Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin MHP'nin 9. Olağan Büyük Kurultayı Açılışında Yapmış Oldukları Konuşma Metni. 8 Kasım 2009
Kardeşlikle geçen asırların muazzam eseri, iftihar kaynağımız Büyük Türk Milleti.
Bu tarihi toplantıyı yönetecek olan Sayın Divan Başkanı ve değerli üyeler,
Dünyanın her yerinden gelerek kurultaya onur veren kıymetli misafirlerimiz,
Tarihi yeniden yazmak için seferber olan Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Asırlık Türk milliyetçiliği davasına gönül vermiş aziz Ülküdaşlarım,
Türk milletinin uğruna ölüm karşısında sınav vermiş vefakâr Bozkurtlarım,
Cesaretle ve inançla üç hilalin altında toplanmış yol arkadaşlarım.
Sesimizi dünyaya duyuracak olan basın ve televizyonlarımızın değerli temsilcileri,
Ve, televizyonları başında bu coşkuyu paylaşmak için, geleceğe güvenle bakmak için bizleri izleyen vatandaşlarım,
Hepinizi en içten duygularımla, sevgilerimle ve saygılarımla selâmlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu demokratik sınavdan yüzünün akıyla çıkacağına yürekten inanıyorum.
Bugün tarih yeniden yazılıyor.
Bugün yeni bir mühür taşlara kazınıyor.
- İşte Türkiye bu.
- İşte Türkiye burada.
- İşte Türk milleti, bugün bu salonda.
- Sonsuza kadar var olmak için bu salonda.
Doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden koşarak gelmiş,
Ben, ölmedim demek için bu salonda.
Ben, yorulmadım ayaktayım demek için bu salonda.
Dün Niğbolu’da, Mohaç’ta, Mercidabık’ta, Viyana’da, Çanakkale’de ve nihayet Kocatepe’de vardım ve ayaktaydım, şimdi de ayaktayım demek için bu salonda.
İktidara hazırım, göreve hazırım, sefere hazırım demek için bu salonda.
Hoş geldiniz.
Anadolu’mun her bahçesinden hoş kokular getirdiniz.
Yurdumun her köşesinden sevgiler, hasretler, safalar getirdiniz.
Şerefler bahşettiniz, ülkemin her yerinden güzellikler getirdiniz.
Hoş geldiniz.
Gözlerinizde Türkiye’min geleceğini görüyorum.
Ruhlarınızda, Türkiye’nin inancını okuyorum.
Türkiye’min sonsuza kadar var olacağının heyecanına şahit oluyorum.
Hoş geldiniz. Hoş geldiniz.
Artvin’den atabarı’nın, Elazığ’dan çaydaçıra’nın, Bingöl’den çepik’in, Denizli’den kırık zeybeğin, Bitlis’ten ağır kövenkin, Rize’den Horon’un, Ağrı’dan bar’ın, Adıyaman’dan hasat oyununun, Malatya’dan ağırlama’nın, Van’dan Toycuların renklerini getirdiniz. Hoş geldiniz.
Kars’tan hangel’in, Düzce’den katlamanın, Zonguldak’tan malay’ın, Kilis’ten oruk’un, İzmit’ten pişmaniye’nin, Kırıkkale’den bazlamanın, Şırnak’tan perde pilavının Sinop’tan nokul’un lezzetini getirdiniz. Hoş geldiniz.
Osmaniye’den bozlak’ın, Yozgat’tan sürmelinin, Balıkesir’den güvende’nin, Muğla’dan zeybeğin; Burdur’dan dıbıdanın, Giresun’dan yol havasının sesini getirdiniz. Hoş geldiniz.
Konya’dan Mevlana’nın, Nevşehir’den Hacı Bektaş’ın, Eskişehir’den Yunus’un, Kırşehir’den Ahi Evrân’ın, Siirt’ten Veysel Karani’nin, Bilecik’ten Edebali’nin nefesini getirdiniz. Hoş geldiniz.
Tokat’tan türkünün, Erzincan’dan semahın, Çorum’dan deyişin, Bayburt’tan maninin, Niğde’den güzellemenin sözünü getirdiniz. Hoş geldiniz.
Kayseri’den Erciyes’in, Hakkari’den Cilo’nun, Aksaray’dan Hasandağın, Çankırı’dan Ilgazın, Uşak’tan Muratdağın, Mersin’den Torosların, Bolu’dan Köroğlu’nun, Batman’dan Raman’ın, toprağını getirdiniz. Hoş geldiniz.
Adana’dan Çukurova’nın, Urfa’dan Harran’ın, Hatay’dan Amik’in, Ordu’dan Çambaşı’nın, Gümüşhane’den Kadırga’nın, Ardahan’dan Bülbülen’in, Karabük’ten Sorkun’un rüzgârını getirdiniz. Hoş geldiniz.
Iğdır’dan Aras’ın, Aydın’dan Menderes’in, Tunceli’den Munzur’un, Manisa’dan Gediz’in, Tekirdağ’dan Ergene’nin, Diyarbakır’dan Dicle’nin, Kastamonu’dan Gökırmağın, Sakarya’dan Sapanca’nın, Yalova’dan Marmara’nın, çağıltısını getirdiniz Hoş geldiniz.
Mardin’den telkari’nin, Isparta’dan halının, Bartın’dan tel kırma’nın, Trabzon’dan kemençe’nin şöhretini getirdiniz. Hoş geldiniz.
Muş’tan Alparslan’ın, Antalya’dan Keykubat’ın, Karaman’dan Mehmet Bey’in, Bursa’dan Orhan’ın, Kırklarelinden Murat’ın, Edirne’den Sinan’ın, Istanbul’dan Fatihin, Çanakkale’den Mehmetçiğin şanını getirdiniz. Hoş geldiniz.
Antep’ten Şahin Bey’in, Maraş’tan Sütçü İmam’ın, Afyon’dan Kocatepe’nin, Kütahya’dan Dumlupınar’ın zaferini getirdiniz hoş geldiniz.
İzmir’den ilk kurşunun, Samsun’dan ilk adımın, Amasya’dan ilk ilanın, Erzurum’dan ilk duruşun, Sivas’tan doğruluşun ve nihayet Ankara’dan ise kurtuluşun ruhunu getirdiniz.
Hoş geldiniz. Hoş geldiniz. Hoş geldiniz.
İşte Türk milleti burada toplanmış,
İşte Anadolu ve Trakya burada kaynaşmış,
İşte üç kıtanın sevdalıları burada buluşmuş,
Türk milleti budur.
Otuz altıya bölmeye çalışan Başbakan’a inat;
Ülkemizi çözmeye çalışan Avrupa’ya inat;
Doğudan batıya, kuzeyden güneye tek bilek ve tek yürektir.
Adı bir, acısı bir, anısı birdir.
Vatanı bir, devleti bir, bayrağı birdir.
Lisanı bir, milleti bir, inancı birdir.
Dünü bir, bugünü bir, ülküsü birdir.
Ve bugün buradadır.
- İşte, asalet burada,
- işte, sadakat burada.
- işte, cesaret burada.
Bütün güzellikler bu salondadır.
Ve tek nefestir, tek sestir.
- Anadolu’mun sazını, sözünü, ruhunu getirdiniz.
- Yurdumun oyununu, dilini, inancını, getirdiniz.
- Toprağımın acısını, hüznünü, sevincini getirdiniz.
- Vatanımın selamını, sevgisini, dostluğunu getirdiniz.
- Halayın coşkusunu, barın vakarını, zeybeğin duruşunu getirdiniz.
- Semahın hasretini, semanın huzurunu, horonun ruhunu getirdiniz.
- Türkiye’yi topladınız, özümsediniz, süzdünüz ve üç hilalde buluşturdunuz.
Kırk yıllık bir yolculuğun kutlu temsilcileri olarak, şeref verdiniz.
Milliyetçi Hareket Partisi 9. Büyük Kurultayı’na hoş geldiniz.
Getiren de, gönderen de sağ olsun, salim olsun.
Cenab-ı Haktan dileğim,
İnancımız tükenmesin,
Milletimiz daim olsun.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Bu dava gerçek kimliğini bundan tam kırk yıl önce aradı ve buldu.
Adana’da, 1969 senesinin serin bir 8 Şubat günü yaklaşırken, sayıları küçük, ülküleri büyük; milli hevesleri nefislerini kat be kat aşmış gerçek dava adamları gönüllerini birleştirdiler.
Hepsinde, 70 yıllık siyasi milliyetçilik mücadelesinin yorgunluğu vardı ama mağrurdular.
Hepsinde, Orhun’dan gelen buyrukların mesuliyeti vardı, ama şuurluydular.
- Hepsinde büyük bir heyecan vardı.
- Hepsinde büyük inanç vardı.
- Gönüllerinde kızıl elma ülküsü,
- Ve akıllarında ise tek bir hedef, tek bir amaç.
Onlar,
- Milliyetçiliğin hor görüldüğü günlerden, şahlanacağı bu günlerin özlemini çekiyorlardı.
- Türklüğün boynu bükük duruşundan, doğrulacağı bu günlerin hasretini çekiyorlardı.
- Milletimizi tok esirler, aç hürler ülkesinde yaşamaktan kurtarmanın hesabını yapıyorlardı.
- Gönüllerinde millet sevgisi, yüreklerinde Allah aşkı, şuurlarında tükenmeyen bir sevdanın içten içe çilesini çekiyorlardı.
Daha güçlü bir Türkiye,
Daha müreffeh bir millet,
Daha kudretli bir devlet özlüyorlardı, kırk yıl önce yola çıkarken.
Onun için adını “Milliyetçi Hareket” koydular,
Onun için “üç hilali” bir mücevher gibi bu şuurun “ziyneti” ve Bozkurtu ülküye giden yolun kılavuzu yaptılar.
Al bayrağı namus bellediler, çıktılar yola.
Bir iken beş oldular, beş iken beşbin,
Kabına sığmadı milletim, milyonları buldular.
Çile çektiler, mücadele ettiler, geri durmadılar.
Yoruldular, dinlendiler ama dönmediler.
Zindana düştüler, vatan sağ olsun dediler,
Katran dökülmüş gecelerde ayazları yendiler,
Gözyaşlarını içlerine akıtıp, kader dediler.
Düşmediler, tökezlemediler, yıkılmadılar.
Bazen koştular,
Bazen güçleri tükendi koşar adım yürüdüler,
Bazen takat kalmadı yavaşça yürüdüler,
Şehadet nasip olmadıysa eğer, asla durmadılar.
Asla düşmediler,
Ve üç hilali asla düşürmediler.
1969-2009, tam kırk uzun yıl dile kolay.
Tanı ağırmayan gecelerde, şafağı sökmeyen gündüzlerde,
Bitmeyen tükenmeyen bir mücadelenin içinde,
Bazen gönülleri incindi ama duraksamadılar, kırk uzun yolu aştılar,
Bazen gönül koydular ama tereddüt etmediler, kırk kapıdan geçtiler,
Bazen sevindiler, bazen üzüldüler,
Bazen gözyaşları sel oldu,
Bazen coşkuları rüzgâr.
Zaman oldu merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi “sükut kadar kimsesiz” kaldılar, ama küsmediler, her zaman “çığlık kadar hür” oldular.
Bazen unutulduk, bazen unuttuk sandılar,
Kırk yılı, gün be gün birer birer öğüttüler,
Ve çok şükür ki kırkıncı yıla yettiler.
İşte, yeni bir kırk yılın kapısını açmak için, o üç hilal bugün burada dalgalanıyor.
İşte bugün Milliyetçi Hareket dokuzuncu Kurultayını bugün burada yapıyor.
Ve işte ona gönül vermiş bacılar ve yiğitler, burada.
İşte onun sevdalısı gençler, ihtiyarlar, analar, babalar burada.
Tarih burada, tarihi yazanlar burada,
Tarihi yeniden yazacak olanlar da burada, aramızda.
Çok uzaklara gitmeyelim,
- Duygularımızı coşturan vatan şairi İstanbullu Mehmet Emin Yurdakul Bey aramızda.
- Milliyetçiliğin fikir kaynağı Diyarbakırlı Ziya Gökalp Bey aramızda,
- Düşünce adamı, Erzurumlu Mümtaz Turhan Bey aramızda,
- İstiklal şairimiz Rumeli’li Mehmet Akif Bey aramızda.
- Mısraları ruhumuzu titreten İstanbullu Halide Nusret Hanım aramızda,
- Gönül ve inanç adamı Vanlı Ahmet Arvasi Bey aramızda,
- Büyük milliyetçi Rizeli Galip Erdem Bey aramızda,
- Fikir pınarımız Kırşehirli Erol Güngör Bey aramızda,
Hangisini sayalım, hangi birini atlayalım,
Düşüncelerimizin kılavuzları, büyük dava adamlarımız:
- Aydınlı Mehmet Eröz Bey, Trabzonlu Osman Turan Bey,
- Malatyalı Necmettin Hacıeminoğlu ve Çatalcalı Arif Nihat Bey aramızda.
- Gaziantepli Dündar Taşer Bey, Antalyalı Osman Yüksel Bey, Burdurlu İbrahim Kafesoğlu Bey aramızda.
Ve hareketimizin başbuğu Kayseri’li Türkeş Bey aramızda, içimizde, gönlümüzde ve yanı başımızda.
Daha niceleri, ismini sayamadığımız binlerce dava adamı, vatanın her köşesinden milliyetçilik meşalesini yükseltmek için gönül verenler, emek verenler ve hatta can verenler burada ve aramızda.
Fikirleri, anıları ve davaları dimdik ayakta.
Doğdukları yerlere bakınız, toplandıkları bayrağa bakınız.
Türkiye al bayrakta buluşmuş,
Türk milleti üç hilalde uzlaşmış,
Ne mutlu, emaneti bugünlere kadar taşıyanlara,
Ne mutlu aldıkları yadigârı elden ele geçirenlere.
Ne mutlu, mükâfatı çile, madalyası yara, armağanı şehadet olan davayı bugünlere ulaştıranlara.
Bugünlere kolay gelinmedi,
Bugünler kendiliğinden gelmedi,
Davamız ezelden beri haklıydı.
Ama hep haklı çıkmayı bekledik durduk.
Sabrettik, dayandık ve inandık.
Şimdi hak verenler çoğaldı.
Şimdi hakkımızı teslim edenler arttı.
Başbuğ’un müstesna liderliğinin sorumluluğunu taşımak kolay değildi.
Kurucusunu, liderini, bilgesini kaybetmiş bir kutlu davanın taşınması kolay değildi.
Bunun farkında oldum.
Bunun şuurundaydım.
Bu yüksek sorumluğu bana verdiğinizde, yalnız yürünmeyeceğini biliyordum.
Sizlere olan inancımı hiç kaybetmedim.
Zor, ancak onurlu bir görevi üstlenmekten kaçmadım.
Sizlere güvendim, Tarihe güvendim, Köklerimize güvendim.
Ve ne mutlu ki güvenimde hiç yanılmadım.
Sizleri hep yanımda gördüm, yanım da buldum.
Ben yavaşlasam, siz koştunuz.
Bugünlere getirdiniz.
Yüce Allah, bir koca asrı ve kırk uzun yılı bugünlere getirenlerden razı olsun.
Bu ağır mesuliyeti taşıyacak omuzlara, sizlere güç versin, takat versin.
Ve bugün burada toplanmamıza vesile olan,
Aziz şehitlerimize, hayatta olmayan ülküdaşlarımıza, dava arkadaşlarımıza rahmetini esirgemesin.
Hasretimizin sadası,
Milletimizin duası,
Ve Allah’ın selamı üzerinize olsun.
Tekrar tekrar hoş geldiniz.
Safalar getirdiniz.
Şerefler verdiniz.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Büyük Kurultayımız, tarihi bir dönüm noktası olacaktır. İnancım budur.
Milliyetçi Hareketin iradesi, bugün milletimizi yeni asırlara taşıyacak siyasi vizyonu ortaya koyacaktır.
Milliyetçi Hareket, iktidar yürüyüşünün yol haritasını ve kadrolarını belirleyecektir.
Türkiye’miz, hareketimiz, demokrasimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Bu muhteşem tablodan elbette ki iftihar ediyorum.
Cenab-ı Allah’a iktidara giden yolda bizleri yeniden buluşturduğu için şükrediyorum.
Bu coşkuyu gösteren, bu heyecanı tattıran, bu doğruluşu yaşatan Rabbime hamd ediyorum.
Bu duyguyu ancak yüksek ülkülere koşanlar anlar.
Bu duyguyu milletine sevdalananlar anlar.
- Boyun eğenler asla anlayamaz.
- Kaynaklarımızı israf edenler anlayamaz.
- Vicdanları istismar edenler anlayamaz.
- Değerlerimizi ayaklar altına alanlar anlayamaz.
- Mukaddesatımızı siyaset malzemesi yapanlar anlayamaz.
- Arayışı bitmemiş kimliksizler, kişiliksizler, anlayamaz.
- Orhun’a yol yapınca milliyetçi olacağını sananlar hiç anlayamaz.
- Teröristle masaya oturanlar asla anlayamaz.
- Brüksel’de Avrupalı, Vaşington’da Amerikalı, Erivan’da Ermeni, Erbil’de Peşmerge olanlarsa hiç ama hiç anlayamaz.
İşte, bu ruhu anlayanlar ve savunanlar burada toplanmışlar.
Türkiye için yüreklerinizi birleştirmişsiniz.
Türk milleti için gönüllerinizi buluşturmuşsunuz.
Tüm dikkatler burada,
- Bir tas sıcak çorbaya hasret yoksulların kulağı burada,
- Haklarını savunacak çelik yumruk arayanların gözü burada,
- Bir lokma aş. kocasına iş, devletine baş arayanların gönlü burada,
- Dosta güven, düşmana korku salmak isteyenlerin özlemleri burada,
- Hasret çeken, sılayı gözleyen, gözyaşı dökenlerin umutları burada,
- Ya devlet başa, ya kuzgun leşe diyenlerin yürekleri, bugün burada,
- Türkçe konuşan, Türkçe düşünen ve dünyayı Türkçe okuyanların hasretleri, bugün burada.
- Milleti ile övünen,
- “Ne mutlu Türküm” diye,
- “Şehitler ölmez vatan bölünmez” diye haykıranların yürekleri burada.
Mesuliyetiniz büyük,
Omuzumuzdaki yük ağır.
Türkiye’min her köşesinde gönüller buradan, bu salondan çıkacak sesi bekliyor.
- Meyve sandıklarını yakarak çatlamış ellerini ısıtan garipler bir ses bekliyor.
- Evine ekmek götürmek için iki gündür direksiyon sallayan şoförler bir ses bekliyor.
- Yavrusuna süt vermek için son kalan altınını bozduran kınalı eller bir ses bekliyor.
- Sabahın köründen gece yarısına kadar siftah etmeyen esnaf bir ses bekliyor.
- Yolda kalmış, dara düşmüş, gözü yaşlı, kısmeti bağlı, borcu ömrünü aşmışlar bir ses bekliyor.
- Dükkanında müşteri, tezgahında iş, sofrasında aş arayanlar bir ses bekliyor.
- Yasin okuyan analar, aş pişiren hanımlar, beşik sallayan gelinler bir ses bekliyor.
- Sınırda nöbet tutan, onuru incinmiş, gururu kırılmış, ihanete şahit olmuş Mehmetçikler bir ses bekliyor.
- Boynu bükük, ruhu mahcup, umudu tükenmiş üç koca kıt’a bir ses bekliyor.
- Kerkük’te hoyratlarım,
- Kaşgar’da gökbayrak,
- Karabağ’da ağıtlarım,
- Caber’de al bayrak,
- Filistin’de mazlumlar,
- Kerbela’’da mahzunlar,
- Balkanlar’da kardeşlerim bir ses bekliyor.
- Anadolu’mun, alpleri, erenleri, alperenleri,
- Yurdumun abdalları, gazileri, ahileri ve bacıları,
- Vatanımın anaları, babaları, dedeleri, erenleri bir ses bekliyor.
Türk milleti, elinden tutup kaldıracak kuvveti bekliyor, ümidi bekliyor, hasreti bekliyor ve müjdeyi bekliyor.
Vatan uğruna tertemiz alnından vurularak toprağa düşmüş şehitlerim haykırış bekliyor.
Ve bugün rüzgarı tersten esen, ay yıldızlı albayrak kendisini zirveye dikecek yiğitlerini bekliyor.
Ve bu bekleyiş bugün burada sona eriyor.
İşte, müjde, bugün bu salondan dünyaya yayılıyor.
İşte, hasret, bugün bu salonda sona eriyor.
Umutlar ülkü ile kucaklaşıyor.
Millet, Milliyetçi Hareketle buluşuyor.
İnanç, üç hilaline kavuşuyor.
- Bugün burada bir tarih yazıyorsunuz.
- Tıpkı Orhun’dan seslenen Bilge Kağan gibi,
- Bugün burada bir devri kapıyorsunuz.
- Tıpkı Bizansı deviren Sultan Fatih gibi,
Hepinizle iftihar ediyorum.
İnanın ve emin olun.
Doğru yerdesiniz.
Doğru zamandasınız.
Doğru davadasınız.
Sizdeki bu kararı, sizdeki bu heyecanı sizdeki bu ruhu görünce en büyük dileğimi, en kutlu inancımı huzurunuzda tekrarlamak istiyorum:
Sonsuza Kadar ‘var ol’ Türkiye
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Evet, bizim sevdamız Türkiye’dir.
Evet, Bizim sevdamız Türk milletidir.
Biz ay yıldızın vurgunuyuz, biz vatanın tutkunuyuz.
Ama ne var ki, bugün Türkiye sancılıdır.
Türk milleti sıkıntılıdır.
Al bayrağımız yorgundur.
Tam yedi yıldır hükümet olan Adalet ve Kalkınma Partisi ile:
- Türkiye bugün tam bir kuşatma çemberi altındadır.
- Her gün daralan kıskacın içinde bunalımlarla boğuşmaktadır.
- Ülkemiz, keskin viraja doğru giden çok tehlikeli yoldadır.
- Milletimizin birliği, dirliği, varlığı ve geleceği tehdit altındadır.
- Yıkılmadık değer, sarsılmadık mukaddesat, incitilmedik gönül kalmamıştır.
Bugüne kadarki gelişmeler, yarın karşılaşacağımız felaketlerin acı habercisidir.
Önümüzdeki tehlike çok büyüktür.
Karşımızdaki birinci tehlike, ülkemizi uçuruma sürükleyen güvenlik tehditleridir.
Siyasi ayrılıkçılık hevesleri hız kazanmıştır.
Türkiye’nin milli devlet niteliği ve üniter yapısı hedef alınmıştır.
Türk milletinin bin yıllık kardeşliği tehdit altına girmiştir.
Vatanımızın, devletimizin, milletimizin tekliği tartışılmaktadır.
İkinci tehlike, milletimizi bölünmeye doğru götüren cepheleşmedir.
- Etnik temelde bölünme, inanç temelinde cepheleşme, mezhep temelinde iç ve dış tahrikler artmıştır.
- Kimlikler kaşınarak, gerilim ortamı körüklenmiştir.
- Toplumsal huzursuzluk ve çatışma alanları genişlemiştir.
- İç huzur, kardeşlik ve dayanışma ruhu yara almıştır.
- Bu yıkıcı tahribat Türkiye’yi içten içe çürütmektedir.
Tehlikelerden üçüncüsü, siyasi ve sosyal bünyemizdeki çözülmedir.
- Ahlaki çürüme devlet ve toplum hayatımızı bütünüyle kuşatmıştır.
- Yozlaşma kültürü her alanda derin kökler salmıştır.
- Türkiye yolsuzluk, vurgun, talan ve kanunsuzluklar ülkesi olmuştur.
- Devlete ve adalete olan güven duygusu temelden zedelenmiştir.
- Siyaset kurumu kirlenmiş ve toplum nazarında itibar kaybetmiştir.
Karşımızdaki dördüncü tehlike, ekonomik kriz, yokluk ve yoksulluktur.
- Teğet geçeceği söylenen kriz, vatandaşımızın bağrını delmiştir.
- İşsizlik, iflaslar, işten çıkarmalar, yoksulluk, yolsuzluk artmıştır.
- Emeklimiz, işçimiz, memurumuz, köylümüz, çiftçimiz, esnafımız çaresizdir.
- Gelir dağılımında adaletsizlik artmış, servet farkı büyümüştür.
Beşinci tehlike ise Türkiye’nin bekasını tehdit eden küresel gelişmeler ve hükümetin uluslararası teslimiyetidir.
Türkiye’miz üzerinde hesabı olanların hepsi,
- Kim varsa, Rum, Ermeni, Peşmerge,
- Haçlı zihniyeti, Müslüman katili, Türk düşmanı, insanlık kasabı hepsi, AKP hükümetinin arkasında sıraya girmiştir.
