Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet
Bahçeli'nin
Sayın Basın mensupları, Değerli Dava Arkadaşlarım, Türkiye bugün, hangi siyasi düşüncede olursa olsun, bu vatanı gönülden seven herkesi isyan ettirecek çok ağır şartlarla karşı karşıyadır. Yaşanmakta olan bunalım döneminin her alandaki tahribatı, korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Kangren haline gelen sorunlar ve sıkıntılar, Türk milletinin sabrını taşırma noktasına dayanmıştır. İçinde bulunduğumuz bu vahim şartlar, önümüzdeki dönemde korkarız ki daha da ağırlaşacaktır. Türkiye’yi, içerde ve dışarıda, çok büyük risk ve tehlikelerle dolu zor günler beklemektedir. Her alanda topyekün bir milli seferberlik gerektiren böylesine ağır şartlar karşısında, Türkiye iç çekişme, tartışma ve çatışmalarla kan kaybetmektedir. Türkiye’nin karşısındaki badirelerin idraki ve bilinci içinde olmayan siyaset kurumu, bu tehlikeli gidişatı önleyecek tedbirler yerine, sürekli kriz ve gerginlik üretmekle meşguldür. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu hassas dönemde, Türk demokrasisi ve iktidarı ve Meclis’te temsil edilen muhalefetiyle, siyaset kurumu çok kötü bir sınav vermektedir. Türkiye, böyle bir gerilim ortamında, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim sürecine girmiştir. Bugünkü basın toplantımızda, 19 Kasım Pazar günü yapılacak Milliyetçi Hareket Partisi Büyük Kurultayına gidilen süreçte Türkiye’nin gündemi ve giderek gerilen siyaset ortamı hakkındaki görüş ve düşüncelerimizi aziz milletimizle paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sayın Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’yi sürüklediği bugünkü noktada, siyasi ve ekonomik güven ve istikrar ortamından, iç huzur ve güvenlikten bahsedilemeyeceği ortadadır.
İşsizlik, yolsuzluk ve aşsızlık, toplumu patlama noktasına getirmiştir.
Bu durum karşısında, AKP’nin büyük Meclis çoğunluğuna dayanan tek başına iktidarına rağmen siyasi istikrar ortamından söz etmek mümkün değildir.
Devlet ve toplum hayatımızın hemen her alanında yaşanan kutuplaşma ve cepheleşmeler giderek derinleşmektedir. Türk milletini birleştiren ve Türkiye’nin temel harcı olan bu ortak değerler, bugün toplumsal gerginlik ve ayrışma dinamiğine dönüşmüştür. Bu değerlerin cephe hattı olması ve bunlar etrafında oluşturulan çatışma alanlarının genişlemesi, Türkiye’yi çok tehlikeli bir kriz sarmalının, bir kısır döngünün içine hapsetmiştir.
Yeni senaryolarla sahneye çıkan etnik bölücüler ve siyasi kundakçılar, Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürüklemek için yarış içine girmişlerdir. Sayın Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlarım, Son dönemde siyasi ortamı gerginleştiren tartışma ve tahrikler iki ana eksen etrafında gelişmiştir. Birincisi, laiklik ve din ve vicdan özgürlüğü tartışmaları, ikinci eksen ise, özellikle terör örgütünün sözde ateşkes ilanı sonrası yoğunluk kazanan siyasi çözüm ve teröristlere af tartışmaları olmuştur. Etnik köken ve inanç temelinde ayrışma senaryolarına dayanan her iki tartışmanın da çok ciddi bir çatışma potansiyeline haiz olduğu bir gerçektir. Din ve laiklik tartışmalarının kontrolden çıkması, rejim sorununa dönüşebilecek ciddi bir siyasi bunalıma yol açma riskini taşımaktadır. Etnik tahriklerin ise, karşımıza toplumsal bir çatışma ortamını çıkaracağı ortadadır. Din ve laiklik ekseninde yaşanan tartışmaların kaynağında AKP’nin temsil ettiği zihniyet yatmaktadır. Siyasi hayatının sonuna yaklaşan AKP, son ümidini gerginlik ve cepheleşmelere bağlamıştır. Türk milletini inanç temeline kamplara bölerek siyasi kazanç sağlama hesabı içinde olan AKP hükümeti, bu amaçla bir taraftan kışkırtıcılık yaparken, öbür taraftan mağdur ve mazlum rolünü oynayarak Türk toplumunun acıma duygularına sığınmaya çalışmaktadır. Sayın Başbakan ve AKP ileri gelenleri dört yıllık icraat dönemindeki icraat, tahrik ve beyanlarıyla bugünkü tartışmaların