30.11.2006 - MYK Toplantısında Yapmış Oldukları Basın Toplantısı Metni
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
MYK Toplantısında Yapmış Oldukları
Basın Toplantısı Metni

30 Kasım 2006 


Sayın Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım

19 Kasım 2006 tarihinde yapılan 8.Olağan Kurultayımız her bakımdan tarihi bir dönüm noktası olmuştur.

Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidar yürüyüşünün son aşamasında gerçekleştirilen Kurultayımız;

  • Türkiye’nin karanlık bir uçuruma sürüklenmesi karşısında duyulan milli tepkinin şahlanışına sahne olmuş,
  • Milliyetçi Hareket’in Türkiye’nin kaderine sahip çıkma iradesini ortaya koymuş,
  • Türkiye’yi onurlu bir geleceğe ve aydınlık ufuklara taşıyacak milli vizyonu çizmiş ve
  • Türk siyasi hayatında yeni bir dönemin başlangıcını müjdelemiştir.

Büyük Kurultayımızda, Milliyetçi Hareket’i bu hedeflere taşıyacak yol haritası da belirlenmiş ve önümüzdeki süreçte merkez teşkilatımızda görev yapacak arkadaşlarımızın seçimi gerçekleştirilmiştir.

Bugün Merkez Yönetim Kurulumuzun ilk toplantısını yapmanın mutluluğunu yaşamaktayız.

Büyük bir sorumluluk ve feragat gerektiren bu göreve seçilen değerli arkadaşlarımı bu vesileyle bir kere daha tebrik ediyor, çalışmalarında kendilerine üstün başarılar diliyorum.

Merkez Yönetim Kurulu’nun bu ilk toplantısında Başkanlık Divanında görev alacak arkadaşlarımızın seçimi yapılacak ve 19 Kasım günü başlattığımız seçim seferberliğinin stratejisi ele alınacaktır.

Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın ilk bölümünde, MHP Büyük Kurultayının sonuçları ışığında, önümüzdeki döneme ilişkin görüşlerimizi dile getirmek ve Kurultayın kamuoyu ve siyasi çevrelerdeki yansımaları hakkındaki değerlendirmemizi aziz milletimizle paylaşmak istiyorum.

Bu vesileyle, basın toplantımıza katılan bütün arkadaşlarımızı kalbi duygularımla selamlıyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Son dönemde yaşanan gelişmeler, Milliyetçi Hareket’in iktidarın yegâne alternatifi ve Türkiye’nin yegâne gelecek ümidi olduğunu bütün açıklığıyla göstermiştir.

Son Büyük Kurultayımız, milli vicdanda oluşan bu kanaati daha da güçlendirmiş ve kesin hüküm haline getirmiştir.

Kurultay’da ayağa kalkan milli ruh ve geleceğe sahip çıkma bilinci;

  • Karanlık bir dönemden geçmekte olan Türk Milletine gelecek ümidi aşılamış,
  • Köhne zihniyetlerin tıkanma noktasına sürüklediği siyasete yeni bir nefes getirmiş,
  • Kısır çekişme ve cepheleşmelerin ürünü hasmane siyasi anlayışlar karşısında aydınlık bir ufuk açmış ve,
  • Bu milli heyecan ve milli vizyonun Türkiye’nin yegâne teminatı olduğu hükmü vicdanlarda karşılığını bulmuştur.

Kurultay sonrası;

  • Milliyetçi Hareket’in Türkiye sevdasından beslenen büyük ülkü ırmağı, her geçen gün büyüyerek, yatağında daha gür akmakta ve
  • Türk Milleti şimdi geleceğe daha büyük bir ümit ve güvenle bakmaktadır.

Milliyetçi Hareket’in gönüllerde ve vicdanlarda yaktığı bu meşale Türk Milletini ferahlatmış, buna karşılık Adalet ve Kalkınma Partisi ve kader birliği yaptığı çıkar cephesinde tam bir bozguna yol açmıştır.

Kurultay sonrası gösterilen tepkiler bu bakımdan karşımıza ilginç ve ibret verici bir tablo çıkarmıştır.

Bugün büyük bir telaş ve korku içinde bozgun yaşayan bu cephe, bizim olduğu kadar Türk Milletinin de yabancısı değildir.

