Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin açtığı yolda kurgulanan hain projenin adım adım uygulanmaya çaba harcandığı son derece hassas bir dönemin bütün emarelerini göstermeye başlamıştır. Milli kimlik ekseninde tartışmaları sürdürmek, üniter yapıda kurulmuş milli devlet niteliğini tasfiye etmek, etnik köken temelinde bölünmeyi başlatmak ve Türk milletine mensubiyet şuurunu zayıflatmak karşımızdaki oyunun ilk perdesidir. Avrupa Birliğinin de sayısız dayatmalarından biri olan alt kimliklerin milli azınlık olarak tanınması, bu yapay ayrıma Anayasa teminatı altında siyasi ve hukuki statü kazandırılması, Türk milletinden ayrı bir millet yaratma arayışları ile bunu sağlamak üzere öncelikle ana dilde yayın ve eğitim imkânı sağlanması bu yıkım projesinin temel stratejisidir. Bugün, terörden beslenerek masumane istekler halinde meşrulaşma eğilimi gösteren bölücü talepler olan "federasyon, ayrı bayrak, ayrı eğitim dili, ortak kurucu halk, çokluklar devleti ve hatta ayrılma tehditleri" gibi ihanet kavramları, karşımızdaki tehlikenin boyutlarını algılamak açısından yeterli olacaktır. Türkiye, siyasi bölücülük ve silahlı terörün adım adım meşruiyet kazanması yolunda hükümetin icraatlarıyla mesafe aldığı çok tehlikeli bir döneme girmiş, terör destekli etnik bölücülük siyaset sahnesine taşınmış, PKK'nın siyasallaşma stratejisinde yeni bir aşamaya gelinmiştir. Türkiye'nin ve büyük Türk milletinin kaderi üzerinde kumar oynayanların maksadının, Türkiye'yi ayrışma, ayrıştırma ve çatışma ortamına sürüklemek olduğu artık bütün gerçeği ile ortadadır. Bu kapsamda, "durmak yok yola devam" denilerek tam hızla girilen stratejik dönemeçte, bölücülüğün bütün siyasi emellerini adeta teslim alan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Meclisteki siyasal bölücüler arasındaki işbirliği sıkılaşmış; bölünme ve husumetin sahiplenilmesinde görev dağılımı ile ince rekabet yaşanmaya başlanmıştır. Bu ihanet sürecinde AKP, Bölücüler ve Barzani arasındaki işbirliğinde kimin ön alacağı tartışma ve seçim malzemesi konusu olmuş, iktidarın Türkçe dışında yayın yapan TRT kanalını iftiharla açmasından sonra, bu kez de PKK yandaşları Türkçe dışında bir dili Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Grup toplantılarına kadar taşımışlardır. Ülkemizin temel değerlerinin aşağılandığı, milli Türk tarihinin sorgulandığı, her türlü alçaklığın alkışlandığı, sınırsız hıyanetin sergilendiği ve bütün bunların teşrifatının ise iktidar partisi tarafından hukuka uygunluk kılıfı ile yapıldığı bugünkü siyasi ortam; beka düzeyindeki tehlikelere geri dönülmemek üzere kapı aralamıştır. Cumhuriyeti temelinden sarsmak ve milli devlet yapısını parçalamak için emel ve fikir birliği etmiş oldukları bilinen mihraklar, Sevr sevdalıları, Avrupa Birliği hayranları, federe devlet kılavuzları ve okyanus ötesi maşalar, iktidar zihniyetini de aralarına katarak tam bir cephe oluşturmuş, safları sıklaştırarak faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bugün yapılmak istenen, etnik bölücülüğün siyasi bir sorun olarak çözümü için uygun bir ortam yaratılması, bunun siyasi ve toplumsal altyapısının iktidar ve bölücülük elbirliği ile içten içe hazırlanmasıdır. Türkiye'deki Brüksel ve Erbil lobilerinin, İmralı canisinin, PKK'nın ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki piyonlarının Türkiye'ye dayatmak istedikleri bu siyasi senaryonun sahneye konulması mümkün olabilirse, PKK'nın siyasi talepleri ve eylem planı, bu süreçte demokratik çözüm platformu haline getirilecek ve iktidar tarafından yürürlüğe konulacaktır. Bu aşamadan sonra her gün yeni bir rezaletin yaşanması, her gün farklı