16.07.2006 - MHP Ankara İl Kongresi Konuşması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
MHP Ankara İl Kongresinde Yapmış Oldukları Konuşma
16 Temmuz 2006

 

Sevgili Ankaralılar, Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Misafirler, Milletimizin geleceği Bozkurt kardeşlerim ve saygıdeğer Basın Mensupları!

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Ankara İl Kongresi’nde sizlerle beraber olmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum.

Kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum ve “bu güzel kongreye hoş geldiniz, şeref verdiniz” diyorum.

Çok muhterem Dava Arkadaşlarım!

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Büyük Kurultayımıza hazırlık amacıyla Ocak ayının son haftasından itibaren başlatılmış olan, İlçe ve İl Kongrelerimizin büyük bir kısmı tamamlanmıştır.

Bugün ise Ankara İl Teşkilatımızın Kongresini yapmak üzere bir aradayız. Bir an düşündüğümüzde, Milliyetçi Hareket Partisi’nin başlatmış olduğu Kongre süreci, milletimizin kaderinin belirleneceği bir süreçle örtüşmektedir.

Onun için, Milliyetçi Hareket partisinin her kongresi büyük bir anlam taşır ve Allah’ın izniyle Türkiye’yi sarsacak, milletin kaderinin belirleneceği büyük Kurultay’da da hep beraber olacağız.

Aziz Dava Arkadaşlarım!

Tarih ve coğrafya, 21. Yüzyılın dinamikleri Türk milletinin kaderini belirlemektedir. Bu kader, 21. Yüzyılın ‘lider ülke’ kaderi olmalıdır. Cenabı Allah’tan niyazımız, milletimizden beklediğimizi teveccüh, bu istikamettedir.

Onun için, bu güzel Kongreyi vesile addederek bazı konularda sizlerle düşüncelerimiz çok açık, samimi ve dürüstçe paylaşmak istiyorum.

Bugün hava sıcaklığının 34 derece olduğunun da farkındayım; sabrınıza sığınarak bazı görüşlerimi sizlere aktarmak istiyorum.

Aziz Dava Arkadaşlarım!

Bugün Türkiye’miz, Cumhuriyet döneminin en kritik günlerini yaşamaktadır. Türkiye’miz bir felakete doğru sürüklenmektedir. Her gün yeni bir acı, yeni bir tehlike ve tehditle karşı karşıya bulunmaktadır. Böyle bir dönemde, Milliyetçi Harekete çok büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.

Onun için Milliyetçi Hareket Partisi, aklı ve ilmi esas almalı, bu akıl ve ilimle bulduğu yolu ve hedefi, heyecanı ile kararlılığı ve azmi ile destekleyerek mutlaka hedefine varmalıdır.

Değerli Dava Arkadaşlarım!

Türkiye’miz, 03 Kasım 2002 seçimleri sonrası %34 oy ile %67 Türkiye Büyük Millet Meclisi temsiliyle hem de siyasi tarihimizde hiçbir siyasi partiye nasip olmayan bir sayısal çoğunlukla AKP’yi iktidara getirmiştir.

Ancak, aradan geçen ve 4 yıla yaklaşan süre içerisinde bugünkü iktidar, Türkiye’yi kuşatma altına alacaklara taşeronluk yapmaktan başka hiçbir görev ifa etmemiştir.

Bugünkü siyasi iktidar, zihniyet olarak milli görüş gömleğini çıkartmış, önünde AB, arkasında ABD yazılı bir tişört giymiştir ve onun her türlü uygulaması, bu yeni tişörte uygun olarak yapılmaktadır. Onun için, uluslararası ilişkiler ve dış politikada her zaman ifade ettiğimiz gibi teslimiyetçi olmuştur.

Ekonomimizde ‘sat kurtul’cu olmuştur, milli davalarda ‘ver kurtul’cu olmuştur, her vaadini yerine getiremediği anda da aniden ‘kaç kurtul’cu olmuştur.

Şahsi çıkarları ve parti menfaatleri uğruna uyguladığı ‘kazan kazan’ tüccar siyasetinde dün kimseye kefil olmam diyen, terörist soyguncuya bugün açıkça kefalet vermektedir.

Şimdi bazı konularda sizlere not düşmek istiyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım!