Bu cephe, devlet ve millet yapımızın temellerini yıkmayı amaçlayan siyasi ve toplumsal tahribat projesinin taşeronluğunu yapan cephe ile aynı cephedir.

Milliyetçi Hareket’in iktidar kervanının, hüviyeti ve niyetleri herkesin malumu olan bu cephenin hezeyanlarından etkilenmeyeceği ortadadır.

Bu hezeyanlar, bugüne kadar oynadıkları oyunun bittiğini ve hesap verme gününün geldiğini gören bu cephenin son çırpınışlarıdır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerinin Milliyetçi Hareket’in ortaya koyduğu ilkeli ve kararlı tutumu karşısında endişe ve telaşa düşmeleri aslında doğal karşılanmalıdır.

Milliyetçi Hareket, dört yıllık tahribat döneminin yıkım bilânçosunu önlerine çıkarmış, sabıka sicillerine ayna tutmuş ve Türk adaleti önünde verecekleri hesabın amansız takipçisi olacağını ilan etmiştir.

Bu bakımdan, siyasi kimliğinin değişmeyen referansları yozlaşma, yolsuzluk, siyasi çürüme ve yönetim kirliliği olan AKP’nin Türk Milleti adına yapılan bu meydan okumadan telaşa düşmesi için her neden fazlasıyla mevcuttur.

AKP sözcülerinin, Milliyetçi Hareket’e karşı yalan ve iftiralara başvurmaları ve inkar ve tevil yoluna sapmaları, ne bu gerçekleri değiştirecek ne de karşılaşmaları mukadder olan hazin sondan kendilerini kurtarabileceklerdir.

Bununla birlikte, AKP’nin seviyesiz ve ilkesiz siyaset anlayışını teşhir etmek ve gerçekleri kayda geçirmek bakımından bunlardan bazıları üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Nafile çırpınışlar içinde tükenen AKP’nin sarıldığı son yalan, İmralı canisinin infaz süreciyle ilgili iftira ve hezeyanlar olmuştur.

Can derdine düşen AKP sözcülerinin bu konuda dile getirdikleri hezeyanların tümünün gerçek dışı olduğu somut belgelerle sabittir.

AKP yöneticilerine bu konuda ilerde ihtiyaç duyacakları gerçekleri bu vesileyle hatırlatmak isteriz.

  • İmralı canisinin idam edilmeyeceği konusunda altında MHP’nin imzası olan hiçbir karar bulunmamaktadır.

Bu konuda hiçbir kimseye de teminat verilmemiştir.

Bu iddiayı ortaya atan AKP’nin manevi fedailerinin yapması gereken, şimdi bu iddialarını ispat etmeleridir.

Asgari namus ölçülerinin emrettiği haysiyetli yol budur.

Ancak, hemen ilave edelim ki, bu haysiyetli yol bu erdemlerden nasibini alanlar için geçerlidir.

  • İmralı mahkemesi sonrası teröristbaşının infaz süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sonucunu beklemek zarureti nedeniyle bir süreliğine ertelenmiştir.

57. Hükümet ortaklarımızın ısrarlı direnişleri karşısında bu erteleme, teknik bir bekleme süreci olarak öngörülmüştür.

Bu çerçevede, Avrupa Mahkemesi sürecinin bitmesinden sonra teröristbaşının idam dosyasının infaz için ivedilikle TBMM’ye gönderilmesi MHP’nin ısrarıyla siyasi karar ve taahhüt altına alınmıştır.

Ancak, bundan sonra yaşanan gelişmeler, hiç kimsenin aksini söyleyemeceği ve inkar edemeyeceği şu ibret verici gerçekleri ortaya koymuştur.

  • Teröristbaşının infaz sürecinin bu amaçlarla kısa bir süre ertelenmesi sonrası, idam cezasının kaldırılması için Türkiye’de başlatılan Avrupa destekli kampanya büyük hız kazanmıştır.

Koalisyon ortağımız partilerin yanı sıra, AKP de Öcalan’ı kurtarma seferberliği içinde yerini almıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın daveti üzerinde 7 Haziran 2002 günü Çankaya Köşkü’nde yapılan zirve toplantısında AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan idam cezasının kaldırılmasını hararetle savunmuştur.

