Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım, Basınımızın Güzide Temsilcileri, Bu haftaki Meclis grup toplantımızın başında muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en halisane selamlarımla birlikte şükranlarımı sunuyorum. Fikir ve düşünce ufkumuzun parlayan yıldızı olan merhum Ziya Gökalp, milli kültürü kuvvetli medeniyetçe zayıf milletlerin, medeniyetçe kuvvetli fakat milli kültürce zayıf milletleri siyasi mücadelede her zaman yendiğine dair misaller vermişti. Milli kültürün anlatım ve aktarım mekanizmaları arasında sinemanın kayda değer bir rolü olduğu inancındayım. Gerçekten de milli sinemanın en önemli görevi, Türk milletinin öz değerlerini yakalamak ve beyaz perdeden bu değerleri yansıtmaktır. Aynı şekilde milletimizin değerleriyle mündemiç derin tarihi kültürel birikimi, sosyal ve ekonomik değişmeleri sinema vasıtasıyla toplumun geniş kesimlerine ulaştırmak mümkün ve muhtemeldir. Diyeceğim odur ki, milli sinema, milli kültürün ve milli bakış açısının şuurlu bir dille takdim ve ifadesidir. Geçtiğimiz hafta ebediyete irtihal eden Sayın Kartal Tibet bu alanda öne çıkmış, gönüllerde taht kurmuş, canlandırdığı tarihi karakterlerle milletimizin takdirini kazanmıştır. Tarkan ve Karaoğlan filmleriyle de milli hafızalara kazınan, oyuncu, yönetmen, senarist Sayın Tibet geçen Cuma günü son yolculuğuna uğurlanmıştır. Türk tarih ve kültürünü usta oyunculuğuyla sahneleyen, efsaneleşmiş tarzıyla gösteren ve elbette Yeşilçam’a damga vuran Sayın Kartal Tibet’e Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum. Muhterem ailesine, sevenlerine, sanat ve sinema camiasına, aziz milletimize baş sağlığı diliyor, mekanı cennet olsun diyorum. Bu vesileyle sinema sektöründe yaşanan sorunların çözümü hususunda atılacak her adıma, yapılacak her iyi niyetli girişime destek vereceğimizi de buradan belirtmek istiyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım, Demokrasilerde her siyasi düşüncenin, her siyasal partinin az ya da çok, büyük veya küçük bir karşılığı vardır ve olmalıdır. Siyasal partiler demokrasi hayatımızın vazgeçilmez kurumlarıdır. Her siyasal hareket, üzerinde şekillendiği aynı topluma dayanmasına ve aynı sorunlara bakmasına rağmen teşhiste, tedavide ve teklif ettiği çözüm yollarında ayrılmaktadır. Birbirine benziyor gibi gözüken siyasal partileri ayıran temel farklılıklar burada aranmalıdır. Bu ayrılıklar siyasetin doğasında vardır, fikir ve tercihlerine katılmasak bile bu farklılıklar bize göre saygındır ve demokratik bir sonuçtur.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’mizin tamamında zemin bulmuş ve kök salmış; milletimizin gönlünde yer tutarak kendisine sevgiyle bağlı, duruşuna ve fikriyatına inanmış bir seçmen kitlesine kavuşmuştur. Bu kavuşma hali aynı zamanda toplumsallaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bugün üç hilal, milyonlarca insanımızın kalbine girmiş, hamd olsun bir sevda halini almıştır. Bu gurur tablosu karşısında ne kadar övünsek, ne kadar bahtiyarlık duysak biliniz ki azdır, yetersizdir. Milliyetçi Hareket Partisi bir demokrasi namusudur. Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir millet eseridir. Milliyetçi Hareket Partisi huzurun, umudun, güvenliğin, istikrarın, vatanseverliğin, dik duruşun, dik başın, devrilmez inancın markasıdır. Hayata nasıl baktığımız, hadiseler geçidini nasıl yorumladığımız, haysiyetli bir insan ve millet yaşamını nasıl savunduğumuz taraflı tarafsız herkesçe bilinmektedir. Bizi diğer partilerden ayıran siyasi kavşak noktalarında; √ Türkiye’nin ana meselelerini okuyuş biçimimiz, √ Milli ve manevi değerleri kavrayış niteliğimiz, √ Siyasal çizgimizin anlayış ve ilkeleriyle karşı karşıya olunan sorunları ele alış şeklimiz hem müessiriyetini hem de mümeyyiz farkını belirgin olarak göstermektedir. Tabii olarak, bütün bunları hangi program, hangi yol, hangi yöntemlerle, dahası nasıl bir kadro marifetiyle yapacağımızın ayrıntılarıyla tarifi milli ve ilkeli siyasetimizin yaygınlaşmasına hizmet edecektir. Milli iradeyi milliyetçi iradeye dönüştürmek için daha çok gönüle gireceğiz. Her eli tutacağız, he kapıyı çalacağız, hiç kimseyi ayırmayacağız, ayrı görmeyeceğiz. Devleti yaşatmak için insanı yaşatacağız. Daha mutlu, daha güvenli, daha müreffeh, daha gelişmiş bir millet hayatı için geceyi gündüze katacağız. Bunu yaparken geçmişimizi göz ardı etmeyeceğiz. Bugüne kadar siyasi meşruiyetimizin kaynağını çıkar lobilerinin kapılarında, yabancı başkentlerin sokaklarında aramadık. Hiçbir şey adına dürüst ve samimi siyasetimizi karalatmadık, buna tevessül edenlere fırsat tanımadık. Aldatmaya sırtımızı döndük. Riyakârlığa yüzümüzü çevirdik. Yegâne güç kaynağımız olan milletimizin şaşmaz sağduyusu ve tertemiz vicdanına ümitlerimizi bağlayarak dedik ki; yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya, yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya! Yine dedik ve her zaman da diyeceğiz ki; Tarihin dilinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı bir yakut olan bu vatan, Can verme sırrına erenlerindir. Birileri gibi vicdanımız ipotekli değildir. Birileri gibi irademiz tutsak düşmemiştir. Biz Milliyetçi Hareket’iz, biz Cumhur İttifakı’yız, biz ya istiklal ya ölüm diyen bir kahramanlığın varisleriyiz. Huzur isteyen milletimizle tek yüreğiz. Refah ve bolluk isteyen boynu büküklerle aynı yolun yolcusuyuz. Hayattan nasibini alamamış gariplerin, el çizgileri nasırla örtülmüş biçarelerin, ağlamaktan göz pınarları derinleşmiş mağdurların, zorluklar karşısında bakışlarının feri silinmiş mazlumların hem davacısıyız, hem de dağ gibi arkalarındayız. Siyaseti sanal korkulara tahvil etmek isteyen pişkin zihniyetler, pireyi deve yapan palavracılar, bir kaşık suda fırtına koparan pervasızlar akıllarından çıkarmasınlar ki, hak edene fırlatılacak taşlar cebimizdedir, hesapsız uçanlar, istismar dallarına yüzsüzce konanlar bedel ödemeyi muhakkak surette göze almalıdırlar. Bizim gayemiz ülkemizi hak ettiği gelişmişlik düzeyine ulaştırmaktır. Bunu yaparken her yolu mubah gören, her rüzgâra yelken açan, tarlasını sırtlayıp yağmur neredeyse oraya taşıyan ikiyüzlülük ve karaktersizliğe itibar etmedik, etmeyeceğiz. Neysek öyle görüneceğiz, göründüğümüz gibi de olacağız. Bu nedenle zillet ittifakıyla ayrıyız, gayrıyız, uzağız. Çünkü yalancı değiliz, çünkü inkârcı değiliz, çünkü gece başka, gündüz başka değiliz. Şirazlı Sadi’den esinlenerek ifade etmek isterim ki, kendi ayıplarının hamalı olanlar, başkalarının kusurlarıyla uğraşıyor. Bunu yaparken çok tehlikeli bir dile tevessül ediyorlar. Yanlışı ve yalanı savunacak kadar cahil olanlardan, doğruyu ve doğruluğu göremeyecek kadar kör olanlardan, iyiliği ve iyi niyeti inkar edecek kadar nankör olanlardan Rabbim cümlemizi korusun ve böylelerini milletimizden her daim uzak tutsun. İstanbul Sözleşmesi’nin çarpıtılması, İstanbul Kanalı’nı hedef alan bayağı saldırılar ve Katarlı öğrencilerin sınavsız tıp fakültesi okuyacakları ile ilgili yalan dozu yüksek