Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin Değerli Dava Arkadaşlarım, Basınımızın Değerli Temsilcileri, Basın toplantımıza katılan bütün arkadaşlarımı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Anayasaya yargısı tartışmaları ve siyasi gerilim ve çekişmelerle geçen çalkantılı bir dönem sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi 31 Temmuz 2008 günü tatile girmiştir. Yüce Meclis’in ikinci yasama yılında siyasi gündemi belirleyen başlıca gelişmeler Anayasa Mahkemesi’ndeki dava süreçleri olmuştur.
Hukukla milli irade çatıştırılmış, Siyaset kurumu ile Anayasal yargı karşı karşıya getirilmiş, Anayasa Mahkemesi’nin meşruiyeti ve kararlarının hukukiliği sorgulanmış, Anayasal kurumlar arasında yetki tartışması yaşanmış ve, Bu kavga ortamında başta siyaset kurumu olmak üzere bütün kurumlar yara almıştır.
Daha önce toplanmasını gerektirecek bir gelişme olmadığı takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üçüncü yasama yılı çalışmaları, mübarek Ramazan ayından sonra 1 Ekim 2008’de başlayacaktır.
Başörtüsü ve AKP’nin kapatma davalarında Anayasa Mahkemesi’nin beklenen gerekçeli kararlarının çok ciddi siyasi ve hukuki etkileri ve sonuçları olacağı bir gerçektir. Yüce Mahkemenin gerekçeli kararlarının niteliğine ve içeriğine bağlı olarak, siyasetin alanının daralması ve Parlamento’nun yetkilerine ilişkin olarak sınırlı bir çerçeve çizilmesi durumunun ortaya çıkması ciddi bir ihtimal olarak karşımızdadır.
Meclis’in tatile girdiği bu nisbi sükunet ortamında, bu konularda doğru tespit ve teşhislere dayalı gerçekçi ve soğukkanlı bir değerlendirme yapılması ve önümüzdeki sürece fikri bakımdan hazırlıklı olunması büyük önem taşımaktadır. Bugünkü basın toplantımızda bu konulardaki görüş ve değerlendirmelerimizi aziz milletimizle paylaşmak ve siyasi partilerin üzerinde gereğince duracaklarını temenni ettiğimiz bazı somut düşüncelerimizi dile getirmek istiyorum. Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü konusunda 5 Haziran 2008 tarihinde aldığı Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal kararının gerekçesi bugüne kadar açıklanmamıştır. Bu kararın hukuki sonuçları ve siyasi yansımaları gerekçeli kararla açıklık kazanacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama yetkisi, Anayasa’nın açıkça belirlediği sınırlar dışında genel, mutlak ve münhasır bir yetkidir.
Yüce Mahkemenin milli iradenin tecelli ettiği yegâne merci olan Meclis’in iradesini hiçe sayarak Anayasa’da belirlenen çerçevenin dışına çıkıp yasama yetkisini sınırlandırması, demokratik parlamenter rejim açısından savunulabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu çerçevede, Meclis’in hukukunun korunması ve yetkilerine sahip çıkılması için yapılması gereken makul ve meşruiyet sınırları içinde kalacak düzenlemeleri iyi niyetle değerlendirmeye hazır olduğumuz kamuoyuna açıklanmıştır. Bu düzenlemelerde, büyük Meclis çoğunluğu nedeniyle sayısal anlamda belirleyici olacak parti AKP’dir. Ancak, Başbakan Erdoğan bu konudaki çağrımızı bugüne kadar karşılıksız bırakmış ve Parlamentonun hukukuna sahip çıkması konusunda ne düşündüğünü somut olarak ortaya koyamamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda bugün de aynı noktada durmaktadır. Değerli Dava Arkadaşlarım, Basınımızın Değerli Mensupları, Önümüzdeki dönemde siyasetin hareket alanını etkileyecek ikinci unsur, AKP’nin kapatılması istemiyle açılan davanın sonuçları olacaktır.
