Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Türkiye’miz bugünkü ortamda, tıpkı Çanakkale Savaşları’nda olduğu gibi, tıpkı Milli Mücadele yıllarında yaşandığı gibi, derin ve sinsi bir ablukanın doğrudan hedefindedir. Çanakkale’de düşmana göğsünü siper eden, Milli Mücadele’de zillet ve esarete bağımsızlık onuruyla direnen kahramanlar kuşağının mücadele şuuru neyse, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’nın duruşu, duyuşu ve deyişi aynısıdır. Zaman adeta bir nehir akıp geçse de geçmişin muazzez mirası hak edenlerin omuzlarında, bu mirası fikren ve vicdanen özümseyenlerin yüreğindedir. Dünle mukayese edildiğinde maruz kaldığımız bugünkü yüksek risk ve tehlikeler daha çetin, daha çetrefillidir. Nitekim karşımızda taşlaşan ve taşkın bir seviyeye ulaşan azgın tehditlerin kökü dışarıda olsa bile, ucu ve uzantıları bıçak gibi içimize dayanmış haldedir. Bu nedenle vaki tehdit ve tehlikeleri tarif, tefrik ve tefekkür edebilmenin siyasi ve stratejik çaresi tarihten ders çıkarmak, yaşanmış olaylardan, yaşanması muhtemel gelişmeleri yorumlayarak tedbir almak, tetikte bulunmaktır. Kahramanlıklarla dolu Türk tarihi esasen tekerrür eden bir vakıalar zinciridir. Karşılaşılan yer ve zaman, çatışan unsur ve düşmanlar değişse bile emeller aynıdır, yöntemler benzerdir, işbirlikçiler oldukça tanıdıktır. “Su uyur, düşman uyumaz” sözünü binlerce yıldır sosyal hafızasında taşıyan Türk milleti her ihtimale karşı uyanık ve hazır vaziyettedir. Çanakkale Savaşları, sebep ve sonuçları ile ibret ve ders alınması gereken; gelecek nesillere aktarılması şart olan ecdadımızın kahramanlık beratıdır. Son bin yılın dünya tarihine damgasını vurmuş olan ve bir elin parmakları ile ancak sayılacak kadar az mevcudiyette bulunan büyük milletler arasında kuşkusuz ki en mühim mevkii Türk milleti almaktadır. Ancak tarih her millet için olduğu gibi Türk milleti için de hep başarılarla ihata ve imza edilmiş değildir. Tarihin önemi de, değeri de bu gerçekçi anlayış, bakış ve okuyuşla mündemiçtir. Bin yıldır yaşadığımız Anadolu coğrafyasında var olan doğal ve stratejik tehditleri bilmek, bu topraklarda binlerce yıl daha var olabilmenin anafikrine vasıl olmak demektir. Tarihi bilmeden bugünü anlamaya, dahası gelecek üzerinde isabetle düşünmeye imkân yoktur. Kaldı ki bugünü anlamak için Çanakkale’ye, Çanakkale’yi yorumlamak için de bugüne odaklanmak gerekmektedir. 108 yıl önce kanla, irfanla ve inançla kazanılan Çanakkale Zaferi, Türk milletini yurt edindiği Anadolu topraklarından önce çıkarmak, sonra da imha etmek üzere yola çıkmış haçlı zihniyetinin hüsran ve kesin bir yenilgisidir. Türk milletinin bin yıllık süre içinde üç kıtaya açılan vatan coğrafyalarından, 18’inci yüzyıldan itibaren çekilmeye başlamasıyla ortaya çıkan küçülme ve daralmanın son direniş ve nirengi noktası elbette Çanakkale’dir. Dönemin küresel güçlerinin, milletimiz en zayıf olduğunu zehabına kapıldığı çalkantılı bir dönemde, başlattığı kanlı ve karanlık operasyon Çanakkale’de örülen muazzam iman duvarına çarpıp dağılmıştır. Kıyılarımıza tutunan emperyalist mihraklar, bu alçakça girişimden birkaç yıl sonra Sevr ve Mondros ile bir kez daha heveslenmişler, çok şükür yine aziz milletimizin kahraman evlatlarınca İzmir’den süpürülüp denize atılmışlardır. Türk milletinin zaaf anını kolladıkları iyi bilinen bu şer ve şiddet cephesinin bugün zillete düşmüş siyasi işbirlikçileri kullanarak yeni bir kuşatmayı sahneye koydukları, 29 Ekim 1923 tarihinde yarım kalmış köhne emellerini tamamlamaya çalıştıkları alenen görülmektedir. Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümünde CHP’nin HDP’yle hedef ve siyasi birliği tesis etmek maksadıyla buluşma ve görüşme planı, hitamında artan ve yaygınlaşan haklı tepkilerden dolayı bu sancılı görüşmenin mecburen ertelenmiş olması bize başka bir izah ve ifade şansı bırakmamaktadır. Zaferimizin 108’inci yıl dönümünü ve şehitlerimizin aziz hatıralarını gölgelemek, adeta geçmişin rövanşını almak niyetiyle programlanan CHP-HDP kavuşması şimdilik sonraki bir tarihe tehir edilmiştir. Bu kez takip edilen kirli yöntem kaleyi içeriden yıkmak için işbirlikçi güruhu yüreklendirme, gayri milli zihniyetlerle amaç ve eylem ortaklığı kurmaktır. Bu kapsamda siyasi muhalefet Türkiye’nin karşısına geçmiş, milletimizi zillet anaforuna çekmek için dış bağlantılı yıkım hesabı yapmaya başlamıştır. Tarihi gerçekler açıktır ki, Türk milletinin üzerinde oynanan hasmane oyunların başlangıcı 20’inci yüzyılın başında Çanakkale’de ayaklar altında çiğnenen stratejik senaryolarda saklıdır. Günümüzde olup bitenler Lozan’da durdurulan emperyalist komplonun yeniden ve farklı formatlarla Türk milletine dayatılmasından, bir nevi üretilen zehri kızılcık şerbeti diye servis etmekten başka bir şey değildir. Zillet ittifakı bu dayatmanın koçbaşı, bu servisin hizmetkarıdır. Bugün karşımıza tekrar çıkanlar, dün Çanakkale’de ezilenlerdir. Bugün karşımıza yeniden çıkanlar, dün Milli Mücadele’de tepelenenlerdir. Bugün karşımıza bir kez daha çıkanlar, ana kanındaki bebekleri süngüyle deşen caniler, FETÖ’ye ve PKK’ya siyasi rant ve ikbal uğruna el uzatan çürümüşlerdir. Doğal felaketlerin enkaz ve yıkımını kaldırmak, derin yaraları sarmak için mücadele halinde olan Türkiye’mizi Yeni Yüzyıla taşıyacak olan muhteşem irade Çanakkale ruhuyla tecelli etmiştir. Bu ruhun harcı istiklal ve istikbal sevdasıyla karılmıştır. Bu ruhun hakkı cumhurun muazzez iradesi tarafından savunulacak ve dört başı mamur şekilde kavranacaktır. Bundan hiçbir vatan evladının şüphesi olmamalıdır. “Hep Birlikte ve Her Şeyden Önce Türkiye” ahlak ve azmi Çanakkale’nin feyziyle milli varlığı huzur, refah, güvenlik, birlik ve dirlik içinde yükselecek bir gelecek ufkuna cesaretle taşıyacaktır. Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümünde doğal felaketlerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız başta olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Çanakkale’de devleşen kahraman neferleri ve aziz şehitlerimizi hürmetle, rahmetle ve şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun diyorum. Hiç unutulmasın ki, Çanakkale yalnızca bir şehrin adı değil, dünyanın en büyük şehitliğinin de ebediyen tütecek ocağı, dillerden hiç düşmeyecek şanlı unvanıdır. Bu şehitlikte tezahür eden milli irade ve tarihi emanetler tıpkı bir meşale gibi sonsuza kadar yolumuzu aydınlatacaktır.
|