Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Türkiye’nin temel değerlerine, aziz milletimizin kardeşliğine ve kimliğine yönelik olarak başlatılan çözülme ve dağılma kampanyası hız kazanmıştır. Bu kampanya, yıllardır PKK adı altında terörle sonuç almaya çalışan ihanet odaklarının sahiplendiği bütün emellerin şimdi hükümet eliyle ve silahsız olarak sürdürülmesine yönelik bir yıkım projesidir. “Kürt sorunu” denilerek başlayan bu sürece isim koyma arayışları da devam etmekte, “demokrasi açılımı”, “kardeşlik ve huzur açılımı” ve “milli birlik açılımı” gibi sürekli tazelenen makyajlarla gerçekler kamuoyundan saklanmaya çalışılmaktadır. Toplumu ayrışmaya razı etmek için her türlü istismar alanı hiçbir ahlaki ve vicdani sorumluluk taşımaksızın kullanılmaktadır. Şehitlerle caniler, Mehmetçikle katiller, güvenlik güçleri ile teröristler aynı çerçeveye sokulmak istenmektedir. İlerleyen süreçte, fitili ateşlenerek ortalığa bırakılan bu projenin kodları kırılmaya, şifreleri çözülmeye ve aziz milletimiz gerçekleri görmeye başlamıştır. İddia edildiği gibi barış ve huzurla, demokrasi ve hürriyetle, sulh ve sükunla, kalkınma ve refahla, kaynaşma ve kardeşlikle hiçbir şekilde alakası olmadığı anlaşılmıştır. Bölücü tasavvurların, dağdan şehre inmesi, silahtan medyaya geçmesi, teröristten meclise taşınması, örgütten hükümete aktarılması, gerisindeki tarihi emelleri değiştirmeyecek, aktörlerin değişmesi ihanetin özünü saklamaya yetmeyecektir. Milletimiz ve bizim için önemli olan, ağır bir yıkıma götürecek olan fikirleri kimin nerede taşıdığı değil ülkemizi hangi sonuca ulaştırmak istediğidir. Nitekim beklendiği gibi sürece İmralı Canisi de dahil olmuştur. Bu katılımla birlikte çuvalcılar, kandilciler, aşiret reisleri, işbirlikçi lobiler ve bölücüler sonunda Başbakanla birlikte aynı fotoğraf karesinde buluşmayı başarmışlardır. Hükümet bu resme başkalarını da dahil etmek ve suç ortağı yapmak için var gücüyle çalışmakta, koordinatör adı verilen teşrifatçılarla uçuruma giden yıkım yolunda toplumu ikna turları düzenlemektedir. İmralı’nın kuryeleri olan sözde hukuk adamları ile hükümetin kuryesi haline gelmiş İçişleri Bakanı iki koldan temaslarına devam etmekte, kapı kapı gezerek Türkiye’nin yıkım projesine suç ortakları aramaktadırlar. Bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın “iyi şeyler olacak” müjdesi ile başlayan vahim süreçte Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetinin toplumu bölünmeye razı edecek randevu ve ziyaret turları devam etmektedir. Bu girişimlerin maksadı, milletimizin kardeşliğini, kimliğini ve birliğini savunmak isteyen sağduyulu, inançlı vatan evlatlarına yönelik baskı ortamı oluşturmak; bir teslimiyet ve şaşkınlık dalgası yaratarak milletimizin direnişini kırmaktır. Gelişmeler, saklanmaya çalışılan oyunu ve oyuncuları giderek netleştirmiştir. Destek adı altında oyuna dahil olan aktörlerin kimlikleri ile milli meselelerdeki bozuk sicilleri ülkemizin nasıl bir yıkıma sürüklenmek istendiğini bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Aziz milletimize yönelik istismar ve duygu sömürüsü de dahil olmak üzere her vasıta kullanılarak Milliyetçi Hareket Partisine yönelik çağrılardaki ısrarın nedeni bu karanlık tabloda yer almamıza ve “yıkım ortağı” yapılmamıza yöneliktir. Partimiz ve kadrolarımız, milletimiz üzerindeki oyunu okumuş, görmüş ve bozmuştur. Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket bu oyunun içinde asla yer almayacaktır. Aziz milletimizi de bu oyuna düşmemesi konusunda uyarmaya sonuna kadar devam edecektir. Oyundaki aktörlerin partimize yönelik saldırılarının artışı ve yükselen öfkelerinin nedeni budur. İftiharla işbirliği yaptığını saklamayan Başbakan Erdoğan’ın küresel gücün Ankara’da dayattığı taleplerini bir ev ödevi gibi algılayarak attığı adımlardan, Ermenistan’la ilişkilerin tek taraflı çözülmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’na yönelik tavizler ve sözde “Kürt Sorunu”na aranacak çözümler, karşımızdaki tehdidin sacayağını oluşturmaktadır. Bu açıdan dışarıdan gelen dayatmaları gizlemeye yönelik olarak yüksek makamlardan söylenilen “her ülkenin kendi sorununu kendi gücüyle çözmesi gerekir“ şeklindeki açıklamaların anlamı ve gerçekliği yoktur. Yine bu kapsamda, hükümetin iş ve aş bekleyen yöremize yönelik yedi yıldır yapamadığı ekonomi hamlelerine şimdi başlayacağını söylemiş olması ve bunu da sözde “demokratik açılıma bağlaması” tam bir aldatmadan ibarettir. Aziz milletimiz Başbakan Yardımcısı başkanlığında bu yıl on yedincisi toplanan kurulda geride kalan onaltı toplantıda bu vaatlerin niçin yapılmadığını mutlaka sorgulayacaktır. Yıkım projesinin yaratacağı depremin öncü dalgaları şimdiden hissedilmeye başlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı makamınca dile getirilen yerleşim yerlerinin isimlerine dair tartışmalar, Türkiye’nin adının bile değiştirilmesine dair alçakça hatırlatmalara kadar ulaşmıştır. Yeni dönemde bölücü emellerin Anayasaya uydurulması yönündeki girişimlerin de başlatılacağı Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni Başkanı’nın “yeni fonksiyonunun süreci kolaylaştırmak” olduğuna dair açıklaması ile ortaya çıkmıştır. İçeriğini kimsenin bilmediği, adının bir türlü konulamadığı, sahibinin bir türlü ortaya çıkmadığı, müellifinin saklandığı bu oyunun başarılması halinde Türk milletini bir ve bütün halde tutmak mümkün olmayacaktır. Bu tehlikeyi görmeyen, umursamayan, hatta umutla bekleyenlerin tam bir ittifak oluşturdukları işbirlikçi cepheyi genişletme çalışmaları ve destek arama çabaları sürmektedir. Başbakan Erdoğan’ın henüz ne olduğunu açıklayamadığı sözde fırsat ve çözüm paketinin içinde, konuya sahip çıkan odakların kimliklerine bakarak “ne olmadığını” söylemek artık mümkündür. Bu paketin içinde kardeşlik ve kucaklaşmayı sürdürme duygusu, birlikte geleceğe ulaşma ülküsü, milli bir kimliğe sahip çıkarak yükselme ve büyüme arzusu asla yoktur. Süslü ambalajlar içinde sunulmaya çalışılan zehir şişesi bir kez açılırsa aziz millet varlığının ve birliğinin devamı mümkün olmayacaktır. Hükümetin yıkım projesi, sonunda muhatabına ulaşmış İmralı Canisi cezaevinde hazırladığı teklif mektubunu ihale sahiplerine sunarak müzakereyi başlatmıştır. Projenin sahibi olan hükümetin “muhatap olmadığı” yönündeki açıklamalarının inandırıcılığı kalmamış, hükümet bebek katilinin sürece yapacağı sözde katkılara kilitlenmiştir. Ne muhterem analarımız üzerinden yapılan ucuz istismarlar, ne aziz şehitlerimiz ve aileleri üzerinden yapılmaya çalışılan basit hesaplar gerçekleri gizlemeye yetmeyecektir. İmralı mahkûmunun devreye girmiş olması ile birlikte sözde açılım denilen sürecin nasıl bir seyir izleyeceği, nerelere kadar uzanacağı ve nasıl bir akıbetin karşımıza çıkacağı artık daha da netleşmiştir. Sahiplerinin saklanmakta zorladıkları bu işbirliği ve yıkım ortaklığı PKK ile AKP’yi aynı çizgide buluşturmuştur. Bir hükümet üyesinin İmralı’ya kulak kabartarak “ne demiş ona bakılır” sözü bu sinsi muhataplığın resmi ağızlardan itirafı olmuştur. Uyum, açılım ve fırsat denilerek yapılan çağrıların foyası da ortaya çıkmış İmralı’nın devreye girmesiyle sözde aydın ve akademisyen adı verilen işbirlikçi aracıların görevleri bu aşamada tamamlanmıştır. Başbakan Erdoğan’ın, yıkım projesinin müteahhidi olarak girdiği bu yoldan dönmeyeceklerini ve her bedeli ödemeye hazır olduğunu açıklamış olmasının bizim için hiçbir anlamı ve karşılığı bulunmamaktadır. Başbakan’ın kendini nasıl tanımladığı kimliğini nerede bulacağı, 36 olduğunu iddia ettiği kimlikler içinde yer bulup bulamayacağı bizim meselemiz ve merakımız değildir. Başbakan’ın ve partisinin bu vahim gidişat sonunda mutlaka ödeyecekleri ağır bedel de Milliyetçi Hareket Partisinin kaygısı olmayacaktır. Bizi endişelendiren, AKP zihniyetinin yerinde yeller eserken ve bu ağır vebali üstlenenler millet huzurunda hesap verirken, yaralarını sarmakta zorluk çekecek olan aziz milletimizin ödeyeceği bedelin ne olacağıdır. Asırlardır “birarada” yaşayan milletimizi parçalara ayırıp “yan yana” yaşamayı dayatan bu yol haritasından çok kimlikli, çok parçalı, çokluklar devleti ve toplumu çıkması mukadderdir. Bu ise iddia edildiği gibi çözüm değil çözülmedir. Türkiye’nin milli birliği ve kardeşliği, geçmişte olduğu gibi bugün de, en büyük güç ve kudret kaynağımızdır. Türk milleti, bir bütün olarak ve ortak milli değerler etrafında kenetlenerek bu hain oyunu boşa çıkartacak güce sahiptir. Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, Milliyetçi Hareket, Türkiye için bir felaket olacak böyle bir projenin tarafında olmayacaktır. Bunu önlemek için üç hilalin tarihi anlamı ve misyonu olan Türkiye’nin milli birliğini ve bin yıllık kardeşliğini korumak adına sonuna kadar mücadele edecektir. Bu düşüncelerle, sosyal, siyasal, ekonomik ağır sorunlarla boğuşan aziz milletimizin yaşadığı bunalım halinden bir nebze olsun kurtulabilmesi için yaklaşan Ramazan ayının bir fırsat olmasını diliyorum. Önümüzdeki mukaddes günlerin yanlış gidilen yollardan, yanlış yapılan hesaplardan dönüş için vicdan ve akıl muhasebesinin yapılmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Ramazan ayının Türk ve İslam dünyasına bolluk, bereket ile maddi ve manevi yükselme getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Devlet Bahçeli
|