Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler, Basınımızın Değerli Temsilcileri, Konuşmamın başında hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Her Mayıs ayının 27’sinde Ülkücü Şehitler Anıtında toplanarak manevi bir görevi hasret dolu gönlümüzle ve huşu içinde yerine getiriyoruz. Bu münasebetle ülkücü şehitlerimizi hürmetle, rahmetle, Fatihalarla birlikte; kutlu hatıralarını, haklı ve haysiyetli mücadelelerini tazimle yad ediyoruz. Milliyetçi Ülkücü Hareket esasen şehit ve gazilerimizin göz nuru, gönül suru, göğüs kafesi, ezcümle Türk-İslam ruhunun ana gövdesidir. Ülkücü şehitlerimizin her biri bayraktır, vatandır, istiklal ve istikbal muhafızıdır. Duyuşuyla ve duruşuyla mümtaz bir şahsiyet olan merhum şairimiz Mithat Cemal Kuntay’ın seslenişiyle ifade edecek olursak; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Nitekim tarihin her döneminde damla damla dökülen şehit kanlarıyla üzerine bastığımız topraklar vatan, milletimiz de var olmuştur. Ülkücü şehitlerimiz fani hayatın fazilet ve fedakârlık neferleriydi. Hiçbir dünyevi menfaate, hiçbir çıkar hesabına, hiçbir bayağı ve basit hevese tamah ve tenezzül etmemişlerdi. Çünkü onlar iliklerine kadar Türk-İslam ülküsüne inanmış gönül ve dava insanlarıydı. Çünkü onlar sevdalarını pazarlık konusu yapmayı akıllarının ucuna dahi getirmeyen serdengeçti yüreklerdi. İkbal hırsıyla değil istiklal heyecanıyla yanıp tutuşmuşlardı. Onlar için dava sığınılacak değil inanılacak ve iradeyle savunulacak bir tarih, kültür, ecdad ve var oluş mirasıydı. Fidanken toprağa düşenler cennette çınar olup kök saldılar. Vatan ve millet sevgisinin bedelini canlarıyla ödediler. Bilinmelidir ki, küçük insanların büyük davası olamaz. Büyük davaların da küçülmüş, küçük meselelere gömülmüş mensuplarından bahsedilemez. Sözde dün dava adamı olup da bugün eyyamcı ve entrikacı kesilenlerin ahlak ve aidiyet kanalları kuşkusuz tıkanmış, insaf, izan ve vicdan ölçüleri de bütünüyle tarumar olmuştur. Gölgeli geçmişlerini servet, şöhret ve mevki emellerine devşirmek için sıraya girenler ne şehitlerimizi bilenler ne de davamızın şerefinden nasiplenen muhterislerdir. Üç hilalin altında değer ve şahsiyet kazanıp hitamında palazlandıkları ilk anda yuvasını taşa tutanlar, ocağımızı söndürmek için potansiyel husumetlerini tıpkı bir volkan ağzı gibi dışarı vuranlar bizim nezdimizde ilelebet yok hükmündedir. Sırf azgın ihtiraslarını tatmin etmek maksadıyla nefislerine teslim olanların şehitlerimizi anlaması, milletimize sevdayla bağlı kalması, Türklüğün bekasını layıkıyla özümseyip gereğini yapması akla mugayir bir beklentidir. Ne ibret verici bir hakikattir ki, üç günlük dünyalarını beş kuruşa pazarlayanların itibarsızlıkları ömürleri boyunca kara bir leke gibi yakalarında asılı duracaktır. Bir yanda terörle ittifak kurup diğer yanda milliyetçilik pozu verenlere; bir yanda eskide kalmış hüviyetlerini istismar edip diğer yanda zilletle sarmaş dolaş olanlara Mahkemeyi Kübra’da şehitlerimiz mutlaka hesap soracaktır. Artık her şey netleşmiştir. Gizli saklı hiçbir şey kalmamıştır. Biz şehitlerimizin izindeyiz, gazilerimizin yanındayız, Türk-İslam medeniyetinin ve Türkiye’nin yıkılmaz kalesiyiz. Sararmış ve kurumuş, aynı zamanda dalından kopmuş menfaatperestler zalimlerin, zillet siyasetinin dibindedir. Bu tablo gerçek olduğu kadar hazindir. Çakma milliyetçilerle, maskeli milliyetçilerle, Kandil Dağı’nı Tanrı Dağı’na reva gören mağara milliyetçileriyle, geçici milliyetçilerle, konjonktürel milliyetçilerle, vitrin süsü milliyetçilerle, vazo milliyetçileriyle, defolu milletseverlerle, milliyeti meçhul sipariş vatanperverlerle Türk milletinin işi olmaz, hiç kimse de maske takarak milletimizi aldatamaz. Milliyetçiliğin hor görüldüğü günlerden, şahlanacağı bugünlerin özlemini çeken