Cumhuriyetimizin 83. yılındayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Milliyetçi Hareket anlayışı ve 1919 ruhuyla kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 59. Hükümeti ülkeyi yönetmektedir. Başka bir ifade ile demek ki, Tayip Erdoğan Bey’den evvel 58 hükümet görev almış demektir.

58 Hükümet’de 700 bakan, (bazen aynı şahsiyetler bakanlık yaptığı için bu ortalama rakamı veriyorum;) en az 14 siyasi kuruluş, tek başına ve koalisyon şartlarında ülke sorumluluğunu üstlenmiştir.

Türkiye’miz 1923 yıllarında her türlü imkanını kaybetmiş, yaklaşık 13 milyon nüfusa sahip, iktisadi kaynakları sömürülmüş, 89 bine yaklaşan aydın grubu şehit olmuş, kimsesiz, yaşlı ve çocuklardan terkip bir Türkiye; o günden bugüne kadar milletimin iradesi ile şekillenmiş olan siyasi partiler, ülke yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.

Bugün hiç kimse, 1923’ün Türkiye’sini 2006 Türkiye’si olarak göremez. Katedilen mesafe önemlidir, ama dünya ülkeleri ile mukayesede yeterli değildir. Hal böyle olunca, bugüne kadar ülkeye hizmet etmiş değerli şahsiyetleri, onların siyasi partilerini ve onlara oy vermiş olan bu milletimin güzide evlatlarını yok farz ederek, “her şey benimle başladı Siirt’ten doğan bir kişi olarak ülkeyi ne yapılıyorsa ben yapıyorum” gibi yanlış bir zihniyete bu ülke teslim olmuştur.

Herşeyi inkar etmektedir. Her ilde bir vesile ile yaptığı konuşmalarda, Türkiye’ye hizmet edenleri yok farz etmektedir. Kibir yüklüdür, saygısızdır. Siyasi kültürle bağdaşmayan bir anlayışın temsilcisidir. Hal böyle olunca, ne yaptığını da doğru dürüst anlatamamaktadır.

Çünkü, 2003 yılından bu yana uyguladığı bir ekonomik politika yoktur ve 57. Hükümet döneminde uygulanan politikalarla kendisini 5 yıl ayakta tutabilmiştir; ayakta kalışı, 57. hükümete bağlıdır.

Şimdi bazı rakamlar veriyorum, her gün Milliyetçi Hareketin bir faaliyetine yer vermeyen medya, sıra ile birbirleri ile yarış edercesine aldatmayı, kandırmayı ve yalanı ‘pespembe bir Türkiye’ olarak takdime sanki mecburmuş gibi devam etmektedirler.

Değerli Dava Arkadaşlarım!

AKP İktidarı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yapmıştır. İç borç stoku, 2002 yılı sonu itibari ile 149.9 milyar YTL’den (yaklaşık 40 ayda) 96.4 milyar YTL artarak 246.3 milyar YTL’ye çıkmıştır. Yani iç borç stoku, (mukayeseyi dış borçla yapabilmek açısından dolara çevrilerek ifade edildiğinde,) dolar bazında 91.7 milyar dolar iken, 40 ayda 91.7 milyar dolar artarak 183.5 milyar dolar olmuştur.

Dış borç durumu ise bundan aşağı değildir. AKP iktidarında dış borç stoku, 130.4 milyar dolardan, 170.1 milyar dolara yükselmiştir. Yani yaklaşık 40 milyar dolar dış borç artmıştır. Toplam borç stoku ise 222.1 milyar dolardan, 353.6 milyar dolara yükselmiştir. Yani 40 ayda 130.5 milyar dolar artmıştır.

Gayri Safi Milli Hasıla ise bu dış borç ve iç borç stokuna yakın bir haldedir. 2005 yılının Gayri Safi Milli Hasılası ise 361 milyar dolar olmuştur.

Öte yandan, AKP İktidarının 40 aylık uygulamasında, bu ülkede yaşayan insanımız, doğacak evladımız 4.800 dolar borçlu hale gelmiştir. AKP iktidarında 15.5 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 43.1 milyar dolara ulaşmıştır; yaklaşık 3 kat artmıştır.

