Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım, Medyamızın Muhterem Temsilcileri, Bu haftaki Meclis Grup Toplantımıza başlarken hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren değerli kardeşlerimize yürekten selamlarımı gönderiyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum. Son günlerde ülke genelinde yoğun olarak gözlemlenen sağanak yağışlar hayatın olağan akışını olumsuz şekilde etkilemiştir. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok il ve ilçemizde şiddetli yağışlardan dolayı hayat durma noktasına gelmiştir. Aşırı yağışlarla oluşan sel suları özellikle Ankara merkez ve ilçelerinde ev ve işyerlerini basmış, cadde ve sokakları sular altında bırakmıştır. Başkentimiz yoğun yağışlara teslim olmuştur. Daha üzücü olanı ise can ve mal kayıplarının yaşanmasıdır. Hem Ankara, hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi sel taşkınlarını, doğan mağduriyetleri acınası bir acziyetle ve sanki vurgun yemişçesine seyretmiştir. Meteorolojinin tüm uyarılarına rağmen hiçbir adım atılmamış, hiçbir önlem alınmamıştır. Basiretsiz ve beceriksiz belediye yönetimleri bir kez daha sınıfta kalmışlar, göz göre göre vatandaşlarımızı yüzüstü bırakmışlar, çaresizliğin girdabına terk etmişlerdir. Sakin ve emniyetli bir denizde çapına ve çalımına bakmadan önüne gelen kaptanlık taslayabilecektir. Mühim ve öncelikli olan fırtınalı bir ortamda gemiyi sağ salim ve güvenli bir şekilde limana yanaştırmaktır ki, usta kaptanların ortak meziyeti de bu olacaktır. Doğal felaketlerle mücadele, felaket esnasında değil, bu felaket ihtimali kuyumcu titizliğiyle önceden değerlendirilip, eşgüdüm halinde planlanarak sahaya yansıtılmalıdır. Bu sayede beklenen sonuca ulaşmak mümkün olacaktır. Kar ve yağmur yağdıktan sonra yapılacak her mücadele boş bir gayret, boşuna bir emektir. Risk ve tehlikeleri öngörememiş, farklı senaryolara göre hazırlığını yapamamış belediye yönetimlerinin tek sığınağı temelsiz bahanelerdir. Ankara ve İstanbul’un talihine pranga vuran alt yapı eksiklikleri, tedbirsizliklerin derinleştirdiği zafiyetler, siyasi ihtiras ve ilkellikler, afetler karşısında beliren organizasyon yetersizlikleri, kısır ve kırılgan gündemlerle meşguliyetler, bunlardan mülhem şehremini onuruna vakıf olamamış zihniyetler bugünkü tablonun yegane müsebbipleridir. Türkiye’miz zillete düşmüş siyasetçileri, vatandaşlarımızın üzerine karabasan gibi çökmüş kötürüm belediye yönetimlerini hak etmemektedir. Hükümet, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin boşluğunu gecikmeksizin doldurmuş, bu kapsamda seferberlik ruhuyla aşırı yağışların müessif sonuçlarına çok şükür müdahale etmiştir. Belediye yönetimi laf üretme, polemik yapma, gizli siyasi hedefler peşinde koşma yeri değil, millete layıkıyla hizmet etme merciidir. Bu duruş ve tutumu gösterenleri aziz milletimiz baş tacı yapacaktır. Tam tersi bir niyet ve siyaset içinde olanları da zamanı geldiğinde rezil etmesini ve kenara çekmesini bilecektir. Aşırı yağışlardan zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi bahusus iletiyorum. Bu kapsamda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimi bildiriyorum. İnanıyorum ki, şiddetli yağışların yaraları kısa süre içinde sarılacak, ortaya çıkan zarar ve ziyanlar da elbirliğiyle telafi edilecektir. Geçtiğimiz hafta sonu Van’ın Tuşba ilçesinde 5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş ve deprem çok geniş bir alan da hissedilmiştir. Tesellimiz bu depremde herhangi bir can kaybının yaşanmamasıdır. Bu vesileyle Van’lı kardeşlerimize çok geçmiş olsun diyorum. Allah’tan dileğim, her türlü kaza, bela, hastalık ve afetten milletimizi esirgeyip koruması, gufranını üzerimizden eksik etmemesidir. Ayrıca