zeminini hazırlamıştır. Türkiye, bu tartışmaları geride bırakmak ve hem laiklik ilkesini hem de Türk milletinin inanç ve değerlerini sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu olmaktan çıkartmak mecburiyetindedir. Türkiye’nin milli ve manevi değerlerinin iç siyaset malzemesi olarak görülmesinden vazgeçilmeli, bu değerler üzerinden siyaset yapılmasının Türkiye’ye kötülükten başka hiç kimseye yarar sağlamayacağı artık idrak edilmelidir. Türk milletinin din ve inanç temelinde kamplara bölünmesinin, laiklik yanlısı ve karşıtı, inançlı-inançsız gibi tasnife tabi tutulmasının karşımıza bir husumet cepheleşmesi çıkaracağını herkes görmelidir. Dini inançlar Cumhuriyete ve devlete meydan okuma aracı olarak kullanılmamalı, devlet ve kurumları da samimi inançlarla kavgalı duruma düşmemeye, böyle bir görüntü vermemeye özen göstermelidir. Türkiye, karanlık hevesler peşinde koşan ve Cumhuriyet’in temel değerleriyle kavgalı olan marjinal gruplara amansız mücadelesini sürdürürken, bu değerlere yürekten sahip çıkan temiz ve samimi Müslümanları incitmemeye özen göstermek durumundadır. Bu bakımdan bugünkü zeminde yapılan din ve laiklik tartışmalarının dini ve inanç karaborsacılığı ve inanç hortumculuğu yapan AKP’nin değirmenine su taşımak sonucunu vereceğini herkes görmeli ve anlamalıdır. Sayın Basın Mensupları, Aziz Dava Arkadaşlarım, Türk milletini husumet kamplarına bölmeyi amaçlayan etnik tahrikler son dönemde hız kazanmıştır. AKP hükümetinin aczinden, Avrupa Birliği’nin siyasi desteğinden, Kuzey Irak’taki gelişmelerden ve iç bünyemizde oluşturulan müsait ortamdan cesaret alan hain bölücüler, PKK’nın siyasallaşma planının hayata geçirilmesi için yeni oyunlar içine girmişlerdir. Böyle bir ortamda teröristlere af ve siyaset yolunun açılması tartışmalarının Türkiye’nin gündemine taşınması, PKK’nın siyasi amaçlarına hizmet edecek talihsiz bir gelişme olmuştur. PKK’nın siyasi amaçlarına hizmet edecek ve etnik bölücülüğün cesaret kazanmasına yol açacak beyanlarda bulunurken herkes çok dikkatli olmalıdır. Terör örgütü PKK’nın siyasi bir manevrası olan sözde ateşkes ilanının bir dizi şarta bağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu çerçevede PKK’nın siyasi gündeminin ilk hedefi, askeri operasyonların durdurulması, etnik kimlikle siyaset yapma ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması ve siyasi af çıkartılarak PKK dağ kadrolarının siyasal ve toplumsal yaşama katılmaları sürecinin önünün açılmasıdır. Terör örgütünün bu siyasallaşma projesinin özü, dağdan inip siyaset sahnesine çıkmak ve Türkiye’yi silah zoruyla böyle bir süreci başlatmaya zorlamaktır. Bu gerçekler ortadayken, teröristlere af beklentisinin yaratılması ve bunun için uygun bir iklim oluşmasına çalışılması, terör örgütünün bölücü hedeflerine ulaşılmasında siyasi payandalık yapmakla eş anlamlıdır. Terörle müzakere edilerek dağdaki teröristleri Meclis’e taşıyarak, terörle mücadele edilemeyeceğini herkes anlamalıdır. Bizim bu konulardaki görüşlerimiz çok net ve açıktır. Zamana ve şartlara göre değişmeyen düşüncelerimiz şunlardır:
Sayın Basın Mensupları, Aziz Dava Arkadaşlarım, Türkiye’nin önüne çıkartılan hain tuzakların boşa çıkarılması ve içine hapsedildiğimiz bu kısır döngünün kırılması, Türk milleti için bir beka meselesi haline gelmiştir. Türkiye, bunu yapacak güce ve kudrete sahiptir. Bugün yaşanan kriz dönemi ve darboğazlar mutlaka aşılacaktır. Ancak, bunun için sorunun özüne ve kaynağına inilerek çözüm ve çıkış sürecinin buradan başlatılması bir zorunluluktur. Türkiye’nin en önemli sorunu, bu noktaya sürüklenilmesinin siyasi sorumlusu olan AKP zihniyetinden kurtulmaktır. Her cepheden kuşatılan Türkiye için yegane kurtuluş reçetesi, bu zihniyetin demokratik yollarla tasfiye edilmesidir. Türkiye’nin kurtuluş süreci, AKP’den kurtulmakla başlayacaktır. Bu sürecin siyasi adresi de Milliyetçi Harekettir. Türkiye’ye bugüne kadar büyük kötülükler yapan AKP’nin siyasi sonu gelmiştir. Bugün şahit olduğumuz, AKP’nin siyasi ecelini birkaç ay geciktirebilmek için son çırpınışlardır. İki hesap verme gününün geldiğini gören AKP’yi bugün iki korku sarmıştır. Birincisi, sandık başında Türk milletine vereceği siyasi hesaptır. İkincisi de, AKP döneminde organize bir şekilde yapılan yolsuzluk, vurgun, soygun ve kanunsuzlukların bütün sorumlularının Türk adaleti önünde verecekleri hesaptır. AKP hükümetinin bu iki hesaptan kaçması ve kurtulması mümkün değildir. AKP ile artık kaçınılmaz hale gelen bu milli hesaplaşma günü yaklaşmaktadır. Türkiye’nin hapsedildiği bu hain kuşatmayı kıracak ve bu milli hesaplaşmayı sonuna kadar yapacak olan yegâne siyasi güç, Milliyetçi Harekettir. Tek başına iktidara yürümekte olan Milliyetçi Hareket buna hazır ve kararlıdır. Herkes, yaklaşmakta olan bu siyasi mahşer gününe şimdiden hazır olmalıdır. Sayın Basın Mensupları, Aziz Dava Arkadaşlarım, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalan Milliyetçi Hareket, geçtiğimiz dört yıl içinde ortaya koyduğu siyaset anlayışıyla milli vicdanın sesi olmuştur. Türkiye’nin milli varlığını, birliğini ve milli çıkarlarını tehdit eden tahrikler karşısında dik, ilkeli ve onurlu bir duruş sergileyen Milliyetçi Hareket, Aziz Milletimize gerçekleri göstermek ve AKP iktidarını uyarmak için büyük bir mücadele vermiştir. AKP iktidarı döneminde MHP’ye karşı, basın sansürüne varacak derecede uygulanan ambargo ve ablukaya rağmen, ortaya koyduğumuz siyasi vizyon hedefine ulaşmıştır. Türk milleti şimdi gerçekleri görmekte, milli teveccühün merkezi haline gelen Milliyetçi Hareket her geçen gün bir çığ gibi büyümektedir. Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidar yürüyüşünde son dönemece girilmiştir. 19 Kasım 2006 günü yapılacak olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin 8. Büyük Kongresi, karanlık bir dönem yaşayan Türk milleti için bir ümit ışığı, aydınlık günlerin ve onurlu bir geleceğin müjdesi olacaktır. Türk milletinin karartılmak istenen geleceğine sahip çıkmaya ve Türkiye’yi ayağa kaldırmaya kararlı olan Milliyetçi Hareket’in hedefi, Anayasayı değiştirecek çoğunlukla tek başına iktidardır. Büyük Kongremiz, Milliyetçi Hareket’in bu kutlu hedefe yürüyüşünde tarihi bir dönüm noktası olacaktır. Büyük Kongremiz, Milliyetçi Hareket’i tek başına iktidara ulaştıracak merkez yönetim kadrolarını seçecek ve partimizin Türkiye’nin geleceği vizyonunu ortaya koyacaktır. Kongre’de alınacak kararlar, önümüzdeki seçimler sonrası oluşacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23. dönem kadrolarının belirlenmesinde rol oynayacak, aynı zamanda Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında “Lider Ülke Türkiye” hedefine ulaşılmasında önemli bir kilometre taşı olacaktır. Milliyetçi Hareket, tek başına iktidar yürüyüşünde, temiz ve vatansever kadroların katılımıyla giderek güçlenmektedir. 19 Kasım Kongresi sonrası seçimlere gidilen süreçte bu teveccüh sürecek ve Milliyetçi Hareket yeni katılımlarla her geçen gün daha da büyüyecektir. Bugünkü toplantımızda çok değerli arkadaşlarımızın aramıza katılmalarının mutluluğunu yaşamaktayız. Bu vesileyle Milliyetçi Harekete katılarak bizlere güç veren; - Bölücü teröre karşı mücadelede önemli görevler almış, değerli bir komutan olan emekli Tümgeneral Sayın Erdal Sipahi’ye, - Rumeli Eğitim Vakfı Genel Başkanı, sanayici ve işadamı Sayın Lütfü Türkkan’a ve - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Sayın Doç. Dr. Hamit Ayanoğlu’na, - Maliye Bakanlığı teşkilatında üst düzey yöneticilik görevlerinde bulunan, İstanbul eski Defterdarı Sayın Kadir Boy’a, aramıza hoş geldiniz demek istiyorum. Milliyetçi Hareket’in saflarında şerefli yerlerini alan bu değerli arkadaşlarımıza çalışmalarında üstün başarılar diliyorum. Sözlerime son verirken, basın toplantımıza katılan değerli arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli
|