AKP’nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğuna 10’a 1 gibi büyük bir çoğunlukla hükmetmiş, Ancak parti kapatma için gerekli nitelikli çoğunluğa ulaşılamadığından hazine yardımından mahrumiyet cezası vermiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Anayasal yargı sürecinin AKP’nin kapatılmamasıyla sonuçlanmasından demokrasi ve rejimin geleceği açısından memnuniyet duymuştur.
Bu dönemde yapılan değişikliklerle parti kapatma için odak olma katı esaslara bağlanmış, nitelikli çoğunlukla karar alma şartı getirilmiş ve parti kapatma yerine hazine yardımının kesilmesi alternatif bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. 2002 yılından bu yana büyük bir Meclis çoğunluyla tek başına iktidarda olan AKP’nin, şimdi şikâyet ettiği parti kapatma konusunda altı yıldır hiçbir adım atmamış olmasının, demokrasi ve milli iradeye sahip çıkma açısından ifade ettiği samimiyetsizlik derecesini Türk milletinin takdirine bırakmak isterim.
Bu bakımdan önümüzdeki dönemde siyaset kurumunu karşısına çıkabilecek tablonun iyi anlaşılması için, Yüce Mahkemenin bu kararının doğru okunması ve doğuracağı hukuki ve siyasi sonuçların doğru değerlendirilmesi mutlak bir zorunluluktur.
AKP ile ilgili olarak ilk önce suç tespitinde bulunmuş, Anayasa’nın yasakladığı faaliyetlerinin odağı haline geldiğine hükmetmiş ve, Bu suç için Anayasa’da öngörülen bir ceza yaptırımı uygulayarak partiyi mahkûm etmiştir. Anayasa’da belirlenen siyasi partilerin uyacakları esaslara aykırı hareket ettiği mahkeme kararıyla tescil edilen AKP’ye verilen ceza, bu bakımdan basit ve sıradan bir ihtar cezası değil, mahkûmiyet cezasıdır. Daha ağır yaptırım olan parti kapatma yerine, diğer bir cezai yaptırım olan hazine yardımından mahrumiyet cezasına çarpıtılması, kararın özü ve esasının Anayasa’ya aykırı faaliyetlerden mahkûmiyet olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Mahkeme bu tespiti yapmakla AKP’yi daimi Anayasa gözetimi ve denetimi altına almış ve Bundan sonraki faaliyetlerini izleyecek hukuki bir kontrol mekanizması tesis etmiştir.
İddianamedeki hangi delilleri odak olma tespitinde geçerli sayıldığı gerekçeli kararla anlaşılacak ve bunlar AKP için önümüzdeki dönemde aşılamayacak kırmızıçizgiler ve davranış kodları olacaktır. Gerekçede yer alacak tespit ve yorumların AKP’nin ötesinde siyaset alanının sınırları üzerinde kısıtlayıcı etkiler yaratması ve siyasi partilerin hareket sahasını daraltıcı sonuçlar doğurması da ihtimal dışı sayılamayacaktır. Böyle bir durumda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Anayasa’dan kaynaklanan görev, yetki ve sorumlulukları yeni bir çerçeveye oturtulmuş ve bu konularda Yüce Meclis için yasak alanlar belirlenmiş olacaktır. Bu nedenlerle Anayasa Mahkemelerinin gerekçeli kararı sadece AKP’yi değil, topyekün siyaset kurumunu ve TBMM’ni de yakından ilgilendirmektedir. Değerli Basın Mensupları,
İktidardaki bir partinin böyle bir cezaya çarptırılması ve bu suretle siyasi ehliyet ve meşruiyetinin şaibeli hale gelmesi, normal ve sürdürülebilir bir durum olarak görülemeyecektir. Türkiye’nin, devletin temel ilkelerine aykırı faaliyetlerinin odağı olduğu mahkeme kararıyla tespit ve tescil edilmiş bir partinin hükümeti tarafından yönetilmesi, demokratik rejimlerde doğal sayılan ve pek rastlanılan bir durum değildir. İktidar partisinin böyle bir mahkûmiyet sonrası sürekli kapatılma tehlikesi altında görevini sürdürmesi siyasi istikrar açısından ciddi bir risktir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kaynağını Anayasa’dan alan görev, yetki ve fonksiyonlarının mahkeme kararıyla sınırlandırılması, bunlar üzerinde ipotek ve rehin tesisi anlamına gelecek kısıtlamalara tabi tutulması, kuvvetler ayrıldığı ilkesini zedeleyecek, toplumsal ve siyasi tıkanıklara yol açacaktır.
Bu nedenle Türkiye, Anayasa yargısı süreçleri sona erse de, yaşanan son bunalımdan normalleşme sürecine geçememiş, yeni gerginlikler üretmeye müsait bir alacakaranlık dönemine girmiştir.
Başta AKP olmak üzere herkes yaşanan bu süreçten gerekli dersleri çıkarmak ve demokratik rejimin geleceğini her düşüncenin üstünde tutan bir bakış açısı geliştirmek durumundadır. Siyasi partilerin demokrasi ortak paydasında buluşarak bu konuda siyasi bir tavır sergilemeleri, kendi varlık nedenlerinin bir gereği olarak görülmelidir.
- Çok geniş bir tabanı olan bu yöndeki beklentilerinin hayata geçirilmesinin şartlarını hazırlamak için, ilk önce yeni dönem ve yeni sayfa beklentilerinin somut içeriğine açıklık kazandırmak gerekmektedir.
Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Bu sorumlu siyaset anlayışımızın bir icabı olarak önümüzdeki dönem izlenmesi uygun olacak yaklaşımın yol haritası ve kavramsal temeli niteliğindeki 9 ana noktada toplanan somut düşüncelerimizi bu vesileyle aziz milletimizin ve siyasi partilerin değerlendirmelerine sunmak istiyorum. 1. Türkiye’de siyaset anlayışları temelden gözden geçirilmeli ve değişmelidir. Gerginlikten beslenen, hukukla sorunlu, ortak değerlerle kavgalı ve bunlar üzerinden siyasi rant peşinde koşan çatışmacı siyaset anlayışları ve alışkanlıklarının çıkmaz sokak olduğu artık görülmelidir. Siyasetin ahlaki bir temele dayandığı, demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olacağı, aşırılıkların törpülendiği ve Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini ortak payda olarak kabul eden yeni bir siyaset anlayışı hakim kılınmalıdır. 2. Türkiye çok tehlikeli bir cepheleşme sürecine mahkum edilmiştir. Devletin temel nitelikleri, demokratik rejim ve ortak değerler siyasi ve toplumsal çatışma alanı haline getirilmiştir. Bu tehlikeli süreç ne pahasına olursa olsun durdurulmalı, Türkiye’nin milli birliğine, huzuruna, dayanışmasına ve demokratik rejime sahip çıkılmalıdır. Değerlerin çatışması yerine bunlar etrafında toplumsal kucaklaşma ve bütünleşme dönemi başlatılmalıdır. Toplumsal huzursuzluk kaynağı olan sorunlar, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamında ele alınıp geniş tabanlı ve kamu vicdanında karşılık bulacak çözümlere kavuşturulmalıdır. 3. Parlamenter demokrasilerde egemenliğin yegâne sahibi millettir. Siyasi iktidarların meşruiyet kaynağı da milli iradedir. Milli iradenin tecelli ettiği yegâne merci Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hangi düşünce ve gerekçeyle olursa olsun demokratik rejime ve Parlamento’nun Anayasal yetkilerine dışarıdan her türlü müdahale gayri meşrudur ve kabul edilemezdir. 4. Türkiye Büyük Millet Meclisi devletin kuruluş ilkelerine, Türk milletinin ortak değerlerine, Türkiye’nin huzuruna ve kardeşliğine, Parlamento’nun itibarına ve yetkilerine ve siyasetin ahlakına sahip çıkmak zorundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde siyasi diyalog kanallarının açık olmaması siyaseti de tıkamaktadır. Özellikle iktidar ve ana muhalefet partisi arasında süregelen kayıkçı kavgası, Türkiye’yi iki zıt kutupun çatıştığı bir gerginlik denklemine hapsetmiştir. Siyasi partilerin ülke sorunları hakkında farklı düşüncelerle sahip olmaları doğaldır. Ancak, Türkiye’nin kaderini ilgilendiren hayati konularda siyasi düşünce ve hesapları aşan milli bir bilinçle hareket edilmesi ve milli bir seferberlik ruhu sergilenmesi hayati öneme haizdir. Bu durumun sürmesi Türkiye’nin ufkunu karartacaktır. 