İtalya’nın Lucca kentinden havalanan, içinde Eczacıbaşı Holding’de görev yapan dört vatandaşımızın da bulunduğu bir helikopterin kaza kırıma uğraması sonucunda 7 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu elim kazadan kurtulamayarak ebediyete irtihal eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve Eczacıbaşı Holding’e başsağlığı diliyor, diğer vefat edenlerin ailelerine ve ülkelerine taziyelerimi sunuyorum. Değerli Milletvekilleri, 11 Haziran 2022 tarihinde, Pençe-Kilit Harekat Bölgesi’nde teröristlerle çıkan çatışmada Uzman Çavuşumuz Ömer Yıldırım ile Uzman Onbaşımız Mehmet Ali Çap; ayrıca el yapımı patlayıcı saldırısı neticesinde Sözleşmeli Erimiz Fuat Özer ile Uzman Çavuşumuz Gökhan Demir şehit olmuş, iki askerimiz de yaralanmıştır. Dün ise Uzman Çavuşumuz Ramazan Gök yine Pençe-Kilit Harekat Bölgesi’nde şehit düşmüştür. Hain terör saldırılarını lanetliyorum. Aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, büyük Türk milletine, silah arkadaşlarına ve kederli ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Şu anda tedavi altında bulunan gazilerimize şifalar temenni ediyorum. Elbette acımız çok büyük ve tarifsizdir. Ancak bir o kadar da soracağımız hesabın cesameti, ihanet karşısında sahip olduğumuz hamiyetin cesareti büyüktür. Al bayrağa sarılmış şehit naaşları dualarla, gözyaşları eşliğinde vatan topraklarımıza emanet edilmiştir. Onlar sadece toprağa değil yüreklerimize de gömülmüştür. “Kalırsak devlet biziz, ölürsek cennet bizim” diyen kahraman şehitlerimizin damla damla dökülen kanları yerde bırakılmayacaktır. Katillere hak ettikleri cezalar muhakkak surette kesilecektir. Bu hesaplaşma yalnızca bir zaman meselesidir. Hainlerin sırtını dayadıkları muhasım ve müstevli çevrelerin alacakları sert cevabın niteliği de kat’i ve kesin olacaktır. Evlatlarımıza kast edenlerin hayatları zindan edilecektir. 15’inci yüzyılın müstesna ve mütefekkir şahsiyetlerinden olan, aynı zamanda Balkanlar’da Türk-İslam ruhunun yerleşmesinde saygıdeğer mücadelesi bulunan şair, eğitimci ve hukuk insanı Derviş Suzi Çelebi diyor ki: “Türk azdır diye bulma bahane, odun bir şulesi besdir cihane.” Yani demek istiyor ki, “kimse Türklerin azlığını bahane etmesin. Türk ateştir, bir kıvılcımı dünyayı yakmaya yetecektir.” Merhum Şairimiz Namık Kemal’in ifadesiyle söylersek, “Vatan takriben değil katiyen bizimdir.” Ve bu mutlak hakikat asla değişmeyecek, değiştirmeye hiç kimsenin nefesi yetişmeyecek, Türk milletinin beka tahtı asla devrilmeyecektir. Terörle mücadele kıran kırana devam edecek, bu melanetin kökü her yerden, her zeminden, her mıntıkadan sökülüp atılacaktır. Zira ikinci bir seçeneğimiz, ikinci bir tercih veya düşüncemiz hiçbir zaman görülemeyecektir. Bugün Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehdit kanlı terör ve bundan beslenen etnik bölücülüktür. Türkiye’ye ihanet eden her kademedeki PKK’lı teröristler için üç ayaklı bir çıkış yolu vardır ve şunlardan ibarettir: İlk olarak, terör saldırılarına önşartsız ve derhal son vermelidirler. İkinci olarak, silahlarıyla dağdan inip veya sınır ötesinde silahlarıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim olmalıdırlar. Üçüncü olarak da, Türk adaletinin haklarında vereceği hükümlere boyun eğerek kaçınılmaz cezalarını çekmelidirler. Bunların dışındaki her yöntem, devletin teröre teslim olması ve teröristlerin önünde diz çökmesi anlamına gelecektir ki, şu anda devletin iradesini kahramanca müdafaa eden hiç kimse de böylesi bir müzakere ve mütareke hevesinin emaresi bile yoktur. Nitekim Türkiye bölücü terör karşısında bir yol ayrımına gelmiştir: Ya bu husumet ve hüsran cephesi Türk milletinin var oluş azim ve iradesini kırarak ülkeyi