AKP İktidarında cari işlemler açığı 1.5 milyar dolardan, 23 milyar dolara çıkmış; 15 kat artmıştır. Yani, AKP yönetiminde Türkiye, bir borç batağına saplanmıştır. Peki bu kadar borçlanma nereye gitmiştir, üretime mi gitmiştir, istihdama mı gitmiştir, katma değere mi gitmiştir, yoksa Ali Dibo’lara mı gitmiştir?

AKP İktidarı döneminde esnaf ve sanatkâr perişan, AKP iktidarı döneminde tarım sektörü çökmüş, çiftçi varını - yoğunu kaybetmiştir.

AKP iktidarı döneminde ücretli ve maaşlı geçinen memur ve işçi kardeşlerimiz, yoksulluk sınırının altına düşmüş, belli bir bölümü ise açlık sınırının altında kalmıştır.

Yani, çoluğunun-çocuğunun sağlıklı beslenmesi için zaruri masraf olarak, mutfak masrafını karşılayamayacak hale gelmiştir.

Türk ekonomisi ve üretim kaynakları yabancılaşmıştır, Yunan megali ideası, şimdi Avrupa avrosu olarak yabancılaşma sürecinde bankaları, diğer fabrikaları alarak Türkiye’yi işgalle meşguldür.

Böyle bir durum karşısında acı bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum. 57. hükümet döneminde çağın felaketi denen 17 Ağustos ve 12 Kasım Marmara ve Düzce deprem felaketi yaşanmıştır. 2000 yılında Kasım ayında bir kriz, 2001 yılında 21 Şubat’ta bir kriz yaşanmıştır ve böyle bir kriz dönemleri ve enflasyon artışları karşısında depremin getirmiş olduğu mali yüklerle insanımız, ekonomik yönden bir darboğazla karşı karşıya kalmıştır.

Ama bu darboğazdan çıkabilmek için elden gelen gayret gösterilirken, içimizden beslenen bir iftira ve bilgi kirlenmesi ile MHP iktidarı, koalisyon şartları unutularak tek başına bir iktidarmış gibi eleştiri ile muhatap olmuştur.

Şimdi davanın gerçek sahipleri, size soruyorum; MHP’nin koalisyon şartlarını eleştirenler, şimdi AKP’nin bu batağı karşısında niye sessiz kalıyorlar!

Aziz Dava Arkadaşlarım!

MHP iktidarını haksız ve alçakça eleştirerek, kirli ve dibi görünmeyen karanlık odakların senaryolarına alet olanlar, şimdi AKP iktidarı karşısında bazı vakıflarda, derneklerde ve sözde strateji oluşumlar adı altında uydurma yerlerde gece - gündüz MHP’nin iktidarını nasıl engelleyeceklerini hesap etmektedirler.

Bunların farkında olmak lazımdır.

Değerli Dava Arkadaşlarım!

Ekonomik yön böyledir.

Sosyal yön ise bundan daha kötüdür. İşsizlik yaygınlaşmıştır, asayiş ise, bir Türk evladının, bir hanımefendinin  gündüz ve gece sokaklarda dolaşmayacağı bir güvensizliğe dönüşmüştür. Kapkaç, ırza geçme, cinayet, soygun, hırsızlık diz boyu olmuştur.

Bunun yanında, 57. hükümet zamanında sıfırlanmakta olan bölücü terör faaliyetleri, şimdi tekrar tırmanmaktadır. İki gün evvel 5 erimiz şehit olmuştur; bugün Siirt’te 7 er, 1 korucu şehit olmuştur.

Türkiye, bölücü terör tehdidi altında bölünmeye doğru yönelmekte, Türkiye’de bölücü terörü siyasallaştırma gafleti, Avrupa Birliği dayatmaları ve Avrupa Birliği misyonerliği şemsiyesi altında sürdürülmektedir.

Irak’ta 3 yılı aşkın bir süredir işgal devam etmekte, her gün binlerce insan hayatını kaybetmektedir.

Şimdi de Filistin ve İsrail arasında 40 yıla yaklaşan bir gerginlik yeniden hortlatılmış ve Ortadoğu, yeni bir sıcak savaş dönemine doğru sürüklenmektedir.

Değerli dava arkadaşlarım!

Sizlerinde takdiridir ki, Ortadoğu’da sıcak savaş sonrası yeni yeni masalar başında haritalar çizilir ve bu haritalar üzerinde yeni yeni kukla devletçikler türetilir. Bugün Ortadoğu, böyle bir tehdidin karşısındadır.

Irak’ın toprak bütünlüğü korunamamaktadır, Irak’ta yaşayan halkların demokratik süreçte layık olduğu yerler teslim edilmemektedir ve Irak, üçe bölünme durumundadır.

Şimdi de Filistin’den başlayan İsrail’in sürdürdüğü vahşi hareketlerle Lübnan ve Suriye karıştırılarak, Ortadoğu bir kan gölüne doğru sürüklenmektedir.

Bunun karşılığında Arap Birliği’nden ses çıkmamaktadır, bunun karşılığında İslam Konferansı Örgütü’nden ses çıkmamaktadır. Herkes dönmüş Washington’a doğru bakıyor; “acaba orası bir şey der de buralar düzelir mi” gibi bir beklenti içerisine girmişlerdir.

Değerli Dava Arkadaşlarım!

Soğuk savaş döneminde, yani İkinci Dünya Savaşı sonrası, yanılmıyorsam 24 Ekim 1945’de, 51 kurucu üye ile Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Birleşmiş Milletler şu an etnik unsurlar üzerine oluşmuş, parçalanmış topraklarda yeşeren devletçiklerle, 192 ülke sayısına ulaşmıştır. Ama Birleşmiş Milletler bir küresel kurum niteliğini kaybetmiş, barış ve güvenlik konusunda yetersiz kalmış, Amerika’nın güdümünde bir güvenlik konseyiyle sözde dünyaya barış kararları çıkartmaktadır.

Birleşmiş Milletler niteliğini kaybetmiştir. Küresel kurum olma niteliğini kaybetmiştir. Barışa ve güvenliğe yetememektedir. Ya Birleşmiş Milletler bu özelliklerine sahip olmalıdır, yoksa yerini, konumunu silip, 21. Yüzyılın gerçekleri doğrultusunda dünya milletleri, yeni bir kurum liderliğinde oluşmalıdır. Başka bir milletin güdümünde, dünya barışının geleceğini düşünmemelidir.

Onun için Kofi Annan! Kıbrıs’ta hile yapacağına, gel Ortadoğu’da barışı sağla.

Değerli dava arkadaşlarım!

Sizlere anlatılacak çok şey var. Ama bu sıcak ortamda sizi fazla bunaltmak istemiyorum. Bu gerçeklerden çıkış yolu bulmak lazım. Bu gerçeklerden çıkış yolunun altını çiziyorum. Birinci çizgi; bu ülkenin kurtuluşu, demokrasi içerisinde aranmalıdır.

Yani AKP’den kurtuluş, Türkiye’nin kurtuluşu ise bu, AKP’yi sandıkta boğmakla ve kovmakla yapılmalıdır.

Onun için, seçim dışı arayışların peşinde olmamak gerekir.

Millet iradesi en doğru, sağlıklı yolu bize verir. Çünkü, milletin kültüründen beslenen yüksek sağduyusu, karanlık odakların ihtiraslarından daha hayırlıdır, milletim için de hayırlısı olacaktır.

Peki, AKP’den kurtulduk ne olacak? Yerine birilerinin gelmesi gerekiyor! İşte böyle bir durumda siyasi terziler ortaya çıkmış, yeni yeni senaryolarla siyasete takım elbise dikiyorlar. Bunlar milletin iradesine ambargo koyarak, kendi odaklarlından aldıkları emirle, iç ve dış odaklarla, kirli bilgilerle, karanlık odaklarla bu elbiseyi milletimize giydirmeye çalışıyorlar.

Ama milletim şunu demeli; “hayır karanlık ve kirli yollar benim aydınlığım olamaz, benim aydınlığım benim, ben ise Milliyetçi Hareketim.”

Öyleyse, AKP’nin alternatifi tekdir, o da Milliyetçi Harekettir.

Öyleyse, 60. Hükümet Milliyetçi Hareket olmalıdır.

Onun için başkent ayağa kalk ki Türkiye ayağa kalksın.

Allah’a emanet olun.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı