Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin "Alparslan Türkeş Büyük Ödülü" Ödül Töreni’nde Yapmış Oldukları Konuşma
4 Nisan 2008
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Kıymetli Ülküdaşlarım,
Muhterem Konuklar,
Partimizin kurucusu ve lideri, büyük Türk milliyetçisi Alparslan Türkeş Bey’in onbirinci vefat yılında bu anlamlı toplantıyı düzenleyen ve katılan bütün arkadaşlarımı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Seksen yılık bir hayatı şerefle yaşayan merhum liderimizin bütün yönleriyle tanınmasının, bugün onun yolunda yürüttüğümüz siyasal mücadelemize ayrı bir güç ve özel bir anlam katacağı kanaatindeyim.
Bu itibarla, yapılan toplantıların, etkinliklerin, yarışmaların, bu büyük dava adamını, onu hayatta iken tanıma fırsatı bulamamış yeni kuşaklara anlatmak için önemli bir vesile olmasını diliyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Dünyadaki bütün atılımlar, yüreği milleti için yanıp tutuşan, cefa çeken ve inançlarını samimiyetle savunan, yüksek iradeye ve sarsılmaz azme sahip seçkin insanların liderliği altında başlamış ve başarılmıştır.
Büyük davaların çoğu, mutlaka ve öncelikle, bu büyük adamların omuzlarında taşınmış ve ancak onların büyük ülküleriyle yoğrulduktan sonra tarihe ve insanlığa bir istikamet verebilmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, Türklük ülküsü ile Türk milliyetçiliği davasının günümüze kadar uzanan şerefli siyasal geçmişindeki en önemli mevkiinin, merhum Alparslan Türkeş Bey’e ait olduğuna dair asla bir kuşkumuz yoktur.
O, yüzyıla yaklaşan Türk milliyetçiliğinin çile ve mücadeleyle geçen tarihinin, çok önemli bir bölümüne yakından şahit olmuş, bu sürecin yaklaşık son elli yılına bizzat müdahil olarak, varlığı ile bu mücadeleye farklı bir anlam kazandırmıştır.
İlk gençlik yıllarından itibaren vefatına kadar geçen hayatı, milliyetçilik için verdiği muhteşem mücadelenin ve ülkücü gençliğin yetişmesi için harcadığı şerefli ömrün aziz hatıraları ile doludur.
Bugün takipçisi olduğumuz bu siyasal hareket, vatan coğrafyasında kök salabiliyorsa, bu bina çatısı altında ve bu toplantıda bir arada bulunabiliyorsak, aramızdaki manevi bir bağ bizleri burada toplamaya vesile oluyorsa; bu güzelliklerde tartışmasız en önemli pay merhum liderimize aittir.
Türkeş Bey, gençlik yıllarından itibaren gönül verdiği Türklük yolunda, karşısına çıkarılan engellere rağmen, asla yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılmamıştır. Büyük adamlara has yüksek bir karakter göstererek, gerçek bir liderin bütün hasletlerini yeri ve sırası geldiğinde birer birer ortaya koymuştur.
Hayatı boyunca yalnız kalmaktan hiçbir zaman korkmamış, ancak onun en büyük kaygısı ülküsüz ve hedefsiz kalmak olmuştur. Bu karakter yüksekliği, onun hiçbir zaman yalnız kalmasına da imkân vermemiş, etrafına toplanarak kendisine inanan ülküdaşları ile her zorluğun altından kalkmasını bilmiştir.
Özellikle ikinci Dünya Savaşından sonra yaşanan soğuk savaş yıllarının güç dengeleri arasında, Türklüğün ve milliyetçiliğin kudretini fark etmiştir. Bu isabetli teşhisle, Türkiye’mizle sınırlanmayacak kadar geniş bir vizyon oluşturan stratejik öngörüleri, bir kehanet gibi gerçekleşmiş, tarih de hep haklı çıkarmıştır.
Bu açıdan, Türkeş Bey’in mücadelesini ve hayatını anlamanın en doğru yöntemi, artık onunla özdeşleşmiş olan Türk milliyetçiliğinin iftihar edilecek tarihini incelemekten ve bilmekten geçtiği düşüncesindeyim.
Değerli Arkadaşlarım,
Bugün Türk siyasetinde milliyetçilik, yalnızca hissiyat ve heyecan boyutunda kalmadan, hamasetin ötesinde, gerçekçi ve uygulanabilir bir siyaset ve yönetim projesi haline gelmişse, bunda merhum Başbuğumuzun yeri, önemi ve emeği çok büyüktür.
O, önce ülkemizi kurtaran, daha sonra Cumhuriyetimizi kuran en dinamik güç olan Türk milliyetçiliğinin ve milliyetçilerin sonraki yıllarda hiç de hak etmediği muamelelerle dışlanmasını asla kabullenmemiş, bu davayı yeniden Türkiye’yi yönetecek bir zenginlik ve seviyeye kavuşturmak için mücadele vermiştir.
Milletçilik eksenli bu toplum ve siyaset projesi süresince, milletimizin değerleri, inançlarımızın gerekleri ve çağın gerçeklerini mükemmel bir sentezle bir araya getirmeyi hedeflemiş, hayatın her alanını, sorunların tamamını kapsayan formüle edilmiş çözümler önermiştir.
Bu doktriner yaklaşım ile Türk milliyetçiliği düşüncesi; bugün ülkemizin en çok ihtiyacı olan geçmişle geleceği, gelenekle çağdaşlığı, devletle milleti, inançlarla laikliği birbirine bir terkip oluşturarak bağlayan bir anlayışın da temsilci olmuştur.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan, Atatürk’ün ölümüne kadar siyasetin merkezinde bulunan Türk milliyetçiliğinin, dayatmalarla değişen toplumsal algıdaki yerini yeniden merkeze çekebilmek için, bugün verdiğimiz mücadeleyi, merhum Türkeş Bey’le o dönemlerde başlatmıştır.
Elbette ki bu mücadelesi öyle çok kolay gerçekleşmemiş, topluma yön veren mihraklar tarafından milliyetçiliğin merkez değer olarak kabulünde bağnazlıklar ve dirençler yaşanmıştır.
Özellikle 1938 yılından sonra giderek halktan kopan elitlerin aykırı, kutup, aşırı olarak tanımlanan milliyetçiliğe yakıştırdıkları bu iftiraların önüne geçmek için mücadele vermiş; sükûneti, olgunluğu, ciddiyeti ve karizması ile yalan duvarlarını birer birer yıkmıştır.
Milliyetçiliğin hor ve hakir görüldüğü, hatta suç kabul edildiği dönemlerde, karalamaları ortadan kaldırmak, faşist, nazi, kafatasçı, ırkçı gibi ağır suçlamaları bertaraf etmek için, etrafına topladığı yürekli ve kültürlü Türk aydınları ve kendi eli ile yetiştirdiği ülkücü gençlikle adım adım mesafe almıştır.
Biliniz ki, bu mücadele hala devam etmektedir. Bugünlere kolay gelmeyen Türk milliyetçiliği hareketinin gerisinde baskı, zulüm ve tuzaklara karşı direniş, şahadetle şereflenmiş onurlu bir mazi ve onların da arkasında Türkeş Bey’in liderliği bulunmaktadır.
Kıymetli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Misafirler,
Bu, çok yönlü ve çok merkezli yoğun mücadele alanında, her birine ayrı ayrı zaman ve enerji ayıran merhum Başbuğumuz, milliyetçilik karşıtı önyargıların ve bir tortu haline gelmiş yanlış kanaatlerin aşılması için, siyasi duruşumuzu aziz milletimize doğrudan aktaracak bir ilişkiler yöntemi de takip etmiştir.
Milliyetçiliğin aziz milletimize bir siyasal disiplin içinde, önce ulaşması, sonra tanınması ve taraftar bulması, nihayetinde ise teşkilat kurulması başarılmış ve bu gelişmeler siyasette farklı bir mücadele alanını da ortayla çıkarmıştır.
Bu zorlu süreçte, Türk milliyetçiliği fikrinin yalnızca tasavvur olmaktan çıkarak, bir yönetim projesi haline gelmesi ve siyasal anlamda partileşerek milletimizde kök salmaya başlaması O’nun çizdiği yol haritası ile mümkün olabilmiştir. Karşılaşılan zorluklara rağmen milliyetçi hareket, bir siyasi duruş ve politik yöntem olarak halka ulaşmayı bu yolla başarmıştır.
Milliyetçiğin tarihi bir karar anı ve kritik bir dönüm noktası olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurulması da bu anlamda değerlendirilmelidir. Partimizin varlığı ve gelişmesi de, milliyetçi aydınların ve üniversite gençliğinin, fikriyatımızın menbaı olan aziz milletimizle adım adım kucaklaşmasının bir eseri olarak yorumlanmalıdır.
Milliyetçilik ülküsü ile milletimizin değerlerinin kaynağında buluşmasını ifade eden bu siyasallaşma hadisesi sonunda partimiz Türk siyasetinde sağlam bir zemin ve güvenilir bir dayanak bulabilmiştir.
Milliyetçiliğin milletimize tanıtılması, milletimizin de milliyetçilikle kucaklaşması demek olan bu süreçte, giderek artan bir teveccüh ile genç vatan evlatları, milliyetçilik-ülkücülük etrafında bir çığ gibi toplanmışlardır.
Bu dönem, dağınık ve kararsız milliyetçi fikirlerin, ilmek ilmek örülmesini gerektiren, zahmet, sabır ve meşakkatle yoğrulmuş bir temel atma dönemi ve toparlanma süreci olarak değerlendirilmelidir.
Bu tarihle birlikte, gelişmelere damgasını vuracak iki muhteşem eser, Merhum Türkeş Bey’in emaneti ve mirası olarak bugüne kadar büyüyerek gelmiştir.
Bunlardan biri, gençliğin aydınlanma merkezi olarak iftihar ettiğimiz Ülkü Ocakları, diğeri ise, başlı başına bir siyaset ekolü haline gelmiş olan ve mensubu olmakla övündüğümüz Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Ve, bu iki kuruluşu, üç hilalli ve bozkurtlu sembolleriyle bugünkü anlamıyla bir evrensel marka haline getiren de elbette ki Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’den başkası değildir.
Bu geçiş döneminde, üzerine titrediği ülkücü Türk gençliğini ve Milliyetçi Hareketi, yalnızca Türkiye’mizin değil Türk ve İslam havzasının geleceğini de belirleyen çok büyük bir güç unsuru olarak yetiştirmeyi ve yaşatmayı başarmıştır.
1980 sonrası süreçte cebren kesintiye uğrayan siyasal hareketimiz, yine O’nunla toparlanmış, Türk milliyetçiliği yeniden ve kaldığı yerden Türkeş beyin kılavuzluğunda yola çıkmıştır.
O’nu kaybettiğimiz 1997 yılına kadar güvenirliğin, itibarın, olgunluğun, ilkeli tutumun, dürüstlüğün, namusun bir timsali olmuş, dost ve düşman tarafından bu hasletleri ile kabul görmüş ve övülmüştür.
Muhterem Arkadaşlarım,
Bir kişiden başlanılan bir yolculuğun sonunda bugün davamızın ulaştığı seviye, Başbuğumuzun ve önderliğindeki kadrolarının idealist çabalarının neticesidir.
Eseri olan ülkücü kadrolar da tıpkı liderleri gibi, milli varlığımıza yönelik tehditlerin attığı en sıkıntılı anlarda, gözlerini kırpmadan ortaya atılmış ve vatan sevgisinin sınavını ölüm karşısında şerefle verebilmiştir.
Bugün Türkeş Beyin başlatmış olduğu hareketin sonunda, milliyetçilik öylesine vaz geçilemez bir fikir ve aksiyon haline gelmiştir ki, geçmişte karalamaya çalışanlar bile bugün milliyetçiliğe talip olmaya başlamışlardır.
Bu, baskı ve zulümle devam eden bir mücadele sürecinden sonra, milliyetçiliğin bir zaferi ve vefatından ardından bile yine haklı çıktığının bir işaretidir. Bugün siyasal tartışmaların merkezinde milliyetçilik vardır. Artık Türkiye’mizde siyasal gündemi belirleyen en dinamik güç milliyetçiliktir.
Milliyetçi Hareket, artık sadece siyasi hayatımızın temel denge unsuru değil, aynı zamanda Türk Milleti’nin ümidi, birliğimizin ve geleceğimizin yegane teminatı haline gelmiştir.
Ancak, hiç kimsenin milliyetçiliğe talip olmadığı dönemlerden, şimdi herkesin milliyetçi olduğunu iddia ettikleri günümüzde, gerçek milliyetçileri ve ülkücüleri bekleyen bir tehlike de doğmuştur.
Bu tehlike, milliyetçi ideolojinin, çeşitli mihraklarca sulandırılması ve dejenere edilmesi halidir ki bu milliyetçiliğin reddedilmesinden de daha vahim, tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken bir sürecin önümüzde olduğunun da bir işareti sayılmalıdır.
Nitekim, Türk milletine O’nun açtığı bu kutlu yolda rehberlik ederken, Türkiye üzerindeki oyunların tamamı, partimiz ve ülkücüler üzerinde de oynanmaktadır.
Ancak, ne mutlu ki, Türk milliyetçileri ve ülkücü gençlik, önlerine konmaya çalışılan tuzakların farkındadır. Karşımıza çıkması muhtemel sorunların nasıl aşabileceğinin bilincindedir. Bu nedenle nifak çabaları boşuna, senaryolar beyhudedir.
