20.07.2009 - Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin Başbakan Erdoğan’ın yakışıksız ve gerçek dışı beyanları hakkında yapmış oldukları yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
 Başbakan Erdoğan’ın yakışıksız ve gerçek dışı beyanları hakkında
yapmış oldukları yazılı basın açıklaması
20 Temmuz 2009

 

Başbakan Erdoğan parti kongrelerini ucuz hamaset ve sahte milli irade kahramanlığı yaptığı, muhalefete siyasi husumet ilan ettiği bir saldırı arenasına dönüştürmüştür.

 Bu ortamlarda sergilediği tavır siyasi ahlak, dürüstlük ve ciddiyetle bağdaşmamaktadır.

 Tavırları saldırgan, tarzı çirkin, üslubu seviyesiz bir Başbakan Türkiye'ye yakışmamaktadır.

 Hesapsız, ölçüsüz ve kontrolsüz bir şekilde herkese çatan Başbakan bu yolla siyasi sicilini, aczini ve çaresizliğini gözlerden kaçırmaya çalışmaktadır.

 Sorunlar yumağı haline getirdiği Türkiye'de sorun ve sorumlu arayışına giren ve muhalefeti adres göstererek kendini temize çıkarabileceğini zanneden Başbakan konuştukça batmaktadır.

Bugün Türkiye çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

Ancak bu sorunların en vahimi Recep Tayyip Erdoğan sorunudur.

Türkiye'nin karşısındaki bütün sorun ve sıkıntıların başlıca kaynağı, nedeni ve sorumlusu Başbakan Erdoğan ve temsil ettiği ilkesiz ve çürümüş siyaset anlayışıdır.

Siyasi ahlak sorunu, yolsuzluk, yoksulluk, bölücülük, cepheleşme ve sosyal çözülme sorunlarının korkutucu boyutlara ulaşmasının temelinde bu ana sorun yatmaktadır.

Yolsuzluk ve vurgun çeteleri Başbakan'ın döneminde palazlanmış, yoksulluk, işsizlik ve fakirlik onun sayesinde Türk milleti için kader haline gelmiştir.

Etnik bölücülüğün cesaret kazanması, kanlı terörün azması, cepheleşmelerin derinleşmesi, sosyal çözülmenin hızlanması ve Türkiye'nin siyasi kaos ve çatışma ortamına sokulması Başbakan'ın eseridir.

Son olarak İmralı canisinin kılavuzluğunda ve Barzani'nin gözetiminde Türkiye'nin bölünmesi reçetelerinin taşeronluğunu yapmaya hazırlanan ve bunun için maşa arayışına giren Başbakan bu hüviyetiyle Türkiye için çok ciddi bir risk unsuru haline gelmiştir.

Başbakan Erdoğan haddi ve hakkı olmadığı halde bizlere siyaset dersi vermeye kalkışmadan önce kendi haline ve bu karanlık siciline çok iyi bakmalıdır.

Bizim siyasi sicilimizde leke, geçmişimizde gölge ve şaibe yoktur.

Alnımız ak, vicdanımız rahattır.

Siyasi gelecek ihtirasımız ve beklentimiz de bulunmamaktadır.

Siyaseti hizmet için değil doymak için yapanların, bize bu konuda özürlü bir üslupla çağrıda bulunmaları çarpık siyaset anlayışlarını gösteren acı bir itiraf olmuştur.

Başbakan Erdoğan için demokratik yollarla siyasi tasfiye süreci başlamıştır.

Yolun sonuna gelen Başbakan'ın Türk adaleti önünde hesap vereceği günler yakındır.

Gelecek endişesi ve hesap verme korkusuyla hezeyan içinde çırpınmasının nedeni budur.

Türk milletinin Uygur Türklerine yapılan mezalim ve katliamlar karşısında gösterdiği hassasiyet haklı ve meşrudur.

 Bu konuda bugüne kadar somut ve etkili bir girişimde bulunmaktan kaçarak sessiz ve tepkisiz kalan Başbakan bunun ağır vebalinden kurtulamayacaktır.

 13 Temmuz 2009 günü yaptığımız açıklamada kendisine samimi önerilerde bulunmuş ve bu konularda ne yapmayı düşündüğünü sormuştuk.