şehitlerimizin anıları bizimledir, mücadeleleri namusumuza emanettir. Türklüğün boynu bükük duruşundan dev gibi doğrulacağı dönemlerin hayal ve hedefiyle yoğrulan kahramanlara asla mahcup olmamak yegane gayemizdir. Ülkücü şehitlerimiz, milletimizi tok esirler, aç hürler ülkesinde yaşamaktan kurtarmak, yıkımın ve yozlaşmanın önünü kesmek için insanüstü bir adanmışlıkla zulme, zillete ve emperyalist senaryolara meydan okumuşlardı. Gönüllerinde millet sevgisi, yüreklerinde Allah aşkı, şuurlarında tükenmeyen bir sevdanın içten içe çilesini çekmişlerdi. Daha güçlü bir Türkiye, Daha müreffeh bir millet, Daha kudretli bir devlet amacıyla her zorluğa katlanmışlardı. Onlar, al bayrağı namus bellediler, çıktılar yola. Bir iken beş oldular, beş iken beşbin, Çile çektiler, mücadele ettiler, şehit düştüler, geri durmadılar. Yoruldular, dinlendiler, vuruldular, kahpe pusularla sınandılar, ama dönmediler. Son nefeslerinde bile vatan sağ olsun dediler. Katran dökülmüş gecelerde ayazları yendiler. Düşmediler, tökezlemediler, yılmadılar, yıkılmadılar. Bazen koştular. Bazen güçleri tükendi koşar adım yürüdüler. Bazen takat kalmadı yavaşça yürüdüler. Mübarek şehadetleriyle Efendimize komşu oldular. Tanı ağarmayan gecelerde, şafağı sökmeyen gündüzlerde, Tükenmeyen bir mücadelenin içinde, Bazen gönülleri incindi ama duraksamadılar. Bazen gönül koydular ama tereddüt etmediler. Bazen sevindiler, bazen üzüldüler, Bazen gözyaşları sel, bazen coşkuları rüzgâr oldu. Zaman oldu merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi “sükut kadar kimsesiz” kaldılar, ama küsmediler, her zaman “çığlık kadar hür” kalmayı başardılar. Şehitlerimiz tarih içinde tarih yazdılar. Allah hepsinden razı olsun diyorum. Mücadeleleri mücadelemizdir, emanetleri başımızın üstündedir. Değerli Dava Arkadaşlarım, Gün gelmiş, vatan için gözyaşı dökmüşlerin, Gün gelmiş "vatan sağ olsun" diyerek gözyaşını yüreğine akıtmışların davasıdır bizim davamız. Türk milletinin varlığını, tarihi ve egemenlik hakları korumak amacıyla, Azalmayan tuzaklara, Bitmeyen oyunlara, Sonu gelmeyen tahriklere direnişin adıdır bizim davamız. Hamd olsun Milliyetçi Hareket Partisi’nin hiç kimseye diyet borcu yoktur. Başkaları gibi zihinlerimiz ipotekli, heyecanlarımız rehinde, yüreklerimiz mühürlü değildir. Neye inanırsak onu söyleriz. Ne görürsek onu anlatırız. Göründüğümüz gibi oluruz, olduğumuz gibi de görünürüz. Milliyetçi Hareket Partisi gücünü mukaddesattan, inançlarından, ilkelerinden ve Türk milletinden almaktadır. Türkiye'nin ve Türk milletinin iyiliğine olmadığına inandığımız her hareket karşısında da aynen şehitlerimizin yaptığı gibi sonuna kadar durur ve mücadele ederiz. Yeri gelir Yunus olur gönüllerle buluşuruz, yeri gelir Yavuz olur hainlerle uğraşırız. Hiç şüphe yok ki, bizim mazimizin, Türk milletinin zorlu mücadele tarihinin tipik bir yansıması, ibret veren bir benzeri olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayız. Unutmayınız ki bizim, Kalbimizde Allah inancı, Arkamızda şehitlerimizin hatırası, Önümüzde milletimizin desteği, Gönlümüzde emsalsiz vatan sevgisi, Yanımızda da şerefli dava arkadaşlarımız vardır. Bu nedenle; Yılmayacağız, Yıkılmayacağız, Başaracağız. Türk ve Türkiye Yüzyılına mutlaka ulaşacağız. Sözlerime burada son verirken, Tarih boyunca Ötüken'den Malazgirt'e; Viyana Kapılarından Büyük Taarruz'a kadar Türk milletini yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden kahraman ecdadımızı; Başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey olmak üzere bütün ülkücü şehitlerimizi, Bugünkü zaman diliminde, bölücü terör örgütüyle mücadele ederken şehadete ulaşan güvenlik güçlerimizi minnet, şükran ve hasretle anıyor, Cenab-ı Allah'tan hepsine rahmetler niyaz ediyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
|