Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet
Bahçeli'nin 18 Temmuz 2006 Türkiye’nin güvenliğini ve milli birliğini hedef alan kanlı terör eylemleri son dönemde çok tehlikeli bir tırmanış içine girmiştir. Güvenlik güçlerimize yönelik hain saldırılar maalesef artarak sürmektedir. Bu gelişmeler karşısında, terörle ve siyasi bölücülükle etkili bir mücadele için gereken tüm tedbirlerin alınması ve bu amaçla topyekün bir seferberlik başlatılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Başta AKP hükümeti olmak üzere, herkes bu konuda tarihi bir vebal ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Türkiye, vatanına, milletine ve devletine kastetmek isteyen bu hain hesapları boşa çıkartacak ve bu bedbahtlara fazlasıyla hak ettikleri muhakabelede bulunacak güce ve kudrete sahiptir. Burada önemli olan, bu konuda topyekün bir milli duruş sergilenmesi için gerekli ortak akıl ve iradeyi harekete geçirmektir. Ancak, bu konuda birinci derecede siyasi sorumluluğun hükümete ait olduğu da unutulmamalıdır. AKP hükümeti, yaşanan acı olaylardan gereken dersleri çıkararak bugüne kadar izlediği gaflet politikalarını artık terk etmek ve üzerindeki ölü toprağını atmak zorundadır. 17 Temmuz 2006 günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar bu yöndeki ümit ve beklentileri maalesef karşılamamıştır. Başbakan Erdoğan’ın bu toplantıdan bir gün önce yaratmaya çalıştığı izlenim ile açıklanan kararların örtüşmediği ortadadır. Bakanlar Kurulu toplantısının “çok şeye gebe olduğunu” söyleyen Başbakan’ın bu ifadeleri, basın ve yayın organlarında iç ve dış kaynaklı terörle sert ve kararlı mücadele işareti olarak algılanmıştır. Bu konuda sürekli olarak lafta kalan mesajlar veren Başbakan Erdoğan, ne yazıktır ki bu kez de Türk milletinin beklediği sesi verememiştir. AKP hükümetinin Türkiye’nin karşısındaki terör belasının kökünü kazımak için Kuzey Irak’tan kaynaklanan terörün tasfiyesi amacıyla Irak ve ABD makamları nezdinde girişim yapılmasıyla yetineceği anlaşılmaktadır. Bu konudaki görüşlerimizi ve bazı haklı endişelerimizi bu vesileyle aziz milletimizle paylaşmak istiyorum. Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK teröristleri bu bölgeyi Türkiye’ye karşı saldırılarda bir harekat üssü olarak kullanmaktadır. Bölgedeki peşmerge grupları ve özellikle Barzani, PKK’nın en büyük koruyucusudur. ABD’nin askeri kontrolü altında bulunan bölgede rahatça faaliyet gösteren terör unsurları Kandil dağından inmiş ve şehirlere yerleşerek Kuzey Irak’a yayılmıştır. İlk planda terör unsurlarının lojistik ikmal ve haberleşme kanallarını kesmek ve Kuzey Irak’taki şehirlerde alenen faaliyet gösteren teröristlere karşı tedbir almak imkânına sahip ABD’nin bu konuda hiçbir adım atmak istemediği görülmektedir. Kuzey Irak’taki peşmergelerin PKK terör kartını Türkiye’ye karşı bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmak istedikleri ve Kuzey Irak modelini Türkiye’de uygulatmak sevdası peşinde koştukları gün gibi ortadadır. ABD’nin askeri gücü ve siyasi himayesinde cesaret alan Barzani hergün Türkiye’ye karşı husumet ilan etmekte ve Türkiye’nin içini karıştırmak ve güvenliğini tehlikeye düşürmek tehdidinde bulunabilmektedir. Barzani ve Talabani, son olarak, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sıcak takip hakkını kullanamayacağını, bu konuda daha önce yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunu ve Türkiye’nin bu yola başvurması halinde direneceklerini açıklamışlardır. ABD’nin bu konudaki tutumu da bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır. İsrail’in Filistin ve Lübnan’a karşı başlattığı askeri saldırıları “kendini savunma hakkıyla” meşru ve mazur göstermeye çalışan ABD, Türkiye’nin Kuzey Irak’a karşı tek taraflı müdahalede bulanamayacağını söylemektedir. Bu konuyu Türkiye, ABD ve Irak yetkililerinden oluşan üçlü komisyona havale ederek sürüncemede bırakmak niyetinde oldukları bir kere daha anlaşılmıştır. Bu gerçekler karşısında, Kuzey Irak’ta yuvalanan teröre karşı tedbir alınması için Irak hükümetine ve ABD’ne yapılan başvurudan kısa zamanda özlü ve somut bir sonuç alınması beklenmemelidir. Türkiye, kuzey Irak kaynaklı fiili bir tehdit ve saldırıyla karşı karşıyadır. Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma hakkı bütün unsurlarıyla doğmuş ve bunun kullanılmasının şartları bütünüyle oluşmuştur. Türkiye’nin, toprak bütünlüğüne ve milli birliğine yönelen kanlı terörle mücadeleyi, Kuzey Irak’taki peşmerge guruplarının keyfine, takdirine ve insafına bırakması hiçbir şart altında düşünülemeyecektir. Aynı şekilde, Türkiye’nin güvenliği için gerekli tedbirlerin alınmasının ABD’nin ve peşmergelerin iznine ve vetosuna tabi kılınamayacağı da açıktır. Bu durum karşısında AKP hükümetinin etkili ve kararlı bir siyaset izlemesi, Kuzey Irak’a sınır ötesi askeri harekat dahil olmak üzere gereken tüm tedbirleri alması ve bunun için gereken siyasi irade ve kararlılığı açıkça ortaya koyması hayati önem taşımaktadır. Bu konuda bir tereddüt ve zaaf gösterilmesi, teröre boyun eğmek anlamına gelecek ve hiç kimsenin altından kalkamayacağı çok vahim sonuçlar doğuracaktır. AKP hükümetinin Türkiye’nin güvenliği konusunda Anayasa ile belirlenen asli görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmekte acze düşmemesi en samimi beklentimizdir.
Dr. Devlet Bahçeli
|