  Başbakan bugüne kadar bu soruları sessizlikle geçiştirmiş, bu suretle hiçbirşey yapmadığını ve yapmaya da niyeti ve iradesi olmadığını göstermiştir.

  Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini uluslararası itibarının bir göstergesi olarak kullanan Başbakan'a sormak isteriz.

  Türkiye Uygur Türklerinin trajedisini Güvenlik Konseyi'ne götürmeyecek de nereye götürecektir?

  Uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek için sesini nerede çıkaracaktır?

  Dışişleri Bakanlığı konuyu Birleşmiş Milletlere götürmek için bir hazırlık ve niyet olmadığını açıklamıştır.

  Bu durumda Başbakan parti kongrelerinde safsata yaparak mı dünya kamuoyunu harekete geçirecektir?

  Kendisinin hızına ayak uyduramayacağımızı, nerede ne yaptığını bilemeyeceğimizi söyleyerek konuyu geçiştirmeye çalışan Başbakan'ı dürüst olmaya davet ediyorum.

   Biz anlamıyor, hızınıza yetişemiyorsak, bir mola verip soluk alın ve ne yaptığınızı siz anlatın da bizler ve Türk milleti de anlayalım.

   Başbakan Erdoğan içerde konuşmakta, dışarıda susmaktadır.

   Parti kongrelerinde içi boş konuşmalarla havanda su dövmekte, uluslararası planda ise kararlı ve ciddi bir duruş ortaya koyamamaktadır.

   Baş döndürücü bir hızla sürdürdüğü dış gezilerin kendisine maddi katkısı nedir bilinmez ama, Türkiye'ye pek bir yararı olmamaktadır.

   Başbakan'ın Sincan Uygur bölgesindeki olaylarla ilgili olarak ağzından çıkan soykırım sözünden sonradan mahcup ve pişman mı olduğunu, bunu düzeltmek ve Çin'den özür dilemek için mi bu konuda atalet içine girdiğini Türk milleti merak etmekte ve bilmek istemektedir.

   Şimdi Başbakan'ın yapması gereken, bu konuda Türk milletini bilgilendirmesi ve aydınlatmasıdır.

   Bu konuda söyleyecek fazla birşeyi olmayan Başbakan Cumhurbaşkanı'nca yabancı devlet adamlarına verilen nişanlar üzerinden ucuz polemik yapmaktadır.

   Bu konudaki merakını bu vesileyle gidermek ve kendisini aydınlatmak isterim.

   Türkiye Cumhuriyeti'nin iki çeşit ve altı sınıfa ayrılan devlet madalyası ve nişanı bulunmaktadır.

   Bunlar Türkiye'ye resmi ziyaret vesilesiyle gelen yabancı devlet başkanlarına Cumhurbaşkanı tarafından verilmektedir.

    Bunların en önemlisi birinci sırada yer alan devlet şeref madalyasıdır ve bugüne kadar sekiz devlet başkanına verilmiştir.

    En son bu madalyayı alan Başbakan Erdoğan'ın teklifi ile Suudi Arabistan kralıdır. Bunun krala hangi nedenlerle verildiğinin o dönemde kamuoyunda tartışıldığı ve Başbakan'ın bunu açıklamakta güçlük çektiği hatırlanacaktır.

    Sıralamada dördüncü sırada yer alan devlet nişanı ise bugüne kadar genel uygulama çerçevesinde resmi ziyaretler vesilesiyle birçok devlet adamına verilmiştir.

    MHP'nin hükümet ortağı olduğu 1999-2002 yıllarında bu nişan çok yakın süreler içinde Türkiye'yi ziyaret eden dört devlet başkanına Cumhurbaşkanı tarafından tevcih edilmiştir.

    Bunlar arasında Çek Cumhuriyeti, Almanya ve Polonya devlet başkanlarının yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı da bulunmaktadır.

    Şimdi Başbakan'a sormak isterim; Bir çok ülkenin yanı sıra Çin Cumhurbaşkanı'na da mutat uygulama çerçevesinde bu nişanın verilmesiyle, Başbakan'ın Uygur Türklerinin katledilmesi karşısında suskun kalması ve adeta Çin'den özür dilercesine ezik bir tutum içine girmesi arasında nasıl bir ilişki vardır?

     Başbakan sapla samanı karıştırmayı bırakmalı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan'ı olduğunu hiç olmazsa bu vesileyle hatırlamalıdır.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı