Genel Başkanımız Sayın Devlet
Bahçeli'nin 26 Eylül 2008 76 yıl önce, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan Birinci Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, Dil Bayramı olarak anılmakta ve kutlanmaktadır. Köklü ve zengin bir içeriğe sahip olan dilimizin, gelişmesi ve yaygınlaşması için bu özel günün anlamı çok büyüktür. Bu mana yüklü günün, toplumumuzun tüm kesimlerinin katılımıyla hatırlanması ve kutlanması, güzel Türkçemizin güçlenmesine destek olacaktır. Dil, kültüre anlam katan, ruh ve içerik kazandıran; duyguların, düşüncelerin kuşaklar arasında aktarılmasını sağlayan vazgeçilemez, ikamesi bulunmayan bir değerdir. Kültür, önceki nesiller tarafından oluşturulup tarihin imbiğinde damıtılarak bugünlere ulaştırılan, bugünkü kuşakların katkılarıyla da geleceğe miras bırakılan yaşayan bir hayat biçimdir. Esas ve makul olan; kültürün kendi iradesine göre serbest ve bağımsız bir ortamda, yeni ihtiyaç ve şartlara göre değişmesine kendisinin karar vermesidir. Bunu yerine, dayatılarak ya da etkili iletişim imkânlarıyla yapılan tek yanlı etkileme ve yönlendirme çabaları, var olan kültürel yapının tepeden inme yöntemlerle değiştirilmesi anlamına gelecektir. Bu halde beklenti ve istekler dışında gelişen maraz nitelikli hal, toplumları zayıf, dayanıksız, köksüz ve bu bağlamda daha güçlü kültür dairelerine güdümlü bir hale getirecektir. Özenti ve kendinden uzaklaşmanın yükseldiği bu zaman diliminde; kendi dışımızdaki kültür sistemlerine benzeme ve uyma çabasında gözle görülür bir yoğunluk olduğunu üzülerek ifade etmeliyim. Bu konuda en belirgin ve düşündürücü çarpıklık ise dilde yaşanmaktadır. Kendi dilinden vazgeçen, bunun yerine başka dilleri önceleyen toplumların ilk hesaplaşacağı ve sorgulayacağı da milli kimlikleri olmaktadır. Milli kabullerini tartışan ve küçük görenlerin, öz değerlerine yabancılaşarak, yabancı kültürlerin etki alanına gireceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Başkalarının yanlışlarını, kendi doğrularına tercih etme sefaletinin sonu elbette dilde yabancılaşma, kültürde aşınma, milli değerlerden uzaklaşmayı beraberinde getirecektir. Şu hususu hiçbir vatan evladı asla aklından çıkarmamalıdır: Başka dillere itibar ve güç vehmedip dilini zayıflatan, zaman içerisinde kullandığı dilini terk eden toplumlar; önce şahsiyetlerini, sonrada millet olma vasıflarını kaybedeceklerdir. Geleceğe yabancı diller aracılığıyla duygu ve düşüncelerini miras bırakanlar, artık meselelere başka milletlerin değerler sistemi içinden bakacaklar ve asla kendileri olamayacaklardır. Ne hazindir ki; kendi dilini konuşurken bile yabancı dil merakında olanlar, bir süre sonra güzel Türkçemizden kopuşun gerçekleşeceğinin ya farkında değillerdir ya da bunu önemsememektedirler. Milletimizi güçlü kılan, tarihi varlığını ve sürekliliğini sağlayan, milli şuura hayat veren, mensup olma hazzını yaşatan ve vatandaşlarımızı birbirine yaklaştırarak onlar arasında birlik yaratan en temel unsur dilimizdir. Bilinmelidir ki Türk milletinin devamlılığı ancak dilinin varlığıyla mümkün olacaktır. Aziz milletimiz ahlakını, hatıralarını, geleneklerini ve yaşayış biçimini dili sayesinde muhafaza etmekte ve bir sonraki kuşağa geçirmektedir. Öte yandan, şu andaki sorumlu siyasi zihniyetin sürekli yaptığı; Türk kimliğini, alt kimlik unsuru olarak gösterme gayreti Türkçenin gelişmesi ve korunmasında en büyük tehlike olarak görülmelidir. Ne kadar zor ve meşakkatli olsa da, engeller ne denli büyük de olsa; aziz millet fertlerine Türkçe sevgisi, ana dili duygusu ve dil bilinci duyarlılığının önemi ve muhafazasının gerektiği mutlaka anlatılmalı ve gösterilmelidir. Nitekim milli kimlik ve bilincin oluşturulmasında çok önemli bir işlevi olan Türk dilinin, milletimizin saygınlığını devam ettirmek açısından da önemli bir katkısı olacağı iyi bilinmelidir. Türk dilinin güzellik ve zenginliğine kavuşması için, 731 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Bey’in yayınladığı fermanda ifade bulan, “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya” sözü, millet olma bilincinin sağlanması, Türk kültürünün korunması ve gelecek nesillere aktarımında dilin önemine duyulan ihtiyacın ve siyasi kararlılığın bir önsözü niteliğindedir. Dil ve kültür birliğini oluşturmayı amaçlayan Karamanoğlu Mehmet Bey’in, asırlar önceki muhteşem milli iradesine şu an çok ihtiyaç bulunduğu aşikârdır. Ayrıca milletleşme yolunda ki yapıcı ve yönlendirici bir konumu olan Türkçemizin, yabancı etki ve tesir alanlarından da uzak tutulması, hak ettiği itibarlı duruma bir an önce kavuşturulması hususunda, herkesin mutlak anlamda görev ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu vesileyle milletimizin “Dil Bayramı’nı” kutluyorum. Türkçenin geliştirilmesi ve muhafaza edilmesinde emeği geçenlere takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş Türkçe sevdalılarına Yüce Allah’tan rahmet diliyor; minnet ve şükran hislerimle aziz hatıralarını yâd ediyorum. Dr. Devlet Bahçeli |