Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Genel Merkez'de düzenlemiş oldukları basın toplantısı. 23 Temmuz 2024
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Genel Merkez'de düzenlemiş oldukları basın toplantısı.
23 Temmuz 2024

 

 

 

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

İç ve dış gündem konularıyla birlikte Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’inci yıl dönümü münasebetiyle tertip ettiğimiz bugünkü basın toplantımızın başında hepinizi en kalbi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza,

Gönül ve kültür coğrafyalarımızda varoluş mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum.

Allah’tan niyazım, her vatandaşımızın, her kardeşimizin işini kolay, bahtını da açık etmesidir.

Yeni yüzyıl Türkiye için emsalsiz fırsatlarla doludur.

Milli birlik ve beraberlik içinde bu fırsatları yakalayacağımız düşüncesindeyim.

Fakat milletimizin hassasiyetleri üzerinde oynama yapanlar, tahrip etmek için çaba harcayanlar çok tehlikeli provokasyonları birer birer sahneye sürmektedir.

Muhalefetin umut bağladığı, siparişiyle siyaset yaptığı, bölücülerin ve teröristlerin kukla olarak hizmet ettiği Joe Biden’ın, ABD Başkanlık yarışından çekilmesi bölgesel ve küresel zeminde etkileri olacak bir gelişmedir.

Sayın Cumhurbaşkanımızı ve iktidarını devirme planı yapanların kendileri tasfiye olmaktadır.

ABD’nin tazyikiyle güney sınırlarımız boyunca kurulmak istenen terör devletinin bağlantı noktaları, yol haritası, ana güzergahı kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mücadelesi ve iktidarın dirayetiyle berhava edilmiştir.

Açılan kilidin kapatılmasıyla mücavir bölgelerde hiçbir terör örgütü nefes dahi alamayacaktır.

Sürekli operasyon stratejisi Allah’ın izniyle başarıyla ulaşacak, terörün ve bölücülüğün kökü kazınacaktır.

Buna rağmen Mersin’de halay çekip İmralı canisi lehine slogan atan bir avuç şehir eşkıyası ile Diyarbakır’ın sözde Kürdistan olduğunu ileri süren DEM’li hainler şımarıklıklarının ağır sonuçlarına inşallah katlanacaklardır.

Doğu ve güney doğudaki bazı il ve ilçelerde fiili durum yaratmak için belediye hizmetlerinin şer hedefler uğruna seferber edilmesi, bölücülüğü sokağa taşıma gayretleri son günlerde hızlanmıştır.

Bu azgınlaşmış tahrikleri dikkatle ve yakinen takip ettiğimiz herkesçe bilinmelidir.

Türkiye’nin bölünmesi hususunda kapalı devre işbirliği halinde olan ve siyasi ortaklık kuran CHP ile DEM’in ateşle oynadığı malumlarınızdır.

Tam da bugünlerde, CHP Genel Başkanı’nın, “Kürtler ben eşit hissetmiyorum diyorsa, onlar eşit hissedene kadar hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz” açıklaması yakından tanıdığımız bir bölücü ağzıdır.

DEM’lenen CHP milli güvenliğimize zarar vermektedir.

DEM’lenen CHP demokrasimize leke sürmektedir.

DEM’lenen CHP milli birlik ve kardeşlik hukukumuzu kundaklamaktadır.

Terörist Demirtaş ile ziyaretçi kuyruğuna girenlerin profili çeşitlenen Soros’çu Kavala’ya siyasi geleceğini bağlayanlar ne milliyetçilikten ne de milli onurumuzu muhafaza temininden bahsetmeleri söz konusu değildir.

CHP’nin şifreleri PKK’nın elinde, DEM’in kullanımındadır.

Türk milleti köksüz ve kötü niyetli müflisleri görmektedir.

Bu nedenle emperyalizmin içimize kadar yuva yapmış piyonları muhakkak çuvallayacak, alayının birden oyunları bozulacak, mahcubiyet ve mağlubiyet akıbetleri olacaktır.