5. Bu bakımdan Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde siyasi partilerin üzerinde anlaşacakları asgari müştereklerin tespiti için siyasi diyalog kanalları açılmalı ve bu konuda ortak bir çalışma başlatılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda somut katkı sağlamaya hazırdır. Diğer siyasi partilerin de Türkiye’yi rahatlatacak böyle bir ortak tavrın gereğine ve yararına inanmaları halinde, bu konudaki somut düşüncelerimiz ortaya konulacaktır. 6. Türkiye Büyük Millet Meclisi siyasi ve ahlaki yozlaşma ile mücadelede Türk toplumuna öncülük yapmak durumundadır. Parlamento’nun itibarını koruması, kamu vicdanını rahatsız eden konularda Meclis’in ahlaki bir duruş sergilemesine bağlıdır. En büyük teminatı siyaset kurumunun fazileti ve ahlaki olan demokratik rejiminin geleceği de buna bağlıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi son dönemde aşınmaya uğrayan itibarını yeniden kazanmak için bu konularda Türk milletine örnek olmalıdır. 7. Bu mülahazalarla şu hususların öncelikli olarak ele alınması yararlı olacaktır.
Bu durumun siyasi ahlak açısından izahı güçtür. Temiz, dürüst ve namuslu siyaset için rehber niteliğinde bir “siyasi ahlak kodu” üzerinde çalışmak amacıyla TBMM süratle harekete geçmelidir. Siyasi partilerin ve yönetim kadrolarının her kademedeki faaliyetlerini etik esaslara bağlayacak bir Siyasi Ahlak Yasası hazırlanması için TBMM bünyesinde özel bir çalışma grubu oluşturulmalıdır. Mal bildirimi rejiminin yeni esaslara bağlanması, milletvekillerinin iş takibi gibi faaliyetlerde bulunmasına etkili yaptırımlar getirilmesi gibi hususlar bu kapsamda ele alınmalı ve yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
Demokratik sistemin varlığını tehdit eden ve devlet kurumlarına olan güveni sarsan ahlaki kirlilik ve yolsuzluklarla kararlı ve etkili mücadele edilmesi “temiz siyaset-temiz yönetim” anlayışının hakim kılınması için elzemdir. Milliyetçi Hareket Partisi, yolsuzlukla mücadeleyi milli siyaset anlayışının temel unsuru olarak görmektedir. Bu konuda kapsamlı bir program ortaya koyan MHP, 1999, 2002 ve 2007 Seçim Beyannamelerinde; Yolsuzlukları önlemek, bunlarla etkin bir mücadele için gerekli politikaları belirlemek ve ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon sağlamak üzere özerk yapıda bir “Yolsuzlukla Mücadele Kurulu” oluşturulması, Her alanda yozlaşmanın önlenebilmesi için kamu yönetimi, sivil toplum örgütleri ve özel teşebbüsü kapsayacak temel ahlak yasaları çıkarılması ve, “Kamu Denetçiliği Sistemi”ne geçiş için gerekli anayasal ve yasal alt yapı oluşturularak bu sistemin hayata geçirilmesi konularında Türk milletine somut taahhütlerde bulunmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi yolsuzluklarla mücadeleyi öncelikli bir konu olarak ele almalı ve yolsuzluklarla topyekün mücadele için bir Milli Program hazırlamalıdır. Bu konuda daha önce TBMM tarafından hazırlanan raporları güncelleştirmek ve yasama, yürütme ve yargıyı kapsayacak şekilde somut öneri ve tedbirler geliştirmek amacıyla özel bir komisyon kurulmalıdır.
Milletvekilleri dışında dokunulmazlıktan yararlanan diğer kesimlerin durumu, milletvekillerinin soruşturulması ve yargılanmalarının tabi olacağı esaslar ile bu konuda görevli olacak yargı organları hakkındaki kapsamlı düzenlemeler bu komisyonda ele alınmalı ve en kısa sürede sonuçlandırılmalıdır. Milletvekili dokunulmazlığının kamu vicdanının kabul edeceği makul esaslara bağlanması Parlamento’nun üzerindeki bir şaibeyi de kaldıracak ve ahlaki temellere dayalı siyasetin önünü açacaktır. 8. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokratik hukuk devletinin hayatiyet kaynağı ve yaşam sigortasıdır. Devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin en rasyonel şekilde dengelenmesi ve bunların uyumlu bir şekilde icra edilmesi hayati önem taşımaktadır. Son dönemde Parlamento ile Anayasal yargı arasında yetki aşımı ve çatışması ekseninde gelişen tartışmalar ve gerginlikler yaşanmıştır. Sağlam teminatlara bağlanmış yargı bağımsızlığı ve Anayasa yargısının demokratik rejim için hayati önemi her türlü tartışmanın üstündedir. Ancak, hiçbir organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı da Anayasa’nın amir hükmüdür. Parlamento ile Anayasa Mahkemesi arasındaki ilişkilerin son içtihatlar ışığında yeniden değerlendirmeye tabi tutulması ve devletin temel organları arasında yetki çatışması ve aşımını önlemek için ilgili Anayasa hükümlerinin gözden geçirilerek yeni düzenleme ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekli hale gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, bu düşüncelerle Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri dahil olmak üzere, bu amaçla Meclis bünyesinde mümkün olabilecek en geniş tabanlı bir mutabakatla yapılması kararlaştırılacak değişiklikleri samimiyetle ele almaya ve 70 milletvekili ile bu sürece katkıda bulunmaya hazırdır. 9. AKP hakkında kapatma davası sonuçlanmış olmasına rağmen parti kapatma konusu siyasi gündemdeki önemini ve sıcaklığını korumaktadır.
Bu konudaki ilke tutumumuz AKP’nin kapatılmasın için dava açılmasından hemen sonra bütün açıklığıyla ortaya konulmuştur.
- Bu anlayışla hareket eden Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda somut bir düşünce geliştirmiş ve bunu tartışılması amacıyla başta AKP ve CHP olmak üzere siyasi partilerin değerlendirmesine sunmuştur.
- Siyasi Partilerin Anayasa ve kanunlar çerçevesinde faaliyet göstermeleri ve tüzük veya programları ile eylemlerinin devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine ve Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan değer esaslara aykırı olamayacağı temel bir normdur. - Tüzük ve programları Anayasamıza aykırı olan partilerin mevcut yasal usuller izlenerek kapatılması, üzerinde tartışma yapılamayacak bir husustur. MHP’nin önerisi, münhasıran siyasi partilerin 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerden ötürü kapatılmasıyla ilgili düzenlemenin gözden geçirilmesini amaçlamaktadır. Mevcut düzenlemeye göre bir siyasi partinin bu nedenle kapatılması için, bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekmektedir. Odak haline gelmenin şartları ve kriterleri de 69. maddede ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu çerçevede, bu nitelikteki fiilin parti üyelerince yoğun biçimde işlenmesi ve bu durumun parti yönetimi ve organları tarafından benimsenmesi veya bu fiillerin doğrudan bu organlarca işlenmesi şartı getirilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, bu hükmün gözden geçirilerek, bu filleri işleyen parti üyeleri, yöneticileri ve milletvekillerinin bireysel olarak doğrudan sorumlu tutulacağı bir düzenlemenin hayata geçirilmesini öngörmektedir. Bu yaklaşımın uygun görülmesi halinde, bu gibi durumlarda partinin hükmi şahsiyet olarak kapatılması yerine, bu fiillerin sorumluları hakkında cezai soruşturma ve yaptırım uygulanmasını, milletvekili dokunulmazlığının da buna göre yeniden düzenlenmesini öngören yeni bir Anayasal çerçeve oluşturulabilecektir. Terörü destekleyen ve bunu bölücü amaçları için bir araç olarak gören siyasi partiler bu düzenlemenin kapsamı dışında tutulacaktır.
Değerli Basın Mensupları, Milliyetçi Hareket Partisi’nin parti kapatma konusundaki bu amaçlara yönelik önerisi bugüne kadar ciddi bir biçimde tartışılmamıştır. AKP sözcülüleri önerimizin amacını ve anlamını saptırarak bunun Sayın Başbakan’ı hedef aldığını ve “Verin Başbakanı, alın partinizi” mantığına dayandığını öne sürmüşlerdir.
- Anayasa Mahkemesi önündeki kapatma davası sürerken ve AKP’nin kapatılması ve Sayın Başbakan’ın siyasi yasaklı hale gelmesi ihtimali mevcutken gösterdiğiniz bu tepkilerin bugün temeli kalmamıştır. Dava bitmiş, AKP kapatılmamış ve Sayın Başbakan siyasi yasakla cezalandırılmamıştır. Bu durumda bireysel sorumluluğu esas alan düzenleme, sürmekte olan bir davayla ilgili olarak ve mahkeme sürecini etkileyecek şekilde değil, ileriye dönük olarak yapılacaktır. Geçmişte bu konuda öne sürdüğünüz gerekçe ve mülahazaların hiçbirisi artık geçerli değildir.
Bu görüşlerimiz geliştirilmeye ve derinleştirilmeye açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi siyasi partilerin bu konular üzerinde bir değerlendirme yaparak, görüşlerini kamuoyu önünde ortaya koymalarını beklemektedir. Dile getirdiğimiz bu hususların ilke olarak kabul görmesi durumunda, bu unsurlardan hangilerine öncelik verileceği gibi konularda mutabakata varılması zor olmayacaktır. En azından Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu süreçte önyargısız ve sorumlu bir tutum izleyeceğinden herkesin emin olmasını isterim. Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, 18 Ağustos 2008 günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamada AKP hükümetinin Avrupa Birliği’ne taahhüt belgesi niteliğindeki Üçüncü Ulusal Program hazırlıklarının tamamlandığı ve görüşlerinin alınması amacıyla siyasi partilere bilgi verileceği ifade edilmiştir. Ulusal Program’ın içeriği hakkında bu aşamada bilgimiz bulunmamaktadır. Hükümetin vereceği bilgiler ışığında gereken değerlendirme yapılacak ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin tutumu belirlenecektir.
AKP’nin her dayatmayı peşinen kabul etmeye amade teslimiyetçi tutumu ve AB’nin Türkiye’yi eşit haklara sahip bir üye olarak kabul etmek konusundaki isteksizliği nedeniyle bu sanal sürecin çıkacağı adresin bir çıkmaz sokak olduğu ortadadır. İlişkilerin temeli hakkında gerçekçi bir değerlendirme yapılarak bu konuda tam üyelik esasına dayalı yeni bir çerçeve belirlenmemesi durumunda AB üyeliği bir hayal olarak kalmaya mahkûmdur. Bu noktada altını çizmek istediğim husus, Türkiye’nin bugünkü şartlarda öncelikli ihtiyacının Avrupa Birliği çıpasından önce siyaset kurumunun ahlaki bir temele dayandırılması ve demokratik rejimin geleceğini teminat altına alacak dirayetin sergilenmesidir.
Üçüncü Ulusal Program’da Anayasa değişikliğini gerektirecek düzenlemelerde MHP’nin izleyeceği tutum, bu konulardaki değişmeyen ilke ve inançlarımız doğrultusunda ortaya konulacaktır. AKP Hükümeti’ne tavsiyemiz, Türkiye’yi sanal AB gündemi ile oyalamayı ve yeni Anayasa tartışmalarıyla gündem saptırmayı bırakıp çok ağır sorunlar altında ezilen Türk milletinin sıkıntılarına çare bulması ve Türkiye’nin gerçek gündemine dönmesidir. Konuşmama son vermeden önce Aziz Milletimizin Mübarek Ramazan ayını tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum. Basın toplantımıza katılan bütün arkadaşlarıma sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Dr. Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı |