Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 18 Nisan 2010 günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi Kıbrıs Türkleri için gerçek anlamda bir demokrasi ve siyasi olgunluk sınavı olmuştur. Seçimler KKTC’de demokrasinin bütün kurum ve gerekleriyle işlediğini bir kere daha göstermiştir. Huzur ve güven ortamında gerçekleştirilen seçimlerde Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Derviş Eroğlu ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Seçim sonucunun Kıbrıslı soydaşlarımıza hayırlı olmasını, yeni Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu döneminde KKTC’nin sorunlarının milli menfaatlere uygun olarak çözüme kavuşmasını temenni ediyorum. Bu seçimle birlikte, siyasal tercihleri değişerek yedi yıldır sanal çözümlerin peşinde koşturulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde bir dönem geride kalmış olmaktadır. Kıbrıs’ta yaşananlar AKP yönetiminin uluslar arası ilişkiler ile milli meselelerdeki anlayışlarını ve duruşlarını göstermesi bakımından da ibret verici gelişmelere sahne olmuştur. Meselenin başından beri Türk tarafının ısrarla dile getirdiği adil ve kalıcı çözüme kavuşma söylemleri, önce Rumlara Avrupa’nın tanıdığı üyelik imkânıyla adil olmaktan çıkmış, ardından sürdürülen sanal oyalama süreci ile kalıcı olma şartları ortadan kalkmıştır. Kıbrıs konusunda son yedi yıl içinde cereyan eden gelişmeler ve AKP hükümetinin izlediği gaflet ve teslimiyet politikaları, Türkiye için milli bir dava olan bu sorunun çözüm sürecini çok tehlikeli bir mecraya sürüklemiştir. Özellikle hükümet olduğu 2002 yılından itibaren, Kıbrıs milli davasını Avrupa Birliği perspektifine oturtarak, sorunun inisiyatifini Rumlara ve onların etkisindeki birlik ülkelerine terk eden AKP zihniyetinin basiretsizliği, bu milli konuyu Avrupa Birliği üyelik denklemine hapsetmiştir. Avrupa Birliği takvimine uygun çözüm için yoğun baskı ve zorlamalara maruz kalınmış, yanlış ve tehlikeli bir zeminde tartışmaya başlanarak hiçbir olumlu gelişme olmadan bugüne gelinmiştir. Kıbrıs’taki Türk varlığının ve milli kimliğinin zaman içinde yok olması sonucunu doğuracak tehlikeleri barındıran bu siyasal ve sosyal gidişat, AKP lobilerinin gayretiyle Türkiye ve Kıbrıs için en ideal çözüm modeli olarak ısrarla ambalajlanmak istenmiştir. Geldiğimiz noktada Kıbrıs sorununun çözüm zemini kaymış, Birleşmiş Milletlerin rolü aşınmış ve sorun Avrupa Birliğine ihale ve emanet edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, geride kalan bu dönem süresince; Kıbrıs konusunun Avrupa ile ilişkilerimizde kırılma noktası olacağını, Avrupa Birliğinin bu konuyu bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanacağını, Bu baskılara boyun eğerek sonuç alınmasının mümkün olmayacağını, Tavizleri tarihi bir fırsat görenlerin kampanyalarına dikkat edilmesi gerektiğini, Dünya “çözümü istediğimizi gördü” demenin bir anlam taşımayacağını defalarca vurgulamış ve kamuoyu ile paylaşmıştır. Ne var ki bugün, Kıbrıs sorununda endişe verici gelişmelerin yaşandığı çok zorlu ve hassas bir dönemden geçilmektedir. Bu açıdan yeni Cumhurbaşkanı’nın görevi zordur ve başarısı geride kalan angajmanları ve taahhütleri Türk toplumu lehine aşabilmesine ve bunları yapabilmek için göstereceği dirayete ve iradeye bağlıdır. AKP ile başlatılan nafile müzakere sürecinde “çözümsüzlük çözüm değildir” denilerek, Kıbrıs’taki Türk milli varlığı ve onların egemenlik hakları görmezden gelinmiş, meselenin dramatik tarihî arka planı unutularak Türkiye’nin güvenlik stratejileri yok farz edilmiştir. Bu konuda, Kıbrıs’taki Türk varlığının ve milli kimliğinin zaman içinde yok olması sonucunu doğuracak olan planlar ve dayatmalar ve müzakerelerin yegâne çözüm olarak takdim edilmeye çalışılmış olması geride kalan sürecin en önemli tahribat basamaklarıdır. Kıbrıs davamızın bugün içine sokulduğu çıkmazın temel nedeni, AKP hükümetinin aczi ve çaresizliği ile Kıbrıs Rumlarının Avrupa Birliğini arkasına alarak bundan azami ölçüde