Milletimizden ve coğrafyamızdan intikam almak isteyenlerin tamamı Başbakan’ın arkasında kuyruğa dizilmiştir.
86. kuruluş yılını yaşayan devletimizin karşısına çıkan bu ağır tablo;
- Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, geleceğini ve sınırlarını hayati derecede etkileyecek düzeyde bir beka sorunudur.
- Milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini aşındırarak, yıkıma götürecek sosyolojik parçalanma sorunudur.
- Türkiye’nin hükümranlık gücünü kaybedeceği, milli devletin ortadan kalkacağı stratejik çözülme ve siyasal dağılma sorunudur.
- Ayrışmanın hızlanması ve bölücülüğün siyasallaşması halinde birliğimizi tehdit eden milli güvenlik ve huzur sorunudur.
- Türk milletini kaynaklarını kullanmaktan uzaklaştıracak, başka milletlerin ekonomik hükümranlığının altına sokacak bağımsızlık ve kalkınma sorunudur.
Bugün,
- Türkiye ve Türk milletinin etrafındaki çember daralmıştır.
- Milletimizi koruyacak güvenlik duvarları tahrip olmuştur.
- Tutarsız, işbirlikçi ve teslimiyetçi bir hükümet karşımızdadır.
- Türkiye’nin güvenliği tehditlerle karşı karşıya bırakılmıştır.
- Silahlı ve silahsız bölücülük cesaret, moral ve mevzi kazanmıştır.
- Şer ortaklıkları, hakaret ittifakları, işbirlikçi cepheler oluşmuştur.
- Ve bunların kaynağı olan AKP, artık Türkiye’nin bekası için başlı başına tehdit haline gelmiştir.
Bu tablonun karşımıza çıkardığı gerçek her cephede yaşanan çürüme, çözülme, çöküş ve çaresizliktir.
Ve AKP yedi yılda her alanda yenilmiş, her alanda teslim olmuştur.
- Irak’ta aşiret reislerine, dağlarda teröriste teslim olmuştur.
- Kıbrıs’ta Rumlara, tarihte Ermenilere teslim olmuştur.
- Sokakta suçlulara, meydanlarda bölücülere teslim olmuştur.
- Ekonomide vurgunculara, sofralarımızda yoksulluğa teslim olmuştur.
Şimdi sıra Türkiye’yi teslim etmeye gelmiştir.
Biz buna izin vermeyeceğiz.
Biz buna asla göz yummayacağız.
Bunun için varız.,
Bunun için buradayız.
Sonuna kadar mücadele edecek ve mutlaka başaracağız.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Hepiniz şahitsiniz.
Bugün ülkemizin çıkmayan çivisi kalmamıştır.
Bütün kavramlar, bütün değerler, bütün anlamlar alt üst edilmiştir.
İnancımız, kutsallarımız, ilkelerimiz, benliğimiz tahrip edilmiştir.
- Adına sıfır sorun denilmiştir, Kıbrıs, Karabağ, Kerkük peşkeş çekilmiştir.
- Adına dostluk denilmiştir, Barzani’nin hakaretlerine göz yumulmuştur.
- Adına barış denilmiştir, Vaşington masalarına yüz sürülmüştür.
- Adına uyum denilmiştir, dayatmalara, talimatlara boyun eğilmiştir.
- Adına pazarlık denilmiştir, milli varlıklarımız haraç mezat satılmıştır.
- Adına dik duruş denilmiştir, omurgada kırılmamış yer kalmamıştır.
- Adına yüzleşme denilmiştir, ecdadımız, tarihimiz katillikle suçlanmıştır.
Hangi birini sayalım, hangisi söyleyelim.
Ve hepiniz bu zillete şahitsizin, hepiniz bu rezalete tanıksınız:
Hepinizin öfkesi yüzünüze yansımış, hepinizin ayranı kabarmış;
- Adına açılım denilmiştir, eli kanlı PKK, omuzlarda gezdirilmiştir.
- Adına fırsat denilmiştir, AKP ve PKK, elele tutuşmuştur.
- Adına çözüm denilmiştir, şehidimize “kelle” diyenle, katile “sayın” diyenler sınırda kucaklaşmıştır.
Şehitlerin yarası yeniden kanatılmıştır.
Gazilerin acısı yeniden yaratılmıştır.
Güneydoğulu kardeşlerim PKK ile bir tutulmuştur.
AKP’nin PKK açılımı, Türkiye’nin önüne konan uçurumdur.
- Ahlak, namus, vatan, bayrak, şeref ve haysiyet uçuruma düşmektedir.
- Bizi biz yapan, milletimizi millet yapan, devletimizi ayakta tutan bütün değerler uçuruma yuvarlanmaktadır.
- Bin yıllık varlığımızın ve kardeşliğimizin şifreleri, kodları kırılarak bu karanlık uçuruma doğru yuvarlanıp gitmektedir.
Türk milleti tarihinin en karanlık, en tehlikeli günlerini yaşamaktadır.
Türkiye içerden kuşatılmak, yıkılmak, parçalanmak istenmektedir.
Ülkemiz, Malazgirt Zaferinden bu yana hiçbir kötü niyetlinin başaramadığı çözülmenin emarelerini göstermektedir.
Vatanımız, AKP denen teslimiyet ve yıkım kadrolarınca dizlerinin üstüne çöktürülmüştür.
Türk milleti öz vatanında boğulmak istenmektedir.
Bayrak, gönderinden indirilmek istenmektedir.
Tertemiz vicdanlar doğranmak; pırıl pırıl yürekler karartılmak istenmektedir.
Eli kanlı PKK ile yöredeki tertemiz kardeşlerimiz karıştırılmak istenmektedir.
Ve istenmektedir ki; yıkmak için, dağıtmak için, çözmek için, bölmek için;
- Dilsiz olun, sağır olun, kör olun.
- Gözleriniz görmesin, kulaklarınız duymasın, elleriniz kalkmasın istenmektedir.
- Duyulmasın, bilinmesin, görülmesin istenmektedir.
Çok şükür ki millet gerçekleri görmüştür.
Şehidine gazisine, sahip çıkmıştır.
Türk milleti, küresel senaryoya dur demiştir.
Bu ihanete, göz yummayacağını ilan etmiştir.
İyi şeyler olacağını müjdeleyenler ise ortalıktan kaçmıştır.
Teröristin ardından ağlayanlar, çark etmeye başlamıştır.
İçeriği sır gibi saklanan oyunlar bozulmuştur.
Milletimize hazırlanan mayınlar ellerinde patlamıştır.
Bu, yılardır AKP’nin zilletine sessiz duran milletimizin isyanıdır.
Bu, bölünmek istemediğini haykıranların Başbakana cevabıdır.
Bu, hepinizin ortak eseri ve büyük bir uyanışın işaretidir.
Başbakan ve “kötü adamları” sinmiştir.
Bedel ödemeye hazır olduğunu söyleyenler, insan içine çıkamaz hale gelmiştir.
İmralı, Kandil, Peşmerge, Amerika ve Erdoğan’ın oyunu bozulmuştur.
Yıllardır söylediklerimiz belgelenmiştir.
Başbakan ve hükümetinin maksatları ortaya çıkmıştır.
Niyetleri anlaşılmıştır.
Eğer, bu gelişmelerden hala ders çıkaramayanlar varsa, tekraren hatırlatıyorum:
Ben, buradan bir kez daha açıklıyorum:
Gittiğiniz yol, yol değildir. PKK’ya teslimiyettir.
Millet bunu görmüştür.
Peşine düştüğünüz tuzak, hayrımıza değildir.
Millet bunu anlamıştır.
Ve eğer bir ihanet yoksa, bir alçalış yoksa, bunu görme ve anlama sırası Başbakana gelmiştir.
Bunun sonu yıkılıştır.
Bunun sonu çöküştür.
Bundan kurtuluş yoktur.
Fırsat denilen,
Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırmayı,
Etnik nifak sokarak yabancılaştırmayı,
Kimliksizleştirmeyi, parçalamayı,
Çatıştırmayı ve bölmeyi amaçlayan bir “Yıkım Projesidir.”
Türkiye’yi önüne katıp giden yıkım sürecinin devamı halinde:
- Kanlı terör affedilecek ve hesabı sorulamamış ihanet nedeniyle milli vicdan çökecektir.
- İmralı Canisi serbest kalarak siyasallaşmada yerini alacak, milli adalet hissi çökecektir.
- İkinci ve başka diller resmiyete girecek, milli kimliğimizin omurgası olan milli dil çökecektir.
- Ayrışmış kimliklerde ayrı mensubiyet uyanacak, çok milletli yapı doğarak milli devlet çökecektir.
- Keskinleşmiş kimlikler yeni başkentler ve yönetimler arayacak, üniter devlet çökecektir.
- Ve biliniz ki bunun en sonunda, önce vatan, sonra milli varlık çökecektir.
Kim, böyle bir tablo karşısında suskun kalabilir?
Kim, milletimize çekilmek istenen bu kefeni kader diye kabul edebilir?
Hangi helal süt emmiş evlat, bunu hazmedebilir?
Yurdum, vatanım, bayrağım, milletim diyebilen hangi vicdan bunu sineye çekebilir?
- Sizlere faşist denildi, aldırmadınız,
- Tabela partisi denildi, dönüp bakmadınız,
- Yavru muhalefet denildi, umursamadınız,
- Kafatasçı denildi, ırkçı denildi, gülüp geçtiniz.
Bunlara takılmadınız, oyalanmadınız yolunuza devam ettiniz.
Çünkü hiçbiri siz değildiniz.
Ama sabır bir yere kadar, tahammül bir noktaya.
Ne zaman ki, şehadet sorgulatılmaya başlasa,
Ne zaman ki, gazilerimizin ruhu incitilse, işte o zaman durdunuz ve hep bir ağızdan haykırdınız.
Dediniz ki;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Başbakan Erdoğan’a sesleniyorum:
Türkiye, bizim vatanımızdır. Gideceğimiz başka yerimiz yoktur.
Gitmeye niyetimiz de yoktur.
Bizi buradan gönderecek de henüz anasından doğmamıştır.
Çünkü bu uğurda sayısız şehadet yaşanmıştır,
ve bu topraklar karış karış vatanlaşmıştır.
PKK’ya karşı kahramanlık göstermiş korucuların mücadelesi ortada.
Teröre karşı gecesini gündüzüne katmış yöre halkının ve Mehmetçiğin mücadelesi ortada,
Başbakanın, çürümüş zihniyeti anlamaz ama,
Onlar, hiçbir zaman yan gelip yatmamıştır.
Can verip, kan verip gönül verip, nefes verip, tertemiz toprağa uzanmışlardır.
Bugün var isek onlar sayesindedir.
Bugün yaşıyorsak onlar, canlarını, kollarını, bacaklarını, gözlerini kaybettikleri içindir.
Şehitlerimizin duası biz olacağız.
Gazilerimizin kolu, bacağı, gözü, eli ayağı biz olacağız.
Başbakanın “PKK açılımı” onları incitmiştir, öfkelendirmiştir.
Hakaretin sahibi odur ama millet üzülmüştür.
Bu zilletin mimarı odur, ama milletimiz utanmıştır.
Milletim adına onlardan özür dilemek, gönül almak da bana düşsün.
Şehitlerimiz ve gazilerimiz haklarını helal etsin.
Dileğim odur ki, muhterem aileleri küsmesinler, kırılmasınlar.
Asker aileleri, polis aileleri, korucu kardeşlerimiz gönül koymasınlar,
Şehitleriniz ve gazileriniz, artık yalnızca sizin evladınız değildir.
Mücadeleleri de, kendileri de millete mal olmuştur.
Bizim de evladımızdır.
Ve millet AKP zihniyeti değildir.
Kimliksiz Başbakan Erdoğan değildir.
Bugün vardır, yarın olmayacaktır. Yerinde yeller esecektir.
Ama incinmiş gönülleri tamir etmek bize düşecektir.
Zira, Milliyetçi Hareket bu inançla buradadır.
Ve buradan bütün dünyaya meydan okumaktadır.
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez.”
Türk milleti mutlaka ayağa kalkacaktır.
Sırtındaki sırtlanları silkeleyip atacaktır.
Ve yeni bir bin yıla doğru emin, güçlü ve kararlı adımlarla mutlaka koşacaktır.
Bunun başka yolu ve çaresi yoktur.
Ve bizim varlık nedenimiz budur.
Bu kurultayın anlamı, önemi ve değeri buradadır.
Gündelik hayatın zorluklarını her zaman aşabiliriz.
Bugün biz buluruz, komşumuzla bölüşürüz.
Yarın bulamayız kardeşimizden alırız.
Bugün aç yaşarız, yarın tok oluruz.
Bunlar aşılır, bunlar çözülür.
Ama bir kez bile altımızdan vatan giderse,
Ama bir kez bile kardeşler kırılırsa bunun telafisi yoktur.
Bundan dönüş de yoktur.
Gün birleşme günüdür.
Gün bütünleşme günüdür.
Ve kucaklaşmanın adresi büyük Türk milletidir.
Uzlaşma ve huzurun adresi Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Aydın’dan gelmiş kardeşimle, Mardin’den gelmiş kardeşim buradadır.
Siirt’ten gelmiş kardeşimle, Trabzon’dan gelmiş kardeşim buradadır.
Van’dan gelmiş kardeşimle, Antalya’dan gelmiş kardeşim işte burada ve omuz omuzadır.
Ayrıları, gayrıları yok.
Farkları yok, farklılıkları yok.
Kimse onların anasının dilini merak etmedi.
Kimse onların kökenini, mezhebini sorgulamadı.
Huzur içinde geldiler ve huzur içinde dönecekler.
Bizim için Edirne ne ise, Hakkari de aynıdır.
Bizim için Denizli ne ise Şırnak da aynıdır.
Ayrılığı aramızdan atalım.
70 milyonu kardeş bilelim ve kenetlenelim.
Bölünmeyi, parçalanmayı reddedelim.
Bizler bunu aşacak, şuur, ahlak ve inanç sahibiyiz.
Ve bu konuda kararlıyız.
Bizim gönlümüzde herkese yer var.
Bizim yüreğimiz herkesi kucaklamaya yeter.
Çünkü, bu ülkede yaşayan her evladımız önce Cenab-ı Allah’ın emanetidir.
Ve bu emanetin sorumluluğu elbette ki ağırdır.
Bu emanetin manevi vebali elbetteki büyüktür.
- İnanç istismarından bunalan vatandaşlarım da,
- Yokluk ve yoksulluktan daralan kardeşlerim de,
- Evladının gelecek kaygısını duyan babalar da,
- Vatan görevindeki oğlu için yüreği çarpan eli öpülesi analar da, aziz milletimizin hazineleridir.
Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan bütün vatandaşlarımı Türkiye ve Türk milleti değerleri etrafında buluşmaya davet ediyorum.
Kim olursanız olunuz, nerede yaşıyorsanız yaşayınız, milli kimlik ve milli vatan altında yaşamayı arzu eden herkese kucağımızı açıyoruz.
Biz, bunun için varız ve buradayız.
Bu nedenle üç hilalin altındayız.
Kucaklaşacağız, kazanacağız,
Başaracağız ve iktidara ulaşacağız.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bugün karşımıza çıkan tehlikeleri sadece günümüzün şartları ile yorumlamaktan kaçınmak durumundayız.
Bugün ne yaşıyorsak, neye maruz kalıyorsak biliniz ki bunun başlangıcı Anadolu’nun fethine kadar giden tarihlere uzanmaktadır.
Bugün yaşadıklarımızın kökü geçmişte, derinlerdedir.
Türklüğe karşı bin yıldır sinmiş kin ve nefret, saklandığı yerden AKP’yi görünce yeniden doğrulmuştur.
Bu tam bir hesaplaşmadır.
- Kapanmamış defterlerin,
- Silinmemiş nefretlerin.
- Tükenmemiş düşmanlıkların,
- Unutulmamış yenilgilerin hesabıdır bu.
Bu, bitmemiş hesabın bugünkü taşeronu Adalet ve Kalkınma Partisi ve Başbakan Erdoğan’dır.
Bu Türk milleti ile bin yıldır kapanmamış tarihi bir hesaptır.
- Anadolu’yu kaybetmiş Bizanslı Diyojen’nin, Selçuklu Sultanı Alparslanla 938 yıllık hesabıdır bu.
- Haçlı Komutanı Komnenos’un, Türk-İslâm hükümdarı Kılıçarslan’la 913 yıllık hesabıdır bu.
- Bursa’yı kaybetmiş Bizans tekfurlarının, Orhan Gazi ile 683 yıllık hesabıdır, bu.
- İstanbul’u kaybeden Konstantin’in, Sultan Fatih’le 556 yıllık hesabıdır bu.
- Sancağını kaptırmış Andrea Dorya’nın, Kaptan-ı Derya Hızır Reis’ten 471 yıllık hesabıdır bu.
- Kâbuslar gören, tir tir titreyen Viyana’nın, Kara Mustafa Paşa’dan 326 yıllık hesabıdır bu.
- Aziziye tabyasından sökülüp atılan Ermeni çetelerinin, Nene Hatun’dan 132 yıllık hesabıdır bu,
- Boğazın sularına gömülmüş Kraliyet donanmasının, Çanakkale şehitleriyle 94 yıllık hesabıdır bu,
- Ayağa kalkmış Anadolu’dan defolup gitmiş yedi düvelin, Mustafa Kemal’le 87 yıllık hesabıdır bu,
- Beşparmakta aklı, Gabar’da, Şırnak’ta, Hakkari’de gözü kalmışların Mehmetçikle hesabıdır bu,
- Açılım, çözüm, çare, reform denilenlerin tamamı, yıkım anlaşması Sevr’in Kuruluş anlaşması Lozan’la hesaplaşmasıdır.
Bunun adı ve tanımı dokuzuncu haçlı seferidir.
Bir tarafta Türk milleti, diğer tarafta tarihi emeller, hırslar ve kinler.
Ve bu emellerin hizmetkârı olan Başbakan Erdoğan ve hükümetleri.
- Tarih yargılanmaktadır.
- Millet yargılanmaktadır.
- İslâm yargılanmaktadır.
- Vatan yargılanmaktadır.
- Türkçe yargılanmaktadır.
- Şehadet yargılanmaktadır.
Ve ne üzücüdür ki ilk kez, bizden görünüp, bizden olmayan birilerini bulmuşlardır.
Maalesef işbirlikçileri bizdendir, içimizdedir.
Bu kadar içimizden kuşatmışlardır.
Ancak yanıldıklarını er geç anlayacaklardır.
Türkiye AKP’den ibaret değildir.
Türk milleti işbirlikçilerden ibaret değildir.
Bilmiyorlar ki Anadolu’yu vatan yapanlar ölmedi.
Türklüğü asırlarca taşıyanlar, İslâmın sancaktarlığını yapanlar hala yaşıyor.
Ve çok şükür ki aramızdalar.
Ve bugün buradalar
İşte burada bu salonda yaşıyorlar.
- Demirlemiş düşman gemilerini parmağıyla işaret eden Turgut Reisler bu salonda.
- Türkü Avrupa’ya taşımaya yemin ederek canlarını Hakka emanet etmiş Akıncı Beyleri bu salonda.
- Bağrına saplanan oklara rağmen surlara bayrak diken Şehit sancaktarlar bu salonda.
- Düşman karargâhının on adım önünde şehit olan Tayyar Rahmiye Hanım bu salonda.
- 3000 İngilizi 67 Mehmetçikle sahilde durduran Ezineli Yahya Çavuş bu salonda,
- Fuzuli’nin, Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun, Pir Sultan’ın, Aşık Veysel’in sazları, sözleri bu salonda,
- Ehli Beyt’in, Dedem Korkut’un, Hacı Bektaş’ın, Gül Baba’nın, Hacı Bayram’ın, Şeyh Edebali’nin mübarek duaları bu salonda.
- Ülkü için çarpan yürekleriyle benliklerinden vaz geçmiş şehit İmamoğlu, şehit Sazak bey, merhum Türkeş bey bu salonda.
Hepinizle iftihar ediyorum.
Hepinize sonuna kadar güveniyorum.
Vatan sahipsiz değildir.
Millet yetim değildir.
Devlet öksüz değildir.
Ümitler tükenmedi, ümit sizsiniz.
Çare bitmedi, çare sizsiniz.
Mücadele bitmedi, yapacak sizsiniz.
İçten ve dıştan kuşatılan Türkiye’nin son ümidi sizsiniz.
Kuşatmayı yaracak ve milleti kurtaracak olan sizsiniz.
Sizler Türk milletinin günümüze taşınan kudretisiniz.
Sizler ecdadımızın kutlu emanetisiniz.
Milletimizi esenliğe çıkaracak olanlar da elbette sizler olacaksınız.
Emperyalizmin biçtiği geleceği yırtacak olanlar sizler olacaksınız.
Başarmaktan başka çaremiz yoktur.
Tuzaklarla dolu engelleri aklımızla birer birer aşıp mutlaka başaracağız.
Muhtaç olduğun inanç, cesaret ve müjde İstiklal marşımızın satırlarında vardır:
Korkma, diye başlıyor İstiklal marşımız, Korkma!
Korkma, varsın ihanet karanlık sokaklarda kol gezsin,
Korkma, varsın işbirlikçiler ihanetle elele versin,
Korkma yine bütün dünya karşına geçsin,
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Yurdumun üstünde tüten en son ocak.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasetinin merkezinde millet vardır.
- Bin yılları aşan, kardeşlikle buluşan,
- Hayatın zorluklarıyla savaşan,
- Alın teriyle, göz nuruyla rızkını arayan,
- Helal kazançta bereket bulan milletin sevdalısıyız, biz.
Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal düşüncenin savunucusudur.
Onun için de adımız Milliyetçi Harekettir.
Millet olma halinden daha güçlü bir yapı ve kudret henüz bulunmamıştır.
Millet olmakla, yeryüzünün çehresi değişmiştir.
Millet olmakla, milli devletler doğmuştur.
Demokrasiler de millet gerçeğinden beslenmiş ve gelişmiştir.
Bizim vazgeçmeyeceğimiz temel, millet gerçeği ve oluşumudur.
Milliyetçilik de bu gerçeğin şuurla kavranması ve savunulmasıdır.
Ne var ki; milletleşme, sonuçlanmış değil devam eden bir süreçtir.
Beraberce yaşanan her gün, her saat, üzerinde ittifak edilmiş dile, kültüre, ülkülere doğru artan bir kaynaşmadır.
Millet olma hali, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik bağın doğal uzlaşma alanıdır.
Bu doğal ve kendiliğinden oluşan uzlaşma sonucu;
Bir halay havası ile neşelenmemiz, bir ağıtla hüzünlenmemiz bu yüzdendir.
Milli bir zaferle sevinmemiz, doğal bir afetle üzülmemiz bu yüzdendir.
Millet olma şuurunun zemini ve çıkış noktası ise yükselen üst kimlik ve kültür unsurlarıdır.
Ancak, millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamını da taşımaz.
Bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayışı ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir ve olmamıştır.
Tamamen kültürel eksende “ne mutlu Türküm diyebilecek” bir heyecan ve şuurda kaynaşmayı temsil etmiştir.
Bu nedenle, bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız olmamıştır.
Yine bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da, millet kavramı birleştirici bir oluşumdur.
Etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakılmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türk milletinin eşit ve saygın fertleridir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin birlikte yaşama ülküsü ve aynı kaderi paylaşma iradesi kurmuştur.
Partimiz, ülkemizde yaşayan kardeşlerimizi “Türk milleti” tanımı içinde kucaklamaktadır.
Ne var ki, Başbakan’ın başını çektiği zihniyet milleti oluşturan kimlikleri sorgulamakta, tahrikleri sürdürmektedir.
Asırlar içinde üst birliğe ve millet kimliğine yönelen bütün süreç bu tahriklerle geriye dönmektedir.
Etnik kimliklerin kaşınması, kaçınılmaz olarak kimlik taleplerini doğuracak, hepimizin adı olan Türk milleti tanımına itirazlar çoğalacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisine göre;
- “Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü, dil, soy ve din unsurlarının da üstünde tarihi bir gerçektir.
- Devletimizin beşeri zenginliği ve dayanağı olan tek millet olgusu, bu kucaklaşmanın neticesinde vücut bulmuştur.
- Kültürlerin üst kimlikle ve kültürle buluşması bizim için önemli ve önceliklidir. Bu asla bir dayatma ve asimilasyon değildir.
Daha güçlü toplumda ve müreffeh bir ülkede yaşama arzusundan doğacak bir sosyal uzlaşma ve dayanışmadır.
Türkiye Cumhuriyeti de bu birleştirici ve bütünleştirici millet temeli ve sosyolojik uzlaşma üzerinde şekillenmiştir.
Ancak tahripkar süreç devam ederse, mensubu olduğumuz Türk milleti, alt kimlik ve çok kültürlülük talepleri sonucunda bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Bu durum, hem milli birliğimizi tahrip edecek, hem de Türk devletinin sonunu hazırlayacaktır.
Partimiz, etnik, kültürel ve mezhep zeminindeki siyasallaşmanın bölünmeye götüreceğine inanmaktadır.
Bunun sonucunda ortaya çıkacak tabloda ise Türkiye’nin bu nüfus ve bu coğrafya bütünlüğü ile devamı mümkün olmayacaktır.
Partimizin bu konuda duruşu nettir:
Bizim dayandığımız ilkeler:
Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür.
- Tek devlet, üniter yapının korunmasını,
- Tek millet, Türk milleti kimliğinin devamını;
- Tek bayrak, milli devletin bekasını,
- Tek dil, resmi dilin yalnızca Türkçe olabileceğini,
- Tek vatan ise, ülkemize ortak koşamayacağımızı ilan eder.
Ve bunlar da bizim kırmızı çizgilerimizdir.
Varsa cüret etmek isteyen,
Bu değerleri çiğnemeye yeltenen,
Ben bunları kabul etmiyorum diyen, buradan açıklıyorum ki;
Ayaklarını denk alsınlar,
Bir kere daha düşünsünler,
Burada biz varız ve buna izin vermeyiz.
Dün vermedik, bugün de vermeyiz, yarın da vermeyeceğiz.
Ve tereddüt edenler varsa, buradan tam 1274 yıl önce Orhun’dan yola çıkan buyrukları ve inancı tekrarlamak istiyorum.
Üste gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini töreni kim bozabilir?
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bugün ne yaşıyorsak, izleri dündedir.
Bugün ne ile karşılaşıyorsak hedefleri yarındadır.
- Türkiye’miz kuşatılmaktadır.
- Milletimiz yargılanmaktadır.
- Üniter yapı sarsılmaktadır.
- Değerlerimiz tartışılmaktadır.
- Tarihimiz sorgulanmaktadır.
- Beraberliğimiz parçalanmaktadır.
- Vatanımız içeriden çökertilmek istenmektedir.
Milliyetçi Hareket, şimdi milletimizin bekası için dünden daha önemli bir görevle karşı karşıyadır.
Ve yaşadıklarımız küresel senaryoların bölgemizde oynanan bugünkü sahnesinden başka bir şey değildir.
Milli birliği, milli güvenliği, milli menfaatleri, milli gelecek projeleri ve milli varlığı egemen güçlerin inisiyatifine teslim edilmek üzeredir.
Dünya’nın enerji ve su kaynaklarını kontrol etmek isteyen yeni emperyalizm, bunlara sahip milletler üzerinde kanlı tezgâhlar peşindedir.
Maalesef büyük çoğunluğu din kardeşimiz ve soydaşımız olan muazzam coğrafyalarda kin, nefret, zulüm bir türlü bitmemektedir.
Ve anlaşılan buralarda petrol bitmedikçe, gaz bitmedikçe, su bitmedikçe savaşlar da bitmeyecektir.
Görünen odur, bu kaynaklar tükenmedikçe, gözyaşı sona ermeyecektir.
Afrika’nın bir ucundan, Asya’nın bir ucuna kadar milyarlarca insan bir lokma ekmek, bir parça hürriyet, bir nebze olsun haysiyet mücadelesi vermektedir.
Kendi emeğiyle ayakta durmak, ürettiğini satmak ve kaynaklarını kendisine kullanmak istemektedir.
Bu masum taleplerin, karşısında ise adına bazen terörizmi önlemek, bazen barış getirmek, bazen demokrasi kazandırmak denen tam bir küresel aldatma vardır.
Terörizm, bir yandan bu sonsuz toprakları sömürmenin, parçalamanın, sınırları değiştirmenin bugünkü bahanesi olmuştur.
Bunun adı geçen yüzyılda “şark meselesi” idi.
Terörizm, aynı zamanda başka ülkelerin işlerine karışmanın da gerekçesi, bir mazlum ülkeye asker indirmenin de bahanesi olmuştur.
Dün bunun da adı “medeniyet götürmek”ti.
Bugün emperyalizmin iştahı ve emeli, Afrika’nın Okyanus kıyısından, Doğu Türkistan havzasına kadar uzanan engin coğrafyalardır.
Bu ülkeleri hizaya getirme, direnişlerini kırma, dönüştürme projeleri hız kazanmıştır.
Bunun maskesi ise “yeni dünya düzeni”dir.
Milletine kıyamayıp bu küresel yağmaya direnen ve sorgulayan liderler ve hükümetler gönderilmek, indirilmek istenmektedir.
Müslüman kıyımına, mazlumların ezilmesine çanak tutacak olanlar, teslim bayrağı çekenler yönetime getirilmektedir.
Bunları doğrulatmak için uzaklara gitmeyle, örnekleri başka yerlerde aramaya gerek yoktur.
2002 yılında Koalisyon Hükümeti’nin ortağı olduğumuz dönemde MHP’siz siyaset arayışlarının gerekçesi de burada yatmaktadır.
Milli meselelerde dik duruş gösteren MHP’nin gitmesi ile kendilerine taşeron arayan işbirlikçi AKP’nin gelmesi asla bir tesadüf değildir.
Bizim gibi küresel oyunları reddedenler veya rıza göstermeyecek olanlar, ya demokratik hile ve baskılarla veya ekonomik oyunlarla yıpratılmaktadır.
Ya da son yıllarda hepinizin şahit olduğu gibi askeri darbe, muhtıra, turuncu devrimlerle yönetimler değiştirilmektedir.
1999 ve 2002 yılları arasında, yaklaşık elli yılın birikmiş ağır mali ve iktisadi sorunlarıyla, dünya ekonomisini elinde tutan güçlerin oyunlarını bir de bu açıdan görmek gerekmektedir.
Bugün karşımızdaki küresel sömürü ve vahşet düzeninin adı: Büyük Ortadoğu Projesidir.
Ve eşbaşkanı ise, bu zulümle iftihar ettiğini söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bugün sözde gelişme, medenileşme ve barış adına kapı kapı gezen Başbakan’ın yaptığı küresel taşeronluktan başka bir şey değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı, başka başkentlerde yazılmış, kan, gözyaşı, zulüm ve acıya neden olan senaryoların bölgemizdeki teşrifatçısıdır.
Bu gerçekleri bilmek için;
- Kan gölüne çevrilmiş olan komşumuz Irak’ta süren Müslüman kıyımlarına;
- Ortadoğu’da oynanan oyunlara,
- Avrasya’da süregelen senaryolara,
- Afganistan’da ve Pakistan’da yaşanan vahşete bakmanız yeterli olacaktır.
Bir taraftan adına maalesef kendilerine İslâmi diyen terörist unsurlar yoğun bir eylem dalgası ile yine İslâm coğrafyalarında terör estirmektedir.
Diğer taraftan, terörü önleme adı altında kendilerine soğuk savaş sonrası yeni bir öteki yaratmış olan küresel güçler, sözde İslâmi olan bu terörle mücadele için aynı coğrafyalarda şiddete başvurmaktadır.
Böylece, ezilmiş Müslüman toplumlarına batıdan monte edilen terör grupları “radikal İslâm veya köktendinci” adı ile tanımlanınca, askeri müdahale için bahane de ele geçirilmiş olmaktadır.
Ve oyunun aslı da buradadır.
Teröristi küresel çıkarları için kullananlarla, teröre karşı savaş verenler aynı mihraklardır.
Tavşana kaç, tazıya tut diyenler aynı odaklardır.
Ne üzücüdür ki, bu şiddet çarkı ezilmiş milletlerin başında bir kara talih olarak dönüp durmaktadır.
Ve bu yönüyle küreselleşme paylaşma ve hakkaniyet değildir.
Milletleri kendi coğrafyalarında, kendi beşeri ve ekonomik kaynaklarından vaz geçmeye zorlama siyasetinin yeni ismidir.
Ve Türkiye, boğazına kadar bu kirli oyunun içine yuvarlanmıştır.
AKP hükümetleri, yeni emperyalizmin dayatmalarına İslâm ülkelerini hazırlama görevini içeriden üstlenen tam bir “Truva atı” haline gelmiştir.
Türkiye her uluslar arası ilişkide baskıya, hakarete, tehdide, sabotaja, aşağılamaya maruz kalmaktadır.
Ülkemiz çok ağır ipotekler altına sokulmuştur.
Milli çıkarlarımız ucuz pazarlıkların konusu haline getirilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin projeleri ve Avrupa Birliği'nin iç ve dış politikaları kurtuluş yolu görülmüştür.
İktidar partisi her milli konuyu, taviz vererek, sempatik görünerek ve sırnaşarak çözeceğini zannetmiştir.
Attığı her geri adım, bir sonraki geri adımı getirmiş ve her alanda tam bir geri gidiş yaşanmıştır.
Önüne gelenin denetleyeceği, azarlayacağı, taviz koparacağı çaresiz bir ülke durumuna düşürülmüştür.
- Avrupa Birliği yolunda Türkiye kapı önüne konmuştur.
- Sanal bir Avrupa sevdasının peşinde taviz üstüne taviz verilmiş, birbiri ardına talimatlar alınmıştır.
- “Ruhban Okulunun” açılması yönünde çalışmalar başlamıştır.
- Muhafazakâr söylemlerle iktidara gelenlerin Bizans hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerin oyuncağı olacağı da anlaşılmıştır.
- Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs Türklerinin geleceği Avrupa Birliği’ne havale edilmiştir.
- Hükümet, Kıbrıs Rumlarının emellerine çıkacak bir takvime boyun eğmiştir.
- Irak’tan çekilecek olan Amerika, doğacak otorite boşluğunun Irak’ın Kuzeyindeki bölümünü Türkiye’ye ihale etmek üzeredir.
- Bu göreve hükümet taliptir, Başbakan Erdoğan ile Iraklı aşiret reisleri görüşmelere başlamıştır.
- Peşmerge Reisleri ile Kandil’de bulunan PKK, Türkiye’nin stratejik geleceğini belirleyen ana unsurlar haline getirilmiştir.
Irak’ın Kuzeyi’ni Türkmenlerden arındırma çalışmaları hız kazanmıştır.
Kerkük başta olmak üzere bölgedeki kardeşlerimiz sahipsiz bırakılmıştır.
- Ermenilerle ilişkilerin tamamı tek taraflı tavize dayanmış, sahte soykırım iddialarından vazgeçmeyen kardeş Azerbaycan’ın küstürülmesi uğruna, Ermenistan’la ısrarla el sıkışılmıştır.
Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken, milletimizin gözünü boyamak için Başbakan’ın oynadığı oyunlar da ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birincisi tamamen yapay bir İsrail düşmanlığı ve tehdidi olmuştur.
Siz bunun nasıl bir aldatma olduğunu her Amerika ziyaretinde Yahudi kuruluşları ile kucaklaşarak yaptığı görüşmelerden biliyorsunuz.
Diğeri ise sözde Filistinli Müslüman kardeşlerimizden yana tavır alıyormuş gibi yaptığı sanal çıkışlardır.
Bunun da nasıl bir aldatma olduğunu da, Müslüman kıyımı üzerine şekillenmiş Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığını sürdürmesinden anlıyorsunuz.
İslâma karşıtlığı ile bilinen NATO Genel Sekreterinin Başbakan’ın onayı ile seçilmesinde de zaten görüyorsunuz.
Bugün Türkiye, ne kendi geleceğini kendi belirleme iradesine sahiptir, ne de dostunu ve düşmanını kendi menfaatlerine uygun olarak seçme gücüne sahiptir.
Tam bir teslimiyetle yörüngesine girdiği güçler, kiminle dost olunmasını istiyorsa, Başbakan yüzünü oraya çevirmektedir.
Kiminle düşman olunması gerekiyorsa Başbakan onlardan yüzünü çevirmektedir.
Ülkemiz tamamen küresel projeksiyonlara eklemlenmiştir. Tam bir uydu bağımlılığı izlemekte, milli varlığımızın geleceği yabancı unsurların yörüngesinde gezinmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın “sorunlarını çözemeyen ülkelerin başkalarının istismarına açık” olduğunu söylemesi işte tam böylesi bir teslimiyetin itirafıdır.
Başkalarının yazdığı oyunun figüranı olan AKP bu gerçekleri karartmak için bütün kavramları değiştirmektedir.
