Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Değerli Dava Arkadaşlarım, Muhterem Misafirlerimiz, Sayın Basın Mensupları, Başkanlık Divan’ımızın almış olduğu karar gereğince, Bölge Genişletilmiş İstişare Toplantılarının ilkini gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Ankara İl Başkanlığımızın ev sahipliğindeki bu toplantıya; Bolu, Düzce, Karabük, Zonguldak, Bartın, Kırıkkale, Çorum, Çankırı, Kastamonu illeriyle birlikte, davet edilen üç bin dört yüz elli beş arkadaşımız katılmaktadır. Bugün aramızda bulunan, Merkez Yönetim Kurulu üyelerine ve Milletvekillerine: Eski milletvekillerimiz ve MYK üyelerimize; İl, ilçe ve belde başkanlarına, yönetim kurulu üyelerine, İl ve ilçe kadın kolları başkanları ve yöneticilerine, Bu illerimizin belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyelerine, Bütün dava arkadaşlarıma, aziz vatandaşlarıma ve konuklarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Cenab-ı Allah’a bizleri yeniden buluşturduğu için şükrediyorum. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Bugünkü toplantımız inanıyorum ki, Milliyetçi Hareketin iktidarı yolunda çok büyük bir adımın da müjdesi olacaktır. Zira, Türkiye her yönden çok ağır buhran hali yaşamakta, daha kritik bir dönemin de arifesinde bulunmaktadır. Türk milletinin bekasına yönelik tehditler tırmanmıştır. Vatanın birliği ve beraberliği üzerindeki riskler çoğalmıştır. Vatandaşlarımızın kardeşliğine yönelik tehlikeler artmıştır. Üzerimizdeki gerilim giderek ağırlaşmakta, Türkiye bir kırılmanın eşiğinde durmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu durum, çok zor ve sıkıntılı günlerin beklendiğinin habercisidir. Böylesine ciddi sorunlar karşısında “bayrak” “vatan” “millet” “devlet,” “cumhuriyet” “demokrasi” “milli kimlik” gibi kavramları savunmak her zamankinden daha önemli olmuştur. Daha öncelikli hale gelmiştir. Bu kadar ağır buhranlar içinde çırpınan Türkiye’de artık teferruatlar üzerinde durmak söz konusu olmamalıdır. Milletimizin kaygılarını yaşayanların, geleceğimizle ilgili endişeler taşıyanların, suskun kalması da mümkün değildir. Ne var ki, bu kutlu mücadele ancak;
Türkiye’mizin önündeki karanlık tablo karşısında;
Gün; kısır tartışmaların günü değildir. Gün; birleşme, bütünleşme, saflarımızı sıkılaştırma günüdür. Bu büyük buluşmanın adresi de bellidir: Kucaklaşmanın adresi Milliyetçi Harekettir. Uzlaşma ve huzurun adresi Milliyetçi Harekettir. Ne mutlu ki, bir vesile ile birbirinden ayrı düşmüş gönüller, şimdi yuvalarına dönmektedirler. Bahtiyarım. Ne umut vericidir ki, sevgi ile dolu yürekler de onları bağırlarına basmaktadırlar. İftihar ediyorum. Bugün, bu toplantı ile Aydınlık Türkiye Partisi’nin çok değerli yöneticilerinin ve mensuplarının Milliyetçi Hareket Partisi’ne katılışlarını bütün Türkiye’ye müjdeliyorum. Aramıza, evinize hoş geldiniz. Yuvanıza döndünüz sefalar getirdiniz. Milliyetçi Hareketin yükselişinde büyük katkılarınızın olacağını biliyorum. Verdiğiniz karardan, gösterdiğiniz duruştan dolayı hepinizi kutluyorum. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Yakından biliyor ve yaşıyorsunuz; Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerinden bu yana geçen “yedi yıl beş ay dokuz gün” boyunca devam eden hükümet etme döneminde AKP zihniyetinin ağır tahribatlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Hayatın her alanında, siyasal, sosyal, ekonomik, ahlaki, kültürel bunalımın bütün sancıları yaşanmaya başlanmıştır. Geride kalan yıllar,
Maalesef, yaşanan gerçek bütünüyle budur. Anlattıklarımızın eksikleri vardır, ama kesinlikle fazlası ve abartısı yoktur.