yararlanması olmuştur. Kıbrıs Türklerine karşı siyasi, ekonomik, ulaştırma, turizm ve spor alanlarında reva görülen haksız ambargolar bugün aynen sürmektedir. Kıbrıs Türk tarafına adil davranma sözü veren Avrupa Birliği’nin adalet ve hakkaniyet anlayışı, göstermelik birkaç temas ve görüşme ile sınırlı kalmıştır. Avrupa Birliği Kıbrıs Türklerini yok saymakta, Kıbrıs Rum yönetimini Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak tanımaktadır. Avrupa Birliği’nin taahhütlerinin arkasında durmayışı ve bu konuda aracı olan AKP hükümetlerinin de teslimiyetçi ve ilkesiz tutumu Türk kamuoyunda zaten varolan tereddütlerin derinleşmesinden başka bir sonuç doğurmamıştır. Kıbrıs Türk toplumunun ve onların bağımsız devleti KKTC’nin Türkiye’nin AB üyelik sürecinin korunması uğruna feda edilebileceğini düşünenlerin tarihi bir yanılgı içinde oldukları da gün ışığına çıkmış ve son seçim sonuçlarıyla bu uyanış teyit edilmiştir. Partimiz, bugüne kadar Kıbrıs konusunda inançlarından ve ülkülerinden ilham alan, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün milli hassasiyetlerini ve çıkarlarını her düşüncenin üzerinde tutan, dürüst ve kararlı bir tutum izlemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi için Kıbrıs, Türkiye’nin en önemli milli davasıdır.
Kıbrıslı kardeşlerimizin milli varlığının ve kimliğinin korunması, huzur, refah ve güven içinde yaşayacakları şartların hazırlanması, Türkiye için vazgeçilmez bir siyasi ve ahlaki sorumluluk, milli bir vecibedir. Hiçbir düşünce ve hiçbir mülâhaza, bunun önüne geçememeli ve bu temel gerçeği değiştirmemelidir. Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde kurucu antlaşmalardan kaynaklanan vazgeçilemeyecek ve tartışılamayacak ahdi hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Siyasi çözüm kapsamında Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sulandırılması ya da olumsuz etkilenmesi hiçbir şart altında kabul edilmeyecektir. Partimiz, Kıbrıs’ta tek gerçekçi uygulanabilir ve yaşayabilir çözümün; “iki bölgeli, iki milletli ve iki devletli” bir ortaklık yapılanmasına dayanması gerektiğine inanmaktadır. Bugün Türk toplumunun önündeki öncelikli konu, bir milletin geleceğinin, bağımsızlığının, milli kimliği ve varlığının korunması meselesidir. Türkiye de Kıbrıslı soydaşlarımıza destek olmalı; insani, hukuki ve tarihi sorumluluklarının idraki içinde hareket etme kararlılığından vazgeçmemeli; haklı Kıbrıs davasını her zeminde savunmaya devam etmelidir. Avrupa Birliği, Kıbrıs’ta uluslararası kuralları ve hakkaniyet prensibini çiğneyen tutumunu, Rum-Yunan tarafını cesaretlendiren politikalarını bir an önce değiştirmelidir. Kıbrıslı kardeşlerimizin milli varlıklarını sürdürmeleri, milli kimliklerini korumaları ve Türkiye’nin fiili ve etkin garantisi altında eşit egemenliğe ve haklara sahip kurucu halk olarak hayatlarını huzur ve güvenlik içinde sürdürmeleri Türkiye’nin temel amacı olmalıdır. Kıbrıs sorununu sözde çözme adına AKP zihniyeti ve eski Cumhurbaşkanı’nın başlattığı tek taraflı tavizlere kapı açan, Türkleri bir azınlık seviyesine indiren ve Rumların insafına terk eden seferberliğin sona ermesi en büyük beklentimizdir. İnsanlığa aykırı baskılar ve ambargolar altında çok ağır şartlarda egemenliğini, bağımsızlığını ve hür ve insanca yaşama azmini koruyabilen Kıbrıs Türk’ü bu sıkıntıları da mutlaka aşacaktır. Bugün yapılması gereken, yeni bir strateji ile Kıbrıslı kardeşlerimizin kendi ayakları üzerinde duracakları, mutlu ve güvenli bir gelecek için ümit ve heyecanlarını kaybetmeyecekleri şartların hazırlanması için yeni bir azim ve kararlılıkla çalışılmasıdır. Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin uzun vadeli çıkarlarının korunması için atılacak her adımın yanında olacak ve bunları bütün imkânlarıyla destekleyecektir. Bu vesile ile Kıbrıslı soydaşlarımızı tercihlerinden dolayı kutluyor, Sayın Derviş Eroğlu’na KKTC’nin içine sürüklendiği uluslar arası sorunları aşabilmesi yolunda başarılar diliyorum.
|