kara kampanyalar Türkiye’yi zor duruma sokmaya yönelik taktik adımlardır. Kılıçdaroğlu Tank-Palet Fabrikası’nı sattılar yalanını söylüyor, yardımcısı Öztrak daha geçen hafta basının karşısına çıkıp “ne satması, biz satmaktan hiç bahsetmedik” diyebiliyor. Hadi kuldan utanmıyorsunuz, Allah’tan da mı korkmuyorsunuz? Bunlar gerçekten de yalancının daniskasıdır. Güvenirlikleri sıfıra inmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin hal-i pür melali kelimesi kelimesine işte budur. Kılıçdaroğlu, paylaştığı bir videoda “beni hapse atmak istiyorlar” diye yakınıyor. Oysaki hakkında düzenlenip TBMM’ye gönderilen fezlekelerin detaylarından bahsetmiyor, buna hiç cesaret edemiyor. Kılıçdaroğlu’nun, çiğ süt içmediyse karın ağrısı çekmesini gerektirecek bir hali de olmayacaktır. Daha mühimi sabırlı ve sakin olmasında, hukuka saygı duymasında yarar vardır. Bir yanda adalet ve hukuka vurgu yapan, diğer yanda konusu suç teşkil eden fiillerinden dolayı hakkında düzenlenen fezlekeleri sulandırmaya çalışan Kılıçdaroğlu tam bir açmazda, tam bir çıkmazdadır. Hukukun karşısında imtiyazlı bir zümre, ayrıcalıklı bir tabaka, dokunulmaz ve ulaşılmaz bir kesim düşünülemeyecektir. Adaletin terazisi yeri geldi mi herkesi tartmalıdır. Eğer hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, eğer hukukun evrensel ilkelerine bağlıysak ahlaki tutarlılıktan ödün veremeyiz. Kılıçdaroğlu mağduriyet pozlarını bıraksın da, hangi sözlerinin, hangi eylemlerinin kanunlarla çeliştiğini düşünsün. Türk mahkemelerinin önünde herkes eşittir. Görevi ve taşıdığı unvanı ne olursa olsun hiç kimse hukuktan üstün değildir. Geçen hafta 21 milletvekilini kapsamına alan fezlekeler TBMM’ye intikal etmiştir. Gazi Meclis; suçun barınağı, suçluların sığınağı, kanun kaçaklarının meskeni ve mekânı olamaz. Aksine hizmet edenler Meclisi’mizin demokratik ve tarihi ruhuna kast eden aymazlardır. TBMM Karma Komisyon’da bekletilen fezlekelerin bir an evvel görüşülerek Genel Kurul’a getirilmesi, bölücü, yıkıcı, devletin ülkesi ve milletiyle ters düşen söylem ve eylemlerinden dolayı şüpheli olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının derhal kaldırılması hukuk ve siyaset ahlakının vazgeçilmez şartıdır. Oyalanmaya vaktimiz yoktur. Zamana oynamaya, ağırdan almaya hakkımız da yoktur. Fezlekelerin görüşülüp karara bağlanmasını savsaklamak bizim nezdimizde sorunlu ve şaibeli bir tutum olarak değerlendirilecektir. Hukuk diyorsak gereğini yapmakla mükellefiz. Kılıçdaroğlu bir ara yollara düşüp adalet arıyordu. Akılsız başının ceremesini ayakları çekiyordu. İşte fırsat, işte ortam, saklayacağı, gizleyeceği, utanacağı ilişkiler ağı bulunmuyorsa çıksın mahkeme karşısına, versin üzerine atılı suçlamaların hesabını. Dolandırıcı tosuncuk nasıl bedel ödeyecekse Kılıçdaroğlu da ödesin. Kılıçdaroğlu kendine güveniyorsa dokunulmazlığının kaldırılmasına bizzat kendisi önayak olmalı, karar sürecini bizatihi kendisi başlatmalıdır. Söz veriyorum, ilk kez CHP’ye destek vereceğiz, onlara tamam diyeceğiz. 27’inci Yasam Döneminde Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon’a ulaşan Yasama Dokunulmazlığı Tezkerelerinin sayısı şu anda 1429, dosya sayısı da 1354’tür. HDP’li milletvekillerine ait tezkere sayısı bini geçmiştir. Yani hukukun peşine düştüğü milletvekili sayısı çizmeyi çoktan aşmıştır. Türkiye’de üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü hâkimdir. İşlenmiş suçlar hiç kimsenin yanına bırakılmamalıdır. Türk siyaseti ahlaki ve hukuki bir arınma dönemi yaşamalı, safralarından kurtulmalıdır. Bu ihtiyaç herkes ve hepimiz için geçerlidir. Biz şerefli Cumhuriyet savcılarına güveniyoruz. Biz cüzdanı ile vicdanı arasına sıkışmayan hâkimlerimize inanıyoruz. Bağımsız ve tarafsız yargı günü ve saati geldiğinde her insana lazımdır. Kanundan kaçış yoktur, hukuka deli gömleği giydirmek kimsenin harcı değildir. Teröre yardım ve yataklık yaptıkları belgeli ve tespitli bulunan, ellerine şehitlerimizin kanı bulaşan, PKK’nın tasması boğazlarına geçen HDP’li vekillerin uzun süredir gündemde olan fezlekelerinin görüşülmesi niye gecikmektedir? Daha ne olacaktır da suçluların mahkeme karşısına çıkarılması sağlanacaktır? Bu kapsamda TBMM Başkanı’nı göreve davet ediyorum. Karma Komisyonu üstlendiği tarihi sorumluluğu ifa etmeye çağırıyorum. Fakat şu hususu da önemle hatırlatmak istiyorum ki; Dokunulmazlıkları kaldırılan, milletvekilliği düşürülen vekillerin ön kapıdan gönderilmelerinden bir müddet sonra hak ihlali kılıfıyla arka kapıdan tekrar TBMM’ne kabul edilmeleri millet iradesini yok sayan bir tasarruftur. Anayasa Mahkemesi HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bireysel başvurusunda hak ihlaline hükmederek tahliyesini istemiştir. PKK/KCK propagandası yaptığından dolayı 96 gündür Sincan Cezaevi’nde bulunan söz konusu karanlık şahsın, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine Anayasa Mahkemesi karar vermiştir. Yani CHP’li Berberoğlu gibi Gergerlioğlu’nun da milletvekilliğine dönüş yolu açılmıştır. Terör propagandası nasıl oluyor da hak ihlali olarak değerlendiriliyor? Bununla birlikte günü geldiğinde dağdaki eşkıya için de hak ihlali kararı verilecek midir? Anayasa Mahkemesi bu tip davalara terör örgütlerinin hücre evinden ya da mağara deliklerinden mi bakıyor? Gergerlioğlu gibileri milletin hakkını hukukunu çiğnerken bir şey yok da, bu çiğneyen ayaklara hesap sorulduğunda mı maraza çıkıyor? Anayasa Mahkemesi bölücüler lehine hak ihlaline hükmederken, devletimizin, milletimizin, şehitlerimizin, milli şerefimizin tartışılmaz hak ve tarihi çıkarlarını gasp ettiğinin farkına ve bilincine ne zaman varmayı planlıyor? Ne hakkı, neyin ihlali, ne zamandır hainin hakkı oluyormuş? Şayet oluyorsa kahramanların hakkını ne yapacağız? Türk milletinin hakkını nereye koyacağız? Hiç kimse bugünkü sıfatlarına güvenip de yanlışa ortak olmamalıdır. Volkan olsalar bile, sonları elbette bir avuç küldür.
Değerli Milletvekilleri, Karma Komisyon’da dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili görüşme mümkün olursa Milliyetçi Hareket Partisi’nin komisyon üyesi olan değerli milletvekilleri oylamada evet diyecektir. Müteakiben aynı minvalde Genel Kurul’da dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi tam kadro olur verecektir. Tavrımız ve tarafımız bellidir. Zulme ortak olamayız, yanlışa göz yumamayız. PKK’nın siyaset koruluğu olanlara sessiz kalamayız. Kimin hakkında ne iddia varsa çıksın mahkeme önüne. Hukuk kararını versin, sonucu ne olursa olsun biz de saygı duyalım. Fakat hiç kimse bize bölücülerin hak ihlaline maruz kaldığını ileri sürmesin, bunu kabullendirmeye, bunu dikte etmeye çalışmasın. İP’in Başkanı anlaşılan yine bilye dağıtmış, yine mayası ve meşrebine uygun bir değerlendirme yapmış. Nifakla perçinlenmiş gezmelerinden vakit buldukça aklının dibini döken İP Başkanı, bizim ve AK Parti’nin HDP’yi şeytanlaştırdığını ifade etmiş. Bu bayan, HDP’nin zaten şeytan olduğunu bilmiyor mu? Şeytana şeytan demek günah değil