Sayın Basın mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Karamsar tablolar çizenler, kötümser telaffuz ve telkinlerle vakit geçirenler gerçek manada Türkiye’nin gücünü ve Türk milletinin gürbüz iradesini kavramaktan aciz düşenlerdir.

CHP Genel Başkanı’nın, “tarihin en ağır ekonomik krizinin yaşandığını” iddia etmesi yalnızca ağır bir bühtan değil, aynı zamanda ülkesine ve milletine itibar etmeyen bir siyasetçinin deli saçmasıdır.

Halbuki Türkiye ekonomisi güven verici adım ve hamlelerle istikrarlı ve umut uyandıran bir yükseliş kulvarındadır.

Dez-enflasyon süreci her geçen gün tesirini göstermekte; büyüme, istihdam, ihracat, yatırım, üretim ve cari fazla hedefleri iyimser beklentileri kamçılamaktadır.

Uluslararası kredi derecelendirme şirketlerinin ekonominin pozitif ivmesini teyit etmesi ayrıca değerli ve sevindirici bir gelişmedir.

Azalan dış finansman ihtiyacıyla birlikte artan uluslararası rezervler ekonomik dengelenmeyi tetiklemektedir.

Türkiye ekonomisi en kötü senaryoların engellemelerine takılmadan hızla ilerleme kaydetmektedir.

Toplumun her kesimi büyümenin nimetlerinden elbette istifade edecek, özellikle istismar edilen emeklilerimiz hak ettikleri sosyal, ekonomik ve insani seviyeye kavuşacaklardır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın ortak gayesi de budur.

Kaldı ki ülkenin bekası ile milletin refahı en üst düzeyde tesis edilecektir.

CHP Genel Başkanı’nın her çiftçiye bedava traktör vaadiyle yoksul ve geliri olmayan vatandaşlarımıza tam altın sözü hem aldatma hem de popülizmin ve demagojinin batağına saplanmış bir siyasetçinin kuyruklu yalanı olarak şu an bile hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

Elbette dar ve orta gelirli, muhtaç ve yoksul vatandaşlarımıza her desteğin verilmesi sosyal devlet anlayışının bir mecburiyetidir.

Aynı şekilde emeklilerimizin, memurlarımızın, işçilerimizin, esnaflarımızın, çiftçilerimizin ekonomik ve hayat standardının yükseltilmesi siyasi ve manevi sorumluluk listesinde ilk sıralardadır.

Ancak CHP’nin siyasi ve ekonomik temelli söz ve eylemleri esasen çelişkiler yumağıdır, dişe dokunur ve sadra şifa hiçbir plan, proje ve teklif ihtiva etmemektedir.

CHP’nin tek yaptığı bol keseden atıp tutmaktır.

Üstelik parti içi gerilim ve hesaplaşmalar CHP yönetimini sürekli zora sokmakta, gündeme değiştirme hevesi de kursaklarında kalmaktadır.

Krizlerin, kulislerin ve kutuplaşma dalgalarının partisi CHP’dir.

Bu kimliksiz ve köşesiz partinin siyasi kozmik odası işgale uğramış, güvenlik duvarları yıkılmış, karar ve irade bünyesi çoklu organ yetmezliğiyle komaya girmiştir.

Yumuşama dayatması altında Türkiye’nin, Türk siyaset ve demokrasi sisteminin ilkelerinden uzaklaşması, gene yumuşama dekoru altında ihanetin ve melanetin aklanma ve temize çıkarma uğraşları stratejik bir tuzak olarak karşımızdadır.

Bu tuzağın kurnaz mimarı da dış güdümlü zillet cephesidir.

Politikasızlık içinde kıvranan, rotasını kaybeden, istikametinden şaşan CHP yönetiminin yumuşama veya normalleşme çağrıları zemzem diye ikram edilen baldıran zehrinden başka bir şey değildir.

Nitekim CHP Genel Başkanı’nın Kıbrıs sorununun çözümünü vatan toprağından pay vermekle mümkün olacağını söyleyen eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı ziyaret etmesi akıl tutulması olduğu kadar 50’inci yıl kutlamalarına gölge düşüren bir aymazlıktır.

Yunanistan Başbakanı’nın Güney Kıbrıs’ı ziyareti sırasında, Türk askeri ve Türkiye’nin garantörlüğünün olmayacağı bir çözümden bahsetmesi CHP’nin Kıbrıs’ta aradığı ve arzuladığı normalleşme hezeyanın bizatihi somut karşılığıdır.

CHP yönetiminin milli tezlerimizi ve üzerinde oynama yapılamayacak egemenlik çıkarlarımızı müdafaada vahim nitelikli tenakuz ve çarpıklık içinde olduğu besbellidir.

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’inci yıldönümü münasebetiyle Kıbrıs Türk halkıyla kucaklaşmak, hasret gidermek, ortak bir gelecek etrafında kenetlenmek kuşkusuz milli bir heyecan yaratmıştır.

Türk milleti tek yürek halinde Kıbrıs davasına inanmakta ve arkasında durmaktadır.

Kıbrıs Türklüğünün zulümden ve zulmetten kurtuluş gününde soydaşlarımızla beraber olmaktan, bu kutlu günde kabaran milli coşkuya şahit olmaktan şahsım adına büyük bir memnuniyet duyduğumu bilvesile açıklamak boynumun borcudur.

Kıbrıs, sadece üzerinde hayat sürülen bir ada değil, Türk milletinin tarih, şehitlik, kardeşlik, var oluş anıtıdır.

Kıbrıs, muhterem ceddimizin göz nuru, gönül yurdu olmasının yanı sıra; siyasi, stratejik, kültürel, ekonomik, jeopolitik miras ve müktesebatıyla bölgenin ve küresel sistemin kilit taşıdır.

Bu nedenle tüm dikkatlerin odağı Kıbrıs’tır.

Öteden beri açık veya gizli hesaplaşmaların, medeniyetler ve milletler arası devam edegelen seri ve sert mücadelelerin ağırlık merkezi Kıbrıs’tır.

Kıbrıs Türklüğünün egemenlik haklarını ve tarihi emanetlerini göz ardı eden, yok sayan, hatta imhası için fırsat kollayan karanlık çevrelerin tahrikleri, tacizleri ve tuzakları hiç bitmemiştir.

On yıllar boyunca çözümsüzlüğün çözüm olarak dayatılması, kurulan müzakere masalarının ve makul uzlaşma vasatının tahrip edilmesi boşuna değildir.

Çünkü Kıbrıs’ta barış, huzur ve refah ikliminin tesisinden ödü kopanlar vardır ve bunların oyunları kesintisiz şekilde sahne almaktadır.

Kıbrıs Türklüğünün onuruyla, milli kimliğiyle, dahası var oluş haklarıyla birlikte bağımsız yaşama gayesine tahammülsüzlük gösterenlerin nasıl bir yanlışa düştükleri her türlü izahtan varestedir.

Girit’te ne yapıldıysa Kıbrıs’ta da aynısı planlanmıştır.

Şayet Türkiye’nin 50 yıl önce müdahalesi olmasaydı Kıbrıs Türklüğü Hocalı’da, Kerkük’te, Doğu Türkistan’da ve Gazze’de yaşanan dramların, acıların ve insani felaketlerin aynısıyla karşılaşması mukadderdir.

Sanmasınlar ki; Taşkent, Taşpınar, Sinde, Gönyeli, Yuvalı, Paşaköy,  Kanlı Noel, Limasol, Gazi Mağusa, Geçit Kale, Murat Ağa, Sandallar, Atlılar katliamlarını unuttuk.

Sanmasınlar ki, bebeklerimize, çocuklarımıza, kadınlarımıza, masum ve mazlum soydaşlarımıza yönelik kanlı saldırıları hafızamızdan çıkardık.

50 yıl önce, Ada’dan yükselen çığlıklara, kardeşin kardeşe feryat içindeki çağrılarına sessiz ve seyirci kalamazdık.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti, Zürih ve Londra Antlaşmalarından kaynaklanan garantörlük hakları temelinde 20 Temmuz 1974 sabahı “Ayşe'yi tatile, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerini de Kıbrıs”a göndermiştir.

Bu askeri çıkarma Kıbrıs Türklüğünün hürriyetini, can ve mal güvenliğini, asayiş ve barış özlemlerini temin hedefini esas almıştır.

O günlerden bugünlere, düşmanca muamelelerin, insanlık dışı eylemlerin failleri ortadadır.

Yakıp yıkan, kırıp döken, vurup öldüren EOAKA çetelerine karşı beklenen, yolu gözlenen Türkler gelerek soydaşlarına hayat vermiştir.

Husumet cephesinin beli kırılmış, Osmanlı şamarı yüzlerine inmiştir.

Ada’nın ilhakına heveslenenlerin hayalleri Akdeniz’e gömülmüştür.

Bu Harekât çiğnenmek ve öğütülmek istenen Kıbrıs Türklüğünün dirilişine ve ölü toprağını silkeleyip atmasına muzaffer bir hizmettir.

Kıbrıs’ta işlenen vahşi cinayetlere, yapılan baskı ve zulümlere sözde medeni ülkeler tepkisiz kalırken, hatta alttan alta körüklerken, Türkiye haksızlığa boyun eğmemiş, soydaşlarımız çaresiz ve kimsesiz bırakılmamıştır.

20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Türkünün gözyaşları silinmiştir.

20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Türkünün ağıtları dindirilmiştir.

Beşparmak Dağları’na istiklal şerefinin ebediyen çıkmayacak izleri şehit kanlarıyla kazınmış, Kıbrıs’taki Türk varlığının ebedi varlığı nice kahramanlıklarla yazılmıştır.

Mehmetlerimizle Mücahitlerimiz ele ele vererek eziyetlere, çilelere, işkencelere, saldırılara ve suikastlara cesaretle direniş sergilemişlerdir.

Kıbrıs Türklüğü bir yanda hürriyetine kavuşurken diğer yanda Türk milleti Ada’ya barışın hakim olmasıyla ilgili kesin tavrını ve tarafını göstermiştir.

Geçen günlerde Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Yunanistan Savunma Bakanı’nın, 50’inci yıl kutlamalarını karalamak için “Kıbrıslı Türklerin utanç şenlikleri” iftirası atması, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığından rahatsızlığını telaffuz etmesi kabalık, korkaklık, su katılmamış küstahlık olarak değerlendirilmelidir.

50’inci yıl kutlamalarına utanç şenlikleri demek bir müstevlinin hezeyanı, bir utanmazın hesap hatasıdır.

20 Temmuz Barış Harekatı, Kıbrıs Türklüğüne karşı yapılan soykırım teşebbüslerini sonlandırmış, EOKA’cılara bedel ödetmiş, Kıbrıs’ın bir Helen adası olmasını engellemiş, Kıbrıs Türkünün varlığını güvence altına alarak müteakiben 50 yıllık barış ve istikrar döneminin kapısını açmıştır.

Bundan dolayı Türk düşmanları huzursuzdur, sancılıdır, uykuları kaçmıştır.

Kıbrıs Türklüğü duruşuyla, haklı mücadelesiyle, uluslararası hukuk kapsamındaki tanınma çabalarıyla ve Türkiye’nin sonuna kadar desteğiyle muhasımları çileden çıkarmaya devam edecektir.

Bir Yunan şarkıcının İzmir Çeşme’de Türk bayrağına ve Atatürk posterine karşı sergilediği saygısızlık ile egemenliğimiz altındaki bazı adalarda fiili durum yaratılması sabrımızı zorlayan ilkel ve istilacı ahlaksızlığa bir başka örnektir.

Bu kafa yapısıyla iyi komşuluk hukuku ilişkisi kurmanın ne kadar mümkün ve muhtemel olduğu ayrıca ele alınmak durumundadır.

Kronikleşen ve düğümlenen Kıbrıs sorunu başından itibaren çözümden ürkenlerin, haksızlığa ve hukuksuzluğa çanak tutanların eseridir.

1978 yılında Amerikan-Kanada planıyla başlamak üzere, malum sorununun halline ilişkin pek çok siyasi ve diplomatik mesai harcanmıştır.