bir odağın bölücülük bayrağını taşıması, tırmanan ayrılık ve husumet ortamının yeni boyutları ile karşımıza çıkması artık kaçınılmaz olacaktır. Nitekim, demokrasinin sağladığı imkânla milletvekilliğine kadar ulaşarak siyasi bölücülüğün temsilciliğini yapan bir zatın; partisinin Meclis Grup toplantısında, Anayasa ve yasalara aykırı olarak Türkçe dışında bir dille konuşma yapması bu zihniyetin aldığı mesafeyi ve iktidarla arasındaki irtibatı göstermesi bakımından önemli ve anlamlı olmuştur. Bu son hadise ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve bizzat Başbakan Erdoğan'ın sözde "Kürt açılımı ve Diyarbakır yaklaşımı"nın bölücü mihraklarda derhal karşılık bulduğunu ve bölücülüğü TRT ekranlarından Kürtçe selamlayan Başbakan Erdoğan'ın, "36 etnik grup var" diyerek attığı tohumların elverişli zeminlerde hızla yeşermeye başladığını ortaya koymuştur. Şimdi sıra, iktidar tarafından özgürlük adı altında bölücülüğe anayasal kılıfların hazırlanacağı ve milli devletin ortadan kaldırılması için son darbelerin vurulacağı yeni bir sürecin karşılıklı jest ve hamlelerle yaşanmasına gelmiştir. Türkiye sanal ortamlarda kahramanlığa soyunarak duygu sömürülerine sarılan Başbakan Erdoğan'dan Davos'ta bir gazeteciye karşı gösterdiği duruşu, şimdi kendi açtığı yolda karışımıza bölücü taleplerin tırmanışı olarak çıkmış bu meselede de muhataplarına göstermesini beklemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, İstiklal savaşımızı yönetmiş bir "Gazi Meclis" içinde böylesi bir ihanetin karşılıksız kalmaması için Türkiye Büyük Millet Meclis üyelerinin onurlarını koruyacaklarına ve aziz milletimiz adına gerekeni derhal yaparak bu lekeyi mutlaka temizleyeceklerine inanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmesine, etnik farklılıkları aşan ve ortak değerlere dayanan milli birliğimizin tahrip edilmesine elbette hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Bundan kimse kuşku duymamalı ve tereddüt etmemelidir. Bununla birlikte, Türkiye'nin etnik, mezhep ve kültürel farklılıklar temelinde bir çekişme ortamına sürüklenmesi ve bunun sonucu sorunlu ve ayrışmaya elverişli bir devlet ve toplum haline getirilmesi çok önemli bir tehdit olarak karşımızdadır. Bu kapsamda, Avrupa Birliği macerası bu çerçevede bir kez daha gözden geçirilmeli, hükümetin tam bir teslimiyetle ve sürekli olarak dengeli ve olumlu bulduğunu açıkladığı Bürüksel dayatmaları milli birliğimizin geleceği açısından yeniden sorgulanmalıdır. Bu vesile ile bir kez daha ifade etmek isterim ki, hiçbir kuvvet ve mihrak, Türk milletini bölme ve Türk devletini parçalama gibi gizli veya açık niyetlerinin gerçekleştiğine hiçbir zaman şahit olamayacaktır. Hiç kimse hayale kapılmamalı Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcı olan ilke ve esasları değiştirmeyi, milli devlet niteliğini ve üniter yapıyı tavsiye etmeyi hatırından geçirmemelidir. Yüksek vatan sevgisi, millet aşkı ve bağımsızlık heyecanının zirveye ulaşarak, şehitlikle taçlandığı muhteşem Türk tarihi, Türk Milletinin vatanı ve birliği için neleri göze alabileceğini göstermesi bakımından ibret vericidir. Tarihimizin aziz hatıraları, Türk milletinin muazzam gücünü sınamaya kalkışan ihanet odaklarını nasıl bir sonun beklediğini anlamaları açısından ders alınması gereken ihtar ve ikazlarla doludur. Bu itibarla, bugün de milletimizi birbirine düşürmeyi, topraklarımızı tartışmayı hayal edenler varsa, kendileri gibi niyet sahiplerinin ve işbirlikçilerinin tarihte uğradıkları akıbetten artık ders çıkarmış olmaları kendi hayırlarına olacaktır. Bilinmelidir ki, bu konuda Türk milleti henüz son sözünü söylememiştir. Devlet Bahçeli
|