Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Gazi Meclisi’mizin çalışmalarına verdiği bir haftalık aradan sonra sizlerle tekrar bir araya gelmenin bahtiyarlığını yaşıyorum. Sözlerimin başında hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden bütün vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan tüm kardeşlerimize selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum. Hem Türkiye’miz, hem de dünyamız oldukça nazik, bir o kadar da karmaşık ve kaygan bir dönemin içinden geçmektedir. İç siyasetteki tartışmalı konular çatallaşırken, bölgesel ve küresel gelişmeler çetrefilli bir içeriğe bürünmektedir. Dikkat, temkin ve tedbir gerektiren kompleks bir sürecin ana çatısı örülmekle kalmamış, her türlü ihtimalin kapakları da tehlikeli şekilde açılmıştır. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın dinamikleri, tarihsel müktesebatımız, KOVİD-19 hastalığıyla denge ve istikamet kaybı iyice belirginleşen beşeriyet gerçeği, en küçük ihmalin, önemsiz gibi görünen her türlü atalet ve acziyetin ağır maliyetlere, acıklı mağduriyetlere yol açabileceğine işaret etmektedir. En azından bugüne kadar birikmiş ve billurlaşmış tecrübelerin bize gösterdiği mizan budur. Dünya genelinde tehdit ve fırsatlar, istisnalar dışında her zaman at başı gitmiş, biri diğeriyle içiçe geçmiştir. Tehditlere boyun eğen milletlerin kaçırdıkları fırsatlar, onları tarihin gerisine düşürmenin yanı sıra, sömürülen, kafeslenen, iradelerine pranga vurulan ilkel bir duruma sürüklenmelerine neden olmuştur. Tarih, sadece muktedirlerin yazdığı, sadece muzafferlerin yaptığı sürükleyici bir serüven, hadiselerin arka arkaya eklemlenerek akıp gittiği bir geçit merasimi olmayıp; onuruna düşkün, zulme düşman, felaketlere direnen, fırtınaların ortasında güvenli limanlara demirlemeyi bilen toplum ve milletlerin marifetidir, hakiki mükâfatıdır. Böylesi bir hakikate, böylesi bir marifete yeryüzünde en layık millet iftiharla hatırlatırım ki büyük Türk milletidir. Akan tarih nehrinin içinden Türk milletini çekip çıkardığınız vakit geride hiçbir şey kalmayacak, hiçbir şeyden de bahsedilemeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi bu şuurla siyasetini yüksek bir şevkle tahkim ve temin etmektedir. Bilinmesini özellikle isterim ki, ne kadar geriye bakarsak o kadar uzak geleceği görebileceğimizin her zaman idrakinde olduk. Kolay yollara sapmadan, zorluklar karşısında yılmadan, çetin şartlarda yüksünmeden millete adanmış, ecdada vakfedilmiş, tarihe mal olmuş, vatan ve bayrağa feda edilmiş bir mücadele şerefiyle siyasetimizin temellerini oluşturduk. Yeri geldi gemilere binip seferlere çıktık, yeri geldi çıktığımız sahillerde tutunmak için gemileri yakıp “ya yurdum ya da yokum” anlayışıyla birleştik, bütünleştik, bekamız için her şeyi göze aldık. Milliyetçi Hareket Partisi bir millet eseri, bir tarih esenliği, bir irade estetiği, bir inanç esintisidir. Dışımız milletle, içimiz de hamd olsun Allah’la beraberdir. İlkelerimizden taviz vermeden yolumuzda ilerliyoruz. Ülkülerimizi rehber yaparak yokuşlardan aşıyoruz. Düğüm içindeki düğümleri çöze çöze, karanlık içine gizlenmiş aydınlığı çıkara çıkara hızımıza hız, gücümüze güç, heyecanımıza heyecan katıyoruz. Ve buna da kesinlikle devam edeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi teşkilat kapasitesiyle, fikir kalıbıyla, siyaset kalitesiyle, tutarlılık kalibresiyle şükürler olsun ki gıpta edilecek bir seviyededir. Hepsinden mühimi milletimizin gönlünde yüksek bir mevkii edinmiştir. 