kanlı bir bölünme ve çatışma sürecine sürükleyecektir. Ya da Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin desteği ve duasıyla hunhar eylemlere gereken cevabı vererek ihanetin belini kıracak ve emelleriyle birlikte gömecektir. Bu zilletin, bu rezaletin, bu hıyanetin sonu gelmiş; yılların birikimiyle, tecrübesiyle ve fedakarlıklarıyla tezahür eden operasyonel kabiliyet, stratejik kararlılık ve mücadele dirayeti hainlerin korkulu rüyasına dönüşmüştür. Terörle mücadele süreci çok boyutlu, aynı zamanda çok zor ve zahmetli bir süreçtir. Karşımızda yalnızca eli ve vicdanı kana bulanmış, emeli ve hedefi karanlığa bulaşmış teröristler yoktur. Görülen ve gösterilen kanlı tablonun ardında terörizmin imalatçı ülkeleri; teröristlere ikmal, ikbal ve ilham kaynağı olan üniformasız barbarlar vardır ve esasen bu yalın gerçeği birazcık sezgi ve zeka sahibi herkes bilmektedir. PKK, sadece PKK’dan ibaret değildir. Veya FETÖ sadece FETÖ’dan mütevellit değildir. Türk milletiyle kimlerin hesabı varsa, Türkiye’nin varlığından ve egemenlik haklarından kimler rahatsız ve memnuniyetsizse terörizmin baronları, terör örgütlerinin ümit aşısı onlardır. Terörle mücadele emperyalizmin komplolarıyla biteviye süren bir mücadeledir. Terörle mücadele Türkiye’yi zora sokmak, çıkmaza sürüklemek isteyen alçakların topuyla asimetrik bir mücadeledir. Bir bakıma terörle mücadele Türk ve İslam düşmanlığını hücrelerine kadar sindirmiş haçlı zihniyetiyle hala bitmeyen, hala dinmeyen, hala sonu gelmeyen kesif bir mücadelenin tanımı ve tarifidir. Teröristler kukladır, kuklacılar ise mayası, mazisi ve mahyası kapkara odaklardır. Türkiye’nin haklı, hukuki ve meşru sınır ötesi operasyonu an meselesiyken, sınırlarımıza 3 km’lik mesafede bulunan Kamışlı’da ABD askerleriyle PKK/YPG’li teröristlerin birlikte devriye turları atması, beraberce poz vermeleri neyin mesajı, kimin tertibidir? ABD’li askerlerin teröristlerle ne işi vardır? Teröristlerle gezenlerin, teröristlerle bir ve beraber olanların hangi müttefiklik hukukundan bahsetmeye yüzleri olacaktır? Mehmetlerimize silah sıkanlara, vatanımıza ve milletimize ihanet edenlere destek vermek, kol kanat germek insanlık onurunun, uluslararası hukukun neresiyle ve nasıl bağdaşacaktır? ABD pozisyonunu netleştirmek mecburiyetindedir. Bu ülke dost mudur? Yoksa düşman mıdır? Dostsa bilelim, misliyle mukabele edelim. Yok potansiyel bir düşmansa onu da öğrenelim, düşmana nasıl muamele edileceğini de açıkça gösterelim. Tarihin hiçbir döneminde, Türk milletine reva görülen kötülükler cezasız ve karşılıksız bırakılmamıştır. Hiç kimsenin, hiçbir ülkenin tarihin hakemliğinde tecelli eden bu sarih gerçeği unutmaması şarttır. Aziz milletimiz, tek yürekle haykıracak ve; Teslim olmamızı bekleyenleri reddedecektir. Tavizimizden medet umanları reddedecektir. Sömürü çarkında milli varlığımızı öğütmek için fırsat kollayanları reddedecektir. Mahvımızı projelendiren bölücü terörü reddedecektir. Ayrılığa ve kavgaya prim vermeyecek ve kesinlikle elinin tersiyle itecektir. Türkiye, göstereceği yüksek irade ile bölünmeyeceğini, tahriklere ve tacizlere eyvallah etmeyeceğini bedeli ne olursa olsun dosta da, düşmana da göstermiş, alayına birden göstermeye de devam edecektir. Müttefik olmak demek bir tarafın mütehakkim, diğer tarafın mahkum olduğu adaletsiz ve eşitsiz bir ilişki demek değildir. Müttefikliğin ahlakıyla birlikte, bir müktesebat kültürü olmalıdır, egemenlik hak ve çıkarlarına karşılıklı saygı ve sorumluluğu esas alan ilkeli, tutarlı ve dengeli bir kavrayışı bulunmalıdır. Bir yanda teröristlerle düşüp kalkarken, diğer yanda müttefiklik kisvesine bürünen ülke ya da ülkeler evrensel dolandırıcılığın, küresel sahtekarlığın hem