sevaptır, helaldir, hukuktur, hakikatin yanında durmak, iman alametidir. Şeytana öyle ya da böyle, açık ya da gizli destek çıkmak, kol kanat germek, masumiyet kisvesine büründürmeye çalışmak bir defa ayan beyan günahkârlıktır. İP’in, HDP’nin dibinde ne işi vardır? CHP’nin küçük beslemesi haline dönüşen bu parti yönetiminin, HDP’ye sevimli görünme çabası siyasi münafıklık, siyasi madrabazlıktır. İP Başkanı’nın öylesine bozuk ve buhranlı bir dili söz konusudur ki, ya ne dediğini kulağı duymuyor, ya da duyduğunu aklı almıyor.
Geçen hafta katıldığı bir televizyon programında, 31 Mart seçimlerine giderken Sayın Cumhurbaşkanı’nın “toptan Kürtlere terörist” dediğini iddia eden bu devşirme siyasetçi, halkı kin ve nefrete alenen kışkırtarak büyük bir suç işlemiştir. Bu küstah ve hayasız üslup Türkiye düşmanlarını sevindirmiş, havalara uçurmuştur. Aynı üslup PKK’nın ve FETÖ’nün de üslubudur. İP Başkanı, bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Kürt kökenli kardeşlerimize hiçbir devlet veya hükümet yetkilisinin en küçük incitici, en ufak kırıcı bir ithamı olmamış, olması akıllara dahi gelmemiştir. Geçmişte MHP’yi iftiralarla yaralamaya ve tarihi hüviyetine kara çalmaya azmeden bu müfteriye teröristin kim olduğunu bizzat Kürt kökenli kardeşlerim Allah’ın izniyle öğretecektir. Kandil ve Pensilvanya arasında ipten köprü kuranlar bunun bedelini ağır ödeyeceklerdir. Kürt’ten terörist olmaz, teröriste Kürt denemez. Diyen varsa bu milletin evladı olamaz. Zira terörün inancı, yöresi, etnik kökeni, mezhebi, ahlaki bahanesi olmaz, olmayacaktır. Terörist PKK’dır, KCK’dır, PYD’dir, YPG’dir, FETÖ’dür, DEHAŞ’tır, DHKP-C’dir. Kürt kökenli kardeşlerimin terör örgütleriyle hiçbir bağ ve bağlantısı yoktur, var diyen çıkarsa biliniz ki vatan hainidir. Terör bir insanlık suçudur. İP’in Başkanı Kürt kökenli kardeşlerimden kesinlikle özür dilemek mecburiyetindedir. Aksi halde bozguncu, fitneci, millet düşmanı olarak ilanihaye anılacak, alnına çalınan kara leke ömrü boyunca çıkmayacaktır. Kürtlerle terörü özdeş görmek korkunç bir bühtan, affı imkansız bir cinayettir. Akıl yönünden de ahlak yönünden de iflas edenler tek kelimeyle püsküllü beladır. Bu millet öyle bir asalete haizdir ki, gölgesinde oturduğu yaprağın bile incinmesine tahammül etmemiştir. Siyasi, ahlaki ve vicdani hiçbir ölçü tanımayan, İlkesi, iradesi ve heyecanı olmayan, Yalan, riya ve istismardan başka sermayesi kalmayan, Kimliğini kaybetmiş, inancını kaybetmiş, değerlerini kaybetmiş bir siyasetçinin ve siyasi partinin milli hassasiyetleri bırakınız anlatmasını, anlaması dahi mümkün değildir. Kardeşlik deyince, Huzur deyince, Dirlik deyince, Millet deyince, Al bayrağı görünce, Gözleri hasretle yaşarmayanla, Yürekleri coşkuyla çarpmayanla, Vicdanları titremeyenle, paylaşacak bir dilim ekmeğimiz dahi yoktur. Onlar asla ve asla bizden değildir. Bizim sesimiz, bizim seslenişimiz muhabbet üzerinedir. Bizim sesimiz, bizim sedamız bin yıllık kardeşlikle perçinlidir. Bizim sesimiz, Yesevi’nin, Dedem Korkut’un, Hacı Bektaş’ın tarihten gelen sesidir. Kürşad’ın, Ulubatlı’nın, Sütçü İmam’ın, Kara Fatma’nın maziden ulaşan sesidir. Zedelenen, aşağılanan, hor görülen milli onurun sesidir. Teslimiyetçi, tavizkâr ve kişiliksiz zillet faillerine karşı duruşun sesidir. Zilleti yalnızca siyasette aramak yeterli değildir. Bunlar bazen, kalemi kiralanmış sözde yazarlardır. Bazen, üniversite zeminini kullanmaya çalışan fırsatçı mihraklardır. Bazen, siparişle sonuç çıkartan araştırma şirketleridir. Bazen, güdümlü rapor üreten sözde düşünce kuruluşlarıdır. Bazen, ecdadımıza hakaret eden kadrolu sahte aydınlardır. Bazen, sözde sivil toplum işbirlikçileridir. Ekranlarda, manşetlerde, sütunlarda, kürsülerde boy gösteren bu şer cephesinin ortak paydasını; Millî ve üniter yapımızdan duydukları rahatsızlık, Türk tarihini karalamak için kolladıkları fırsatlar, Terörle elde edilememiş sonuçların siyasetle sağlanması, Milli kimliği parçalamak için yürütülen kampanyalar oluşturmaktadır. Bu milletin adı, parçalamaya çalışan zillet ittifakına inat “Türk milleti”dir. Milli varlığımız etnik kalıntı değildir. Aşiret bozuntusu değildir. Muhteşem bir beşeri hazinenin adıdır, ahlakıdır, şanıdır. Kimliksizlere bir kez daha duyuruyorum ki adı: Türk milletidir. Bin yılda doğmuş, Bin yılda yetişmiş, Bin yılda oluşmuş ve olgunlaşmıştır. Büyük bir aile olan Türk milleti; Aynı gövdenin dalları, aynı dalın yapraklarıdır. Aynı denize dökülen nehirler, dereler, çaylardır. Ayırmak ne mümkün, etle tırnak gibi kaynaşmıştır. Şırnaklı ne ise Tekirdağlı odur. Rizeli ne ise Antalyalı odur. Tuncelili ne ise Muğlalı odur. Diyarbakırlı ne ise Ankaralı da odur. Hepsi birdir. Hepsi bir milletin eseridir. Ve hepsinin adı, Türk milletidir. Kürt kökenli kardeşlerimizin HDP’yle bağı kalmamıştır. PKK’yı meşru ve müspet görmeleri ham bir hayaldir. Kürt kökenli kardeşlerimizi istismar etmek isteyenler alçağın en önde gidenleridir. Milliyetçi Hareket Partisi’ni zan ve töhmet altında bırakmaya gayret eden odakları uyarıyor ve hatırlatıyorum ki; Biz insanımızın köküne, kökenine bakmayız. Biz inançlara, mezheplere ayırmayız. Bölmeyiz, parçalamayız, dağıtmayız. Bayrağa saygı var mı, ona bakarız. Millete hürmet var mı, ona bakarız. Vatana sadakat var mı, ona bakarız. Ve bin yıl boyunca ne yapıldığına, Bin yıl boyunca ne söylediğine değer veririz. Bu duruşumuzu hazmedemeyen kimliksizler diyor ki; Siz bir millet değilsiniz, Bin yıllık kaynaşma ve kardeşlik sona erdi. Eğitiminizi, yönetiminizi, camilerinizi, okullarınızı, mezarlarınızı, illerinizi, köylerinizi ayırın. Yine diyorlar ki, gönüllerde, yüreklerde, heyecanlarda, hayallerde, umutlarda, düşlerde bölünün, kopun, dağılın. Dayatılan ve propagandası yapılan bunlardır. Zillet ittifakının Türkiye’de sorumluluk aldığı bir süreçte, eskaza Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde zalimlerin ve emperyalist çevrelerin 1,5 asırlık projesi olan Kürdistan’ın kurulması için her şey tamamlanmış, ihanet kıvama gelmiş olacaktır. Tehlike işte budur, tehdit bu denli ağırdır, tezgah bu kadar sinsidir. Türk milleti bunu asla kabul edemez. Bu zilleti çekmeye hiçbir kantar yetmez, yetemez. Milletimiz bir olur, birlik olur, zillete unutamayacağı dersini verir. Türk milleti; İzmir’iyle, Siirt’iyle, Eskişehir’iyle, Malatya’sı, Şırnak’ı, Kahramanmaraş’ıyla, Batman’ı, Balıkesir’i, Ağrı’sıyla, Erzurum’u, Trabzon’u, Muş’uyla, Iğdır’ı, Adana’sı, Bitlis’iyle, Van’ı, Ağrı’sı, İstanbul’uyla, Doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle ayağa kalkacak ve bu ihanete topyekûn karşı duracaktır. Teröre teslimiyeti kabul etmeyecektir. Ve etnik bölücülük zilletine geçit vermeyecektir. CHP Genel Başkanı’na bakarsanız, YPG kendi vatanını koruyan bir örgüttür ve bize saldırması da söz konusu değildir. İP Başkanı’na kulak verirseniz, HDP Kürt siyasal hareketidir, hatta terörist Demirtaş ile kahvaltı sofrasında buluşmak bahtiyarlıktır. Bu zillet ittifakının ana paydaşları, HDP’yi dost görüp sahiplendikleri kadar terörle mücadele eden kahramanları sahiplenecek milli dirayeti gösterememişlerdir. Bu utanç duyulacak bir kırılma ve zaaftır. Kim terörle mücadelede azim ve irade sergiliyorsa onlara saldırmakla adeta görevlendirilmişlerdir. Mehmetçiğe sahip çıktığımız gibi, hükümetimize, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli komuta heyetine, Türk polisine, Türk jandarmasına, korucularımıza da sonuna kadar sahip çıkma kararlılığımız vardır. Alayının bir adım arkasındayız, dönersek de namerdiz. Bilhassa terörle mücadele alanında ismini altın harflerle yazdıracak İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya yapılan itibar suikastlarını, siyasi linç girişimlerini, zulme varan isnatları kaygıyla izlediğimizi, asla ama asla kabul etmediğimizi tarihe not olarak düşmek istiyorum. Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye? Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı görevini vatan ve millet sevgisiyle yerine getiren, gece demeden gündüz demeden bölücü terörle mücadele eden mert ve milletperver bir devlet adamıdır. Hakkında ne söylenirse söylensin, bizim bölücülerle iş tutan, terör örgütlerine hayranlık besleyen odakların hayasız tezviratlarına aldırış etmemiz mümkün değildir. Zelil emel failleri terörle mücadeleyi sekteye uğratma arayışındadır. Zillete batanlar, sütre gerisine saklanıp iftira oku atanlar Sayın Soylu’yu yıpratma gayesiyle PKK/PYD/YPG’yi selamlarken şirinlik taslama hevesindedir. Geçin bunları geçin, terörle mücadeleyi dağda taşta, sınır içinde sınır ötesinde cesaretle yürüten bir hükümeti, bir bakanı, topyekûn tüm güvenlik güçlerimizi ama, ancak, fakat demeden önşartsız destekledik, bundan sonra da destekleyeceğiz. Bizim bu türden tahrik ve tacizlere karnımız toktur, tahammülümüz yoktur, mücadele kararlılığımız ise ziyadesiyle çoktur. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Cumhur İttifakı’yız. Ya birlikten beraberlikten yana olacağız, ya da gerilim ve kavga dolu bir geleceğe sürükleneceğiz. Ya kardeşliğin devamını isteyeceğiz, ya da ağır bir yıkımı göze alacağız. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı kararını çoktan vermiştir. Biz Türk milletinden tarafız. Biz milli kimlikten yanayız. Biz bin yıllık kardeşliğin safındayız. Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan vatandaşlarımı Türkiye ve Türk milleti değerleri etrafında buluşmaya davet ediyorum. Bu davet huzura davettir. Bu davet 2023’ün Lider Ülke Türkiye’sine davettir. Bu davet aşa, işe, refaha, adil paylaşıma, adaletli bölüşüme, hak ve hukuka davettir. Bu davet Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği milli rotaya davettir. Bu davet cumhurun Cumhuriyetle ilelebet kucaklaşmasına davettir. Bilinmelidir ki, bu aziz vatan hepimizindir. Türkiye’mizin bir yıkıma sürüklenmesini önlemek hepimiz için milli bir görevdir. Herkes üstüne düşen sorumluluğu, siyasi hesapları bir kenara bırakarak yerine getirmelidir. Bizim gönlümüzde herkese yer vardır. Bize göre bütün vatandaşlarımız Cenab-ı Allah’ın bir emanetidir.