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Hepinizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, demokrasinin kuralları içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıkan hükümetlerce, yönetilmektedir. Bu nedenle, milletimizin idaresine talip olmak, tek başına iktidara ulaşmak her Türk milliyetçisinin hedefi olmalıdır.
Milliyetçilik mücadelemizin perspektifi ve geleceğe yönelik izdüşümüne bakıldığında bu hedef yakındır, ancak kendiliğinden gelecek mukadder bir sonuç da değildir.
Yüzlerce yıllık geçmişteki zaferle ve ihtişamlı tarihi başarılar elbette ki bizimdir. Milletimizin eseridir. Onlarla iftihar etmek her milliyetçi-ülkücü dava adamının gönül borcudur. Ancak, geçmişe takılıp kalmadan geleceğin başarılarını da sahiplenmek ve bunlarla övünmek de maksadımız olmalıdır.
Bu hedefe ulaşmakta, her Türk milliyetçisine düşen asli görev ve sorumluluk;
- Gelecekte nasıl bir Türkiye, ve nasıl bir dünya istediğini,
- Geleceği kimlerle ve nasıl paylaşmak arzusunda olduğunu,
- Torunlarının nasıl bir gelecekte yaşamasını dilediğini önce kendisinden sorgulaması ve bunu yüksek sesle düşünmesidir.
Türk milletinin önümüzdeki yüzyıllarda dünya üzerindeki yerini ve derecesini belirleyecek olan irade, bu soruya karşılık vicdanınızın, kültürünüzün, şuurunuzun, hissiyatınızın, inancınızın ve heyecanınızın vereceği müşterek cevapta saklıdır.
Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’i bizlerden ayıran en belirgin özellik de, işte bu kendini ve dünyayı sorgulayan ve ona anlam katan tahlil ve terkip yöntemlerinde ve düşünce sistematiğinde aranmalıdır.
Milliyetçiler, ülke sorunlarını aşmanın yolunun, ayrılıkları derinleştirmek, kavgaları kızıştırmak, insanlarımızı birbirine düşürmek gibi yöntemlerle bulunamayacağını bilmekte; uzlaşma, hoşgörü, dayanışma ve yardımlaşma ile başarıya ulaşılacağını savunmaktadır.
Bugün, soğukkanlı, sağduyulu, gerçekçi ve samimi yaklaşımlar sergileyen Türk milliyetçilerde, bu güzel hasletlerinin gelişmesinde şüphe yok ki, bizlere şahsiyeti, ahlakı, fikirleri ve aksiyonu ile bir rehber olan merhum liderimizin etkisi büyüktür.
Bize düşen görev, binbir emekle elde ettiğimiz siyasal kazanımlarımızı geriye döndürecek ve ideolojik hareketimizin hızını yavaşlatacak tuzaklara dikkat etmek olmalıdır.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Ülküdaşlarım,
Bildiğiniz gibi, bundan tam bir yıl önce, Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in aziz hatırasını yâd etmek ve ülküsünü canlı tutmak maksadıyla bir yarışma düzenleme kararı almıştık.
Vefatının onuncu yılında 4 Nisan 2007 tarihinde başlattığımız bu yarışma, Başbuğumuzun doğumunun doksanıncı yıl dönümü olan 25 Kasım 2007 tarihinde sonuçlanmıştır.
Söz konusu yarışmaya çok sayıda eser katılmış, gençlerimiz, Türkiye’mizin, Türk milletinin geleceğine yönelik değerli fikirlerini bizlerle paylaşmak ve yol göstermek için yoğun bir alaka göstermişlerdir.
Seçici kurulun mümtaz üyeleri, katılan eserler arasından seçim yaparak toplam dokuz çalışmayı ödüle ve mansiyona değer görmüş, partimizin yetkili kurullarına teklifte bulunmuşlardır.
Bu itibarla Türkeş Bey’in 11. vefat yıldönümüne rastlayan bu günde, onun hatırasına binaen, hak sahiplerine ödüllerini vermekten duyduğum memnuniyeti huzurlarınızda ayrıca belirtmek istiyorum.
Eserlerin seçilmesinde değerli katkıları olan mümtaz “Seçici Kurul” üyelerine, ödül alsın veya almasın, yarışmaya heyecanla ve ilgiyle katılan bütün eser sahiplerine teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
Merhum Türkeş Bey’in bir kez daha hasret ve rahmetle hatırlanmasına vesile olan bu yarışmada, ödüle layık görülen eser sahipleri olan geçlerimizi ayrı ayrı tebrik ediyor ve başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
Bu anlamlı toplantıya katılarak, duygularımızı paylaşan davetlilere sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e, aziz dava şehitlerimize ve bugün hayatta olmayan muhterem ülküdaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Dr. Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı |