Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Muhterem Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Partimizin bu haftaki olağan Meclis Grup Toplantısı’na başlarken saygın heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, bilvesile şükranlarımı sunuyorum. Ülkemizin her yöresiyle, milletimizin her ferdiyle gönül köprüleri kuruyor, bu köprüde kucaklaşmanın, uzlaşmanın ve paylaşmanın güzelliklerini tadıyoruz. Yürekte olanı görmek için yürekten ilerliyor, yüreğimizle bakıyoruz. Duruşumuzu samimiyet ve sevgiyle pekiştiriyoruz. Mücadelemizi inançla ve iradeyle sürdürüyoruz. Siyasi, ahlaki ve vicdani hiçbir ölçü tanımayan, İlkesi, iradesi ve heyecanı olmayan, Yalan, riya ve istismardan başka sermayesi kalmayan, Sorunlara başka başkentlerin odağından bakan, Başarısız, kötü niyetli, şaibeli ve zillete düşmüş çirkef siyasi zihniyetlerin maskesini indirmek için mücadele ediyoruz. Bunun yanında Cumhur İttifakı’nın gelecek hedeflerini anlatıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin muazzez siyasetini, muhtevalı mesajlarını yüksünmeden ve öf bile demeden aktarıyoruz. Hiçbir insanımızı dışlamıyor, hiçbirisini önemsiz görmüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün imkânlarımızı seferber ederek, bunun yanında geceyi gündüze katarak 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerine hazırlanıyoruz. “Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” temasıyla icra ettiğimiz çalışmaların cesameti günden güne etkinlik, derinlik ve genişlik kazanmaktadır. Tıpkı bir derviş sabrıyla, tıpkı bir akıncı cesaretiyle, tıpkı vatan nöbeti tutan bir kahraman edasıyla, tıpkı sevdası uğruna dağları delen bir Ferhat adanmışlığıyla milletimize hizmet aşkıyla dolup taşıyoruz. Merhum Şairimiz Necip Fazıl Kısakürek’in söylediği gibi; Doğar bir gün benim günüm, Çoğu gitti, azı kaldı. Kırk gün, kırk gece düğünüm, Çoğu gitti, azı kaldı. Ektik, ektik yetişecek, Çoğu gitti, azı kaldı. Bütün yollar bitişecek, Çoğu gitti, azı kaldı. Yüze yüze kuyruğa kadar yaklaştığımız da ortadadır. 2023 yılında müstesna bir demokrasi şöleni, muhteşem bir cumhur zaferi, Cumhuriyet’in birinci yüzyılıyla birlikte ikinci yüzyılına girişinin ilk adımı da coşkuyla kutlanacaktır. Şurası kesindir ki, yarın elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! Kısır gündemlere sıkışmıyoruz, algı operasyonlarına bakmıyoruz, siyaset cambazlarına aldırmıyoruz, ters propagandalara aldanmıyoruz, sahte ve düzmece anketlere hiç takılmıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin oy oranlarını düşük gösterenlere, siyasetimizi küçümseme hayasızlığına düşenlere, sipariş kamuoyu araştırmalarıyla devamlı itibar cellatlığı yapanlara diyoruz ki, sizler bizi yok sayacaksınız, Allah’ın izniyle biz daha çok var olacağız. Sizler bizi hafife alacaksınız, günü geldiğinde ağırlığımız altında ezilmekten de kurtulamayacaksınız. Anketler partimizi ha yükseğe çıkarmış, ha dibe çekmiş, ha uçurmuş ha uçurumdan itmiş, hiç ama hiç önemli değildir. Ellerinden ne geliyorsa onu yapsınlar. Hangi talimatı, hangi tembihi almışlarsa durmasınlar tatbik etsinler. Birisi değil, tek tek değil, alayı birden üzerimize gelsinler. Hiç fark etmez, demokrasiye ve millet iradesine kast etmek için sıraya giren güdümlü anket şirketlerinin hepsi