Değerli Arkadaşlarım, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıkladığı 2021 yılı İnsan Ticareti Raporu kendi içinde tenakuzlarla doludur. Bir tarafta Türkiye’nin insan ticaretiyle mücadelesini arttırdığı vurgulanırken, diğer tarafta şüpheli ve maksadı sorunlu sivil toplum kuruluşlarının iddialarına yer verilerek ülkemiz suçlanmaktadır. Özellikle çocukların silahlandırılması konusunda Türkiye’nin kötülenmesi skandal bir saptırmadır. Ülke olarak, çocuk haklarının korunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler bünyesinde kabul edilen düzenleme ve sözleşmelere açık seçik taraf olduğumuz bilinmektedir. Bu kapsamda sicili en temiz ülke Türkiye’dir. Kimin çocukları kaçırdığı, kimlerin zorla ellerine silah tutuşturduğu insanlık vicdanında mahfuzdur. Kaldı ki sadece bir ahmak suyun derinliğini iki ayağıyla test edecektir. Çocukları terör eylemlerinde kullanan PKK/PYD/YPG’ye aleni destek veren, para yardımı yapan, silah ve cephanelik temin eden ABD’nin Türkiye’yi karalama teşebbüsü hem müfterilik hem de beyhude bir çabadır. Bölücü terör örgütünün çocukları zorla silah altına alması, kaçırması, özgürlükten mahrum bırakması, okulları terörizme alet etmesi gibi pek çok ağır suç, Birleşmiş Milletler Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi’nin 21 Haziran 2021 tarihli raporuyla teyit edilmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör örgütüne numune de olsa atıf yapmaması yüzsüzlüktür, çirkefliktir, kifayetsiz muhterisliktir. PKK/PYD/YPG’yi bu derece kollayan bir ülkenin nesine güveneceğiz? Her fırsatta Türkiye’yi itham eden, sudan sebeplerle kriz çıkaran bir ülkeyi nasıl hoş göreceğiz? Bugün dünyada çocuklar ölüyorsa bunun yegane faili ABD’dir. Bugün mazlumlar inim inim inliyorsa bunun sorumlusu ABD yönetimidir. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar” isimli Birleşmiş Milletler Raporu dehşet verici tespitleri ihtiva etmiştir. 2020 yılında 19 bin 300 çocuk silahlı çatışmalarda ağır ihlallere uğramıştır. Suriye, Yemen, Somali ve Afganistan’da çocuklar felaketi yaşamışlar ve bu ülkelerde 8 bin 400’den fazla çocuk hayatını kaybetmiş veya sakat kalmıştır. Myanmar ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Suriye ve Somali’de 7 bin çocuğun eline silah verilmiştir. 2019’a kıyasla 2020 yılında, çatışma bölgelerinde çocuk kaçırma olaylarında yüzde 90, cinsel şiddet olaylarında yüzde 70 artış yaşanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, 2020 yılının çocuklar için üzücü bir yıl olduğunu söylerken hiçbir utanma emaresi, mahcubiyet hali göstermemiştir. Bu Genel Sekreter’e tavsiyemiz, görevini insanlık onuruna müzahir ve münasip bir şekilde icra etmesi, çocuklarla ilgili vahim gerçekleri şayet cesareti varsa ABD Başkanı’nın ve ABD Dışişleri Bakanı’nın yüzüne söylemesidir. 5 Temmuz 1993’de Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Başbağlar Köyü’nde rahmetle andığımız 33 vatandaşımızı şehit eden, 30 kadınımızı dul bırakan, 100’e yakın çocuğumuzu da yetim koyan PKK’ya ABD’nin diyeceği bir şey yok mudur? Kundaktaki bebeklere bile mermi sıkan şerefsizlere suskun kalmak, onların hunhar eylemlerine ortak olmak anlamına gelmeyecek midir?
Güçlü şekilde kınadığımız ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı 2021 yılı İnsan Ticareti Raporu çocuk düşmanlığının açık delilidir. Ve bizim nazarımızda buruşmuş bir kağıt parçasından farksızdır. Gür bir şekilde haykırıyoruz ki, çocuklar ölmesin, bebekler öksüz ve yetim kalmasın. İnsan sevgisini temel alan Türk-İslam medeniyeti kendi gerçeklerine döndükçe, ilhamını ve iradesini kültüründen ve maneviyatından aldıkça hiçbir zalim, hiçbir hain, hiçbir muhasım odak üst perdeden konuşamayacak, vicdanında taşımadığı insanlık değerlerinden bahsedemeyecektir. Hiç kimse Türk milletine tepeden bakmasın, dünyayı bir vakıf, kendisini de mütevelli zannetmesin. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|