Bilinsin ki, herkes sussa da Milliyetçi Hareket susmaz, susamaz. Asla durmaz, duraklamaz. Buna milletim de razı olmaz, olamaz. Buna yüreği millet için çarpanlar da katlanmaz, katlanamaz. İnceldiği yerden kopsun demez, kopma noktasını beklemez, kırılmadan hareket geçer. Türkiye sevdalılarının çağrısına kulak verir. Üç hilalin etrafında toplanır. Milliyetçi Harekette buluşur. Bugün yaşadığımız da bu yüce gönüllerin, yüksek şuurların ve millet sevgisinin partimizde kucaklaşmasının bir örneğidir. Tekraren ifade ediyorum ki, baba ocağına şeref verdiniz.
Yüzüne nur, gönlüne gurbet, yüreğine hüzün çökmüşlerin umuduna hoş geldiniz.
Bir lokma için yola çıkmışların, göz nurunu ararken dara düşmüşlerin hasretine hoş geldiniz.
Şehidini omuzlamış, gazisini kucaklamış, ay yıldıza sahip çıkmışların yuvasına hoş geldiniz. Bu vesile ile bir kez daha partimiz çatısı altında bulunmayan bütün dava arkadaşlarımı da yuvalarına dönmeye çağırıyorum. Bundan sonra da artan bir teveccühle Milliyetçi Hareketin giderek büyüyeceğine yürekten inanıyorum. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Bugün Türkiye, tehlikeli bir cepheleşmenin bütün belirtilerini göstermektedir. Milletimiz, sonuçları çok ağır olacak bir kutuplaşmanın bütün işaretlerini vermektedir. Elbette ki, bir milletin bütün fertlerinin aynı düşünmesini, aynı davranmasını, aynı tepkileri vermesini bekleyemeyiz. Fertlerin farklı düşünme, farklıyı tercih etme hürriyetlerine saygı duymak durumundayız. Ne var ki bu farklığın sınırı, milletin bölünmez bütünlüğüne kadar dayanmamalıdır. Bu farklı düşünmenin son noktası, devletin varlığının tehlikeye düştüğü yere kadar olmalıdır. AKP zihniyeti bugün, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için projeler üreten küresel güçlerle “kutsal bir ittifak” halindedir. İzlenen nifak politikaları sonucu, milli ve manevi değerler ekseninde çatışma mevzileri oluşturulmuştur. Türkiye karşıt kutupların çekiştiği, sorunlu bir ülke haline getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcı olan bütün ilke ve esaslar tartışmaya açılmıştır. Milli devlet niteliğini ve üniter yapısını tasfiye etmeyi hedef alan alçakça bir kampanya başlatılmıştır. Terör ve etnik bölücülükle mücadelede sergilenen acz ve teslimiyet ile ülkemiz, çok ciddi kayma ve sapmanın yaşandığı kritik bir dönemece girmiştir. Bundan yaklaşık bir yıl önce, Cumhurbaşkanı’nın İran’a giderken “iyi şeyler olacak” müjdesi ile başlayan süreç, “PKK açılımı”na dönüşmüş ve ülkemiz için tam bir yıkım halini almıştır. Bir yıllık sancılı tartışmalarla geçen süreçte, beklenen iyi şeyler bir türlü gerçekleşmemiştir. Aksine milletimizin birliği ve kardeşliğinin bozulması için ne kadar tahrik varsa karşımıza çıkmıştır. Devletimizin devamlılığı ve bütünlüğü üzerine ne kadar tehdit varsa birer birer önümüze konulmuştur. İyi şeylerin olacağına dair bütün iddialar yaşanan vahim gelişmelerle boşa gitmiştir. Merkezinde AKP’nin bulunduğu, PKK kadrolarının alkışladığı, kötü adamların işbirliği ile ‘yıkım cepheleri’ oluşturulmuştur.
Ağır kışkırtmalara maruz kalan milletimizin ayrışması için ne hıyahet varsa sergilenmiştir. Ve işbirlikçilerin yığınak oluşturmaya çalıştığı, tam bir ihanet ve melanet korosu bütün gerçeğiyle ortaya çıkmıştır. AKP’nin açılım ve çözüm adı altında hayata geçirmeye çalıştığı ve kendisine ortak aradığı bu süreç,
Birbirini tamamlayan bu çözülme, tasfiye ve teslimiyet sürecinin adı ise Sevr kaynaklı, PKK patentli, Peşmerge onaylı, ABD destekli, “yıkım projesi”dir. Bu projeye göre;
Ve bu bölünme projelerinin, çağdaşlık ve demokrasi adıyla içine nüfuz edilmeye çalışılan temel doküman ise Anayasa maddeleridir. Bu itibarla, hükümetin Anayasa değişikliklerini bir toplumsal ihtiyaçtan da öte bu sinsi niyetin hayata geçirilme çabası olarak görmek gerekmektedir. Ve bu maksada ulaşmak için atılacak adımlar, bilinmelidir ki,
Türkiye, yıllardır terörle mücadelede binlerce kahraman evladını toprağa vermiştir. On binlerce gazisi aramızdadır. Türk milleti, bir arada yaşama ülküsü uğruna büyük fedakarlıklar yapmış, çok ağır bedeller ödemiştir. Şimdi ise, açılım denen ihanetin anayasaya yedirilmesiyle bölücülüğün meşrulaşması, bölünmenin adım adım gerçekleşmesi için aziz milletimize siyasi bir bedel ödettirilmek istenmektedir. Terörün sözde bitirilmesi için, Türkiye’de anayasal çözüm süreci başlatılmasının iç ve dış odaklar tarafından gündeme getirildiği malumunuzdur. Şimdi de bölücülüğü meşru hale getirme çabalarının, siyasi çözüm maskesiyle anayasa değişikliği çerçevesinde, ilerletilmeye çalışılacağı gerçek olarak karşımızdadır. Başbakan Erdoğan’ın taa, 1991 yılında yayınladığı raporda yer alan bütün yıkıcı hususların siyaset alanına sokulması ve anayasaya yedirilmesi için aşamalı Anayasa değişiklikleri planlanmıştır. Bugünkü tekliflerin içinde, açılım denen yıkımla ilgili maddelerin açıkça bulanmaması, kimseyi aldatmamalıdır. Yapılmak istenen, bir sonraki Anayasa değişiklik paketlerinde yer alacak alçaklıkların önünün açılmasıdır, pürüzlerin şimdiden ortadan kaldırılmasıdır. Yıkım projelerinin uygulanmasında önüne çıkacak engellerin şimdiden temizlenmesidir. Yapılması düşünülen, ileride önümüze sürülecek ihanet projelerinin gelecekte adli takipten ve yasal engellerden kurtarılmasıdır. Yoksa, iddia edildiği gibi AKP’nin demokrasi ve demokratikleşme, özgürlük ve özgürleşme, hukuk ve adalet aramak gibi bir inancı ve tasası yoktur. Muhterem Dava Arkadaşlarım, AKP zihniyetinin Anayasa değişiklikleri için ortaya koyduğu dört temel istismar vasıtası artık belli olmuştur.
Bunların tamamı, aldatma, kandırma, yalan ve riyadan başka bir şey değildir.