- Teslimiyetin adı sıfır sorun,
- Tavizin adı barış çağrısı,
- Boyun eğmenin adı fırsat,
- Dayatmaların adı işbirliği,
- Kuşatmanın adı müttefiklik,
- Hakaretlerin adı yüzleşme olmuştur.
AKP’ye yıllardır oynatılan oyunun adı ve tanımı budur.
Değerli Arkadaşlarım,
Anadolu kolay vatan olmamıştır.
Bin yıllık muazzam bir mücadelenin eseridir.
Tarih bize göstermiştir ki, bu vatanı savunmak, bu vatanı fetihten zordur.
Türkleri Anadolu’dan atmak hayali, bin yılı aşan ve günümüze kadar ulaşan bir emeldir.
Bugün gerçekleşenler, Lozan’da durdurulan sürecinin yeniden dayatılmasıdır.
Lozan’dan önceki son durak ise Sevr’dir.
Sevr ayrılıştır, bölünüştür, parçalanıştır ve yok oluştur.
Sevr’in anlamı Türklerin Anadolu’dan silinmesidir.
Sevr Anlaşması bugün yeniden hortlatılmak istenmektedir.
- Dün bu anlaşmada, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Ermenistan’ı tanıyacağına ve sınırı çizeceğine vurgu yapılmıştı.
Benzerliğe bakınız ki, bugün de Ermenistan’la sınırlar üzerinde protokol imzalanmaktadır.
- Dün Sevr Anlaşmasında, Kürdistan kurulması dayatılmıştı.
Bugün yine Irak’ta bu emellere uygun bir devlet doğmak üzeredir.
89 yıl sonra aynı talepler ve tehlikeler karşımızdadır.
Bunları yerine getirmek için AKP hükümeti işbaşındadır.
Ve biliniz ki bu süreç asla bir tesadüf değildir.
Tarihi, planlı ve maksatlı bir oyunun son perdesidir.
Bu acı gerçekler hepimize yeni bir sorumluluk yüklemektedir.
Tek kutuplu dünya tamamen istisna bir dönemin ürünüdür.
Yeni kutupların doğmaya başladığı günümüzde kaybedeceğimiz zaman yoktur.
Başkalarının senaryolarını oynayarak oyalanacak vaktimiz yoktur.
Dünyanın mazlum ülkeleri ve yardım eli bekleyen insanlık umut aramaktadır.
Asırlar öncesinde olduğu gibi devletimizin küresel güç olması yine hedefimiz olmalıdır.
Böylesi bir uyanış ve silkiniş, hürriyete, paylaşmaya, hakkaniyete hasret insanlık için Türkiye’mizi bir kutup başı yapacaktır.
Bunu yapmanın yolunu, bir konuşmamda da belirtmiştim.
Selçuklu devletinin bayrağında iki yöne bakan çift başlı kartaldan Osmanlıya ve Cumhuriyete miras kalan stratejik vizyon hepimize rehber olmalıdır.
Bu, bir pençesi batıyı, bir pençesi doğuyu kavramış ve üç kıta’da muazzam bir coğrafyayı koruyucu kanatları altına almış kartaldır.
Ve bu mukaddes mirastan doğan üç hilal jeopolitiğinin önü açıktır.
Sonsuza kadar var olacak Türkiye, işte bu vizyondan doğacaktır.
Ve bütün bunlar başka başkentlerin jeopolitiğine taşeronluk yaparak değil, dünyaya yalnızca Başkent Ankara’dan bakarak gerçekleşecektir.
Dünyanın Türkçe okunacağı böylesi bir hakimiyet ise asla saldırgan, sömürücü, baskıcı olmayacaktır.
Adil, hoşgörülü, paylaşımcı olacak, saygı duyulacak ve dostluğu aranılacaktır.
Bunu görmek isteyenlerin bin yıllık tarihimize bakmaları yeterlidir.
Ancak bu yüksek ülküler özel hasletler gerektirir ve buna ulaşmanın yolu,
- Dünyadaki gelişmeleri doğru okuyabilen bir görüş derinliğinden,
- İnsanlığın yaşadığı ahlak ve değer buhranını analiz eden manevi olgunluktan,
- Mazlum toplumlara ait emek, değer ve kaynakların nasıl sömürüldüğünü gören sorgulayıcı bakıştan,
- Beşeriyeti bir rakip gibi değil, Allah’ın emaneti bir kutlu paylaşma vasıtası olarak yorumlayan adalet duygusundan,
- Ve bunları akıl, sabır, vizyon, bilgi, dikkat ve sevgi ile oluşacak bir terkibin aramızda filizlenmesinden geçecektir.
Bu ilkelerle çıkılacak yol bizi önce Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında “lider ülke Türkiye’ye” ulaştıracaktır. İnancımız odur.
Ardından ise çağ açan İstanbul’un Fethinin 600. yılı olan 2053 yılında “Süper Güç Türkiye’ye” ulaştıracaktır. Ülkümüz de budur.
İşte buna eriştiğimizde;
- Ne, bizi kapı arasında tutmak isteyen Avrupa’ya ihtiyacımız kalacaktır,
- Ne de bize taşeronluk yaptırmak isteyen Okyanus ötesinin dayatmalarının peşinde koşulacaktır.
Unutuldu sanılmasın, inşallah milletimiz o günleri gördüğünde,
- Kimin, kimi kapısında bekleteceğine,
- Kimin başına, kimin çuval geçireceğine,
- Kimin, masalarda yüz süreceğine,
- Kimin, zulmün hesabını vereceğine,
- Kimin,ev ödevleri dağıtacağına tarih tanıklık edecektir.
Ve, bugün hükümetin bozuk siciline işlediğimiz bütün notlar, vakti geldiğinde birer birer açılacaktır.
Ve hesabı mutlaka sorulacaktır.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Çizdiğimiz bu vizyon, bazen Ortadoğu’dan, bazen Avrupa’dan, bazen Okyanus ötesinden esen rüzgârlara yelken açarak gidilecek bir hedef değildir.
Türkiye’miz milletinin değer, inanç ve ülküleriyle milli stratejisini kendi çizebilirse işte o zaman insanlık barışa, huzura, adalete kavuşacaktır.
Bu itibarla, ülkemize olan sorumluluklarınız kadar, İslâm toplumlarına ve Türk dünyasına, ardından bütün insanlığa da sorumluluklarınız vardır.
Bu düşüncemiz asla bir hayal değildir.
Son bin yılda Türk devletleri ile yaşanmış, denenmiş ve başarılmıştır.
Bugün de gerçekleşmemesi için hiçbir neden yoktur.
- Ancak önce buna inanmak,
- Sonra bu hedefi kılavuz tutmak,
- Ardından bir yol haritası çizmek ve
- Hızlı adımlarla yürümek lazımdır.
Bundan yedi asır önce, Söğüt topraklarında, dörtyüz çadırlık bir Türkmen obasından muazzam bir imparatorluk doğmuştur.
Bugün bu milyonlara ulaşmış davamızdan niçin yeniden bir cihan devleti doğmasın?
Böylesi küresel gücün oluşması için lazım olan inanç, heyecan ve şuur aramızda niçin bulunmasın?
Bunların hepsi var.
Bunların tamamı milletimizde mevcut.
Asırladır saklı durduğu yüreklerde, onu uyandıracak kudreti bekliyor.
Ben burada, bu salonda toplanmış aziz dava arkadaşlarımda da;
Bu inancı ve heyecanı görüyorum.
Bu sevgiye ve adalet duygusuna şahit oluyorum.
Haktan, ve merhametten beslenen bir kudretin bu ocaktan alevleneceğine yürekten inanıyorum.
Bu büyük ülküye ulaştığımızda, dünyanın da çehresi değişecektir.
Ve işte o zaman;
- Balkanlardaki kardeşlerimiz rahata erecek,
- Kafkasya’daki dostlarımız birbirleriyle barışacak,
- Filistin de, Irak’ta, Afganistan’da gönüller huzur bulacak,
- Kerkük’te, Karabağ’da ve Urumçi’de, gözyaşları dinecektir.
- Afrika’dan, Asya’ya, Güney Amerika’dan, Okyanusya’ya kadar insanlık hakkı ve adaleti bizimle tanıyacaktır.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Milli birliğimiz ve kardeşliğimiz tartışılırken yaşanan ağır ekonomik sorunlar da hayatı dayanılmaz hale getirmektedir.
Ekonomik kriz ve gelişmeler başlı başına bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir.
AKP’nin sahte rakamlar ile kurgulanmış “büyüyen ülke” ve “mutlu insanlar” yalanlarına inanacak kimse kalmamıştır.
Yedi yıl boyunca açlığa, adaletsizliğe, ahlaksızlığa ve asayişsizliğe mahkûm ettiği milletimiz nezdinde, AKP zihniyetinin güvenirliği tamamen tükenmiştir.
Düşük kur-yüksek faiz ve sıcak paraya dayanan ithalat artışıyla sağlanmaya çalışılan sanal büyüme krizle beraber balon gibi sönmüştür.
Devasa küresel firmaların karşısına, destekten mahrum, adına rekabet denen arenaya itilen Türk firmaları tükenme noktasına gelmiştir.
AKP’nin ekonomi politikaları ile tıpkı son Osmanlı hükümetlerinin girdiği korku tüneline girilmiştir.
Geleceğimiz borç, taviz ve ipotek sarmalına sokulmuştur.
Hükümet tarımda, sanayide, ticarette yeni bir strateji oluşturamamıştır.
Ekonomik darboğazın işaretleri ortadayken yapısal dönüşümler için hiçbir adım atmamıştır.
Haram veya helal ayırmayan zihniyetle ülkemiz uluslararası finans kuruluşlarının faiz ve rant cenneti haline gelmiştir.
Türedi ve yandaş zengin sayısındaki artış, toplumsal düzeni tam anlamıyla alt üst etmiştir.
AKP kadroları, devlet kaynaklarını talan için yarışa girmiş ve yolsuzluk çamuruna batmıştır.
Hükümetten başlayan çürüme ve kokuşma, toplum ve devlet hayatımızın her alanına sirayet etmiştir.
Kirli siyaset, kirli ticaret, kirli kazançtan beslenen menfaat çevrelerinin ilişkiler ağı derinleşmiştir.
Ahlaksız bir kapkaç siyaseti yönetim kültürümüzde ve demokrasimizde tümör haline gelmiştir.
Milletimizi kuşatan ağır buhran hali ve manevi çöküş süreci hız kazanmıştır.
Daha iyi bir hayat, daha huzurlu bir aile, daha güvenilir bir ülke arayışı yerini karamsarlığa bırakmıştır.
Daha çok aş, herkese iş, huzurlu bir gönül, mutlu bir toplum beklentileri yerini umutsuzluğa terk etmiştir.
Adaletsizlik, yokluk ve yoksulluk çığ gibi büyümüş, aç yatıp aç kalkan kardeşlerimizin sayısı hızla artmıştır.
Bugün Türkiye, teğet geçtiği söylenen ağır bir ekonomik krizin bütün sancılarını yaşamaktadır.
Bu kutlu toplantıya ülkemin her yöresinden koşarak geldiniz.
Hanginiz, geldiğiniz yörede işlerin daha iyiye gittiğini söyleyebilirsiniz?
Hanginiz, düne göre daha umutlu ve zengin olduğunuzu iddia edebilirsiniz?
Her gün önünden geçtiğiniz çarşının dükkânları birer birer kapanmaktadır.
Her hafta alışveriş yaptığınız pazarın kalabalığı giderek azalmaktadır.
- Borçlarını kapatamayan esnafımız perişandır.
- Tarım çökmüştür, çiftçi zor durumdadır.
- Sanayici sıkıntıdadır, üretim düşmektedir.
- İşadamları birer birer iflas etmektedir.
- Yatırım yoktur. İşsizlik büyümektedir.
- Memur ve işçimiz, dar gelirli ve emeklimiz ümitsizdir.
- Yoksulluk yaygınlaşmaktadır.
- Çalışanlar, üretenler ezilmektedir.
- Pazarda filesini dolduramayanlar çığ gibi artmaktadır.
- Kredi kartı faciası milyonlarca insanı köşeye sıkıştırmaktadır.
- Bahçelerin, bağların, bostanların bereketi kalmamıştır.
- Vatandaşımız, faizciye, aracıya ve vurguncuya mahkûm edilmiştir.
İktisadi geri kalmışlık aile ortamında geçimsizlikleri, tartışmaları, gerginlikleri ve ayrılıkları artırmıştır.
Geleceğimizin teminatı olmaları gereken gençlerimiz, eğitimsiz, umutsuz bir Türkiye’de işsizliğe mahkûm edilmişlerdir.
Bugün evler, sokak araları, kahvehaneler, Başbakan’ın küçümsediği kriz nedeniyle çaresizliğe mahkûm olmuş insanımızla doludur.
Milyonlarca vatan evladımız bugün dünden daha aç, yoksul, işsiz ve umutsuzdur.
Yedi uzun yıl boşa harcanmış, yedi uzun yıl heba edilmiştir.
2002 yılından bu güne;
- İç borç 2,3 kat, dış borç 2 kat artmıştır.
- Cari işlemler açığı 66 kat yükselmiştir.
- İthalat 4 kat artmış,
- Dış ticaret açığı 4,5 kat büyümüştür.
- İşsiz sayımız yüzde 33 artmıştır.
Bunun anlamı şudur.
Bugün Türkiye daha az satmakta, daha çok almaktadır.
Daha az kazanmakta, daha çok harcamaktadır.
Daha az üretmekte, daha çok tüketmektedir.
Daha çok borçlanmakta ve daha fazla daralmaktadır.
Bu ekonomik yönetim iş üretmemektedir.
Bu ekonomik yapı aş üretmemektedir.
Refaha ulaşmak hayal haline gelmiştir.
Bunun sonu, daha fazla işsiz, daha fazla mutsuz, daha fazla iflastır.
Giderek ağırlaşan geçim şartlarıdır.
Zamlar sağanak olup yağmaya başlamıştır:
Et, süt, un, ekmek, elektrik, doğal gaz, akaryakıt zammı çığ gibi büyümektedir.
- Memurumuz, işçimiz zordadır.
- Emeklimiz, esnafımız zordadır.
- İşadamımız, tüccarımız zordadır.
- Milletimiz, açlık sınırında ahlak ve sabır sınavı vermektedir.
Kapanan işyerleri, tükenen umutlar, kaybolan beklentiler, haciz kıskacında kıvrananların durumu toplumun hazin bir özetidir.
Ekonomik sistem küresel alana aşırı bağımlı hale gelmiştir.
- İnsanı dışlayan,
- Milli varlıkları önemsemeyen,
- Öz kaynaklarımıza saygısı olmayan,
- Küresel menfaatleri, çıkarlarımızdan öncelikli gören zihniyetin bu sorunları çözmesi asla mümkün değildir.
Sanal büyüme masalı krizle birlikte iflas edince,
- Dış talebe aşırı bağlılık,
- İç talebin çökmesi,
- Üretim sisteminin tahribi,
- Finansman kanallarının tıkanması, temel sorun alanları olarak karşımıza çıkmıştır.
Ve bu karanlık tablonun sahibi olan Başbakan Erdoğan ise;
- Avrupa’da pısırık, ama köylü karşısında cesurdur.
- Barzani’ye teslim, ama çiftçinin anasına küstahtır.
- Bölücüyle kolkola, ama üreticiye düşmandır.
- Hak arayana, ses çıkarana, sızlanana karşı zalimdir.
Buradan Türkiye’ye sesleniyorum.
Türk milleti bu yoksulluğa asla mecbur değildir.
Hiçbir vatandaşımız yokluğa mahkûm değildir.
Hükümetin politikalarını şiddetle reddediyorum.
Milliyetçi Hareketin mensupları;
- Yoksulluğu ve işsizliği bir kader olarak kabul etmeyecektir.
- İstismara ve işbirlikçiliğe izin vermeyecektir.
- Yolsuzluğu kabullenip sineye çekmeyecektir.
- Alın terlerinin çalınmasına müsaade etmeyecektir.
- Helal kazanç, el emeği ve göz nurunu savunacak,
- Milli değerler etrafında kenetlenecek,
- Sömürülmeyeceğimizi dünyaya haykıracaktır.
Milliyetçi Hareket; çiftçinin, memurun, işçinin, esnafın, namuslu işverenin ve emeklinin sesi olacaktır.
Milliyetçi Hareket; dulun, yetimin, öksüzün, engellinin, fukaranın, işsizin, ümitsizin, çaresizin can yoldaşı olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi bütün Türkiye’ye;
- Daha adil bir paylaşım,
- Daha çok fırsat eşitliği,
- Daha üretken bir ekonomi,
- Daha tutumlu bir toplum,
- Daha fazla yatırım ve istihdam,
- Daha huzurlu bir millet,
- Daha ahlaklı bir kazanç,
- Daha doymuş aile,
- Daha sağlıklı bir insana ulaşmak için çağrıda bulunmaktadır.
- Çağrımız adalete ve hakkaniyetedir.
- Çağrımız, huzura ve mutluluğadır.
- Çağrımız, refaha ve esenliğedir.
- Çağrımız, kardeşliğe ve paylaşmayadır.
Ve gönül verdiğimiz bu mukaddes mesajlar, Türk ve İslâm tarihinden hepimize bir kutlu buyruk olarak bugünlere kadar ulaşmıştır:
“Komşusu açken tok yatmayacak” yüksek vicdanların,
“Fırat kenarında otlayan kuzunun” vebalini duyacak tertemiz gönüllerin,
“Aç iken doyurdum, çıplak iken giydirdim, az milleti çok kıldım” diyenlerin bulunacağı inançlı, erdemli ve adaletli bir topluma çağrıdır bizim çağrımız.
Milliyetçi Hareket varsa, umutlar bitmemiştir.
Milliyetçi Hareket varsa, çare mutlaka vardır.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bugün Türkiye takatsiz kalmıştır.
Çatışmadan ve gerilimden usanmıştır.
İstismarlardan bıkmıştır, çekişmelerden yorulmuştur.
Daha huzurlu, daha mutlu ve daha umutlu bir gelecek arayışındadır.
Ve bu milletimizin hakkıdır.
Bu arayış Milliyetçi Hareket için önümüzdeki dönemde tek başına iktidar fırsatı sunmaktadır.
Böylesi bir siyasal yetkinin verilmesiyle,
Huzurlu, gelişmiş, zengin, onurlu ve güçlü bir Türkiye’nin kapıları aralanacaktır.
Ancak gideceğimiz yol kolay ve engelsiz değildir.
Milletimizi dünya sahnesinde güçlü bir aktör olarak görmek istemeyenler uyanıktır.
Türkiye üzerinde ne oyun oynanmışsa, partimiz ve partililerimiz üzerinde de oynanmak istenmiştir.
- Sokaklara çekilmek istenmiştir. Milliyetçi Hareket hayır demiştir.
- Kardeş kavgasına itilmek istenmiştir. Asla demiştir.
- Karanlık senaryolara bulaştırılmak istenmiştir. Tutmamıştır.
Her fesadı aşan, her hileyi boşa çıkaran partimiz bugün ülkemizin bütün sorunlarını çözmek için yola koyulmuştur.
Bu yol da tehlikeli ve tuzaklarla doludur. Bu itibarla,
- Bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyeceksiniz.
- İstismarcılara itibar etmeyeceksiniz.
- Tahrik ve tertiplere dikkat edeceksiniz.
- Birlik olup kucaklaşacaksınız.
- Tek bir ses, tek bir nefes olacaksınız.
Türkiye’mizi ve milletimizi çağların ötesine taşıyabilmemizin başka bir yolu da yoktur.
Milletimiz bunu başaracak azim ve inanca sahiptir.
Herkesi, vatan sevgisi ortak paydasında Milliyetçi Hareketin ilerleyişine katılmaya davet ediyorum.
Kaybedilecek zaman artık kalmamıştır.
Yarından itibaren, milletimizle kucaklaşma başlamalıdır.
Yarından itibaren milletimizin gönlünü kazanma çalışmaları başlamalıdır.
Ben büyük bir inanç ve heyecan ile milli bir çağrıda bulunmak istiyorum:
Bu aziz vatanı ve bu büyük milleti samimi duygularla sevenlerin yeri, Milliyetçi Hareket’in saflarıdır.
Bu mücadelede bizimle olacak herkesi Milliyetçi Hareketin çatısı altında toplanmaya davet ediyorum.
Kırk uzun yılın herhangi bir anında bulunan bütün dava arkadaşlarımı, bütün ülküdaşlarımı bir kez daha çağırıyorum.
Geçmişe değil geleceğe bakıyorum, Türkiye’min bana ihtiyacı var, oyalanacak vaktim yok diyenlere Milliyetçi Hareket’in kapısı sonuna kadar açıktır.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Takdir edersiniz ki doğru bakış ve isabetli öngörülerle haklı çıkma arasında yakın ilişki vardır.
Bizim bütün söylediklerimiz ince tahlillere ve ustaca yapılmış hesaplara dayanır.
Ve hiç istemesek de söylediklerimiz bir bir çıkmış, tarihin akışı, milletin vicdanı bizi haklı çıkarmıştır.
Türkiye’nin temel değerleri ile oynamayın, tahrip edersiniz dedik, haklı çıktık.
Türk milletinin kardeşliğini tehlikeye atmayın, kutuplaştırırsınız dedik, haklı çıktık.
Teröristi Kandil’de imha edin, yoksa sizi masaya oturturlar dedik, haklı çıktık.
Alt kültürler üzerine siyaset yapmayın, bölücülüğe teslim olursunuz dedik, haklı çıktık.
İmralı Canisi’nin gönlünü hoş tutarak siyaset yapmayın, bölücülüğü azdırırsınız dedik haklı çıktık.
Milli kimlikten taviz vermeyin, ayrılığa ve kardeş kavgasına sürüklersiniz dedik, haklı çıktık.
Küresel projelere bulaşmayın, milli varlığımızı tehlikeye atarsınız dedik, haklı çıktık.
Avrupa Birliğine boyun eğmeyin, onurumuzla oynatamayın dedik, haklı çıktık.
Bu anlayışla Kıbrıs’ın kaderini Rum’a, ecdadımızın haysiyetini Ermeni’ye teslim edersiniz dedik, haklı çıktık.
Barzani’ye boyun eğmeyin, Türkmenleri ezdirirsiniz, terörü azdırırsınız dedik, haklı çıktık.
Haysiyetli durun, dik durun, aksi ihanet olur dedik haklı çıktık.
Ne var ki, değerli arkadaşlarım, halkı çıkmak tek başına yetmemektedir.
Geride bıraktığımız kayıp dönemde Başbakan Erdoğan’ın;
- Korkutulmuş, sindirilmiş ve susturulmuş basın arayışları,
- Devlet imkânlarıyla palazlanan yandaş medya propagandası,
- İktidar sofralarında nimet ve ikbal bulan kiralık kalemlerin işbirliği,
- Milli şuuru örselenmiş, milli refleksi köreltilmiş, korkunun hakim olduğu sinmiş toplum yapısı,
- Adaletin teslim alındığı, hukuksuzluğun ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü karanlıklar ve korkular düzeninin etkileri,
- Ve bu amaçla baskı, tehdit ve ceza terörü dahil her gayri meşru yolu mübah gördüğü baskıcı ortam, gerçekleri milletimizin gözünden saklamaktadır.
Bu nedenle haklı olduğumuzu da milletimize anlatmak gerekmektedir.
Ve hak ettiğimizi de milletten istemek gerekmektedir.
Bizim işbirlikçi medya gücümüz yoktur.
Para babalarımız, karanlık ilişkilerimiz yoktur.
Uluslararası destekçilerimiz yoktur.
Sizler, inancınızı mukaddesatımızdan alıyorsunuz.
Çok şükür, arkamızda yolsuzlukların lekesi yoktur.
İnanç istismarlarının, zekat dolandırıcılarının şaibesi de yoktur.
Alnımız açık, yüzümüz pak, mazimiz tertemizdir.
Hepiniz çoluk çocuğunuzun rızkından keserek siyaset yapıyorsunuz.
Çok konuşarak üstünü örteceğimiz yalanlarımız da yoktur.
Kimseden sakladığımız, kapatacağımız ahlaksızlıklarımız da yoktur.
Vicdanımız, ruhumuz ve yüreğimiz tertemizdir.
Nasıl görünüyorsak öyle oluruz, ne biliyorsak onu söyleriz.
Biz kırk yıl önce yola, Hakka sığınarak çıktık.
Çok şükür ki, namusumuzla ve şerefimizle bugünlere ulaştık.
Biz kırk yıldır meydandayız. Kırk yıldır salonlardayız.
Varsın, başkaları gibi harcayacak milyarlarımız olmasın.
Varsın bize kucak açacak medyamız olmasın.
Ve Allah muhafaza, bunları kullanacak karakterimiz de bulunmasın,
Ne gam, ne tasa:
Bizim, yüreğimizde Allah inancı,
Arkamızda şehitlerin duası,
Yanımızda milletimiz,
Gönlümüzde vatan sevgisi,
Elimizde üç hilal,
Önümüzde ise dava arkadaşlarımız var.
Ve işte, burada karşımızdalar.
Hepinizi yürekten kutluyorum.
Desteğiniz, yolumuzu aydınlatacaktır.
Desteğiniz, bizlere güç verecektir.
Bu salondan yükselen ses, dalga dalga Türkiye’ye yayılacaktır.
Biz, cesaretimizi tarihimizden,
Gücümüzü, milletimizden,
İlhamımızı, ceddimizden alıyoruz.
Önümüze engeller çıkardılar yılmadık.
Tuzak kurmak istediler, düşmedik.
Sizlere güveniyorum.
Bu coşkuya inanıyorum.
Vazgeçilmez sevdamız, vatan ve millet sevgisidir.
Terk edilmez ilkemiz, “Ne mutlu Türküm” diyebilmektir.
Üzerine titrediğimiz hassasiyet dünyayı Türkçe okuyabilmektir.
Bütün Türkiye’yi çağırıyorum:
Bu mesajlar sizin için anlam taşıyorsa,
Bu kavramlar size yabancı gelmiyorsa,
Bunlarda bir sıcaklık ve anlam buluyorsanız.
Üç hilalin altında buluşalım.
İşte burada, üç nazlı hilal, işte üç şanlı hilal, burada
- Üç hilal, tam kırk yıldır milletin güvencesi,
Tam kırk yıldır emanetin bekçisi,
Üç hilal, belalısı kem gözlerin, kötü sözlerin,
Sevdalısı, yüce gönüllerin, nurlu yüzlerin,
- Ne zaman aziz vatan imdat beklese ortaya çıkan o,
Ne zaman al bayrak rüzgâr beklese ortaya atılan o,
- Üç hilal, üç kıtada gönlü kalmışların hasret türküsü,
Kınalı ellerin göz nuru, alın teri, sabır örgüsü,
Üç hilal, al bayrağa gönül koymuşların alın yazgısı,
Şehitlerin duacısı, eli kanlı hainlerin sancısı,
Gelin, üç hilalde birleşelim,
Gelin, Türkiye’nin geleceğini hep birlikte inşa edelim.
Gelin, Bir olalım. Diri olalım. İri olalım.
Bir lokma ekmek için ömrünü tüketenler, çağrım sizlere,
Evladının kaygısını duyanlar, çağrım sizlere,
Ayrılmak, bölünmek istemeyenler, çağrım sizlere,
Medya karartmasıyla bizi tanımamış olanlar, çağrım sizlere,
Kara propaganda ile aklı karışmış olanlar, çağrım sizlere,
İnanç istismarı ile aldatılmışlar, çağrım sizlere,
İşte Milliyetçi Hareketin kadroları sizleri kucaklamak için buradalar.
Ve sesimize kulak vermenizi beklemektedir.
Milliyetçi Hareket, Türkiye’ye ve dünyaya ilan etmektedir.
- Birliğin, kardeşliğin, huzur ve emniyetin güvencesi biz olacağız,
- Açlık, yokluk, yoksulluk ve ezilmişlikten mutlaka biz kurtaracağız.
- Sosyal adaleti, hakkaniyeti, paylaşmayı ve merhameti siyasetin dayanağı biz yapacağız.
- Milli kaynaklarımızı ve varlıklarımızı yalnızca millet yararı için biz kullanacağız.
- Milli kültürümüzü geliştirip saygın ve şerefli mevkisine biz taşıyacağız.
- Milletimizi dünya milletleri arasında mutlaka zirveye biz ulaştıracağız.
- Devletimizi soygundan, yolsuzluktan, talandan;
- Milletimizi tehditten, istismardan ve sömürüden,
- Ülkemizi küresel oyunların oyuncağı olmaktan mutlaka biz kurtaracağız.
Ve eğer milletimiz tercihini kullanırsa;
- İnsanî bir küreselleşmenin,
- Demokratik uzlaşma ve işbirliğinin,
- Yeni bir sorumluluk ahlâkının,
- Hakkaniyetli ve merhametli bir sosyo-ekonomik düzenin,
- Tam bir düşünce ve inanç hürriyetinin,
- Devlet ve millet kaynaşmasının temellerini biz atacağız.
Hedeflerimiz büyük, ülkülerimiz yüksekte.
Söğüt’ün, Çanakkale’nin ve Kocatepe’nin sırrına vakıfız.
2023’te Türkiye’yi lider ülke, 2053’te Süper güç yapacağız.
Buna talibiz. Buna hazırız,
Bu inanç bizde vardır.
Bu kadro bizde vardır.
Bu tecrübe bizde vardır.
Ve her şeyden önemlisi, bu yürek bizde vardır.
Bir gün bu yolculukta yorulursan,
Bir an gelir yolundan kuşku duyarsan, asla durma ve yavaşlama.
Sen ki Türklüğün üç kıtada at koşturan kabına sığmayan ruhusun.
Sen ki kutlu fethi müjdelenen İslâmın sancaktarı, hidayetin burcusun,
Asla durma, yorulma ve düşme.
Siz susmuşsanız, Türkiye yok olmuş demektir.
Susmayacaksınız, susturulmayacaksınız.
İnadına ve ısrarla büyüyeceksiniz.
Milletimizin ve kardeşlerimizin kurtuluş ve yükseliş ümidi olacaksınız.
Türk milleti, bugünkünden çok daha karanlıklar içinden, 29 Ekim 1923 günü bir güneş gibi doğabilmiştir.
Bugün de aynı ruh ve ilham ile ayağa kalmaması için hiçbir neden yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisi bunu gerçekleştirecek güçtedir ve inançtadır.
Buraya ülkemin her yerinden, her yöresinden geldiniz.
Kurultayımızın ardından yine bu kutlu beldelere döneceksiniz.
Üç önemli göreviniz vardır.
Birincisi, aziz milletimizi yaklaşan tehlikeler ile AKP zihniyetinin gerçek niyeti konusunda uyarmaktır.
İkincisi, vahim gelişmelerin kendisi, ailesi ve milleti için nasıl bir felakete götürdüğü konusunda uyandırmaktır.
Üçüncüsü, kurtuluşun kardeşlikte, birleşmede ve çözümün Milliyetçi Hareket Partisinde olduğuna milletimizi inandırmaktır.
Bu nedenle, oturmayacağız, beklemeyeceğiz, dinlenmeyeceğiz.
Milletimize, komşumuza, arkadaşımıza, akrabamıza koşacağız.
Yılmayacağız, bıkmayacağız, usanmayacağız.
Başka çaresi ve çıkış yolu yoktur.
Sizler siyasetimizin, milletimizle ilk temas noktasısınız.
Milletimiz üç hilali sizlerle tanımakta ve sizlerle anlam vermektedir.
Ayak basmadık yer, ocak, ulaşmadık gönül bırakmayınız.
Kaybedilecek zaman artık kalmamıştır.
Yarından itibaren, milletimizle kucaklaşma başlatınız.
Yarından itibaren milletimizin gönlünü kazanmaya başlayınız.
Bilmelisiniz ki, bunları yaptığımızda, aziz milletimiz;
Sorunlara Başkentimiz Ankara’dan bakan,
Meseleleri Türkçe okuyan;
Milli Mücadele ruhunu yüreklerinde taşıyan;
Cumhuriyet kazanımlarından taviz vermeyen;
İnançlara, değerlere, kültüre saygılı;
İnsanın huzurunu ve refahını düşünen,
Ve, milletimizin tamamını vatan, millet ve bayrak etrafında kucaklamaya hazır olan Milliyetçi Hareket Partisini iktidara taşıyacaktır.
Bu yolculuk; Türk’ün yüzyıla damgasını vuracağı günlere doğru başlatılan bir yürüyüşün adıdır.
Bu yolculuk; vatanımızın insanına, toprağına, havasına, suyuna, dününe, bugününe ve geleceğine sahip çıkanların yürüyüşünün adıdır.
Ben bu ülkülere ulaşmak için yola çıkıyorum.
Sizlerin de bu yolculukta beni yalnız bırakmayacağınızı biliyorum.
Konuşmamın sonunda, bu coşkuyu görünce gönül huzuru ile sizlere artık sorabilirim.
Bu soruları boynu bükük, gönlü ezik, kalbi kırık ama umutlu milletim soruyordu.
Sizin ağzınızdan “burada” diyen cevabınızı arıyor ve sizden işitmek istiyordu:
Onlar adına, bütün dünyanın duyması için soruyorum sizlere:
- Bayrağı dalgalandıracak nefesler nerede?
- Türklüğü ayağa kaldıracak eller nerede?
- Vatanın makûs talihini yenecek inanç nerede?
- Açı tok, esiri hür, işsizi işli, aşsızı aşlı yapacaklar nerede?
- Sömürüye, istismara, alçaklığa dur diyecekler nerede?
- Yeter diyecek, elinin tersiyle itecek, yumruğunu masaya vuracaklar nerede?
İşte gerçek bu, gayrısı yalan,
İşte doğru bu, gerisi sanal.
Evet, iftiharla söylüyorum ki, burada, bu salonda.
Zulme eşbaşkanlık edenler, zalime dost, mazluma düşman olanlar kulağınız burada olsun.
Bir umut, bir ışık, bir kılavuz arayanlar, ümidiniz burada olsun.
Bu sesi duyun,
Bu sesi işitin,
Bu sese kulak verin.
İşte Milliyetçi Hareket ve sevdalıları buradalar.
Huzurunuzda ve karşımızdalar.
Göreve hazırlar, hizmete talipler.
Ve bu inançla diyorum ki;
Kutlu yolunuz,
Güzel bahtınız ve
Tertemiz alnınız ilelebet açık olsun.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Misafirlerimiz,
Sayın Basın Mensupları,
Türkiye’miz ve partimiz için yeni bir dönem şimdi başlıyor.
Bu tarihi olaya hepiniz şahit oldunuz.
Ve bunun sorumluluğunu taşıyorsunuz.
Bu vesile ile önümüzdeki zorlu süreçte bütün arkadaşlarıma başarılar diliyorum.
Yüce Allah’ın, milletimize sahip çıkma mücadelesinde Milliyetçi Hareketin emeğini, samimiyetini karşılıksız bırakmayacağına inanıyorum.
Herkesi, bir kez daha, vatan sevgisi ortak paydasında, bin yıllık kardeşliği sonsuza kadar yaşatmaya davet ediyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz konuşmama burada son verirken, Kurultayımızın;
- Devletimize, aziz milletimize, demokrasimize, siyasetimize, kutlu davamıza, Türk ve İslâm dünyasına ve insanlığa hayırlar getirmesini;
- Milliyetçi Hareket Partisi’nin daha nice şerefli kırk yıllara ve daha nice kurultaylara aynı şevk, aynı heyecan, aynı coşkuyla ve aynı ruhla erişmesini temenni ediyorum.
Kırk uzun yıl boyunca, hangi seviyede ve mertebede olursa olsun bir gün bile bu yükselişe hizmet etmiş, gönül vermiş bütün arkadaşlarıma, dava büyüklerime minnet duygularımla şükranlarımı sunuyorum.
Bu anlamlı toplantıyı düzenleyen ve katılan bütün Türkiye Sevdalılarını saygılarımla selamlıyorum.
Bu toplantıya Türkiye dışından katılmış bütün dava arkadaşlarımı ve gurbette bizleri izleyen kardeşlerimi en derin sevgiyle kucaklıyorum.
Bu güzel şöleni bizlerle paylaşan dost ve kardeş ülkelerin temsilcileri ile yabancı konuklarımıza hürmetlerimi sunuyorum.
- Tarih boyunca Ötüken’den, Malazgirt’e; Viyana Kapılarından, Çanakkale’ye ve Büyük Taarruz’a kadar Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden bütün ecdadımıza;
- Muhteşem bir mücadelenin kahramanı ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile kurucu kahramanlara, arkadaşlarına,
- Bugün bölücü ihanetle mücadele ederken hayatlarını kaybeden asker, polis, korucu, bütün aziz şehitlerimize,
- Ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adamış Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e,
- Ve ebediyete intikal etmiş bütün dava ve ülkü arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Bu kutlu değerler uğruna mücadele eden herkesi minnet, şükran ve hasretle yad ediyorum.
Hepiniz sağ olun, var olun.
Ve kurultayımızın kararlılığını bir kez daha vurguluyorum:
Sonsuza kadar “Var Ol” Türkiye
Ne mutlu Türküm diyene. |