Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yönetiminde hayatın her alanında ağır problemlerle karşı karşıya kaldığı bir yılı daha geride bırakarak 2009 yılına girmektedir. 2008 yılı, Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin ağır sorunlarının yaşandığı, aziz milletimizin artık katlanılamaz hale gelen siyasal, sosyal ve ekonomik meselelerin baskısı altında ezildiği çok zor ve sancılı bir yıl olmuştur. Türkiye’yi kavga ve gerginlik ortamına sürükleyen kronik çatışma aktörleri için bu dönem oldukça verimli geçmiş, kısır ve sonuçsuz tartışmalarla meşgul olunarak acil çözüm bekleyen sorunlar göz ardı edilmiştir. Etnik temelde ayrışmanın, inanç temelinde kutuplaşmanın körüklendiği, milli ve manevi değerlerin çatıştırıldığı, kanunsuzluk ve yolsuzluğun kurumsallaştığı 2008 yılında, Türkiye’nin sosyal bünyesi ciddi düzeyde tahribata maruz kalmıştır. Hükümetin istismara dayalı günübirlik siyaset alışkanlıkları 2008 yılı içerisinde kendisini iyice göstermiş, beceriksiz ve ilkesiz yönetimin elinde siyasi istikrar kaybolmuş, toplumsal huzur, barış ve dayanışma ruhu zedelenmiştir. Bu dönemde siyasi amaçlarla istismar edilmeyen hiçbir değer kalmamış, Türk insanının inançları ve temiz duyguları, siyasi bağlantıları ve uzantıları olan organize hırsızlık çetelerinin dolandırıcılık malzemesi haline gelmiştir. Siyasi gerginliğin kontrolsüz bir biçimde tırmandığı, Cumhuriyet’in temel organları arasında yetki çatışması ve karmaşasının yaşandığı, anayasal kurumların meşruiyet tartışmalarının içine çekilerek yara aldığı bu kargaşa ortamı, Türkiye’yi telafisi çok zor olacak risklerle karşı karşıya bırakmıştır. Milli kimliği ve devlet yapısı sorgulanan, milli birliğinin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri sarsılan ülkemiz, beka düzeyindeki iç ve dış güvenlik sorunlarıyla boğuşarak yeni bir yılı daha karşılamıştır. Türkiye’nin birliği ve bölünmez bütünlüğünü dikkate almayan yıkıcı çözüm arayışlarının cüret kazandığı bu ortam, özellikle iktidar eliyle hazırlanmış, silahsız çözüm adı altında kanlı terörün destekçilerine siyasi çözüm ümidi verilmiştir. 2008 yılı içinde, meydana gelen kanlı terör eylemlerinde de artış yaşanmış, bu saldırılarda çok sayıda aziz vatandaşımız ve kahraman güvenlik güçlerimiz şehadete ulaşmışlardır. Terörle mücadelede şaşkın ve dağınık olan hükümet, buda yetmiyormuş gibi bölücü taleplerin siyasallaşması yolunda adımlar atmış, yapılması gereken mücadeleyi Irak’lı aşiret reislerinin inisiyatifine ve insafına terk etmiştir. Komşu ülke Irak yönetiminden gelen ve başka yerlerden ısmarlama olduğu anlaşılan temenni ve tavsiyelerin, bağımsızlığına düşkünlüğüne tarihin tanıklık ettiği Türk milleti için kabul edilebilir, anlaşılabilir ve açıklanabilir olmadığı iyi bilinmelidir. Diğer taraftan Türkiye’nin milli kimliğini zedeleme çabaları, çağdaşlaşma ölçüsü olarak kabul görmüş; milli birliğimizi hedef alan bölücü ve ayrıştırıcı tahrikler, demokratik tartışma ortamı ve ifade özgürlüğü adına koruma altına alınmıştır. Ecdadından utanan, hatta reddeden ilkel zihniyet temsilcileri temel değerlerimize ve mukaddesatımıza hakaret etmek için saf tutmuş, bunların hezeyanları demokrasi adına hoş görülerek alkışlanmıştır. Cendere altına sokulmaya çalışılan aziz millet varlığının haklı ve meşru olarak kazandığı büyüklük ve güç duygusu, özgüven ve feraset yeteneği, binlerce yılda oluşturduğu bir arada yaşama kültürü malum mihraklarca ufalanmaya ısrarla devam edilmiştir. Özellikle bu yılın son günlerinde; zihinleri çarpık, akılları tutuk, ihtiraslarından gözleri kararan bir kısım zevatın başlattığı özür kampanyasını bu kapsamda değerlendirmek gerekecektir. Hâkim olan siyasal anlayışın uygulama ve yaklaşımlardan cesaret bularak önüne gelenin milli değerlerimizle hesaplaştığı, aşağılık kompleksi duygusundan bir türlü kurtulamayan, aklı ve gönlü dışarıda, bedeni içeride olduğu anlaşılan bu güruhun ateşle oynadığını artık anlaması gerekmektedir. İçine düştükleri mensubiyet sefilliğiyle başa çıkabilmek amacıyla, şanlı Türk tarihini tahrif etmeye niyetlenmiş olanların başlattığı bu girişimin, nazik bir dönemde bulunan ülkemizde yeni ayrılık ve kamplaşmaları teşvik edeceği dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca geride bıraktığımız yılda da Avrupa Birliği ile olan sanal yolculuk ısrarla sürdürülmek istenmiş, Kıbrıs sorununun çözümü için Rumları tatmin etmek için çırpınan hükümet, Ermenistan’la ilişkilerde tek taraflı hamlelerle sırnaşık ilişkiler ağını milletimize reva görmüştür. Bu itibarla taviz ve teslimiyetle geçen günlerin ardından, çözüm yolları tıkanan Türkiye’de, yeni bir sayfa açabileceği yolunda beslenen ümitler 2008 yılında da maalesef boşa çıkmıştır. Yüce Meclis, asgari müştereklerde buluşarak toplumsal sorun ve sıkıntıların aşılması için gerekli iradeyi sergileyememiş, tıkanan siyasetin önünü açacak ve normalleşme sürecini başlatacak somut adımlar atma basiretini gösterememiştir. Uygulanan hastalıklı ekonomik politikaları ile küresel krizin etkileri bir araya gelince sanal istikrar ortamı gerçek yüzüyle ortaya çıkmış, Türkiye ekonomik hayatın bütün veçhelerinde bir kriz haliyle karşı karşıya kalmıştır. Yıllardan beri bütün uyarılara rağmen teslimiyetçi ekonomik tercihini ısrarla sürdüren hükümet, küresel krizi de öngörememiş, doğru okuyamamış ve iyi yönetememiştir. “Teğet geçme” öngörülerine, krizi en az zararla atlatma ve fırsata dönüştürme söylemlerine rağmen, krizin ilk dalgası Türkiye’yi cepheden vurmuştur. Köylümüz ve çiftçimiz yalnızca açlığa ve yokluğa mahkûm edilmemiş aynı zamanda unutulmuş ve terkedilmiştir. Küçük sanayici ve üretici korumasız bırakılmış, tezgâhları ve kapıları kapanma tehlikesi ile yüz yüze bırakılmıştır. Memur ve işçimiz, dar gelirli ve emeklimiz ümitsiz bir ruh hali ile çaresizliğe mahkûm edilmiştir. 2008 Türkiye’sinde yoksulluk, işsizlik artmış, gelir dağılımı çarpıklaşmış, sağlıklı ve dengeli büyümeden uzaklaşılmış, asayiş bozulmuş, kanunsuzluk ve yolsuzluk çığ gibi büyüyerek siyasi ve ahlaki yozlaşma alabildiğine tırmanmıştır. Türkiye’nin milli servetlerini paketleyip yabancılara ve yandaşlarına peşkeş çekmede mahir olan hükümet, krizin vurduğu başta reel sektör olmak üzere, geniş toplum kesimlerini nispeten rahatlatacak bir önlem paketi uygulamasını hayata geçirememiştir. Çürüme ve yozlaşma toplum ve devlet hayatımızın her alanına sirayet etmiş ve bunun sonucu ahlaki değerlerimizin temellerini sarsan manevi çöküş süreci hız kazanmıştır. Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra yakın coğrafyalarımızda da insanlık trajedileri yaşanmaya devam etmiştir. Bir türlü huzur ve istikrara kavuşamayan Irak’ta belirsizlik ve şiddet varlığını sürdürürken, Türkmen kardeşlerimiz ihmal edilmiş, peşmergelerin baskı ve dayatmalarına karşı çaresiz ve yalnız bırakılmışlardır. Ortadoğu’da İsrail, sivil hedeflere yönelttiği kanlı saldırılarla İslam toplumlarının daha uzun süre sükûnete ve barışa hasret kalacaklarını göstermiştir. Artık bir dram haline dönüşen ve insanlık faciasının ulu orta yaşandığı Filistin’de; hiçbir suçu günahı olmayan yüzlerce masum insan, bombaların hedefi haline gelerek devlet terörüne kurban gitmiştir. Müslüman kardeşlerimize yönelik orantısız güç kullanılmasının sonucunda ortaya çıkan acı manzaraya bigane kalınması mümkün değildir. Yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik bunalımların neden olduğu son derece hassas ve kritik bir dönemden geçen ülkemiz, 2008 yılında artan ve biriken bütün sorunlarını maalesef 2009 yılına devretmek zorunda kalmıştır. Şimdi Türkiye, temel sorunlarının arttığı, etnik tahriklerin tırmandığı, bölücülük temelinde siyasi hesapların yapıldığı, gerginliklerin had safhaya ulaştığı ve yoksulluk ve yolsuzluğun arttığı, bölgesel gerilimlerin yükseldiği bir dönemde mahalli idareler seçimlerine gitmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, bu seçimde kararlı ve tutarlı bir milli iradenin sergilenmesi durumunda, ülkemizin ve bölgemizin üzerinde dolaşan kara bulutların dağılacağına, endişenin yerini ümidin alacağına içtenlikle inanmaktadır. Türkiye’nin ne kadar derin olursa olsun çözülemeyecek hiçbir sorunu, aşılamayacak hiçbir sıkıntısı yoktur. Sorunları doğuran, sıkıntıları büyüten ve içinden çıkılmaz hale getiren işbaşındaki iktidarın vizyon eksikliği, yönetim beceriksizliği, teslimiyetçi tavırları olduğu bariz şekilde görülmektedir. Başlayan her yılın, bir önceki yıldan daha da kötü sonlanması, aziz vatandaşlarımızın hayatlarında mutluluk, huzur ve rahatlık adına olumlu duygu ve hislerin gün geçtikçe zayıflaması üzerine sorumluluk sahibi herkes mutlaka düşünmelidir. Önceliğine aziz milletimizi ve değerlerini alan, sorunlara başka başkentlerin çekim alanına kapılmadan Başkent Ankara’dan bakan, her türlü ilişkide onurlu, ahlaklı, milli ve ilkeli duruş gösteren siyaset anlayışı her türlü problemi en kısa sürede mutlaka aşacaktır. Türk milletinin, bugünkünden çok daha karanlık bir tablo içinde, yokluk ve buhranları aşma becerisini gösterdiğine tarih şahitlik edecektir. Bugün de aynı ruh ve ilham ile zorlukları aşmaması için hiçbir neden yoktur. Aziz milletimiz güçlü basireti, kararlı duruşu ve binlerce yılda oluşturduğu kültürel olgunluğuyla bunu gerçekleştirecek güç ve kudrete sahiptir. Kendi geleceğinin ve var olan sıkıntıların çözümünün yine kendi demokratik tercihlerine bağlı olduğunu bildiğim Türkiye’mizde, 2009 yılında sağduyu ve aklın galip gelmesini, milli şuurun yükselmesini ve vatandaşlarımızın en kısa sürede huzura ulaşmasını Cenab-ı Allah’tan diliyorum. Her yeni gün ve her yeni yılın doğan bir umut olduğu inancıyla; büyük Türk milletinin ve bütün insanlığın susadığı barışa, refaha ve mutluluğa yeni yılda kavuşmasını temenni ediyorum. Dr. Devlet Bahçeli
|