iradeyle odaklanmak, hep birlikte ulaşmak yerine, bu hedefi kösteklemek, bu hedefe zehirli hançer sallamak maksadıyla canını dişine takan sefil siyaset anlayışlarının varlığı aslında büyük bir pürüzdür.

Bir yanda şeytanlar taşa tutulurken, diğer yanda taş üstüne taş koymanın gayreti hepimizin vakıf ve şahit olduğu bir gerçektir.

Türkiye’nin en önemli sorunu iç cephesinde açılan gediklerdir.

Salgın dünyayı kasıp kavururken, bu olağanüstü ve hassas dönemde istismarı paravan yapanların, yaşanan zorluklara sevinenlerin, böylesi bir halde bile iktidar devşirmek için çırpınanların ya ar damarları çatlamış ya da kansızlıkları dillerine vurmuştur.

Meselenin özeti bize göre budur.

Bakınız CHP’ye, bakınız İYİ Parti’ye, bakınız HDP’ye, bakınız diğer siyasi ucubelere, emin olunuz görüp göreceğiniz bu olacaktır.

Yangından mal kaçırmayı düşünmek korkaklığın alametidir.

Ülkesine, milletine, vatanına namlu çevirenlerle, kefen biçenlerle can ciğer kuzu sarması olanlar, üstelik onlardan medet ve menfaat umanlar iç işgal cephesinde mevzie giren ruhsuz ve uğursuz zillet kafilesidir.

Yıkıcı eleştiri muhalefet değildir.

Yalana kul köle olmak onurlu bir siyaset hiç değildir.

Zalimlere el sallayıp “Görün bizi” demek adamlık değildir, mertlik değildir, insanlık değildir, erdemli bir tavır hiç değildir, vatan ve millet sevgisiyle de asla bağdaşmayacaktır.

Bilinmelidir ki, el atına binen tez inecektir.

Siyasetin dost ve düşman cephelere ayrılması 1930’lu yıllarda dünyayı felakete sürüklemiş vahim bir hata ve saplantıdır.

Dikiz aynasına bakarak gelecek iddiasında bulunanların yeniden bu saplantıdan nemalanma istekleri hayret edilecek bir gaflettir.

CHP Genel Başkanı tutunacak dal ararken, İP’in Başkanı demirlediği limandan ayrılıp yenisine yelken açmanın küçük ve kurnaz hesabı içindedir.

İttifak yerine yeni bir masa kurma teklifinin esbabı mucibesi bize göre budur.

Memleket masası kuramayanlar, mihnet masası kurmanın peşindedir.

Aslında nazlana nazlana bulundukları muhitten kirişi kırmanın arayışına girmişlerdir.

Bizim nazarımızda masa kurma teklifi ciddiyetsiz ve itibarsız bir tekliftir.

Masalar boştur, oturacak masa pek çoktur.

İsteyenin istediği masaya günün 24 saati oturmasında bizce bir sakınca yoktur. Buna engel olan da yoktur.

Dur diyen yoktur, niye oturuyorsunuz diyecek yoktur.

Buyursunlar otursunlar, fiskos yapsınlar, olmadı birbirlerini çekiştirsinler, bu da olmazsa kısır yiyip keyfilerine baksınlar.

Bildiğimiz kadarıyla zillet partileri uzun süredir ya masa altındadır, ya da zaman zaman masanın üstüne çıkmaktadır.

Sormak isterim ki, gündemdeki ağırlığını hala koruyan meşum anayasa taslağını kimler, nerede hazırladı?

PKK anayasasının taslak metni kaleme alınırken, CHP, HDP, İP, Saadet masaya oturmadıysa bahçede mi toplandı, tarlada mı buluştu?

Anayasa’dan Türklüğü çıkaracak kadar gözü ve gönlü kararan bu ayıplı siyaset temsilcileri ihanet masasına yeni ortak bulalım derken meşruluk mu arıyorlar, daha da meşhur olmayı mı amaçlıyorlar?

Biz Türk milletiyiz, milli ve manevi değerlerimize saldıranların, şaşı bakanların alınlarını santim santim karışlamasını biliriz.

Türklüğü, Atatürk’ü, Türk milletini, mevcut vatandaşlık tanımını Anayasa’dan çıkaracak bir melun henüz dünyaya gözlerini açmamıştır.

Aksini denemek isteyen varsa hodri meydan.

Buna teşebbüs ederlerse görürler dünyanın kaç bucak olduğunu.

HDP’ye zeytin dalı uzatıp terörist Demirtaş ile kahvaltı programı rezervasyonu yapanlar masa kurmadan önce içine düştükleri zillete kafa yorsunlar.

Tavsiyemiz, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarıyla vakit kaybetmesinler.

Millet kararını vermiştir. İş bitmiştir. Perde kapanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’nin geleceğidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi parlak Türk asırlarının yol haritası, milli birlik ve kardeşliğin, devletin istikrar ve dengesinin yegane güvencesidir.

Muhatabına masa kur demedik, evine dön dedik, hala zaman vardır, bu önerimiz geçerliliğini korumaktadır. Diyorum ki, dön evine, bitsin bu çile.

 

Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

CHP siyaseti kriz siyasetidir, karanlığın ismidir.

Kılıçdaroğlu’nun istikameti şaşmış, iradesi şanzıman dağıtmıştır.

Konuştukça batıyor, battıkça da dibe iniyor.

Gaf mıdır, asıl maksadı mıdır bilemem, ama Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz Salı günü grup toplantısında dile getirdiği sözleri feci bir çakılmadır.

Diyor ki, “Asıl vergiyi uyuşturucu ticareti yapan adamdan alacaksın, organ ticareti yapan adamdan alacaksın, kara parayla devleti dolandıranlardan alacaksın.”

Partisindeki skandal taciz ve tecavüz vakalarının patlamasına ses çıkarmayan Kılıçdaroğlu su kaynatmıştır.

Vah ki vah, kim nasıl bakıyorsa öyle görür, kimin aklından ne geçiyorsa diline vuran odur.

Biz kara paracılarla mücadele edilsin diyoruz, Kılıçdaroğlu gelin vergi verin diyor.

Biz uyuşturucunun kökü kazınsın diyoruz, Kılıçdaroğlu vergi alalım diyor.

Biz organ mafyasının kafasına balyoz gibi inilsin diyoruz, Kılıçdaroğlu vergi diye tutturuyor.

İşte bizim onlarla farkımız da budur.

Bu CHP yönetimi teröristlerle düşüp kalkmasının, mafyanın ve HDP’nin ruhuna kolon atmasının bedelini siyasetiyle ödemeye başlamıştır.

Uyuşturucu kaçakçılarıyla ittifak yapanlar, vergi peşine düşmüştür.

İşte asıl mafya, asıl organize suç şebekesi bu zihniyettir.

Yazıklar olsun, bu hesabı sormazsak da gök girsin kızıl çıksın.

CHP Genel Başkanı, Türkiye’nin korona virüsü salgınını yönetemediğini iddia ediyor.

Adama derler ki, gözüne dizine dursun.

Daha ne bekliyorsun? Ne istiyorsun? Ne yapalım diyorsun?

Virüs mutasyona uğramış, bulaş hızı yüzde 70 artmış, ülkemiz adı konulmamış seferberlik haline geçmiş, şu işe bakınız ki Kılıçdaroğlu başka havalarda, başka telden çalıyor.

Dünya, Türkiye’ye gıptayla bakıyor, Dünya Sağlık Örgütü takdir ediyor, ne var ki Kılıçdaroğlu bayat eleştirileriyle ters köşeye yatmaktan, komik durumlara düşmekten kurtulamıyor.

Biz HDP açılmamak üzere kapatılsın dedik.

Bu kararımızın cesaret ve inanmışlıkla arkasındayız.

Hazine yardımlarının terör örgütüne gitmesini istemiyoruz.

TBMM’de PKK’lı istemiyoruz.

Teröristleri kucaklayıp TBMM’ne gelen bölücülere tahammül edemiyoruz.

Biz Demirtaş’a bakınca terörist görüyoruz, bebek katilinin heykelini dikmek isteyen cani görüyoruz, 6-8 Ekim olaylarında katledilen 53 vatandaşımızın acısını görüyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin terörist Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını dayatan en son kararını tanımıyoruz, takmıyoruz, milli vicdanda hükümsüz olduğunu da buradan haykırıyoruz.

Milli iradeye ve Türk mahkemelerine hakareti reddediyoruz.

Hiç kimse bize masal anlatmasın.

Mesela AB üyesi İspanya’da teröre bulaşmış Batasuna’ya ne yapılmışsa hukuki ve ahlaki tutarlılık gereğince Türkiye’de de aynısının yapılmasını talep ediyoruz.

PKK’yı terör örgütü görmeyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden önyargı ve çifte standartla hareket etmiştir.

Mezkur karar esastan da, usulden de sakattır, evrensel hukuk kurallarına aykırıdır.

Nitekim İspanya’da ETA terör örgütünün destekçisi parti hakkında verdiği kararla bütünüyle ters düşmüştür.

Avrupa’ya gelince hukuk diyenler, bize gelince terörist hukuku icat etmişlerdir.

Biz HDP kapatılsın derken haklıyız, halkın tercümanıyız.

Kılıçdaroğlu buna karşı çıkıyor.

Onun nezdinde terörist Demirtaş’ın hakkında ki somut iddialar göğsünde taşıması gereken madalya olarak görülüyor.

HDP’nin kapatılma çağrımızın üzerinden Cumhur İttifakı’nda rehinli aklınca bir çatlak oluşturmanın amacına kilitleniyor.

Bizim, Cumhur İttifakı’ndan ayrılma zemini aradığımızı utanmadan söylüyor.

Kılıçdaroğlu acınacak haldedir, baltası taşa çoktan inmiştir.

Kılıçdaroğlu yanılmıştır, yanlışa düşmüştür, yozlaşmış siyasetinin kurbanı olmuştur.

Cumhur İttifakı’nı anlayacak, özümseyecek, kabullenecek ne bir yüreği vardır ne de buna dünya görüşü yetecektir.

Cumhur İttifakı, Türkiye’dir.

Cumhur İttifakı, Türk milletidir.

Cumhur İttifakı, Milli Mücadele’dir.

Cumhur İttifakı zulme hasım, mazluma hısımdır.

Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Irak Başbakanı’nın onuruna verilen resmi bir yemeği propaganda malzemesi olarak şerefsizce CHP’ye ulaştıran kriptoların can düşmanıdır.

Cumhur İttifakı tarlasında çiftçi, tezgahında işçi, dairesinde memur, kalan ömründe emekli, dükkanında esnaf, fabrikasında iş adamı, sınırda Mehmetçik, sokakta bekçi ve polistir.

Sayın Kılıçdaroğlu bilesin ki, Cumhur İttifakı 2023’de tekrar iktidar olacak, Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Cumhurbaşkanı seçilecektir.

Aklın varsa hesabını buna göre yap, basiretin varsa siyasi pozisyonunu buna göre al, alimallah yaklaşan şiddetli demokrasi rüzgarı seni bulunduğun yerden koparıp savuracaktır.

Zillet ittifakı ne derse desin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bütün kurum ve kurallarıyla yerleşip günbegün güç kazanacaktır.

İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem dayatmaları fasa fisodur.

Su tersine akmaz, aynı ırmakta iki defa yıkanılmaz, tarih geriye sarmaz, dünün yağmurundan bugünün toprağına damla düşmez.

Parlamenter sistem çağrıları boşa kürek çekmek, boşuna nefes tüketmektir.

Biz başkent Ankara’dan dünyaya Türkçe bakacağız, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle alemi kavrayacağız.

Devir değişti, taşlar yerinden oynadı, boyun eğen değil dik duran bir Türkiye tarihteki yerini aldı.

Ne ABD’nin yaptırımları ne AB’nin yaptırım tehditleri; ne FETÖ’nün ayak oyunları ne PKK’nın kanlı emelleri; ne Yunan tahrikleri, ne Fransız tacizleri; ne Ermeni kumpasları ne de zalim senaryoları bize sökmeyecek, işlemeyecektir.

Alevi İslam inancına mensup canlarımızı istismar eden Batı planları, Aleviliği Almanya’nın bir eyaletinde ayrı bir din olarak tanıma rezaletleri Müslüman Türk milleti tarafından ademe mahkum edilecektir.

Bizi koparamayacaklar.

Bizi bölemeyecekler.

Kirli, kinli ve krizli üsluplarıyla bizi düşüremeyecekler.

Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, karıştırıcı emellere karşı cumhurun var oluş onuruyla direneceğiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin müstesna kazanımlarıyla karşı koyacağız.

S-400 aldıysak, bihakkın kullanacağız.

Hangara koymak yerine, bataryaları muhasım çevrelere karşı konuşlandıracağız.

İhalarımız, sihalarımız, Dağlık Karabağ’da Ermeni çetelerini nasıl mahvetmişse, vatanımıza göz diken alçakları da öyle mahvedeceğiz.

Belçika Temsilciler Meclisi’nin, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’ı kınayan, Türkiye’yi eleştiren kararını da yırtıp atıyoruz.

Binlerce şükürler olsun ki, 2020’nin zafer imzası Karabağ’da atılmıştır.

Bu zafer gölgelenemez, inkâr edilemez.

15 Temmuz’u unutmayacağız.

İşgal teşebbüslerini unutturmayacağız.

Terörizme diz çökmeyeceğiz, tam tersine imanla mücadeleyi sürdüreceğiz.

Ayrıca FETÖ’cülerin, cezaevlerinde sözde çıplak arama yapıldığını sosyal medyadan servis etmesiyle başlayan iftira kampanyasına aldanan, bunu da hayasızca siyaset konusu yapanlar 15 Temmuz’un rövanşını almak için kuyruğa giren Türkiye muhalifleridir.

FETÖ’nün telkin ve tembihiyle siyasi mücadeleyi sürdüren kokuşmuşların aidiyet merkezleri Türkiye değil Pensilvanya’dır.

Biz, Cumhur İttifakı’nı kararlılıkla devam ettireceğiz.

Denizden geçtik, derede boğulmayacağız.

Siyasi söylem ve mesajlarımızın sınırı Cumhur İttifakı’yla ihata edilecektir.

Tekraren ifade ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 2023’de Cumhurbaşkanı adayımızdır.

Seçimler zamanında yapılacaktır.

Hiç kimse boş hayale kapılmasın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin gelişmesi, güçlenmesi ve iyice kökleşmesi için hangi reforma ihtiyaç duyuluyorsa o yapılacaktır.

2021 yılı reform yılıdır, huzur yılıdır, sükûnet yılıdır, milli hedeflere biraz daha yaklaşma yılı olacaktır.

En azından hedefimiz budur, düşüncemiz budur, dileğimiz budur.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bu zamana kadar milli politikalar geliştirip Türk siyasetinde yeni ufuklar açmak yerine, partimizi sürekli hedef seçmeyi yeğleyenler yine hüsrana uğrayacaktır.

Çünkü sığ ve çarpık zihniyet sahipleri, Türk insanının artık içi boş ve tutarsız politikalar ile seviyesiz ve kavgacı üsluplara itibar etmediğinin hala farkına varabilmiş değillerdir.

Türkiye’de milli birlik ile toplumsal dayanışma ruhu bozulmadan demokratik hukuk devletinin gelişip yerleşeceğine, insan hakları standartlarının yükseleceğine samimiyetle inanıyoruz.

Böyle bir yükselişin ancak hassas ve önemli meseleler karşısında samimi, sorumlu ve milli davranabilen siyasetçilerin ve partilerin omuzlarında gerçekleşeceğini, yani bunu da MHP ile AK Parti’nin yapacağını düşünüyoruz.

Bundan rahatsız olanlar var ise, artık bu bizim değil, rahatsız olanların meselesidir.

Bugün nasıl dünden doğmuş ise yarın da bugünden doğacaktır.

Dolayısıyla, geçmişe bakışımız bugünü, bugüne bakışımız da geleceği şekillendirmekte belirleyici bir rol oynayacaktır.

5 Kasım 2000 tarihinde gerçekleştirdiğimiz 6.Olağan Büyük Kurultayımızda demiştim ki:

“21. Yüzyılda, beşerî çoğulculuğun ve dayanışmanın iki anahtar kavramı demokrasi ve milliyetçilik olacaktır. Milliyetçilik, demokrasi ile birlikte yeni yüzyılda giderek önemi artan fikirler ve duyarlılıklar sistematiği olmaya devam edecektir.”

Görüşümüzde yanılmadık, öngörümüzde sapma göstermedik.

Geleceğin iki vazgeçilmez, paha biçilemez değeri birbiriyle içiçe geçen demokrasi ve milliyetçiliktir. Ve bu değerler Cumhur İttifakı’nda temerküz etmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 747’inci Vuslat Yıldönümünde Hz.Mevlana’yı rahmet ve hürmetle anıyorum.

İstanbul’da, Mevlevi Mukabelesi adı altında Türkçe ezan ve Kur’an okutulmasının ülkemizi yeni bir sorun alanına, yeni bir cepheleşme girdabına sürükleme niyeti taşıyan maksatlı ve marazi bir girişim olduğunu düşünüyorum.

Allah’ın kelamıyla oynamanın, kapanan tartışmaları yeniden açmanın gerçekten de ağır sonuçları olacağını muhataplarına buradan ifade ediyorum.

 Aziz milletimizin, Türk-İslam âleminin, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren kardeşlerimizin, vatan ve millet savunmasında görev alan kahramanlarımızın, şehit ailelerimizin, gazilerimizin; kökeni, mezhebi, anasının dili ne olursa olsun yurt içinde ve yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımızın, tüm insanlığın barış, huzur, refah ve güvenlik içinde geçirecekleri bir yıl temenni ediyor, şimdiden iyi yıllar diliyorum.

Burayı şereflendiren siz değerli dava arkadaşlarımın ve sayın basın mensuplarının yeni yılını tebrik ediyor, esenlik ve selamet dileklerimi paylaşıyorum.

Rabbim bizi korktuklarımızdan emin, umduklarımıza da nail eylesin diyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.