figüranı hem de senaristi olarak anılacaklardır. Bizim böylesi ucuz numaralara, bayatlamış taktiklere karnımız toktur. NATO Genel Sekreteri, Türkiye’nin kaygılarını hakikaten de meşru görüp terörden çok çektiğini sözüyle değil özüyle teyit ediyorsa, bunu evvela ABD’ye ve bazı Avrupa ülkelerine anlatıp kabullendirmek durumundadır. Bir başka altı çizilmesi gereken konu da şudur: Bizim endişelerimizin hududu sırf Finlandiya ve İsveç ile sınırlı görülemeyecektir. Dost ve müttefik sandığımız mesela ABD’nin, sınırlarımızın mücavir bölgelerinde Türkiye düşmanı bölücü terör örgütüyle can ciğer kuzu sarması halinde bulunması tamiri, hatta izahı çok zor olacak ikiyüzlülüktür, asıl endişe kaynağımız da işte bu sinsiliktir. Türk milleti dostun da, düşmanın da mert olmasını ister, mert olmasını bekler. Çünkü Türk milleti merttir; kaldı ki mertliğinin sadakasını verse tüm cihana kıyamete kadar yetecektir. Türkiye’nin terörle mücadeleden geri dönüşü yoktur. Küresel emperyalizmin, yeminli Türkiye düşmanlarının içimize kadar sızmış etki ajanları, erdem yoksunu taşeronları bunu iyi bilmelidir. Arkaya arkaya şehitler verdiğimiz bir sırada, terör örgütüne karşı çok etkili ve inanmış bir mücadelenin sürdürüldüğü bir dönemde, İstanbul Kadıköy’de aralarında HDP’li bölücü milletvekillerinin de bulunduğu bir güruhun İmralı canisinin serbest bırakılması için yürüyüşe geçip sokaklarımızı kirletmesi tek kelimeyle alçaklıktır. Üstelik PKK kontenjanından Meclis’e giren bir kadın milletvekili görevini vatanseverlik şuuruyla icra eden polisimize adice yumruk sallamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde askere, polise, masum vatandaşlarımıza saldıran, toplumsal huzuru bozmak, iç barış ortamını yıkmak için nifak saçan, önüne gelene hakaretlere yağdıran hiç kimse bu milletin mensubu olamaz. Bu milletin mensubu olmayanların TBMM’de görev yapması da züldür, maşeri vicdana darbedir. Hem devletimizden maaş alacaklar, hem Hazine yardımlarını Kandil’e göndermek amacıyla ceplerine indirecekler, hem de devlete ve millete iftiralar atıp güvenlik görevlilerimize fiili ve fiziki saldırıda bulunacaklar, böylesi bir şerefsizliğe, böylesi bir küstahlığa dünyanın hangi medeni ülkesi ruhsat verecektir? İstanbul Kadıköy’de polise el kaldıran, diğer yandan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde izinsiz şekilde pankart asmaya teşebbüs ederken polislerimize saldıran milletvekili müsveddelerinin TBMM’de yeri olamaz, bu kutlu çatı altında kanun kaçaklarına, vatan hainlerine göz yumulamaz. Bunların dokunulmazlığı süratle kaldırılmalı, mahkemenin önüne çıkmaları sağlanmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bu uğurda atılacak her adıma sonuna kadar destek olacaktır. HDP’nin kapatılması Anayasa Mahkemesi’nin adalete, tarihe, millete, şehitlere ihmali mümkün olmayan bir görevidir. Teröristlerin namlusundan çıkan kurşun neyse, sözde milletvekillerinin saldırganlığı ve attıkları yumruklar aynısıdır. Türk milleti bu kenelere, bu terörist uzantılarına daha fazla sabır ve tahammül gösteremez. Sayın Kılıçdaroğlu, bu vahim manzara karşısında hala çıtın çıkmıyor, bir şey demiyorsun, diyemiyorsun. Bu sessizliğini neye yoralım? Bu tepkisizliğini nasıl değerlendirelim? Polise yumruk atan soysuzun yanında mısın? Karşısında mısın? Açıkla da duyalım. Sözde Kürdistan çığlığı atan namertlere, vahşetin elebaşlarına itiraz edecek misin? Bunu ne zaman yapacaksın? Yoksa sükût ikrardan gelir diyerek zımnen onay mı vereceksin? Haydi konuş da bilelim. Şımarttığın, masa altına saklayıp pışpışladığın bölücüler Türkiye’ye ve Türk milletine zalimlerin tazyik ve telkiniyle kafa tutuyor, susmaya, sinmeye, silik bir gölge gibi hadiseleri izlemeye devam mı edeceksin? Kadıköy’de polise yumruk atan çürümüşün arkasında duran, arkasından gelen bellidir ve bugünkü CHP yönetimidir. Kılıçdaroğlu’nun, “CHP eski CHP değildir”, açıklaması boş yere söylenmemiştir. Eski CHP, yerini yenisine değil, Kandil’in ve zalimlerin kontrolüne resmen girmiş, iradesi zincire vurulmuş CHP yönetimine zoraki şekilde devretmiştir. Nitekim CHP işgal ve iğfal edilmiştir. CHP yönetimi ele geçirilmiş, kaynağından bütünüyle uzaklaşmıştır. Kılıçdaroğlu 12 Haziran’da şehitlerimizle ilgili taziye mesajı yayımlamış. Bu mesajda terör örgütüne tek bir atıf yok, tek bir kınama ibaresi yok, katil kim, şehitlerimize saldıranlar kimler hiç belli değil. Sayın Kılıçdaroğlu, PKK’yı terör örgütü olarak görüyor musun? Görmüyor musun? Terörle mücadelenin safında mısın? Değil misin? Bu soruları açıklığa kavuşturman, eğmeden, bükmeden, kaçak güreşmeden cevap vermen milletimizin en doğal ve haklı beklentisidir. Bilmelisin ki, ihanete tavır alamayan, ihanetin tarafındadır. Cinayete tepki koyamayan, canilerin koynundadır. CHP yönetimi tarihi bir imtihanın ortasındadır. Deyim yerindeyse Sırat Köprüsü’ndedir. Durduğu yeri göstermek, kimin safında yer aldığını berraklaştırmak zorundadır. Kılıçdaroğlu ve zillet partileri masa altlarının izbeliklerinde kaybettikleri itibar ve saygınlıklarını, aydınlık diye sokak lambalarının önünde arayacak kadar şaşkın ve şuursuzdur. Zillet ittifakı rotasızdır, ruhunu ve siyasi onurunu kiraya vermiştir. Zillet ittifakının ıslah olmaz üyesi Serok Ahmet’in, Diyarbakır’da düzenlenen “Demokratik Geleceğimizin İnşası: Kürt Meselesi” çalıştayında yaptığı konuşma, bu çalıştaya PKK’lıların ve FETÖ’cülerin aleni katılımı bölücü bir provokasyondur. Serok artık kartını açık oynamaktadır. Ve PKK tezlerini savunacak kadar çukurlaşmıştır. Serok Ahmet, Türkiye’nin başına sarılmış beladır, kumanda edilen mandacıdır, geçmişi ve geleceğiyle siyasi kundakçıdır. Değerli Milletvekilleri, Şu hususu da özellikle ifade etmek lazımdır ki; Kılıçdaroğlu’nun mezhebi, etnik kökeni, doğduğu yer bizim siyasi eleştirimizin tamamıyla dışındadır. Ve mutlaka saygı gösterilmelidir. Türk milletinin hiçbir ferdi Türk-Kürt, Alevi-Sünni, inanan-inanmayan, laik-antilaik diyerek ayrılamaz, tasnif edilemez, ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Kökeni, mezhebi, anasının dili ne olursa olsun bu millet benim, bu vatan benim, bu bayrak benim diyen herkes bizim kardeşimizdir. CHP Genel Başkanı’nın Alevi İslam inancına sahip olması onun için bir kayıp, bir handikap, utanacağı veya mahcubiyet duyacağı bir özelliği değildir. Bilakis Alevi İslam inancına sahip olan kardeşlerimiz bizim can beraberimizdir, kardeşlikle geçen Türk-İslam asırlarının gönül ve sevda erleridir. Mezhep üzerinden fitne çıkarmaya heves ve tevessül edenler fitnenin çıbanbaşlarıdır. Aynı ittifak içinde Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinden kaygı duyanlar, bunu da kamuoyuyla bir kurgu çerçevesinde paylaşanlar sorumsuz olmakla birlikte milli birlik ve dayanışma ruhunu zedelemek isteyen görevli provokatörlerdir. Bizim merakımız, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini kamuoyuna taşıyanların bir rol paylaşımı içinde olup olmadığı, talimatla hareket edip etmediği, bu kumpasın arka dekorunda siyasi bir hesabın bulunup bulunmadığıdır. Zillet ittifakının mezhep kışkırtmasına teşebbüs etmesinin aklını veren kimdir? Bu Yezid siparişini hazırlayan kimlerdir? Takdir edeceğiniz üzere peş peşe gelen özür mesajlarının hiçbir geçerliliği, hiçbir inandırıcılığı yoktur ve olamayacaktır. Kılıçdaroğlu’nun laçka ve lekeli siyasetiyle gece gündüz gibi ayrı olsak da, doğuştan sahip olduğu etnik ve mezhebi hasletlerine saygı duymak insani, milli ve