Her seferinde çözümü sabote eden, mutabakata yanaşmayan Rum tarafı olmuştur.

Kıbrıs Türklüğünü azınlık mertebesine indirmek isteyenler kaotik atmosferden beslenen anarşik zihniyet ve zorbalardır.

İki devletli vizyona kapalı duranlar, bununla yetinmeyip Kıbrıs Türklüğünün müktesep haklarını ve eşit statüsünü yok sayanlar artık bizim gündem konumuz, muhatabımız ve ciddiyetle konuşulacak muadilimiz değildir.

CHP Genel Başkanı’nın, Kıbrıs’ta federasyon tezine ve AB sürecine aynen döneceklerini iddia etmesi Rumların değirmenine su taşıma gafletidir, çatlak bir sestir ve esef verici bir savrulmadır.

Kıbrıs’ta eşit haklara sahip iki halk vardır.

Kıbrıs’ta egemen iki devlet bulunmaktadır.

18 Temmuz 2024 tarihinde TBMM’de kabul edilen, “Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’inci Yıldönümü” başlıklı tezkerede;

“Kıbrıs Türk devletinin uluslararası toplumun bağımsız ve eşit egemen bir üyesi olarak hak ettiği yeri alması daha fazla tehir edilemez” açıklaması tarihi önemdedir, bunun dışında bütün seçenekler müzakere ve mutabakat dışıdır.

Bu gerçekler hilafına adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm ortamının yeşermesi hayal ötesi bir beklentidir.

Ağır yaptırımlarla, haksız kısıtlamalarla, mesnetsiz ambargolarla Kıbrıs Türklüğünün taviz verip pes etmesini düşünenler inanıyorum ki yanıldıklarını er veya geç anlamak zorunda kalacaklardır.

Eşitlik temelinde çözümden kaçmak bir defa çözümsüzlüğü siyasi strateji görenlerin hem tahakkümü hem de vurgun yemiş mantığıdır.

Kıbrıs Türklüğünün eşit statüsüyle egemen eşitliği mutlaka teyit ve tescil edilmelidir.

Uluslararası toplum Kıbrıs Türk halkının mahkum edildiği hukuk dışı ve insan haklarına aykırı izolasyonlara derhal son vermelidir.

Kıbrıs Türk devleti muhakkak tanınmalıdır.

Bunun dışında her öneri, her temenni ölü doğmaya müstahaktır.

Barış ve hürriyet üzerine bina edilen Kıbrıs Türk devleti ümit ediyorum ki, günü ve saati geldiğinde dünya çapında tanınacak, uluslararası toplumun eşit ve bağımsız bir üyesi olduğu tasdik edilecektir.

Artık başkaca bir alternatif kalmamıştır.

2022 yılının Kasım ayında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nda ve Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi’nde gözlemci üye statüsü kazanması, uluslararası sistemde tanınması açısından ciddi bir adımdır.

Bu adımın daha da ilerletilmesi, daimi üyelikle perçinlenmesi önümüzdeki en sıcak gündem konusu olmalıdır.

Kıbrıs Türklüğü Türk dünyasının ayrılamaz parçasıdır.

Bu hususta yoğun çaba gösteren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Türk Devletleri Teşkilatı’nın diğer üye ülkelerinin liderlerine özellikle teşekkür ediyorum.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Gambiya’nın başkentinde düzenlenen 15’inci İslam İşbirliği Teşkilatı Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Kıbrıs Türklüğünün resmi olarak temsil edilmesi çok ciddi bir gelişmedir.

Unutulmamalıdır ki Kıbrıs Türk’ü asla yalnız değildir, asla kimsesiz değildir, asla yetim değildir.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Anavatan Türkiye, Kıbrıs Türk vatanını her şart altında bağrına basmaya, anıda olduğu gibi acıda ve sevinçte de bir olmaya, ortak bir gelecek ülküsü etrafında tek nefes olmaya her zaman olduğu gibi yine hazırdır, buna kararlıdır.

Allah’ın izniyle Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine birlikte ulaşılacaktır.

Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar tarafından 2021 yılında Cenevre’de muhataplarıyla paylaşılan çözüm vizyonu egemen eşitliğin ve eşit statünün tezahürü için tek çare, tek çıkar yoldur.

Bizim de iki devletli çözüm vizyonuna desteğimiz tamdır.

Ada’da iki halkın çıkarını ve varlığını, aynı zamanda eşit egemenlik haklarını müzakere etmekten kaçan ve kaçınan bir anlayışın barışa hizmeti düşünülemeyecektir.

Kıbrıs’ın huzuru demek Doğu Akdeniz’in huzuru demektir.

Bu huzur ortamı içinde, Akdeniz’in potansiyel yer altı kaynaklarının adaletli ve hukuk temelli paylaşımından başka bir seçenek de bize göre yoktur.

Kıbrıs’ın refahı bölgenin yükseliş ve toparlanışı demektir.

Şartlar ne olursa olsun Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile güçlü dayanışmasını sonuna kadar azimle sürdürecek, dostluk ve kardeşlik köprülerini titizlikle koruyacaktır.

20 Temmuz 1974 yılının kutlu iradesi her zaman yaşayacaktır.

Yükselen Türkiye, aynı şekilde yükselen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti anlamına gelecektir.

Çünkü bizim iki devletimiz olsa da, milletimiz tekdir, adı da Türk’tür.

Ada’nın ve tarihin gerçeklerinden tamamıyla kopuk, maksimalist, dürüstlükten uzak ve şımarık bir anlayışla Kıbrıs’ın tamamında hak iddia edenlerin ulaşacağı hiçbir yer yoktur.

Güney Kıbrıs’ı İsrail’in lojistik merkezi haline getirme çabaları, Rum yönetiminin Yunanistan’la dayanışma içinde Larnaka’da deniz üssü kurma girişimleri istikrarsızlık ortamını tırmandırmaktan ve Gazze katliamına destek vermekten başka bir anlam taşımayacaktır.

Bu yanlışın faili olanların samimi değildir.

Umudum bu vahim skandaldan geri dönülmesidir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kurduğu tarih, kültür ve stratejik üssü her türlü mütecaviz emele cevap niteliğindedir ve gerekirse askeri olarak da tahkim edilmelidir.

Çözüm yollarını tıkayarak alınacak bir mesafe, ulaşılacak bir hedef yoktur.

Verilen sözde durmak bir erdemdir.

Kıbrıs Türklüğü erdemlidir, sözü de senettir.

Egemen eşitlik temelinde yapılacak müzakereleri reddedenlerin, Kıbrıs Türk devletiyle Türkiye’nin alternatifsiz olmadığını bilmelerinde yarar vardır.

Konuşmamı sonlandırmadan evvel, Kıbrıs Türklüğünün 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum.

Hepinizin, hepimizin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlu olsun diyorum.

Aziz Türk milletini ve Kıbrıs Türklüğünü inanmışlıkla yaşatan muhterem soydaşlarımızı hasretle, hürmetle ve muhabbetle kucaklıyor, en iyi dileklerimi paylaşıyorum.

50 yıl evvel Ada’da Enosis barbarlığına karşı ayağa kalkan,

Bu vesileyle sönmeyecek bağımsızlık meşalesi yakan şehit Mehmetlerimize,

Şehit mücahitlerimize,

Dehşet verici saldırılarla hayattan kopartılan Kıbrıslı Türklere,

Kıbrıs davasının yılmaz müdafisi Merhum Dr.Fazıl Küçük ile Merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.

Hayatta olan gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.

20 Temmuz 1974’de, hiçbir tereddüde düşmeden, küresel tehdit, telkin ve tesirlere aldırmadan Ada’ya barış ve huzur getirmek, Kıbrıs Türklüğüne can simidi uzatmak maksadıyla doğrudan doğruya müdahale kararı alan 37’nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin haysiyet ve hamiyet sahibi üyelerini saygıyla anıyorum.

Tarihi karar ve mesajımızı tekraren haykırıyorum: Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün yurdudur, her zaman da böyle kalacaktır.

Basın toplantımızın sonunda hepinizi saygılarımla selamlıyor, teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.