4-5-6 Şubat 2022 tarihlerinde Kızılcahamam’da düzenlediğimiz ve siz değerli milletvekillerimizle beraber Merkez Yönetim Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimizin katıldığı ortak toplantılar ile, 11-12-13 Şubat 2022 tarihlerinde yine Kızılcahamam’da gerçekleştirdiğimiz il başkanları toplantımız müstesna bir muvaffakiyete sahne olmuş, geleceğe yönelik ümitlerimizi ziyadesiyle kamçılamıştır. Peş peşe yapılan bu zincirleme toplantılar esnasında ülke ve dünya gündemi kuyumcu titizliğiyle ele alınmış, konu başlıklarına göre hazırlık yapan arkadaşlarımız tatmin ve takdir edici sunumlarını paylaşmışlardır. Bir defa şu hususu özenle ifade etmek durumundayım ki, Milliyetçi Hareket Partisi A’dan Z’ye çelik gibidir, gelişmelerin önündedir, iç ve dış gündeme de hâkimdir. Ülküdaşlık hukuku, dava arkadaşlığı, al bayrak sevgisiyle bezenmiş üç hilalin itibarı en büyük servetimizdir. Bu serveti israf etmek isteyenlere kuşkusuz fırsat vermeyeceğiz, kötü niyetlilere durgun ve duyarsız kalmayacağız. Özellikle bu toplantılarda önümüzdeki siyasi etapların muhtevalı değerlendirmeleri yapılmış, beş ayaklı stratejik hedeflerimizden mülhem yol haritamız şekillenmiş ve milletimizin bilgisine sunulmuştur. Memnuniyetle bir kez daha müşahede edilmiştir ki, doğudan batıya, kuzeyden güneye il teşkilatlarımız tek ses, tek nefes, tek yürektir. Teşkilatlarımız diridir, partimizin de ana direği, asıl omurgasıdır. Meclis grubuyla çalışmalar da, tıpkı birleşik kaplar misali, eşzamanlı ve uyum halinde icra edilmek mecburiyetindedir. Bugüne kadar bu sağlanmıştır, müteakiben de aynısının, hatta daha iyisinin tezahür etmesi konusunda ilgili arkadaşlarımız doğrudan doğruya sorumludur. Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in kavrayış ekseninde “ben yok biz” vardır. Milliyetçi-Ülkücü Hareket’te nefislerin yarışması, hırsların rekabeti, çıkarların kavgası, hiziplerin kargaşası değil, “sen yoksan bir eksiğiz” anlayış ve ahlakı hakimdir. İkazen hatırlatırım ki, Ülkücü Ülkücünün uçurumu, ufuneti, utancı, uğultusu değildir. Bilakis Ülkücü Ülkücünün; yurdudur, ufkudur, ulufesidir, umududur, uğurudur, vicdan uygarlığıdır. Fitne ve dedikodu ayaklarımızın altında; müşfiklik, alicenaplık, çelebilik, çalışkanlık, dayanışma ve yardımseverlikle perçinlenmiş ahlaklı tavır başımızın üstündedir. Siz değerli milletvekili arkadaşlarım başta olmak üzere, Kızılcahamam’da yaptığımız toplantılara katılan Merkez Yönetim Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimize, ülkemin dört bir köşesinde fazilet ve fedakârlıkla davamızı temsil eden il başkanlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Niyazım odur ki, biriniz bin olsun, biriniz de hepiniz olun. Kalpleri Türkiye sevdasıyla çarpan, geleceğini al bayrak altında gören, bu vatan benim, bu millet onurum diyen her kardeşimi bağrıma basıyor, hasretle selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
Değerli Milletvekilleri, Dünya nefesini tutmuş, Rusya-Ukrayna arasında nükseden yüksek tansiyonun ağır sonuçlarına, neden olacağı küresel alaboraya odaklanmıştır. Amerika’dan Avrupa’ya, Orta Asya’dan Kafkaslara alarm zilleri şiddetle çalmaktadır. Korkunç senaryolar havalarda uçuşmaktadır. Bu iki ülkenin sıcak bir çatışmaya girmesi büyük bir risk ve tehdittir. ABD Başkanı Biden’in, “dünya savaşı” ihtimalini telaffuz etmesi KOVİD salgınından çok daha vahim bir tehlikenin ayak sesi, krizin sınırlı bir alanda kalmayıp çok geniş bir coğrafyaya yayılabileceğinin ön haberidir. Bu tip bir vahşete, böylesi bir cinayete hiçbir ülke kalkışmamalıdır. Muhatap devlet veya hükümet başkanlarının gün aşırı görüşmeleri, kurulan heyetlerin uzlaşma arayışları, liderlerin telefon diplomasileri, biri biterken diğeri başlayan resmi ziyaretler, Normandiya Dörtlüsü’nün müzakere girişimleri, sükûnet tavsiyeleri, aklıselime davetler bugüne kadar beklenen yumuşamayı sağlayamamıştır. Fakat Rusya Dışişleri Bakanı’nın dün yaptığı, “müzakerelerle ilerlenebilecek bir yol görüyoruz” açıklaması derin karamsarlık ortamında iyimserliği besleyen bir çıkış olarak değerlendirmelidir. Rusya ile Ukrayna kutuplaşması yalnızca bu iki ülkenin sorunu olmaktan çıkmış, dünyanın kafa yorduğu, üzerinde düşündüğü bir numaralı gündem konusu haline gelmiştir. Bir yanda krizin kademe kademe artışını tahrik eden, kışkırtan, bu suretle stratejik hesaplarını canlı tutan ülkeler varken, diğer yanda gerginliğin yatışmasını, barış ve istikrar rejiminin kurumsallaşmasını arzulayan ülkeler bulunmaktadır. Türkiye bu ikinci seçenekte yer alan ülkelerin başını çekmektedir. Çünkü Rusya-Ukrayna arasında çıkacak bir savaşın en fazla mağduru olacak, muhtemel badirelere en çok maruz kalacak ülke Türkiye’dir. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımızın arabuluculuk rolü değerlidir, saygındır, samimidir, bölge barışına hizmettir, elbette hayırlı sonuçlara vesile olması yegane dileğimizdir. Putin’in nevzuhur arabuluculuk hevesine kapılan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u, 7 Şubat 2022’de 4,5 metrelik bir masanın ucuna oturtması manidar bulunmuş, bir başka anlatımla tartışmaların fitilini ateşlemiştir. İki liderin görüştüğü salonda, 19’uncu yüzyılda Fransa’yı müttefiki İngiltere’den koparma siyaseti takip eden Çar II.Aleksandra’nın duvara asılı fotoğrafı pek çok yoruma kapı aralamıştır. Macron’un, “bana göre amaca ulaşıldı” sözleri ise acul ve erken bir değerlendirme olarak yorumlanmayı hak etmiştir. Objektif bir bakış açısıyla söylersek Rusya-Ukrayna arasındaki karşılıklı mevzilenmeyi sertleştiren, devamlı savaş uyarısı yapan, çatışma çıktı çıkıyor mesajları paylaşan ülke ABD’dir. Biden’in “Rusya işgal ederse Almanya ile birlikte müdahale ederiz” açıklaması, telefonda Putin’e “Ukrayna’nın işgaline müttefiklerimizle hızla cevap veririz” demesi, ABD’nin Polonya’ya askeri birlik göndermesi, Ukrayna’ya silah yüklü 14’üncü uçağı indirmesi, bu ülke Dışişleri Bakanı’nın “eğer saldırırlarsa bunun muazzam bedeli olur” beyanı krizi soğutmaktan çok canlı tutmaya dönük maksatlı ve marazi adımlardır. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın “Putin Ukrayna’yı işgal konusunda net karar verdi” sözlerine karşılık, Rusya Devlet Başkan Yardımcısının “histeri zirveye ulaştı” mesajı karşımızdaki çelişkili tabloyu gözler önüne sermektedir. Ortamı geren ABD, Kiev Büyükelçiliği’ni boşaltma kararının yanında, Ukrayna’daki vatandaşlarını ülkeden ayrılmaya çağırmıştır. İngiltere, Almanya, Belçika, İsveç, Filistin, Polonya da aynı çağrıyı tekrarlamışlardır. Ukrayna’da süregelen panik havasının güçlendirilmesi sistematik ve yıkıcı bir siyaset stratejisi olarak ilerletilmektedir ve faillerinin hüviyeti açıktadır. İngiltere Savunma Bakanı’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi gerçekleşen, dönemin İngiltere Başbakanı ile Hitler arasında yapılan “Münih Anlaşması”nı hatırlatması da esasen barış dilinden ziyade savaş iklimini tesis çabası şeklinde okunmalıdır. 12 Şubat 2022 tarihinde, 1 saat 2 dakika sürdüğü iddia edilen Biden-Putin telefon görüşmesinden bir uzlaşma çıkmamasına rağmen, temasları sürdürme hususunda fikir birliğinin sağlandığının anlaşılması da her şeye rağmen kısmi bir gelişmedir. Savaşın ya bugün ya da yarın çıkma ihtimalinden sürekli bahsedilmesi munis ve mutedil bekleyişleri sakatlamakta, çatışmaların adeta bahanesini oluşturmakta, ortamı bir hayli kızıştırmaktadır. ABD yönetiminin güçlü istihbarat bilgilerini delil gösterip savaş tarihine kadar uluslararası toplumu diken üstünde tutan iddialarının doğru olup olmadığı kısa süre içinde açıklık kazanacaktır. Temennimiz, ümidimiz Rusya ile Ukrayna’nın savaştan uzak durması, silahtan ellerini çekmesi; barış, normalleşme, huzur ve istikrar dörtgeninde ilişkilerini yeni baştan inşa etmeleridir. Rusya’nın Belarus’ta sürdürdüğü askeri tatbikatlar, Ukrayna sınırına konuşlandırdığı devasa askeri varlığı şüphesiz akıllara her türlü kötü senaryoyu getirmektedir. Ancak Ukrayna’nın siyasi ve toprak bütünlüğüne kesinlikle saygı gösterilmeli, Kırım’ın gayri meşru ilhakından da vazgeçilmelidir. Kafkaslardaki bir savaşın kazananı, kazançlı çıkanı olmayacak, bilahare ortaya çıkacak kayıplar her ülkenin hanesine az ya da çok yazılacaktır. Almanya Başbakanı Ukrayna krizini Avrupa barışı için bir tehdit görse de, asıl tehdit altında bulunanın dünya barışı olduğu kesindir. Bu mevzi bakışların, bu ucuz yaklaşımların karşımızdaki krizin çözümüne hizmet etmeyeceği de olağandır, ortadadır. Milliyetçi Hareket Partisi, bu zorlu süreçte, bu sıkıntılı günlerde, devletimizin ve hükümetimizin kararlılıkla ve sonuna kadar yanındadır, tarafı ve tavsiyesi de barıştır, sağduyudur, çıkarlara, egemenlik haklarına kalıcı ve karşılıklı saygıdır.
Muhterem Arkadaşlarım, Ahmet Cevdet Paşa, Kırım Harbi sırasında, kolay para peşine düşen fırsatçıların asker cephedeyken vurgunculuk yaptıklarını, mesela iyi tütünün fiyatının 60 kuruştan 300 kuruşa yükseldiğini yazmış ve bundan şikayet etmişti. Mütareke yılları İstanbul’unun nüfusu yaklaşık 1 milyon civarındaydı. Un yoktu, ekmek pahalıydı, İstanbul’a karaborsa egemendi. Şekerin kilogram fiyatı 10 kuruştan 250 kuruşa çıkmıştı. Düşman postalları topraklarımızı çiğnerken hayat pahalılığı da insanımızı canından bezdirmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda 15 liraya geçimini sağlayan 4 kişilik bir aile işgale uğramış İstanbul’da 200 lirayla ay sonunu zar zor getiriyordu. Velakin kürk ve mücevher piyasası çok hareketliydi. Felaketten istifade edip parsa toplayanlar ön plandaydı. Milli Mücadele yıllarında millet istiklalinin peşinde; vurguncular, yağmacılar, rantiyeciler, stokçular ise servetlerine servet eklemenin derdindeydi. Aynı şeyleri İkinci Dünya Savaşı yılları Türkiye’si için de söylemek yanlış ve yanıltıcı bir görüş olmayacaktır. Ekmeğin karneye bağlandığı karanlık dönemler milli hafızadan henüz çıkmamıştır. Fırsat düşkünleri, mal ve hizmet fiyatlarını pervasızca arttıranlar, her dönemde milletimizin kasasından, insanımızın kesesinden para kazanmanın ayıbıyla lekelenmişlerdir. Nimette en ön saflara geçenler, sırayı külfet alınca hemen saklanmışlar, her zaman geri planda durmuşlar, bununla da yetinmeyip ahlaksız ve haksız kazancın ikmalini hedeflemişlerdir. Bugün döviz kuru artınca fiyat etiketlerini gecikmeksizin kabartanlar, döviz kuru indiğinde aynı ihtimam ve iradeyi göstermemişlerdir. Bu nedenle ekonomik özgürlüğün yanında, ekonomik adalet, ekonomik ahlak, ekonomik güvenlik ve ekonomik eşitlik kuramsal bir özlemden çıkıp toplum ve millet hayatına nüfuz etmek durumundadır. Fırsatçılara göz açtırılmamalıdır. Stokçuların üzerine gidilmelidir. 12 Şubat 2022 tarihinde, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenen “Türkiye Ekonomi Modeli, Yeni Adımlar ve Enflasyon Tedbirleri” tanıtım toplantısında konuşan Sayın Cumhurbaşkanımız alınan yeni kararları duyurmuştur. Buna göre, KDV Sistemini Sadeleştirme Programı kapsamında temel gıda ürünlerinde yüzde 8 olan KDV yüzde 1’e çekilmiştir. Dünden itibaren, etten peynire, çaydan kahveye, şekerden yemeklik yağlara, meyveden sebzeye, bakliyattan makarnaya, balıktan pirince varıncaya kadar temel gıdaların fiyatları yüzde 7 ucuzlamıştır. Bu ürünlerin enflasyon sepetinde ciddi bir ağırlığı olduğu malumlarınızdır. Alınan bu önemli karar inanıyorum ki vatandaşlarımıza nefes aldıracaktır. Devlet üzerine düşeni yapmış, sorumluluk sırası ekonomik aktörlere gelmiştir. Beklenen ve yapılması kaçınılmaz olan sektör indirimleriyle temel gıdalardaki fiyat düşüşleri vatandaşlarımıza can suyu olacaktır. Fiyat etiketlerini vatandaşlarımız lehine düzeltmeyenler hakkında gerekli adli ve idari takibat yapılmalı, en ağır cezalar uygulanmalıdır. Nimet-külfet dengesinin kurulabilmesi için herkesin, her sektörün taşın altına elini koyması şarttır, acil bir ihtiyaçtır. Vakit empati yapma, erdemli hareket etme vaktidir. Enflasyonla savaş milli seferberlik ruhunun refakatinde geniş bir katılımla icra ve idame edilmelidir. Bu canavarın kafasının ezilmesi milletimizin temel arzusudur. Hiçbir şart altında vatandaşlarımızın enflasyona ezdirilmesine tahammül edemeyiz, buna seyirci kalamayız. Hayat pahalılığının yükü altında tek bir insanımızın yaşamasına göz yumamayız, böylesi bir haksızlığı kabul ve tasvip edemeyiz. Yüksek elektrik ve doğal gaz faturaları ile artan gıda fiyatlarının insanımızın umutlarına gölge düşürmesine, ısınmalarına ve beslenmelerine ket vurmasına sessiz duramayız. Bize göre makul sızlanmalara, meşru yakınmalara, haklı taleplere şüphesiz kulak verilmelidir. Bilhassa elektrik ve doğal gaz fiyatlarının yıkıcı artışlarının önüne geçmek zorundayız. Hükümetin bu kapsamdaki çalışmalarını takdirle karşılıyor, üzerimize ne düşüyorsa yapacağımızın sözünü veriyoruz. Milletimiz ne istiyorsa onun yanında duracağız. Milletimiz neyden şikâyet ediyorsa onun karşısında yerimizi alacağız. Yüreğimiz milletle beraberdir. İrademizin yegâne kaynağı aziz millet varlığıdır. Son günlerde elektrik faturalarındaki yüksek tutarlar vatandaşlarımızı bildiğiniz üzere çok fazla rahatsız etmiş, sanayi tesislerimiz, özel sektör kurum ve kuruluşlarımız da bu rahatsızlığa ortak olmuşlardır. Bazı hususların aydınlığa kavuşturulmasında geldiğimiz bu aşamada yarar görülmektedir. Elektriğin satan dağıtım şirketleri olmayıp görevli tedarik şirketlerdir. CHP yönetiminin konuyla ilgili iddia ve ithamları asılsızdır, cahilcedir, kriz çıkarmaya yöneliktir. Görevli tedarik şirketlerinin tarifeleri ise Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından belirlenmektedir. Ve bu kurul tarife düzenlemesini yeni baştan ele almalıdır. Bu gerçeğin hilafına görevli ve yüklenici şirketlerin elektrik faturalarına zam yapması mümkün değildir. 21 adet dağıtım şirketinin başlıca görevleri arasında, dağıtım şebekesini işletmek, arıza bakım ve onarım işini yapmak, bağlantı taleplerini karşılamak, ihtiyaç olan şebeke yatırımlarını gerçekleştirmek, sistem kullanıcılarına ayrım gözetmeksizin elektrik dağıtım ve bağlantı hizmetlerini sunmaktır. Elektrik piyasasında uygulanan tarife yapısı gereğince, işletme harcamalarının Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından o yıl içinde belirlenen harcama tutarının altında kalması durumunda dağıtım şirketi kar, üzerinde kalması halinde de zarar etmektedir. Bundan dolayı, özel dağıtım şirketleri karlılıklarını artırabilmek ve işletme maliyetlerini azaltabilmek için kestirme yollara tevessül etmektedir. Mesela yetersiz ve niteliksiz personel çalıştırılması, bakım işlemlerinin zamanında yapılmaması, özellikle kırsal alanda oluşan elektrik arızalarına belirli bir arıza sayısına ulaşmadan veya arızanın üzerinden belli bir gün geçmeden müdahale edilmemesi gözümüze çarpan bazı aksaklıklardır. Isparta’da yaşanan elektrik kesintilerinin asıl sebepleri burada aranmalıdır. 31 Mart 2021 tarihinde, dağıtım şirketlerinin mali konuları, satış ve satın alma işlemlerine ilişkin TEDAŞ’a ait olan denetim yetkisi kaldırılmış, EPDK’ya devredilmiştir. Bize göre bu denetim yetkisi TEDAŞ’a tekraren verilmelidir. 2036 yılında kamuya dönecek olan dağıtım şirketlerinin içinin boşaltılmasına da müsaade edilmemelidir. Kanaatimizce elektrik dağıtımının devlet eliyle, perakende elektrik faaliyetlerinin de özel sektör kanalıyla yapılması, ilaveten elektriğin üzerindeki vergi yükünün azaltılması maruz kaldığımız sorunları hafifletecektir. Elektriğin hem üretimi, hem iletimi, hem de dağıtımı milli ve stratejik bir konudur. Bu itibarla elektriğin üretiminden dağıtımına kadar her aşama kararlılıkla, hukuk sınırları içinde, milli çıkarlara müzahir şekilde, vatandaşımızın refahı ve kesintisiz aydınlanma beklentisi gözetilerek takip edilmelidir. İnsanlarımızı elektrik faturalarının ablukasından çekip çıkarmak siyaset kurumunun ortak mükellefiyetidir. Ancak bu faturaların istismar edilmesi, yalan yanlış iddialarla insanlarımızın akıllarının bulandırılması sancılı bir siyaset aymazlığıdır. CHP Genel Başkanı’nın “fatura ödemeyeceğim” sözü ise yasa dışı bir eylemin, sivil itaatsizlik kılıflı bir isyan teşebbüsünün, siyasi bir hezeyanın mahsulüdür. Ödemezse sonucu bellidir, elektriği derhal kesilmelidir. CHP Genel Başkanı’na öncelikle HDP’nin destek vermesi kirli ilişkiler ağını, kaotik ittifak anlayışını bir kez daha somutlaştırmıştır. Kılıçdaroğlu’nun fatura ödemem çıkışı bir protesto değil, bayağı bir provokasyondur. CHP’nin iç kargaşaya oynadığı, devletle milleti karşı karşıya getirmek için sipariş projelere taşeronluk yaptığı artık inkar edilemez bir rezalet halidir. Elektriğe gelince fatura ödemekten köşe bucak kaçanların, İstanbul’da su faturalarının zamanında ödenmesini istemesi çelişkidir, tutarsızlıktır, siyasi tükenmişliktir. Kılıçdaroğlu fatura ödemezse aziz milletimizin ona misliyle fatura ödetmeye gücü yetecek, Haziran 2023 yılında da demokratik hesap sorulacaktır. Elbette Kılıçdaroğlu’nun karanlıkta kalması arzu etmeyeceğimiz bir durumdur. Biz onu düşünerek geçen hafta bir kampanya başlatmıştık. 81 il teşkilatımıza çağrı yaparak Kılıçdaroğlu’na birer kandil göndermelerinin bizzat talimatını vermiştim. Allah var ya, Kılıçdaroğlu onca kandili ne yapacak, nereye koyacak, nasıl muhafaza edecek doğrusunu isterseniz merak içindeyim. Sayın Kılıçdaroğlu yak kandili, tak külahı, bak keyfine. Nasıl olsa tuzun kuru, rahatın yerinde, işlerin tıkırında. Yeni adımlar atacağından bahsetmişsin, bilmelisin ki, layık olduğun cevabı da hemen alırsın. CHP Genel Başkanı esasen Kandil’e yabancı değildir. Kandil’e uzak ve mesafeli hiç değildir. Kandil’in kanlı ve köhne telkiniyle yolunu aydınlatma hevesine kapıldığı da bilinmektedir. CHP’nin trafosu, ana şebekesi, yük tevzi merkezi Kandil’dir. Türk milleti Allah’ın izniyle teröristlerin Kandili’ne Türk bayrağını dikecek, Kılıçdaroğlu’nun kandilini de zamanı geldiğinde başına geçirecektir. Zilletin karanlığı, milletin gerçek aydınlığıyla, milletin asaletiyle arınacak, ayıklanacak, siyaset çöplüğüne atılacaktır. Elektrik faturaları üzerinden tezvirat çarkı çeviren, tahrik kampanyası kurgulayan CHP’nin başını çektiği zillet ittifakı önüne koyulacak demokratik faturayı muhakkak ödeyecektir.
Değerli Arkadaşlarım, Ne CHP ne de diğer zillet paydaşlarının milli meselelerde, Türkiye’yi ilgilendiren bölgesel ve küresel sorunlar hakkında tek kelime ettiklerine şahit olan yoktur, şimdiye kadar da olmamıştır. Bunların işi gücü toplanıp toplanıp dağılmak, masa etrafında ömür tüketmektir. Bir meczup, bir akıl ve izan yoksunu, Türk Mukavemet Teşkilatı’nı, “illegal ve suikastçı örgüt” diye karalamaya çalışır, zillet ittifakından bırakınız sadra şifa bir tepkiyi, aksine destek gelir, takdir ve tebrik mesajları paylaşılır. Ar damarı çatlak olunca dikiş tutmazmış her yama. Terör saldırıları olur, al bayrağa sarılı şehit naaşları omuzlarda taşınıp vatan topraklarına emanet edilir, zillet ittifakınca faili belirsiz, öznesi gizli taziye açıklamaları yayımlanır. Hayata ve hadiselere karşı etkili hiçbir yorum yapamazlar, herhangi bir görüş ileri süremezler, fikirle temellenmiş bir siyaset önermesi getiremezler. Türkiye ekonomisinin dış kaynaklı çalkantılarını ağızlarından düşürmezler, buyurun sizin teklifiniz nedir diye sorulduğunda üç maymunu oynarlar. Adeta mezarlıktan geçerken korkularından ıslık çalarlar. Dış politikada çıtları çıkmaz, esamileri okunmaz. Yunanistan, Ege ve Akdeniz’de mütecaviz tutumunu genişletirken, gayri askeri statüdeki adaları ihlal üstüne ihlal ederken, bir CHP’linin veya her herhangi bir ittifak ortağının milli bir duruşla itiraz ettiği görülmemiştir. Dünya savaşından bahsedilirken, birisi de çıkıp Türkiye lehine bir değerlendirme yapamamıştır. Zillet ittifakı akşam yatıyor Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyor, sabah kalkıyor aynı ezberi tekrarlıyor. Bildikleri bir şey yok, yapacakları bir şey yok, cumhurbaşkanı adayları yok, stratejik hedefleri yok, politikaları yok, geleceğe dair en ufak bir hazırlıkları yok. Günlerce bir masa etrafında nasıl konuşlanacaklarını tartıştılar. Oturma düzeninin nasıl olacağını konuştular. Sonunda da güç bela, zorlaya zorlaya 12 Şubat akşamı Ahlatlıbel’de altı sandalyeli bir masanın çevresinde 6+1 formatında buluştular. Yeni bir şey söylemekten, ortak bir siyasi program ve gelecek hikayesi üretme becerisinden mahrumiyetlerinin ileri düzeyde olduğu bir kez daha anlaşılmış, açığa çıkmıştır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçme amacından başka hiçbir müşterek noktası olmayan görünüşte altı, gerçekte yedi partinin bir siyasi dağılma içinde oldukları yeniden belli olmuştur. Eskiye dönme niyeti bir reform değil, bir restorasyon çabası, revizyonist bir mantığın çıpasıdır. Hâlbuki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Cumhuriyet’in üçüncü evresinin cümle kapısı, muazzam bir yönetim ve sistem reformunun tanımıdır. Zillet ittifakı havlu atmıştır. Boşuna uğraşmıştır. Boş yere zaman tüketmiştir. Ahlatlıbel’de 5,5 saatlik bir görüşmenin ardından yapılan ortak açıklamada yeni ve dişe dokunur hiçbir şey yoktur. Zillet ittifakı şunu aklından çıkarmasın, erteye kalan sona kalır, sona kalan dona kalır. Bunlara ne söylesek yararsız ve sonuçsuzdur; çünkü kimine sivrisinek saz, kimine de davul zurna azdır. Bir koyundan iki post da çıkmayacaktır. Henüz Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e nasıl geçeceklerinin planlamasını dahi yapamamışlar, bunu da ortak açıklamada itiraf etmişlerdir. Üstelik geçiş sürecinin yol haritası üzerinde çalışacaklarına da vurgu yapmışlardır. Bugüne kadar birbirinize ziyaretler yapıyordunuz. Her hafta zillet günleri düzenliyordunuz. Hiç mi dersinize çalışmadınız? Hiç mi hazırlık yapmadınız? Mezkûr açıklamada çok daha vahim savrulmalar vardır ve altı parti bölücülüğün elebaşı HDP’nin dayatmalarını metnin için kurnazca serpiştirerek benimsediklerini ispat etmişlerdir. Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Birliği’nin normlarına bağlı kalacaklarmış. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Bu nasıl bir köksüzlüktür? Bu nasıl bir gayri milliliktir? Ey zillet ittifakı, bu kadar mı yabancılaştınız? Bu kadar mı yozlaştınız? Bu kadar mı başkalaştınız? Bahsedilen bu normlar nelerden ibarettir? Açıklasınlar da öğrenelim. Avrupa Konseyi’nin terörist Demirtaş ile Sorosçu Osman Kavala hakkındaki melanet görüşlerine bağlı kalacaklar mı? Türkiye aleyhtarı hasmane tutumuna destek olacaklar mı? Bu soruların cevaplanması maşeri vicdana göre hayat memat konusudur. Cumhur İttifakı için genel geçer bir norm vardır, o da Türk milletinin hakimiyet ve hükümranlık normlarıdır. Bizim için tek geçerli norm Türkiye normudur. Herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş gördüğü demokratik bir Türkiye’yi kurmak istiyorlarmış. Gelsinler de bunu külahıma anlatsınlar. İmralı canisinin demokratik Cumhuriyet uydurması, bunların elinde demokratik Türkiye olarak formüle edilmiştir. Türkiye zaten demokrasi ile yönetilen bir ülkedir. Kaldı ki, ülkemizde yaşayan herkes eşit ve özgür vatandaştır. Bize göre de herkes eşittir Türkiye’dir. Türkiye’de eşitliğin ihlal edildiği ne zaman görülmüştür? Türkiye’de fikir, düşünce, ifade ve siyasi özgürlüklerin önü ne zaman kesilmiştir? Yarınının Türkiye’sini konuşuyorken, bugünün Türkiye’sini nereye koyacaklar? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle ilgili mutabakat metnini de 28 Şubat 2022 tarihinde açıklayacaklarmış. Vesayete beşinci kol faaliyetiyle hizmet eden zillet ittifakının, 28 Şubat’a gün vermesi elbette tesadüfi değildir, su aka aka yatağını bulmuş, zillet koalisyonu tarafını deşifre etmiştir. Bu ittifak içten içe çürümüş, çözülmüş, çökmüştür. Yuvarlak masa toplantısından bir gün sonra, HDP’nin bir eşbaşkanı, İzmir’de yaptığı konuşmasında, “yolumuz üçüncü yoldur. Bu yola bir gün herkes muhtaç olacaktır. Biz öyle kolay lokma değiliz.” sözleriyle potansiyel ortaklarını uyarmıştır. Bu uyarı beklendiği üzere alttan alınmış, olağan karşılanmıştır. Çünkü zillet ittifakı, bölücülük ittifakıdır, PKK ittifakıdır, FETÖ ittifakıdır, husumet ittifakıdır, nifak ittifakıdır, çıkar ittifakıdır, ezcümle Türkiye düşmanlarının ve HDP’nin de gözetimi ve denetimi altındadır. Onlar 28 Şubat 2022’ye hazırlansınlar, biz 29 Ekim 2023’e hazırlık yapacağız. Onlar zilletle karılsınlar, zilletle karışsınlar, biz cumhurun haysiyetiyle kucaklaşacağız, istikbali istiklal aşkıyla karşılayacağız. Onlar yabancı başkentlerden medet umsunlar, bize başkent Ankara’nın muhteşem ilkeleri yetecektir. Biz Cumhur İttifakı’yız. Ne diyeceğimizi biliyoruz, ne yapacağımızı biliyoruz, nereye ulaşacağımızın şuurundayız. Bizim masamız yuvarlak değil, köşelidir. Millete sevdamız, Türkiye’ye bağlılığımız bir siyaset veya ittifak konusu değil; manevi bir sözleşme, tarihi bir emanet, ahlaki bir görev, “önce ülkem ve milletim” inancıyla yoğrulmuş bir fedakarlık numunesi, Kızılelma ülküsüyle bezenmiş müstesna nitelikli bir vatan ve devlet müdafaasıdır. Bunların altısını toplasınız bir etmez, ama bizim cumhur duruşumuz dünyaya en güçlü cevaptır, dünyayı Türkçe okuyuştur, diriliş ve yükseliş özlemlerinin kuvveden fiile geçmesidir. Bu duygu ve düşüncelerle, konuşmama son verirken siz değerli milletvekillerimizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Allah korktuklarımızdan emin, umduklarımıza da nail etsin diye dua ediyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|