manevi bir sorumluluğumuzdur. Türk milleti, köken ve mezhep farkı gözetmeksizin, kendisine biçilen kefeni yırtıp atma ferasetini gösterecek ve kurulan tehlikeli tuzaklara asla düşmeyecektir. Vakit, hiçbir ayrım yapmadan, “bayrak”, “vatan” ve “millet” ortak paydasında buluşma vaktidir. Vakit, göğsünü gere gere millete mensubiyet onurundan iftihar eden her bir insanımızla kucaklaşma vaktidir. Bizim düşünce ve inanışımıza göre, Türkiye’de yaşayan 85 milyon vatandaşımız Cenab-ı Allah’ın kutsal bir emanetidir. Hangi kökenden gelirse gelsin, Türk milletini oluşturan her fert şanlı tarihimizin kutsal bir hatırasıdır. O tarih şahittir ki, zulme uğrayan, dost arayan kardeşlerimizin en emin sığınağı, yüzyıllar boyunca milletimizin konuksever ve şefkat dolu kalbi olmuştur. Her yöremizi, bin yılın barışından ve kardeşliğinden doğmuş her insanımızı bağrımıza basıyoruz, hasretle kucaklıyoruz. Bütün samimiyetimizle ve muhabbetle ortak paydamızda buluşan herkese elimizi uzatıyoruz. Ancak bölünme gayreti içerisinde olanları da affetmemizin mümkün olmadığını buradan ilan ediyoruz. Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri, Türkiye’nin milli birliğini ve kardeşlik hukukunu korumaya her zaman olduğu gibi sonuna kadar azimlidir, ısrarlıdır. Bilinmelidir ki, bu vatan sokakta bulunmamıştır. Bu devlet icazetle kurulmamıştır. Bağımsızlığımız sömürgeciler tarafından ikram edilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milli kimliği şehit kanlarıyla kazanılmıştır. Biz, doğulusunu da, batılısını da, güneylisini de kuzeylisini de, Alevi’sini de Sünni’sini de, sadakat ve sevgiyle yoğrulmuş müşfik yüreğine sığdıran büyük bir davanın, kutlu bir hareketin mensuplarıyız. Bu topraklara vatanım diyen, Bu insanlara milletim diyen, Bu bayrak benim, Bu ülke benim diyen herkese kapımız da, gönlümüz de açıktır. Kuşkusuz, günlük hayatın zorluklarının farkındayız. Geçim sıkıntılarını da biliyoruz. Ancak unutulmasın ki, Yoksulluk bir gün giderilir. Yağmacıdan bir gün hesap sorulur. Ancak, vatan elden giderse ve millet bölünürse, bunun dönüşü yoktur, son pişmanlık ise fayda etmeyecektir. Ayrıntıdaki farklılıklarımız bizi gerginlik ve kutuplaşma noktalarına taşımamalıdır. Hiç kimse merak etmesin, enflasyon çıktığı gibi inecektir, ama asıl fitne fücur enflasyonunun, tezvirat ve tefrika stokundaki artışın önüne geçmek, buna engel olmak da boynumuzun borcudur. Demokrasi, doğal farklılıklarımızı hukuk zemininde koruyan yegâne rejimdir. Fakat demokrasi vatanın bölünmesinin ve milletin ayrışmasının gerekçesi olamayacak, zillet ittifakının elinde istismar edilmesine göz yumulmayacaktır. Tekraren hatırlatırım ki, Ayrılıkta hayır yoktur. Bölünmede huzur yoktur. Gün birleşme günüdür. Gün bütünleşme günüdür. Kucaklaşmanın adresi büyük Türk milletidir. İstikbalin ve istiklalin güvencesi Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Cumhur İttifakı, Süper Güç Türkiye’nin mimarı, dünyaya Türkçe bakışın müdafisi, kızılelmanın kervan başıdır. Türkiye’nin geleceğini inşa edecek ittifak Cumhur İttifakı’dır. Huzur dolu, refah içindeki geleceğe ulaştıracak irade cumhurun tertemiz iradesidir. Bir an için başımızı çevirip şöyle bir etrafımıza bakalım; Irak karışıktır, hala dirlik bulamamıştır. Suriye kan ve revan içindedir, hala dengeye ulaşamamıştır. Filistin yine mahzun, yine zulüm altındadır. Lübnan bunalımda, Libya istikrarsızdır. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş sertleşmekte, kutuplaşma keskinleşmektedir. Komşu coğrafyalar silahlı ve ölümcül çatışmaların hapsindedir. Batılı ülkeler barış süreçlerini sabote etmektedir. Kuzeyimize de, güneyimize de silah sevkiyatları yoğun olarak yapılmaktadır. Dünya adeta zaman ayarlı bombaya dönüşmüştür. Çin ile Tayvan arasındaki gerilim günbegün şiddetlenmektedir. Milli davamız Kıbrıs’ın üzerinde ambargo ve baskı kuran Rum ve Yunan dayatmalarına Avrupa Birliği destek vermektedir. Avrupa Parlamentosu’nun tavsiye kararı niteliğinde olan vizyonsuz 2021 Yılı Türkiye Raporu’nu 7 Haziran 2022 tarihinde kabul etmesi, sübjektif yargıları ve asılsız suçlamaları bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türkiye alerjisi, terör örgütlerine sıcak ve sempatik yaklaşım Avrupa Parlamentosu’nun bünyesini iflah olmaz bir hastalık olarak sarmıştır. Mezkur raporda, Türkiye’yi töhmet altında bırakan ve aleyhine kaleme alınan demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ilişkin iddialar haksızdır, hayasızdır, ideolojiktir, temelsizdir bir isnattır. Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında hukuk tanımayan, Türkiye’nin egemen devlet vasfını inkar eden Avrupa Parlamentosu’nun 2021 Yılı Türkiye Raporu bizim için yok hükmündedir. Dahası yırtılıp atılacak kağıt parçasından farksızdır. Avrupa Parlamentosu gerçeklerden tamamıyla kopuk olmakla birlikte Helenizm’in şakşakçısı, Megali İdea’nın savunucusudur. Yunanistan’a en etkili mesaj, 9 Haziran 2022 Perşembe günü, 37 ülkenin katılımıyla icra edilen Efes 2022 askeri tatbikatıyla verilmiştir. Bu tatbikatla yeniden görülmüştür ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’miz çelikten bilek, imanla çarpan yürek, kahramanlıkla dolup taşan ve gözleri kamaştıran iftihar kutbudur. Türkiye’ye düşmanca bakanları uyarıyorum, sakın hesap hatası yapmayın, ölürsem şehit, kalırsam gaziyim diyen kahramanlar vatan nöbetindedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın tarihe not düşen muazzam çıkışı Türkiye’nin haklı duruşunu ikazen ve inançla açıklayan bir konuşma olarak milli hafızaya kazınmıştır. Cumhurbaşkanımızın tarihi nitelikli Efes konuşması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin muharip, muteber ve muktedir karakteri şahsımın gurur ve heyecanı aynı anda yaşamasına neden olmuştur. Ayrıca yine 9 Haziran günü, Cumhurbaşkanı adaylığını resmen açıklayan Sayın Cumhurbaşkanımızı da gönülden tebrik ediyor, beraberce başaracağımıza candan inanıyorum. Ege’nin karşı kıyısında haksızlığı ve hukuksuzluğu yol haritası yaparak açıkça krize oynayan Yunanistan hükümetine diyorum ki; Biz buradayız, hiçbir yere de gitmeyeceğiz. Meydan boş değildir, aklını başına almayanın aklını almak bizim için çocuk oyuncağıdır. Türkiye tarihi kazanımlarından, egemen devlet onurundan asla ödün vermeyecektir. Ege’de gerginliği tırmandıran Yunanistan doğabilecek ağır sonuçların ağırlığı altında ezilmekten kurtulamayacaktır. Hiç kimse sabrımızı sınamasın, gücümüzü denemeye kalkışmasın. Aksi halde İstanbul’daki köprüleri bombalamayı hayal edenler, yeri gelirse Atina’nın başlarına yıkıldığını, Ege sularının ne kadar serin, ne kadar derin olduğunu ağır bedeller ödeyerek göreceklerdir. Bu kapsamda ülkemizin atacağı adımlar olmalıdır ve bu çerçevede bizim önerilerimiz şunlar olacaktır. İlk önce, Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları Kanunu’nu bir an evvel hazırlayıp kabul ederek muhataplarına tebliğ ve ilan etmeliyiz. Kara Suları Kanunu’nda bulunmayan ve Uluslararası Deniz Hukuku’nda yer alan Münhasır Ekonomik Bölge, Özel Balıkçılık Bölgesi, Bitişik Bölge kavramlarını çıkarılacak kanunla tanımlamalıyız. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge koordinatlarını resmileştirerek kesin bir dille duyurmalıyız. İkinci etapta, Adalar Denizi’nde ülkemize ait olan, bir anlaşmayla herhangi bir ülkeye devredilmemiş coğrafi formasyonları Türkiye’nin bir parçası olarak denizcilik haritalarımızda göstermeliyiz, hitamında bu yeni statükoyu Birleşmiş Milletler nezdinde tescil ettirmeliyiz. Söz konusu coğrafi formasyonları, kıyıda en yakın mülki idare yönetimlerinin görev alanına tevdi etmeliyiz. Üçüncü etapta da, egemenlik hakları Türkiye’de olan coğrafi formasyonları kapsayacak şekilde süresiz NAVTEX ilanı yapmalıyız. Muhterem Arkadaşlarım, Bize yol gösteren geçmişin acı hatıralarıyla birlikte geleceğin aydınlık umutlarıdır. Bizler her zorluluğu aşacak şuur, ahlak ve inanç sahibiyiz. Türkiye bir karar aşamasına gelmiştir. Kaybedecek zamanı yoktur. Bunun arası ve orta noktası kalmamıştır. Ya onurlu ve huzurlu bağımsız bir millet olarak yaşayacağız, Ya da küresel oyunlara boyun eğerek bölünme tuzağına düşeceğiz. Buradan Milliyetçi Hareketin son sözünü merak edenlere bir kez daha tekrarlıyorum. Verilecek toprağımız yoktur. Terk edilecek ilimiz yoktur. Çizilecek sınırımız yoktur. Bölünecek devletimiz yoktur. Paylaşılacak vatanımız yoktur. Vazgeçilecek insanımız yoktur. İndirilecek bayrağımız yoktur. Susturulacak ezanımız yoktur. Gidilecek yurdumuz yoktur. Başka bir coğrafyada gelecek arayışımız yoktur. Çünkü biz büyük bir aileyiz. Çünkü biz Türk milletiyiz. Şu gerçek hiç unutulmamalıdır: Gelecek ay yıldızlı al bayrağımızın altındadır. Hayatta şeref ve haysiyetten başka, her kaybın telafisi mümkündür. Bir milletin şerefi ve haysiyeti, ortak değerler üzerinde yükselen milli birliği ve kardeşliğidir. Milli birliğimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa, bunun geriye dönüşü mümkün değildir. İnancım odur ki, Türk milleti yapay ayrımlara, iç ve dış mahreçli sinsi çabalara fırsat vermeyerek tarihi beraberliğini sonsuza kadar sürdürecektir. Bunu başarmak; tarihe, aziz milletimize ve gelecek nesillere şeref ve namus borcumuzdur. Bu borcun ödeneceği tarih, 2023 yılının Haziran ayı, Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüdür. Cumhur İttifakı’nın çağrısı kardeşlik çağrısıdır. Cumhur İttifakı’nın çağrısı milli birlik çağrısıdır. Cumhur İttifakı’nın çağrısı sağduyu çağrısıdır. Cumhur İttifakı’nın çağrısı Türkiye’nin milli varlığını imha etmek isteyenlere karşı demokratik ve milli bir direniş çağrısıdır. Başarmanın sınırı, mücadelenin sonu yoktur. Çünkü hayat ve hadiselerin akışı devamlı değişime uğramaktadır. Bu değişimin momentini anlayanlar, bu değişimin sistemsel mekaniğini çözenler taktik çelişkileri, stratejik gelgitleri aşma becerisi gösterenlerdir. Milliyetçi Hareket Partisi işte böylesi bir beceriyi muvaffakiyetle perçinlemenin, daha da ilerletmenin, olanla yetinmeyen bir hedef büyüklüğünün izindedir ve iddiasındadır. İnandığımız sürece, ilkelerimizin irfanına, davamızın itibarına bağlı kaldığımız müddetçe ne bir engel tanıyacağız, ne de iftira ve ihanetler karşısında yılgınlık göstereceğiz. Her defasında kükremiş sel olup bendimizi çiğneye çiğneye, dikilmiş korkulukları devire devire, korku tacirlerinden hesap sora sora mücadelemizi müthiş bir seciye ve selametle süsleyeceğiz. Doğru duracağız, dürüst davranacağız, düzgün yaşayacağız, dengeli olacağız, milletimizin derdiyle dertlenip, sevinciyle serpileceğiz. Nerede bir mazlum varsa elinden tutacağız, nerede bir garip varsa yanında bulunacağız, nerede bir hain çıkmışsa tam karşı cephesinde yerimizi alacağız. Biz Türkiye sevdalısıyız. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Cumhur İttifakı’yız. Ortak inanç ve şuurla, kutlu ülküler doğrultusunda kenetlenmiş iman neferleriyiz ve Türkiye’nin aşılamayacak, hisarları yıkılamayacak irade kalesiyiz. Bu duygu ve düşüncelerle, konuşmama son verirken siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Allah korktuklarımızdan emin, umduklarımıza da nail etsin diye dua ediyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
|