birden ayaklarımızın altında paspastır. Biz ankete değil, gönlünü ve yüreğini açan, dudaklarından dua ve destek sözleri tane tane dökülen yurdumun ve milletimin tertemiz insanlarına bakıyoruz. Anketle doğmadık ki, anketsiz ölelim. Anketle var olmadık ki, anket olmayınca yok olalım. Dava ve siyasi mücadelemizi kundaklamak için ellerini ovuşturanlara Türk milleti günlerini gösterecek, bunları rezil edecektir. Cumhur, fazilet ve feragatiyle sinesinden doğan ittifak ruhuna sahip çıkacaktır. Cumhur, Milliyetçi Hareket Partisi’ni mükafatlandıracak, layık olduğu zirveye taşıyacaktır. Cumhur, başkanını seçecek, o da Sayın Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. Merhum Yahya Kemal Beyatlı’nın “Deniz Türküsü” isimli şiirinde belirttiği gibi, Çıktığın yolda, bugün yelken açık, yapayalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyecek, pervasız, Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!... İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar. Biz yürüyoruz, yürüyüşümüz korkakları ürkütüyor. Biz yürüyoruz, yürüyüşümüz hainleri telaşlandırıyor. Biz yürüyoruz, yürüyüşümüz Türkiye düşmanlarının uykularını kaçırıyor. Bizi durduracaklarmış, ne masal şey; bizim durmamız demek Türklüğün susması demektir. Bizi durduracaklarmış, ne tuhaf şey; bizim durmamız demek tarihin sessizliğe gömülmesi demektir. Şirret emel sahipleri boşuna heves etmesin, ne duracağız, ne yorulacağız, ne de yılacağız. Cenab-ı Allah Necm Suresi’nde şöyle buyuruyor: “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Biz çalışıyoruz, Allah için, millet için, vatan için, istiklal için, istikbal için, evlatlarımız için, henüz doğmamış yavrularımız için çalışıp çabalıyoruz. Çalışmamızın karşılığını üç beş anketçi müsveddesinden, beş on yarım porsiyon aydın ve kiralık kalemden beklemiyoruz, bunu aklımızdan dahi geçirmiyoruz. Milletimiz görsün, duysun ve taltif etsin yeter diyoruz. Allah’ımız bilsin ve takdir etsin tamamdır inancındayız. Gerisi kuru gürültüdür, laf salatasıdır, zillet ağzıdır. Milliyetçi Hareket Partisi önüne bakıyor, mücadelesine odaklanıyor. Cumhur İttifakı Türkiye’yi büyütme ve yükseltme arayış ve amacına kilitleniyor. Şunun da farkındayız ki, gerçek anketi yapacak olan asıl güç millettir. Hiç kimse suyu bulandırma, ortalığı karıştırma sinsiliğine kapılmasın. Bu yolun sonu çıkmaz sokaktır, sonucu ise soytarılıktır. Milliyetçi Hareket Partisi’ne kefen biçenler, günü saati geldiğinde o kefeni bizatihi kendileri giymek zorunda kalacaklardır. Biraz daha kendi kendilerini avutsunlar. Biraz daha yalana, dolana ve dalavereye bel bağlasınlar. 2023 yılında Türk milleti sevdalılarını mahcup etmeyecektir. Hasımlarını da kesif bir mağlubiyetle tanıştıracaktır. Dava arkadaşlarımdan bilhassa rica ediyorum, sahtekarların fermanı olan anketlere asla itibar etmesinler, hatta bununla da kalmayıp ellerine geçirdiklerini buruşturup çöp sepetine fırlatsınlar. İl il dolaştık, ilçe ilçe dolaşıyoruz, köylere kadar gidiyoruz. Nerede bir vatandaşımız varsa onunla görüşüyor, derdimizi anlatıyor, dertlerini dinliyor, 2023 yılı için anlaşıyoruz. Henüz Cumhurbaşkanı adayını bile açıklayamayan zillet ittifakına Türk milletinin yüzü dönüktür. Bunu da çok açık görüyoruz. HDP’nin, PKK’nın, FETÖ’nün, muhasım çevrelerin masa altında gizlendiği altılı masaya Türk milletinin itimadı asla yoktur. Bu masa kinin, kirin ve kifayetsizliğin masasıdır. Bu masa hıyanetin, husumetin ve hezimetin masasıdır. Bu masa zilletin mayalandığı, her yerinde çatlakların ve çürüklerin olduğu zararlı kımıl masasıdır. Türkiye’nin geleceği şaibeli masayla, Makyavelist komployla, siyaset mantarlarıyla değil, cumhurun muazzez iradesiyle tecelli edecektir. Bizim ayaklarına çıyanların tutunduğu masamız yoktur, buna mukabil çok şükür milletimiz vardır. Umudumuz millettir, huzurumuzun ufku milli birlik ve dayanışma ruhudur. Biz masalara yüz sürmeyiz, masalarda keyif çatmayız, milletimiz ne diyorsa ona kulak veririz, ne istiyorsa onu yaparız, neyi hedefliyorsa onu söyler, ona hizmet eder, onunla bir ve beraber oluruz. Sevdamız millettir, gücümüz devlettir. Çünkü biz; Dedem Korkut’un, Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bektaş’ın tarihten gelen sesiyiz. Çünkü biz; Kürşad’ın, Ertuğrul neslinin, Milli Mücadele kahramanlarının maziden ulaşan heybetiyiz. Bizim duruşumuz, zedelenmek, aşağılanmak, hor görülmek istenen milli onurun duruşudur. Bizim sesimiz, teslimiyetçi, tavizkâr ve kişiliksiz zillet siyasetine karşı halkın, hakkın ve haklının gür sesidir. Değerli Dava Arkadaşlarım, İlkeli, milli ve dürüst siyaset önümüzdeki çetin sorunların aşılması hususunda yegane imkan, aynı zamanda hayalleri gerçeğe dönüştürecek asıl fırsattır. Aziz milletimizin meçhul ve mefluç maceralara kapılması, buna gönüllü olması elbette düşünülemeyecektir. Türkiye’nin gelecek rotası zilletin ilkelliğiyle değil, cumhurun iradesiyle çizilecektir. İçinden geçtiğimiz zaman diliminde bazı sorunlarımız olabilir. Sorunsuz hayat, hayatsız sorun yoktur. Marifet, karşımızda yığınak yapan sorunların el birliğiyle, güç birliğiyle, inanç birliğiyle çözüme kavuşturulmasıdır. Birlikte çok daha güçlü olacağımız unutulmamalıdır. Hayat pahalılığının kuşatması mutlaka kırılacaktır. Hiçbir vatandaşımız enflasyon canavarına ezdirilmeyecektir. Fırsatçıların, karaborsacıların, ganimet avına çıkanların, fiyat ve finansal istikrarı bozucu tahrik ve tertip içinde olanların birer birer tespiti yapılarak hak ettikleri cezayı almaları muhakkak sağlanacaktır. Bu kapsamda hükümet dikkatli, dengeli, uyanık ve titiz bir mücadelenin içindedir. Vatandaşımızın cebine ve cüzdanına göz dikenler hesap verecektir. Fiyat etiketlerini sürekli yukarı yönlü güncelleme gayesinde olan vicdansızların iyi niyetinden bahsetmek mümkün değildir. En başta, döviz fiyatları, gıda fiyatları, enerji fiyatları, kira ve konut fiyatları alanında gözlemlenen dengesizliklerin, insanımızı tedirgin eden fahiş oynaklıkların kuşkusuz ekonomik bir temeli, makul ve meşru bir nedeni yoktur. Fiyat istikrarını sakatlayan piyasa aksaklıklarının yanı sıra, bu sorunu siyasi bir fırsata dönüştürüp toplumsal dayanaklılığı yıkmayı amaçlayan, spekülasyon ve manipülasyon silahıyla ekonomik huzur ve güvenliği yıpratmayı projelendiren iç ve dış odakların üzerine kararlılıkla gidilmektedir. Nitekim ekonomik ve mali bağımsızlığımızı tehdit edenlere, vatandaşlarımızın helal kazancına, el emeğine, göz nuruna ve alın terine musallat olanlara seyirci kalınmayacaktır. Şu anda küresel ekonomi bilhassa enflasyon artışından dolayı; gıda ve enerji arz güvenliğinin riske girmesi açısından çok ciddi bir sınavdan geçmektedir. Muhatap olduğumuz, mücadele ettiğimiz ekonomik sorunların önemli bir kısmı küresel bağlantılıdır ve bu kanaldan Türkiye doğal olarak etkilenmektedir. Tedarik zincirlerindeki sarsıntılar, para ve mal piyasalarındaki gelgitler, siyasal ve jeopolitik temelli kırılmalar sonuçta ekonomiye, dolayısıyla insanımızın omuzlarına ilave yük ve maliyetler bindirmektedir. Bunun yanında fiyatların artışı konusunda adeta ajan provokatör gibi faaliyet halinde olanların lekeli varlığı da artık ihmal ve inkar edilemez seviyelerdedir. Türkiye, bugünkü darboğazdan çıkacaktır. Kaldı ki, bunun çok güçlü işaretleri alınmaya başlanmıştır. 2022 yılı birinci çeyrek Gayri Safi Yurt İçi Hasıla artışı, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7,3 olarak gerçekleşmiştir. Büyümedeki bu yüksek oran, aş demektir, iş demektir, refah demektir. Diğer yandan ihracatımız rekorlar kırmaktadır. Türkiye bütün siyasi ve ekonomik tuzakları teker teker bozmaktadır. Ekonomiye pranga vurmak için hava koklayan, zemin yoklayan, fırsat kollayan kim varsa ademe mahkum edilecektir. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan buğday ve arpa alım fiyatları memnuniyet vericidir. Pirim desteğiyle birlikte, sert ekmeklik buğday alım fiyatının ton başına 7 bin 50 lira; arpa alım fiyatının ton başına 6 bin lira olması çiftçilerimizin ümitlerini yeşertmiş, yüreklerine su serpmiştir. Ayrıca bütün memurlarımızın ek göstergelerinde 600 puanlık bir artış yapılması kararlaştırılmıştır. Yeni yıldan itibaren 5,3 milyon kamu görevlimizin bu haktan istifadesiyle birlikte, birinci derece terfi şartının yerine gelmesiyle hak sahiplerinin 3600 ek göstergeye ulaşacak olması hem sevindirici bir gelişme hem de geçim standartlarını yükseltici bir hamledir. Nihayetinde acil bir ihtiyaç karşılanmış, verilen sözler tutulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, memurlarımızın, emekliklerimizin ve tüm vatandaşlarımızın ekonomik yararını gözetecek, gelir ve ücret artışını sağlayacak, enflasyona karşı güvenlik kuşağı tesis edecek her adıma, her karara sonuna kadar destek vereceğiz. TBMM’de üzerimize ne düşüyorsa mutlaka yapacağız. Hiç kimseyi dara düşürmeyeceğiz, zorda bırakmayacağız. Biz Türkiye’yiz, biz Türk milletiyiz, biz Cumhur İttifakı’yız. Kriz severleri güldürmeyeceğiz, kaos bekçilerini keyiflendirmeyeceğiz, ekmeğimize ve emeğimize göz koyanları ise affetmeyeceğiz. Zillet ittifakının Türkiye aleyhtarı tezgahları, tabansız telkinleri, bayağı tezvirleri, batık tenkitleri işe yaramayacak, ekonomik ve siyasi istiklalimizin dönen çarkına çomak sokamayacaktır. Türkiye’ye güven duyan sonunda kazanacaktır. Bugünleri aşacağız, bugünkü zorlukları yeneceğiz, muzaffer ve müreffeh günlere hep birlikte ulaşacağız. Karamsarlığın zil takıp oynayan faillerine de Türkiye’mizi bırakmayacağız. Değerli Arkadaşlarım, Güney sınırlarımız boyunca çatısı örülmek istenen terör devleti, peş peşe yapılan askeri harekatlarla engellenmiş, ihanetin Akdeniz’e ilerleyiş ve çıkış noktaları kapatılmıştır. Türkiye, bölücü teröre merhamet göstermeyeceğini, müsaade etmeyeceğini hem sınır içinde hem de sınır ötesinde güç kullanarak ve şehitler vererek kanıtlamıştır. Bölücü terörün hudutlarımızda tutunması, mücavir bölgelerde yuvalanması, bunun yanı sıra ülkemizi zehirleme ve tehdit amacı Allah’ın inayetiyle başarılı olamayacaktır. Fitnenin başı gövdesinden koparılacak, kökü de kazınacaktır. Terörle mücadele bir millet kararıdır. Karşı çıkanlar teröristlerin safındadır. Terörle mücadele hukuki temeli olan meşru bir müdafaa sürecidir. Geçtiğimiz hafta PKK/YPG’li bir terör elebaşı, ABD’den ve NATO üyesi AB ülkelerinden silah aldıklarını açıklamıştır. Ve de şerefsizce Türkiye’ye gözdağı vermiştir. Bölücü terör örgütüne envaı çeşit silah veren, mühimmat temin neden, diğer pek çok alanda yardım ve yataklık halinde olan ülkeleri, ahlaken ve hukuken müttefiklik kategorisinde nasıl göreceğiz? Hani NATO güvenlik mimarisi içinde yan yanaydık? Hani terör bir insanlık suçuydu? Terörizmin emel ve hedeflerine destek veren hiçbir ülke insan haklarından, insanlık değerlerinden, ittifak kültüründen, uluslararası hukukun normlarından bahsedemez, bahsetse bile buna inanan çıkamaz, çıkmayacaktır. Terör örgütlerini Türkiye’ye tercih eden, cinayete, melanete ve ihanete kol kanat geren NATO üyesi ülkeler, bize göre Türk ve İslam düşmanlığının ortak paydasında buluşmuşlardır. Yürek burkan ve yüksek risk ihtiva eden karşımızdaki bu tablonun NATO’nun kuruluş ilke ve esaslarına muvafık olduğunu aklı başında hiç kimse ileri süremeyecektir. Soğuk Savaş’ı müteakiben, çatallaşan ve farklılaşan güvenlik ihtiyaçları çerçevesinde NATO her on yılda bir yeni yol haritası hazırlayarak Stratejik Kavram Belgesi yayınlamıştır. Bunun sonucunda, caydırıcılık ve savunma, işbirliği ve güvenlik, ayrıca kriz yönetimine dayalı üç ayaklı bir strateji hazırlanarak tatbik edilmiştir. Türkiye bugüne kadar NATO’nun sadra şifa destek ve dostane tavrını maalesef yeterince görmemiş, ittifakın aldığı karar ve belirlediği stratejilerin milli güvenliğine bir katkısına da şahit olmamıştır. Bu değerlendirmemi abartılı bulanlar, 1952 yılından bugüne kadar NATO’yla süregelen ittifak ortaklığının 70 yıllık mazisine objektif bir gözle, temiz bir vicdanla, milli bir duyarlılıkla baktıkları taktirde, sancılı ve sarsıcı gerçekleri çarpıcı bir şekilde görebileceklerdir. Terör örgütlerine aleni ve alçak desteğini sürdüren NATO üyesi ülkelerin Türkiye’ye şaşı ve şüpheli bakışı ortadayken, İsveç ve Finlandiya’nın ittifak ortağı olmasına nasıl tamam diyelim? Buna nasıl rıza gösterelim? NATO’yu fiilen PKK/YPG ittifakına dönüştürmek için kolları sıvayanlara, Türkiye’nin kuyusunu kazmak için nifak seferine çıkanlara duyarsız, tepkisiz ve etkisiz durmamız söz konusu olamayacaktır. Bizimle aynı güvenlik şemsiyesi altında toplanan veya buna talip olan ülkelerin, terörle aralarına hilesiz-hilafsız kalın ve kesin bir çizgi hattı çekmesi insan şerefinin, devlet olma onurunun ikamesi olmayan mecburiyetidir. İsveç ve Finlandiya hükümetleri öncelikle ellerine bulaşan kanları yıkamak durumundadır. Türkiye’nin bu iki ülkeden iade talebinde bulunduğu 33 teröristin derhal ve gecikmeksizin verilmesi de şarttır ve süreç samimiyet testi olarak değerlendirilmelidir. Terör örgütünü savunmanın, teröristleri sahiplenmenin, demokrasi ve özgürlüğün infaz ve ihlal hükmü olduğunu hiç unutmamak gerekmektedir. Terörizmi bir hak arayışı gören ülkeler, eğer bu ilkel ve düşmanca tutumu devam ettirmekte ısrar ediyorlarsa, buyursunlar, Kandil’de ve sınır ötesinde ne kadar terörist varsa kendi ülkelerine taşısınlar, tepe tepe kullansınlar, hatta Avrupa’nın göbeğinde coğrafi bir alan belirleyip terörizmin karargâhını kursunlar. Ancak biz teröre ve teröriste taviz vermeyeceğiz. Canileri araya araya bulacağız ve hepsini birden de imha edeceğiz. Terör örgütü neredeyse, katillerin ürediği ve yuvalandığı bölgeler neresi ise, oralar Türkiye’nin ezici müdahalesine sahne olacaktır. Bundan kaçış yoktur, teröristlerin kurtuluş şansları sıfırdır. Tel Rıfat ve Münbiç’te dip bucak temizliği yapılmak suretiyle, terör örgütü Fırat’ın doğusundan da batısından da sökülüp atılmalıdır. Türkiye’nin bu kararlı ve kahramanca duruşundan rahatsız olan malum ülkelerin Yunanistan’ı koz olarak sahaya sürmesi tesadüfi değildir. Miçotakis’in tıpkı dedeleri gibi tekraren maşalığa heves etmesi, Ege’de gerginliği tırmandırıcı söz ve politik eylemleri bardağı taşıracak aşamaya doğru hızla mesafe almaktadır. Egemenliği tartışmalı olan ve burnumuzun dibinde bulunan adaları ziyaret ederek Türkiye’yi tahrike yeltenen küstah Miçotakis, Ege’yi bir Yunan denizi haline getirmek, gerekirse de silahlı bir çatışma ortamı yaratmak için devamlı provokasyon halindedir. Emperyalizmin miçosu haddini aşmaktadır. ABD ile AB’nin arkasında olduğunu iddia ederek Türkiye’ye aba altında sopa gösterme yanlışına düşmektedir. Bizim dileğimiz Ege’nin bir barış ve huzur denizi olması, bu şekilde kalmasıdır. Tam tersi bir iklim vasat bulursa, sonuçlarına katlanacak sadece ve sadece bedbaht Miçotakis ve hükümeti olacaktır. Ülke ülke, ada ada gezip Türkiye’ye silah gösteren, Mavi Vatan haritamızı her gittiği yerde şikayet konusu haline getiren Miçotakis bilmelidir ki, el atına binen çok çabuk inecek, güvendiği dağlara da kar yağacaktır. Bizim tasavvur ve telakkimize göre, vatan vatandır, vatan namustur, denizi, karası olamaz, nihayetinde haremi ismetimize uzanacak muhasım eller ise kırılıp atılacaktır. Ege’de boğulmak isteyen hiç durmasın çıksın karşımıza. Türk milleti hakkından vazgeçmez, egemenlik haklarını çiğnetmez, sorulacak hesabı da hiçbir mihrakın yanına bırakmaz. Lozan ve Paris Anlaşmalarına göre, gayri askeri statüde olması gereken adaları silahlandıran Yunanistan yönetimi suçludur, insanlık ve uluslararası hukuk nezdinde sorumludur. Dahası 12 Ada’nın yüzü ve yüreği de Türkiye’ye dönüktür. Damarımıza basan kim olursa kalbini sökeceğimizi iyi bilsin, müstevli kalıntıları şehadete kucak açıp milli onurumuzdan ödün vermeyeceğimizi de sefil akıllarına iyice yerleştirsinler. Muhterem Milletvekilleri, Türkiye, terörle mücadeleyi ve küresel emperyalizme direncini hamd olsun imanla ve muazzam bir iradeyle sürdürmektedir. Ancak CHP Genel Başkanı’nın gündemi bambaşkadır. Ülkemizin yüksek mücadelesine en küçük desteği yoktur. Devamlı üç maymunu oynamakla meşguldür. Kılıçdaroğlu’nun hangi ülkenin siyasetini yaptığını, kimin hesabına çalıştığını, kimlerin dümen suyunda çırpındığını aziz milletimiz doğal olarak merak etmekte ve haysiyetli bir izah beklemektedir. Diğer zillet partilerinin ne söyledikleri, neyi önerdikleri, Türkiye’nin yanında mı karşısında mı hizalandıkları hakikaten de muammadır. Ülkemizin en kritik döneminde CHP kayıptır, diğer marjinal zillet partileri su kaynatmış ve kenara çekilmişlerdir. Sırayı erken seçim yaygarasının koparılması alınca hepsi kuyruğa girmektedir. Bunlar bir süre sonra söyledikleri yalanlara kendileri inanacak kadar da akıl ve zeka yoksunu olduklarını her seferinde ispat etmektedir. Beğenseler de beğenmeseler de seçim zamanında yapılacaktır, o demokratik randevunun tarihi ise 2023 yılının Haziran ayıdır. Gerçekte milli güvenlik sorunu olan zillet ittifakının boşuna kurduğu bir komisyon vasıtasıyla seçim güvenliğiyle ilgili çağrıda bulunması ve yaptığı sözde çalışmayı kamuoyuyla paylaşması tam bir pişkinlik ve çelişkidir. Bunlar seçim güvenliğini sağlama yetkisini nereden almayı düşünmektedir? Bu devletin hakimi varken, savcısı varken, polisi varken, jandarması varken, zillet ittifakı sandık güvenliğini hangi vasıtalarla sağlamanın peşindedir? Yoksa bizim bilmediğimiz bir hazırlıkları mı söz konusudur? Mesela dağdan indirecekleri teröristleri sandık başına mı dikecekler? Güvenliği bölücülere mi havale edecekler? Birbirine benzemeyen partilerin ittifakıyla vücut bulan zillet bedeni, taşınması çok külfetli siyasi bir ağırlık haline gelmiştir. Bunların elle tutulacak hiçbir projesi yoktur. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ezberi dışında söyledikleri ikinci bir şey yoktur. Türkiye’ye inançları yoktur. Türk milletine mensubiyet ve muhabbetleri yoktur. Henüz kimi Cumhurbaşkanı adayı gösterecekleri de derin bir anlaşmazlık ve tartışma konusudur. Sayın Kılıçdaroğlu, bal yapmayan arı gibi vızıldamayı bırak, mertsen çık söyle, adamsan kararını açıkla, aday mısın? Değil misin? Neden susuyorsun? Niçin duruyorsun? Neyi bekliyorsun? Hangi mantıkla keçeyi suya atıp çıkan yerlerini taşlıyorsun? Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adayı olacak yürek sende var mı onu söyle? Gözün kesiyor mu ondan bahset? Er meydanına çıkabilecek cesaretin var mı onu ifade et? Cumhurbaşkanı adayını belirlemekten dahi aciz bir zihniyete ve siyaset köhneliğine aziz milletimiz hiç prim verir mi? Böylesi bir dağınıklığa, böylesi bir çarpıklığa, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini protokole bağlamayı düşünen siyaset ve hukuk cahillerine Türkiye’nin geleceği emanet edilebilir mi? Kılıçdaroğlu aday olup olmayacağıyla ilgili kesin bir dil kullanmasa da, buna çok hevesli, çok istekli ve çok iştahlı olduğu herkesin malumudur. Ne var ki, masanın altında ve üstünde sabitlenen zillet ortaklarından hala vize çıkmamış, dar alanda kısa paslaşmalar, mevzi mücadeleler, marazi cepheleşmeler günbegün kökleşmiştir. Kılıçdaroğlu aday olursa, bu adaylığı yeminli Türkiye düşmanlarının telkin ve tembihiyle gerçekleşebilecektir. Kılıçdaroğlu, terörist Demirtaş için adaylığa hazırdır. Kılıçdaroğlu, Sorosçu Osman Kavala için adaylığa gönüllüdür. Kılıçdaroğlu FETÖ’cüleri eski görevlerine iade etmek için adaylığa heveslidir. Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi şikayet ettiği yabancı ülke sefirlerinin talimat listesini yerine getirmek, Biden’ı memnun etmek için adaylığa sıcaktır. Bu zat önceliğimiz Türkiye diyor. Bu sözüne aslında kendisi bile inanmıyor. Sayın Kılıçdaroğlu ne senin ne de ittifak ortaklarının önceliği Türkiye değildir, hiç de olmamıştır. Bize hikaye anlatmayın, sizi bilen biliyor, Türk milleti topunuzla birlikte sandık başında hesaplaşmak için sabırsızlanıyor. Terörle mücadelemiz kararlılıkla icra edilirken, yeni bir harekatın eli kulağındayken, Kılıçdaroğlu’nun Terörle Mücadele Yasası’nı yumuşatma sözü vermesi işbirlikçiliğin ve Batı’nın namına siyaset yaptığının belgesi ve tescilidir. Sayın Kılıçdaroğlu, Terörle Mücadele Yasası’nın neresinden rahatsızsınız ? Bu yasayı uluslararası hukuk normlarına göre nasıl şekillendireceksiniz? AB’nin her yıl hazırladığı İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin bu yasa nedeniyle eleştirilmesine sahip mi çıkıyorsunuz? Terörle mücadeleden geri mi dönelim? Silahı bırakan terör örgütü değil de, Türkiye mi olsun? Bu kapsamda, CHP’li Maltepe Belediyesi tarafından 4-5 Haziran 2022 tarihinde düzenlenen, “Yeni Dönemde AB ve Türkiye Forumu”nda belirlenip kamuoyuna açıklanan sonuç bildirgesi Kılıçdaroğlu ve zihniyetinin utanç ve teslimiyet belgesidir. İnançla haykırıyorum ki, zillet ittifakının, tarihi vakarımızdan ve milli varlığımızdan rövanş ve intikam almaya gücü yetmeyecektir. Biz bu oyunu bozarız, zalimlere figüranlık yapan kokuşmalara asla boyun eğmeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemle ve altını kalın bir şekilde çizerek ifade ediyoruz ki: Türkiye Cumhuriyeti adıyla ve üniter devlet çatısı altında, Türk milleti kimliği ile beraberce yaşayabilmemizin asgari kuralları 29 Ekim 1923 tarihinde Atatürk ve kurucu kahramanlar tarafından konulmuştur. Bu tarihi gerçeği değiştirmek hiç kimsenin harcı olamayacaktır. Başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe, bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, milli marşımızın İstiklal Marşı olduğu belirlenmiş ve Anayasamız tarafından da güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, ülkesiyle, milletiyle bölünmez bir bütündür, egemenlik unsurları itibariyle tektir, milli ve üniter bir devlettir. Türk milleti tarihi ve kültürel kökleri bakımından birdir, diridir, çelik gibi sağlamdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, istiklâl mücadelemizin taçlandırılmasıdır. Ay yıldızlı al bayrağımız şehitlerimizin örtüsü, bağımsızlığımızın, egemenliğimizin, birlik ve beraberliğimizin sembolüdür. İstiklal Marşımız, bu onurlu mücadelenin kahramanlık destanıdır ve o günlerin aziz hatırasıdır. Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlettir, tek millettir, tek vatandır, tek bayraktır, tek dildir. Biz bu kutlu değerleri ve kutsal emanetleri, göstermeye ant içtiğimiz yüksek fedakârlıkla, kararlılıkla, milli şuur ve millet sevgisiyle korumaya ve geleceğe taşımaya yeminliyiz. Bunlar, bizim varlık ve yaşama nedenlerimiz, kırmızı çizgilerimizdir. Bizim diyalog zeminimiz ancak bu kurucu ruha ve kurtuluş felsefesine saygı ve riayetle mümkündür. Bizim ayrılıkta, bölünmede, çözülmede, dağılmada, bölücü terörün ve Türkiye düşmanlarının dayatmalarında mutabakat aramamız, korkup sinmemiz asla ve asla mümkün değildir. Beklentimiz ve ümidimiz, devamlı olarak yaptığımız sağduyu ve kucaklaşma çağrılarının bu ilkeler etrafında cevap bulması, zillet ittifakının da aklını başına alıp milletimizin ayranını kabartmaktan mutlak surette kaçınmasıdır. Nitekim rüzgar eken, aynen ektiği yerde, ektiği zaman sadece fırtına değil, milli iradenin tufanını da biçmek durumunda kalacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|