Ne var ki, Anayasa değişiklikleri ile amaçlanan asla demokrasi değildir. AKP için;
AKP’nin demokrasiden ne anladığı, sekiz yıla yaklaşan zorbalıkları ve icraatıyla ortaya çıkmıştır. Demokrasiden ne anladığı, İmralı Canisi ile yaptığı açılım ortaklığı ile açığa çıkmıştır.
Ancak, özgürlük iddiaları da AKP zihniyetinin tamamen sahte söylemleridir. AKP için;
Ne var ki, AKP zihniyetinin hukuk anlayışı da baştan sona sakat ve sahtedir. AKP zihniyeti için,
Bu konudaki gerekçeleri ve bahaneleri de geçersiz ve tümüyle yalandır. AKP zihniyetine göre;
Ve bütün bu gerekçeler ve paravanlar ülkemizi karanlık bir maceraya sürüklemek isteyenlerin bahanelerinden başka bir anlam taşımamaktadır. Evet, anayasa değişmelidir. Buna ihtiyaç vardır. Ancak bu,
Bugün bunların ve beklentilerimizin hiçbirisi karşımızda yoktur. Bu, Anayasa değişikliklerine usülden karşı çıkışımızın birinci yönüdür. Diğeri ise önerilerimizin dikkate alınmamasına yönelik itirazlarımızdır. Partimiz baştan beri yaptığı açıklamalarında;
Ne var ki partimiz, bu uyarı ve önerilerimizde hem karşılık, hem de muhatap bulamamıştır. Bu nedenlerle, bir yerlerde hazırlanmış, sahte imzalı ve eksik metinlerin milletimize “ya üç günde okursun ya da keyfin bilir“ dayatmaları ile sonuç getirmesi mümkün değildir. Böylesi dayatmaları Milliyetçi Hareket kabul etmez. Milliyetçi Hareketin kadroları ise asla uygun görmez, asla destek vermez. Biz, hükümetin arka bahçesi haline gelmiş başta TRT olmak üzere bazı medya kuruluşlarının telkinleriyle yol alamayız. Aydınlığı kendinden menkul zihniyetlerin ekranlardaki sözde tavsiyeleriyle karar veremeyiz. Biz, kendine eski ülkücü veya eski MHP’li diyerek, gittikleri yerin bir türlü yenisi olamayıp, itibarını bile hala bu kutlu hareketin eskisi ve müsvettesi olmakla övünenlerin tuzaklarına düşemeyiz. Dikkat edelim, AKP anayasa değişiklik tekliflerinde bir yıldır ısrarla ve önemle üzerinde durdukları “açılım” denen “yıkım” projeleri ustaca gizlenmiştir. AKP vaz mı geçmiştir sanıyorsunuz. Elbette ki hayır. AKP’nin yıllardır dile getirdiği çok kimlikli, çok milletli parçalı devlet yapısından caydığını mı düşünüyorsunuz. Tabi ki hayır. Başbakan’ın, aziz milletimizi otuz altıya bölme heveslerinden döndüğünü veya pişman olduğunu mu zannediyorsunuz. Kesinlikle hayır. Ne böyle bir işaret vardır, ne böyle bir pişmanlık görülmektedir. Ne de Başbakan’ın dünya görüşü, ilkel ırkçı anlayışı, zemin bulduğu kabile kültürü, bunun tersini mümkün kılmaktadır. Bu itibarla; karşımıza çıkartılmak istenen tuzakları, milletimiz üzerinde oynanmak istenen oyunları bilmek durumundayız. O halde oyunu yukarıdan görmek lazımdır ve yukarıdan okumak gereklidir. Değerli Dava Arkadaşlarım, Başbakan Erdoğan’ın, yaşanan gelişme ve tartışmaların ışığı altında, Anayasa değişiklik sürecine yönelik dört maksadı açığa çıkmıştır: Bunlardan birincisi, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden AKP zihniyetinin, iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmak, gündem değiştirmektir. Zira sekiz yıla yaklaşan iktidarı için milletimize söyleyeceği yalan, bulacağı bahane, sığınacağı alan kalmamıştır. Şimdi yapılmak istenen yoksulluk, yokluk ve yolsuzlukların anayasa değişikliği yaygarasıyla maskelenmek istenmesidir. Buradan sormak lazımdır?
Bunların hepsinin cevabı hayırdır. Anayasa değişiklikleri, bu rezaletleri örtmeye, bu başarısızlıkları gizlemeye yetmeyecektir. Başbakan’ın ikinci maksadı; kafasındaki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin “birinci Anayasa paketiyle” ortadan kaldırılmasıdır. Açılımla amaçladığı yıkım çalışmaları ve projeleri, şayet birincisini aşabilirse ikinci anayasa paketi ile gerçekleşecektir, bundan emin olunuz. Bu gerçekleşirse, milli kimliği parçalanmış, milli dili tartışılan, milli varlığı örselenmiş bir Türkiye karşımıza çıkacaktır. Bunu hesaba katınız. Anayasa değişiklik sürecinden Başbakanın üçüncü beklentisi, toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını yenilemeye çalışmaktır. Daha önce, “inananlar ve inanmayanlar, laikler ve laik olmayanlar” ekseninde yürüttüğü cepheleştirme faaliyetlerine, demokrasi dışı unsurlar da dahil olunca o dönemde yığınağı güçlenmiş ve iktidarını yenileme imkanı bulmuştu. Şimdi de böylesi bir tahrikin ve istismarın peşindedir. Bu defa da, sözde yargı reformu adı altında referanduma verilecek “evet” ya da “hayır” kararlarının anlamını değiştirerek ve içini boşaltarak;
Elbette ki buradan, bu sonuçların hiçbirisi çıkmaz ama, bu zihniyetin koltuklarını kaybetmemek için istismar etmeyecekleri hiçbir mukaddesat yoktur. Bunların maksada erişmek için verecekleri tavizin ahlaki sınırı da kalmamıştır. Başbakanın dördüncü beklentisi ise, gidilmesi muhtemel referandumun sonuçlarına göre, öncelikle seçimden sonuna kadar kaçmaktır. Ya da giderek eridiğini gördüğü için, bulunduğu seviyeyi kendisi için yeterli bulursa elindeki meclis çoğunluğunu erken genel seçime razı ederek Türkiye’yi erken seçime götürmektir. Anayasa değişikliklerinin Meclisten bu haliyle geçmesi bile mümkün görülmemektedir. Çünkü başta kendi partisinin milletvekilleri ikna olmamıştır. Olmayacaktır. Gidilebilecek referandum ihtimalinde de hayır çıkacağı kesindir. Ancak başbakan evet-hayır kutuplaşmasından “evet”leri kendi cephesine toplama, kendi hanesine yazma arayışındadır. Oyun budur. Şayet yeterli orana ulaştığına ikna olursa seçim kaçınılmaz olacaktır. Dikkat edilirse, bu dört hedefin dördü için de olmazsa olmaz faktör, kutuplaştırma, cepheleştirme, farklılaştırma ve ötekileştirme üzerine kurulu istismar siyasetidir. AKP’nin hayat bulduğu saha, Başbakan’ın nefes aldığı yegâne alan toplumu ve değerleri kamplara ayırma, bölme ve parçalama üzerine kuruludur. Bu açıdan, Milliyetçi Hareketin her ferdi uyanık olmak durumundadır. Dışarıdan gelen fısıltılara kulağını kapatmak mecburiyetindedir. Kafası karışmış vatandaşlarımızı uyandırmak zorundadır. Ve her an bir Erken Genel Seçim olacakmış gibi hazırlıklı bulunmalıdır. Ve eminim ki bir karar günü gelirse aziz milletim, tercihini birlikten beraberlikten ve ilelebet kardeşçe yaşamaktan yana kullanacaktır.
Devletin daha fazla tahribine vereceği cevap kesinlikle hayır olacaktır. Toplumsal dokumuza, kardeşliğimize vereceği zararların devamına vereceği cevap elbette ki hayır olacaktır. Milli ve manevi değerleri üzerinden yapılan tahriklere vereceği cevap mutlaka hayır olacaktır. Aziz Dava Arkadaşlarım, Geride kalan uzun yıllar Milliyetçi Hareketin millet sevdasının ağır sınavının verildiği şerefli hatıralarla doludur. Türkiye üzerinde niyetleri olanlar için bugüne kadar en büyük engel, Milliyetçi Hareketin tertemiz ve fedakâr kadroları olmuştur. Bu nedenle de; Türkiye üzerinde ne oyun oynanmışsa, biliniz ki partimiz üzerinde de oynanmak istenmiştir. Milletimiz için ne düzenler ve ne tuzaklar kurulmak istenmişse, muhterem kadrolarımız ve siz dava arkadaşlarımız için de aynı tuzaklar hazırlanmıştır. Geride kalan yakın dönemin oyunlarını hepiniz biliyorsunuz.
Bunlar yaşadığınız gerçeklerdir. Her fesadı aşan, her hileyi boşa çıkaran partimiz bugün Meclis’tedir. Türkiye’nin sorunlarına karşı göğüs germekte, çözüm bulmaktadır. Milli meselelerde dik durmakta, milletine güven vermektedir. Yarın mutlaka iktidarda olacaktır. Türkiye’mizi ayağa kaldıracaktır. İnancımız budur. Ne var ki, üzerimizdeki oyunlar bitmemiştir. Her gün yenileri bir karanlık sayfadan, karartılmış ekrandan karşımıza çıkmaktadır. Ve bugün Milliyetçi Hareket ve onun fedakâr mensupları yeni bir saldırıyla ve oyunla karşı karşıyadır. Son günlerde, merkezi Amerika olan bir zihniyetin ülkemizdeki uzantıları ile beslenen işbirlikçileri, milliyetçi-ülkücü hareket için yoğun bir kampanyaya başlatmışlardır. Bunlar, ağız birliği etmişçesine, TRT ekranlarında birer birer boy göstererek, gazete sütunlarında ardı ardına makaleler yazarak, Milliyetçi Hareketin meseleler karşısındaki duruşunu ve tavrını eleştirme ve yönlendirme yarışına girmişlerdir.
Siz bunları iyi tanırsınız. Bunlar hepimiz Ermeniyiz diyenlerdir. Bunlar ecdadımızı soykırımla suçlayanlardır. Bunlar Peşmergelerle kucaklaşanlardır. Bunlar Kandil’de teröristle buluşanlar, Habur’da alkışlayanlardır. Vasington’da Amerikalı, Erivan’da Ermeni, Erbil’de Peşmerge, Brüksel’de Avrupalı olup, Ne acıdır ki Ankara’da bir türlü Türk olamayanlardır. Anlaşılan odur ki, partimiz ve partililerimiz, bunların geleceği için kilit rol üstlenmiştir. Bunlara dikkat ediniz. Yıllardır küresel projelerin uşaklığına soyunanların, Müslüman katillerinin himayesine girenlerin yeni hedefi Milliyetçi Hareket olmuştur. Bu tehlikelere karşı uyanık olunuz. Asla beklemiyor ve tahmin etmiyorum ama, bu sinsi odakların cazip gelebilecek görüşlerine sıcak bakanlarınız var ise buradan sormanızı ve sorgulamanızı istiyorum:
Bugüne kadar yaşadığımız bütün sıkıntılara tek başımıza katlanırken, büyük mağduriyetler yaşarken, bu zihniyet sahiplerinin Allah rızası için hiç halinizi hatırınızı sorduklarına şahit olanınız var mıdır?
Bizim hafızamız kurumadı, bizim mazimiz silinmedi. Biz hepsini biliriz ve hepsini ibretle hatırlarız. İddia edildiği gibi sadece CHP döneminde değil, biz milliyetçi-ülkücü kadrolarının AKP döneminde de nasıl kıyıma maruz kaldığını biliriz. Bize hatırlatmaya çalıştığınız gibi yalnızca CHP hükümetlerinde değil, AKP hükümetlerinde milletini sevmekten başka bir niyeti olmayan dava arkadaşlarımın nasıl engellendiğini biliriz. Başka hükümetleri de bildiğimiz gibi, AKP hükümetince sürüldüklerini, görevden alındıklarını, teftiş denen mekanizmalarla nasıl baskılara maruz kaldıklarını, görevlendirme denen bahanelerle evlerinden uzaklara nasıl gönderildiklerini iyi biliriz. Bunların hesabını sormak için sabrımızın tükendiğini de muhataplarına buradan bildiririz. Biz geçmişimizi unutmadık. Bu gerçekleri, onlardan duyacak değiliz. Biz kararlarımızı, başkalarına kulak kabartarak verecek değiliz. Bu ahlaksız tuzaklara da düşecek değiliz. Değerli Arkadaşlarım, Bizim davamız büyük Türk milletini kendi kültür kökleri üzerinde yükselterek, önce mazlum İslam toplumlarına ve sonra ezilen bütün insanlığa hak ve adalet götürmek gibi büyük bir heyecanın adıdır. Ve elbette ki bu muazzam hedeflere ulaşmak için Hazreti Peygamber’den itibaren gelen mukaddes çizgide Allah dostları olan Ahmet Yesevi’ye, Hacı Bektaş’a, Yunus Emre’ye, Mevlana’ya, Hacı Bayram’a ve milletimin bugün manevi dayanakları olan sayısız gönül ve inanç adamına uzanan zincirin bugünkü temsilcilerine, sonuna kadar açığız. Tesbih çeken elleri, hû diyen dilleri, secdeye varan alınları, gönlü Mekke’de, kalbi Kerbela’da, hasreti Kudüs’te, aklı Yesi’de kalmışların, Yaradan’a sığınmışların hepsini samimiyetle kucaklıyoruz. Çünkü bizler zaten oyuz, onlarız, onlarlayız. Ayrımız gayrımız yok. Ne var ki, yabancı başkentlerde kanlı projeleri mütedeyyin kitlelere indirmeyi misyon kabul edenleri, Okyanus ötesinin ılımlı İslam denilen garabetine figüranlık yapanları, Mazlum İslam dünyasına zalimi hak, zulmü müstehak göstermeye çalışanları, Yabancı servislerin hizmetinde, Gayr-i Müslimlerin icazetinde olanları, bu yollarından dönmedikçe, nedametlerini duymadıkça benimsememiz asla ve asla mümkün olmayacaktır. Milliyetçi Hareket;
Milliyetçi Hareketin mensupları da; çok şükür ki;
Bu mihraklara ve işbirlikçilere sesleniyorum: Çabalarınız beyhude, girişimleriniz boşunadır. Ne dayatmalara boyun eğeriz, Ne yolumuzdan cayarız. Hak bildiğimiz yolda sonuna kadar gideriz. Tel Aviv’de, Vaşington’da veya Erbil’de İslam düşmanlığı üzerine karartılmış yollarda kaybettiklerinizi bizim aramızda bulmanız kesinlikle mümkün değildir. Bu duruşumuzun, bu görüşümüzün sonuna kadar arkasında duracağımızın bilinmesinde muhataplarınca sonsuz fayda vardır. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Bu toplantıda Türkiye’nin ağır gündemine ilişkin bazı görüşlerimi sizlerle paylaşma imkânı buldum. Bu vesileyle ve sizlerden aldığım güvenle dosta ve düşmana bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum: Türk milleti, tesadüfen Anadolu topraklarında zuhur etmiş, dağınık alt kimliklerin geçici ortaklığı değildir. Binlerce yılda kardeşlik ve kucaklaşma ile oluşan, milli kültürün, milli kimliğin ve milli şuurun tecelli ettiği ve yükseldiği muhteşem bir terkibin tanımıdır. Bizim için hiçbir siyasi hedef ve proje, Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden ve bin yıllık kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli olamaz. Farklılıkların derinleştirilmesi ve bunlara anayasal kılıf kazandırılması eninde sonunda bölünme doğuracaktır. Demokrasinin, böyle bir süreçte ayrışmanın dinamiği ve bölünme aracı olarak kullanılması tehlikesi vardır. Bu durumda Türkiye’nin milli birliği ölümcül yara alacak, bir kardeş kavgası kaçınılmaz hale gelecektir. Bu nedenle; Türkiye’yi hain bir suikastın hedefi haline getirmek isteyen ihanet cephesi çok iyi bilmelidir ki; Milliyetçi Hareket,
Partimiz, üzerine düşen görevleri, milletimizin esenliği için kendisinden beklenen duruşu ve tepkileri, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapacak inanca, ülkülere ve kadrolara sahiptir. Büyük Türk Milleti de, birliğine ve bütünlüğüne uzanan elleri, ne pahasına olursa olsun, mutlaka ama mutlaka kıracaktır. Bu vatan sokakta bulunmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti kolay kurulmamıştır. Türk milli kimliği kolay kazanılmamıştır. Bedeli kanla ödenmiştir. Ve, Tarihin hiçbir döneminde, Türk milletine ihanet cezasız kalmamıştır. Böyle bir hataya sürüklenmiş olanların, bin yıllık tarih boyunca karşılaştıkları akıbetlerin hatıraları canlılığını henüz korumaktadır. Bunu herkes hatırlamalı ve ateşle oynamaktan vazgeçmelidir. Bu vesile ile, Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan bütün vatandaşlarımı Türkiye ve Türk milleti değerleri etrafında buluşmaya davet ediyorum. Bu aziz vatanı ve bu büyük milleti temiz ve samimi duygularla seven herkesin yeri, Milliyetçi Hareket’in saflarıdır. Bu şerefli mücadelede bizlere yol arkadaşlığı yapacak temiz ve namuslu vatanseverleri üç hilalin altında toplanmaya davet ediyorum. Milliyetçi Hareket’in şerefli geçmişinde çok değerli hizmetleri olan dava, ülkü ve mücadele arkadaşlarım bu milli çağrımızın doğal muhataplarıdır. Bugün ayrı düşen arkadaşlarımıza ve bütün vatandaşlarımıza Milliyetçi Hareket’in kapısı sonuna kadar açıktır. Ve çok şükür ki, partimize olan bu inancı, siyasetimize olan bu güveni sizlerin coşkusunda ve heyecanında buluyorum. Ne var ki, düşüncelerimizi ve siyasetimizi anlatmak için zorlu bir milletle buluşma süreci yine sizleri bekliyor. Herkese ulaşınız, her kapıyı çalınız. Yılmayınız, bıkmayınız, yorulmayınız. Sevgi ve sabır ile kazanamayacağınız yürek yoktur. Bizler, aziz milletimiz takdir etse de etmese de, tarihi görevimizi yerine getirmeye sonuna kadar devam edeceğiz. Türkiye'yi kamplara ve kutuplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara, başarısızlıklarını örtmeye çalışanlara asla geçit vermeyeceğiz. Bu süreçte karşımıza çıkarılacak her türlü engeli de, sizlerin desteğiyle aşacağız ve başaracağız. İnancımız odur ki, Cenab-ı Allah, Türkiye’yi ve Büyük Türk Milletini karşılıksız seven ve bu uğurda her çileye ve güçlüğe katlanmaya hazır olan Milliyetçi Hareketi iktidar yolunda mutlaka muzaffer kılacaktır. Hepinize saygılar sunuyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun. Ne mutlu Türküm diyene
|