Zirve toplantısı görüşmeleri liderlerin rızasıyla kayıt altına alınmıştır. AKP Genel Başkanının bu konudaki sözleri Cumhurbaşkanlığında muhafaza edilen ses bantlarında kayıtlıdır.

  • Bunu takiben, idam cezası Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, MHP dışındaki hemen hemen bütün partilerin yaptığı gökkuşağı koalisyonu sonucu 2 Ağustos 2002 günü kaldırılmış ve Öcalan ipten kurtarılmıştır.

TBMM’deki görüşmeler televizyonlarda canlı olarak yayınlanmış ve aziz milletimiz bu konuda herkesin sergilediği tutumu gözleriyle görmüştür.

Meclis tutanakları da ortadadır. Kimin ne yönde oy kullandığının anlaşılması için tutanaklara bakılması yeterli olacaktır.

MHP milletvekilleri blok olarak idam cezasının kaldırılmasına karşı oy kullanmışlardır.

Bugün MHP’ye dil uzatmaya cüret eden AKP’nin Meclis’te sergilediği tavır ise, kendileri açısından utanç verici olmuştur.

AKP milletvekillerinin yarısı Meclis salonuna girmeyip dışarıda beklemişlerdir.

İçeriye girip, siyasi anlayışlarına göre lehte veya aleyhte oy kullanma cesaretini ve dürüstlüğünü dahi gösterememiş, çareyi kulise saklanmakta bulmuşlardır.

  • Hepinizin bildiği gibi, koalisyon ortakları arasında ortaya çıkan bu durum karşısında ortak hükümet sorumluluğunun sürdürülebilmesi için gereken asgari şartlar ortadan kalkmış ve MHP’nin insiyatifi üzerine Türkiye erken seçimlerde girmiştir.

Kasım 2002 seçimlerinde de AKP, tek başına Anayasa değişikliği yapmaya bile yetecek çok büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiştir.

Bunlar, insaf ve ahlak sahibi hiç kimsenin inkâr edemeyeceği gerçeklerdir.

Bu gerçekler karşısında, o dönem teröristbaşının ipten kurtulması günahına ortak olan Başbakan Erdoğan ve AKP’nin, şimdi gerçekleri saptırarak MHP’ye dil uzatmaya yeltenmesi, en hafif tabiriyle, tam bir yüzsüzlük ve siyasi riya örneğidir.

Sayın Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

AKP sözcülerinin İmralı canisinin F-tipi cezaevine nakli konusundaki son beyanları da, siyasi meşreplerini açığa vuran hezeyan örnekleri olmuştur.

Bildiğiniz gibi Milliyetçi Hareket, 57. Koalisyon Hükümeti döneminden başlayarak bugüne kadar, bu caninin İmralı’daki özel ve imtiyazlı misafirliğine son verilmesini ısrarla talep etmiştir.

Büyük Kurultay’da da bu çağrımız tekrarlanmış ve MHP’nin iktidarında terörist başının İmralı’dan F-tipi bir cezaevine sevkedilerek kalan ömrünü burada tam tecrit koşulları altında geçireceği açıklanmıştır.

Bu konudaki sicilleri karanlık olan AKP sözcüleri, bu sözlerimiz üzerine suçluluk telaşı ve psikolojisiyle yine yalan, inkâr ve iftira yoluna sapmışlardır.

Hükümetin sorumlu bir Bakan’ı, bu talebin teröristbaşının özlemini yansıttığını söyleyebilecek kadar akıl ve idrakten uzaklaşmış, bir diğer AKP Grup Yöneticisi de, 57. Hükümet döneminde MHP’nin neden bu haini F-tipi cezaevine sevketmediğini sormak gafletine düşmüştür.

Bu noktada da hiç kimsenin inkar edemeyeceği somut gerçekleri huzurunuzda kendilerine hatırlatmak ve ilerde çok ihtiyaç duyacakları bu hususları iyi not etmeleri tavsiyesinde bulunmak istiyorum.

  • Teröristbaşının İmralı misafirliğine son verilmesini Türkiye’nin gündemine ilk kez Milliyetçi Hareket Partisi getirmiştir.

28 Mayıs 2002 tarihli basın toplantımızda, bu hainin F-tipi cezaevinde nakledilmesi ve cezasını tecrit şartlarında çekmesi için gerekli düzenlemelerin derhal yapılması talebimiz açıkça ortaya konulmuştur.

  • Bu talebimiz, daha sonra 10 Ağustos 2002 tarihli basın toplantımızda tekrarlanmış ve bunun gereğinin süratle yapılmasına karşı hiçbir gerekçe ve bahane öne sürülemeyeceği belirtilmiştir.
  • Bu konudaki talebimiz, koalisyon liderleri arasında yapılan zirve toplantılarında da ısrarla gündeme getirilmiştir.
  • Ancak, koalisyon ortağımız DSP’ye mensup Adalet Bakanı ve seçim dönemi bağımsız Adalet Bakanı, 30 Mayıs 2002 ve 15 Ağustos 2002 tarihinde yaptıkları açıklamalarla, bu hainin güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesiyle buna karşı çıkmışlardır.
  • Bu durum karşısında 3 Kasım seçimlerine giden süreçte bu konuda koalisyon ortaklarımızı ikna etmek mümkün olmamıştır.

Bu gerçekler ortadayken, MHP’yi zan altında bırakabilirmiyiz telaşıyla hezeyan çamuruna batan AKP yöneticilerine şimdi şunları sormak istiyorum.

  • MHP, başından beri bu hainin askeri yasak bölge statüsündeki İmralı’da özel misafir olarak ağırlanmasına ve avukatları vasıtasıyla terör örgütünü serbestçe yönetmesine son verilmesini ısrarla talep etmiş ve ömür boyu ağırlaştırılmış mahkûmiyet cezasını, gerçek hayat ortamında, tam tecrit altında F-tipi cezaevinde çekmesini savunmuştur.

Şimdi soruyoruz: Hükümetin bir Bakanının iddia ettiği gibi, İmralı canisinin özlemi de bu mudur?

Bunun cevabı çok açıktır: Milliyetçi Hareket’in bu talebi, teröristbaşının özlemi ve arzusu değil, tam tersine kâbusudur.

  • İmralı’daki otel lüksü sonrası Sincan F-tipi cezaevinde bir hücrede mutlak tecrit altında yaşamak, terör örgütünü yönetmek imkânından mahrum kalmak ve şerefsiz bir hayatın sonu için gün saymak eğer bu caninin özlemi ise, Milliyetçi Hareket’in 60. hükümeti bunun gereğini derhal yapacaktır.
  • Ancak, teröristbaşının arzusu ve hedefinin bu olmadığını AKP hükümetinin cezaevlerinden sorumlu üyesi de çok iyi bilmektedir.

Buna rağmen bu caninin F-tipi cezaevinde hücre tecridine sevkedilmesine, Öcalan’da bunu istiyor yalanıyla karşı çıkmasının asıl nedeni, Milliyetçi Hareket’in bu ısrarının, İmralı canisi ile ondan medet uman AKP hükümetinin ümit ve beklentilerini boşa çıkaracak olmasıdır.

Bu bakımdan, AKP yöneticileri bu konuda MHP’ye dil uzatmaya yeltenmeden önce şu soruların cevabını vicdanlarında aramalıdır:

  • İmralı canisinin avukatlarının siyasi kurye olarak kullanılmasını ve teröristbaşının kanlı örgütünü bunlar vasıtasıyla yönetmesini önlemek, hükümetin görev ve sorumluluğu değimlidir?
  • Bu hainin askeri yasak bölge statüsündeki İmralı’dan hala örgütüne serbestçe talimatlar gönderebilmesini, hükümetin aczi ve basiretsizliğinden başka bir nedenle izah etmek mümkün müdür?
  • Teröristbaşı hakkındaki iç hukuk ve Avrupa mahkemesine ilişkin hukuki süreçler tamamlanmıştır.

Bu durumda, Avrupa hukukunda hükümlülerin avukatlarıyla görüşme hakkı savunma hakkı kapsamında ele alındığına göre, bu caninin düzenli olarak ve sık sık avukatlarıyla görüşmesine hangi gerekçeyle müsamaha edilmektedir?

AKP sözcülerinin bunlara verecekleri bir cevap yoktur. Zira;

  • İmralı canisinin “Demokratik Cumhuriyet” söylemine sahip çıkarak terörist başı ile aynı frekansta konuşanların,
  • Bir kamu kuruluşunun üst düzey bir yetkilisini özel talimatla İmralı’ya göndererek bu katil ile dialog kanalı açma arayışına girenlerin,
  • PKK’nın hain amaçlarının peşinde koşan bölücüleri, parti bünyesinde ve yakın çevresinde barındıranların,
  • Avrupa korkusuyla terörist başının avukatlarının siyasi kuryelik yapmasının şartlarını hazırlayanların ve bu amaçla İmralı’ya özel gemi tahsis edenlerin

Bu sorulara cevap vereceği bir cevap olamayacağı gibi, bu konuda konuşmaya da yüzleri yoktur.

Bu zihniyetin, şartları müsait gördüğünde, Avrupa baskısıyla İmralı canisine televizyon tahsis etmesi ve tecrit şartlarını hafifletmek amacıyla yanına PKK militanlarını koğuş arkadaşı olarak vermesi hiç kimse için şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak, burada unutulmaması gereken, bu görev ihmalinin ve görevi kötüye kullanmanın cezasız kalmayacağı, bunda sorumluluğu olan herkesin yakında Türk adaleti önünde hesap vereceği gerçeğidir.

Sayın Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

AKP yönetiminde Türkiye’nin bugün getirildiği nokta, her yönüyle içler acısı bir kaos ve kriz ortamıdır.

Sadece son bir hafta içinde yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin içinde bulunduğu bunalım sürecinin ulaştığı boyutları göstermeye yeterlidir.

  • Bugün Türkiye’nin bölünmesi senaryoları kamuoyu önünde açıkça tartışılmaktadır.

Türkiye’de yaratılan müsait ortamdan cesaret alan bölücüler, Avrupa Birliği fonlarıyla bölünme reçetelerinin ele alındığı konferanslar düzenleyebilmektedir.

  • Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini hedef alan saldırılar ve siyasi yıpratma kampanyaları pervasızca sürdürülmektedir.

Başta Avrupa Birliği olmak üzere, dış kaynaklardan destek alan sözde demokrasi lejyonerleri, insan hakları ve temel özgürlükler adına bu değerleri inkâr ve aşağılama yarışına girmiştir.

AB fonları, bu saldırıların finansman kaynağı

haline gelmiştir.

Avrupa Birliği’nin maddi desteğiyle yeni bir sivil toplum endüstrisi yaratılmıştır.

Türkiye’de, bu manada ve had safhada bir sivil toplum yozlaşması yaşanmaktadır.

  • Türklük değerlerine hakaretin serbest bırakılması için, AKP hükümetinin öncülüğünde toplu bir arayış içine girilmiştir.

Bu konuda zorlama bu toplumsal talep olduğu gerekçesi yaratmaya çalışan hükümet, sivil toplum örgütlerini bu amaçla seferber etmiştir.

Bazı köklü meslek kuruluşlarının, böyle bir format içinde bölücü emeller besleyen bazı tabela örgütleriyle aynı masa etrafında toplanması ve Türklük tanımı yapmaya çalışması esef vericidir.

  • Böyle bir ortamda Türkiye’nin siyasi gündemine son olarak askeri müdahale tartışmaları da sokulmuştur.

Bu konudaki senaryolar alenen tartışılmakta, askeri darbe ihtimali yüzdelerine ilişkin tahminler alenen seslendirilmektedir.

  • Bunun yanı sıra, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri, önemli bir siyasi gerginlik unsuru olarak gündemdeki ağırlığını giderek daha fazla hissettirmektedir.

Başbakan Erdoğan, bu konuda da hesaplı ve kontrollü bir gerginlik stratejisi uygulamaktadır.

  • Dış politikada ise hicap verici bir komedi dizisi yaşanmaktadır.

Avrupa Birliği ile ilişkilerde Kıbrıs’ın ciddi bir kırılma ve kopma noktası olacağı artık bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır.

AKP hükümetinin Finlandiya Dönem Başkanlığı aracılığıyla Kıbrıs Rum tarafı ile yürüttüğü liman pazarlığı sonuç vermemiştir.

AB rüyasının sonuna gelindiğini gören AKP hükümeti, şimdi yaşanacak tren kazasının etkisini saklamak telaşına düşmüştür.

Bu amaçla yeni bir yanıltma kampanyası başlatılmış olup, AB treninin kazaya uğramayacağı, sadece yavaşlayacağı söylemleriyle Kıbrıs krizinin gerçek etkisi saklanmaya çalışılmaktadır.

Bitkisel hayata giren AB sürecinin yaşadığı görüntüsünü vermek için yeni yalan borsaları kurulmuştur.

Başbakan Erdoğan, AB ile kriz yaşanmadığını, AB treninin sadece yavaşladığını söylerken, bu işlerden sorumlu Bakan’ı, Kıbrıs krizinin borsa tarafından satın alındığını söylemektedir.

AKP hükümetinin bu konuda da akordu bozulmuştur.

Öte yandan, AKP hükümeti, Papa’nın Türkiye ziyareti sürecinin başından sonuna, ne yaptığını bilmeyen bir şaşkınlık, tutarsızlık ve beceriksizlik sergilemiştir.

Papa’nın İslam dinine karşı, bir din ve devlet adamından beklenmeyecek şekilde incitici ve hakaretamiz beyanlarda bulunması İslam aleminde ve Türkiye’de haklı tepki ve infiale yol açmıştır.

Bu tepkiler karşısında telaşa düşen Başbakan Erdoğan, Papa ile karşılaşmamak için neredeyse köşe kapmaca oynamış, ancak sonunda kendisini Esenboğa havaalanında Papa’nın uçağının merdiveninin önünde bulmuştur.

Papa’nın Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediğini kendisine söylediğini açıklayan Başbakan, hayali AB borsasında Papa’yı da devreye sokmuştur.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye’nin içerde ve dışarıda her alanda güç, zemin ve itibar kaybettiği, her cephede bir çöküş yaşadığı bu tablo karşısında tek çıkış yolu erken seçimdir.

AKP hükümetinin dört yıllık icraatının tahribatı ortadadır.

AKP’nin yolu ve yönü, geçmişiyle ve bugünüyle siyasi kimliği ve sicili bellidir.

Bu hamurdan, onurlu ve aydınlık bir Türkiye geleceği çıkmayacağı açıktır.

Türkiye bir felaketin eşiğine gelmiştir.

Siyasi çöküş ve tasfiye sürecinin sonuna gelen AKP’nin yapması gereken, siyasi ihtiraslarının esiri olmadan, Cumhurbaşkanlığı hesaplarından ve cepheleşme stratejisinden vazgeçmesi ve erken seçimin önünü açmasıdır.

 Türkiye AKP yönetiminden demokratik kurallar ve süreçler içinde, seçim sandığı yoluyla kurtulacaktır.

Burada çok açıkça belirtmek isterim: Demokratik Parlamenterler rejime dışardan müdahale tartışmaları, demokrasinin ruhuna ve özüne aykırı çağdışı ve kınanması gereken arayışlardır.

Türk milleti, bu iktidarı sandık başında tasfiye edecek bilinç ve olgunluğa sahiptir.

Bu bakımdan hiç kimse seçim sandığında tecelli edecek milli irade dışında çözüm reçeteleri aramamalı, bunlara bel bağlama gafletine düşmemelidir.

Sayın Basın mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket’in önümüzdeki dönemdeki tek hedefi Türkiye’yi demokrasi içinde AKP zihniyetinden kurtarmak ve MHP’yi tek başına iktidar hedefine kazasız belasız ulaştırmaktır.

Türkiye, ülkenin ve gelecek nesillerin kaderini etkileyecek tarihi bir dönüm noktasına gelmiştir.

Türk Milleti önümüzdeki kader seçiminde, geleceğine ilişkin hayati bir tercih yapacaktır.

Bu tercih, Türkiye’nin ya tarih sahnesinde onurlu ve başı dik bir şekilde ve refah içinde yaşayacağı bir gelecek, ya da küresel projelerin figüranı ve taşeronu olarak kıyıda, ezik bir şekilde yaşayacağı bir gelecek arasındaki tercihidir.

Türkiye’deki siyasi partiler, siyasi geçmişleri, temel meseleler hakkındaki tespit ve çözüm önerileri ve projeleri, Türkiye’nin geleceğine ilişkin vizyonları ve kadrolarıyla yakında Türk milletinin karşısına çıkacaklardır.

Kongre konuşmamızda da ifade ettiğimiz gibi, Türk siyaset sahnesi son dönemde hareketlenmiştir.

Suni ittifak zemini arayışları, siyasi yön belirleme çabaları hız kazanmış, bazı siyasi partiler yeni misyon yüklenme projeleri geliştirme gayreti içine girmişlerdir.

Bu dalgalı ve değişken siyasi ortamda Milliyetçi Hareket’in yeri, yönü, referansı ve misyonu bellidir.

Şerefli mücadele geçmişimizin kefaleti altındaki siyasi kimliğimiz ortadadır.

Son dönemde AKP ile çıkar birliği yapan bazı köşe yazarları hayali senaryo ve yakıştırmalarla MHP ile ilgili olarak anlamsız bir kampanya başlatmışlardır.

Bu çerçevede bazı yayın organlarında MHP-CHP koalisyonu senaryoları etrafında mesnetsiz ve maksatlı yorumlar yapılmıştır.

Bu durum karşısında, MHP’nin siyasi çizgisi hakkındaki şu hususların bir kere daha kamuoyumuza duyurulmasının yararlı olacağını düşünmekteyim.

  • Milliyetçi Hareket’in yegane hedefi, Anayasa’yı değiştirecek çoğunlukla tek başına iktidara gelmektir.
  • MHP-CHP koalisyonu yakıştırmaları yapanların amacı, AKP’yi olduğundan fazla güçlü göstermek ve ancak diğer partilerin koalisyonuyla yıkılabileceği izlenimini yaratmaktır.

AKP’ye olmayan bir gücü vehmedenler tarihi bir yanılgı içindedir. Milliyetçi Hareket, AKP iktidarına karşı tek başına çıkacak ve 60. Cumhuriyet Hükümetini tek başına kuracaktır.

Nitekim, Büyük Kurultayımızın hazırlık süreci, içeriği, kapsamı ve sonuçları bu hedefe ulaşılacağını hiçbir tereddüte yer vermeyecek açıklıkla ortaya koymuştur.

  • Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket suni ittifak arayışları veya koalisyon hesapları içinde değildir. Aynı şekilde, bugünkü Parlamento aritmetiğini değiştirme gibi bir yönelimi de bulunmamaktadır.

Bu hesaplar ve arayışlar bizim ilgi alanımız dışındadır ve bize tamamen yabancıdır.

  • Milliyetçi Hareket, şerefli geçmişi, milli vicdanda tescil edilmiş siyasi kimliği ve değişmeyen ilkeleri, Türkiye’yi ayağa kaldırma azmi ve bunun için gerekli programıyla Türk milletinin huzuruna çıkacaktır.
  • Milliyetçi Hareket, Türkiye’yi yönetme konusundaki siyasi meşruiyetinin ve yetkisinin kaynağını, inanç hortumculuğunda, milli ve manevi değerler karaborsacılığında, çıkar lobilerinin kapılarında ve dış merkezlerin karanlık koridorlarında aramayacaktır.
  • Milliyetçi Hareket’in tek güvencesi Aziz Milletimizin şaşmaz sağduyusu, bilinci ve vicdanıdır.

Milliyetçi Hareket Büyük Türk Milletinin desteği ve teveccühüyle ve hiç kimseye diyet borcu olmadan iktidara gelecektir.

Sayın Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket’i önümüzdeki dönemde çok çetin ve zahmetli geçecek yeni bir mücadele süreci beklemektedir.

Bütün imkânlarımızı seferber edeceğimiz bu süreç sonrası Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidara geleceğine olan inancım ve güvenim tamdır.

Şimdi birinci görevimiz, Büyük Kurultayımızdan aldığımız güçle bu heyecanı Anadolu’nun en ücra köşelerine taşımak ve Anadolu halkını yanımıza alarak hep birlikte Ankara’da Milliyetçi Hareket’in iktidarında buluşmaktır.

Bu büyük mücadelede Yüce Allah’ın himmeti ve hidayetinin her zaman üzerimizde olması niyazıyla hepinize başarılar diliyorum.

Basın toplantımıza katılan değerli arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyor ve hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı