26.04.2010 - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin açılışının 90. yılı vesilesiyle gündeme getirdiği suçlu çocukların affına yönelik yazılı basın açıklamasını
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM'nin açılışının 90. yılı vesilesiyle gündeme getirdiği suçlu çocukların affına yönelik
yazılı basın açıklaması.
26 Nisan 2010

 

23 Nisan 2010 tarihinde TBMM Başkanı tarafından verilen kutlama resepsiyonunda yüce Meclisin açılışının 90. yılı nedeniyle hükümlü ve tutuklu çocukların affına ilişkin yaptığım açıklama ve çağrının kamuoyu tarafından ilgi ile karşılandığı müşahade edilmiştir.

Bu davet esnasında gazetecilerin sorusu üzerine ana hatlarını paylaştığım hususlarda, medyada yer alan yorumlar üzerine ayrıntılı açıklama yapılmasında konunun aydınlatılması açısından gereklilik doğduğu anlaşılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin konuya ilişkin yaklaşımının esasları şunlardır.

1.   23 Nisan 2010 tarihi itibariyle milli iradenin tecelli ettiği en büyük millet eseri olan Büyük Millet Meclisi’nin açılışının üzerinden doksan yıl geçmiş bulunmaktadır.

Milletimiz, devletimiz, demokrasimiz ve milli bekamızın  devamı açısından hayati olan bu yüksek kurumun devamlılığı elbette ki hepimiz için kıvanç vesilesi olduğu gibi, bunun toplum tarafından sahiplenip savunulması da son derece sevindiricidir.

23 Nisan 1920’de yeni bir dönemi müjdeleyen bu günün, toplumun en yeni eseri olan pırıl pırıl çocuklarımıza armağan edilmiş olması da ayrı bir anlam ve mutluluk kaynağıdır.

Bayram olarak kutladığımız bu tarihi günün ve devamının eserleri olan yüce Meclis, Cumhuriyet idaresi, demokratik rejim, tam bağımsızlık inancı ile hür ve müreffeh toplum ideali en genç neslimize ithaf edilmiştir.

Bu kutlu kavram ve değerleri geleceğe taşıyacak çocuklarımızın sağlıklı, eğitimli, vatansever, milletinin değerleri ile donanmış, milli kültürle yetişmiş olarak hayata hazırlanmaları hepimiz için vazgeçilmez millet ve insanlık görevidir.

2.   Anayasamızın 41. maddesi ailenin korunması çerçevesinde  devlete çocukların korunması için gerekli tedbirleri alıp teşkilatlar kurmasını amirdir.

61. maddesi ise devlete korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alması konusunda sorumluluk ve görev yüklemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programının; “Kadın ve çocuk hakları” başlığı altında; “ailelerinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere çocukların her türlü hak ihlaline ve istismarına karşı korunmasını”

“Aile, kadın ve çocuk” başlığı altında , “

  • Çocukların hayat kalitesini iyileştirilmesinin ve geleceklerinin teminat altına alınmasının sağlanmasını,
  • Ailelerine, topluma ve devlete karşı sorumluluk duygularının geliştirilerek; suça, sokağa itilmeleri, madde bağımlılığına yönelmelerinin önlenmesini,
  • Korunmaya muhtaç çocukların ailesinin yanında korunup yetişmesinin desteklenmesini, ayrıca koruyucu aile sisteminin teşvik edilmesini,
  • Çocukların; şiddet, cinsellik ve istismar içeren, madde bağımlılığını ve sigara kullanımını özendiren yazılı, görsel ve internet ortamındaki her türlü zararlı yayınlara karşı korunmasını,
  • Çocukların çalıştırılmasını ve her türlü çocuk istismarının önlenmesini,

“Asayiş” başlığı altında ise;

Suç işleyen ve suça meyilli çocukların varsa aileleriyle işbirliği yapılarak eğitilmeleri, meslek edindirilmeleri suretiyle, ailesi olmayanların ise korunmaya alınması ve rehabilite edilmesi yoluyla topluma kazandırılmalarının sağlanmasını milletimize taahhüt etmektedir.

3.   Çocuk, Milliyetçi Hareket Partililer için yalnızca bir yaş döneminden geçen beşeri bir varlık değildir.

İnsan olmanın ve millete derinden bağlılığın gereği olarak iyi yetişmelerinde, sağlıklı yaşamalarında, topluma ilave değer katmalarında ve milli kültürü geliştirmelerinde sorumluluklarımız olan zenginliklerimizdir.

Ne var ki içinde bulunduğumuz hayatın ve onlara sağladığımız imkanların ideal bir nesli yetiştirdiğini ve toplumun geleceği olan çocukları yeterince koruduğunu söylemekten çok uzaklardayız.

Bugün ülkemizde bu konuda atılan adımlar yeterli olamamakta, maalesef kaydedilen ilerlemeler, çocuk eğitiminde, çocuk yoksulluğunda, çocuk istismarında ve çocuğa karşı işlenen suçlarda artışı önleyememektedir.

Bunun yanı sıra yaşanan ekonomik ve toplumsal buhranın sokağa attığı, ailesinden uzaklaştırdığı veya toplumsal baskıların suça yönelttiği çok sayıda çocuğun varlığı da hayatımızın acı bir gerçeğidir.

Elleri kalem tutması gereken çocuklarımızın taş atmaları, silah kullanmaları, suça yönelmeleri bu savunmasız evlatlarımızdan önce onların yetişmelerinden sorumlu olan toplumun ayıbıdır, kusurudur ve hatta suçudur.

Devletin kayıtlarına göre, Nisan 2010 itibariyle işledikleri suçlar nedeniyle tutuklu, hükmen tutuklu ve tutuklu olan 12 ile 17 yaşları arasındaki çocuklarımızın toplam sayısı 2629’dur.

Bunlardan yaklaşık %65’i Kapalı Ceza İnfaz kurumlarında, %35 ise Çocuk Ceza İnfaz Kurumlarında bulunmaktadır.

Bu  çocukların %15’inin ilkokul dahi bitirmemiş olduğu dikkate alınırsa toplumun ve devletin kendi evlatları üzerindeki ihmali görülecektir.

4.   Toplumsal kuralların, ahlaki ilişkiler ve değerler sisteminin, kamu düzeni fikrinin ve hayat disiplininin yeni yeni filizlendiği çocuklarımızın suça yönelmiş olmalarından onları sorumlu tutmadan önce toplumun kendisini sorgulaması ve neyi ihmal ettiğini, hangi gerekçelerin bu çocukları suça yönettiğini araştırması şarttır.

Aksi takdirde işlediği bir suçun karşılığı olarak çocuklara hüküm giydirmek, suça neden olan vasatı ortadan kaldırmadıkça bir anlam taşımayacak, cezalandırma adı altında toplumdan tecrit edileceği sürede ne kadar rehabilite olacağı da tartışılacaktır.

Özellikle son yıllarda çocuklara yönelik af ve yargılama esası ve usulüne yönelik tekliflerin bölücü terör örgütünün istismarına maruz kalmış çocuklarla sınırlandırıldığı bilinmektedir.

Kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak tanımlananlar dışında da bir vesile ile suça karışmış ve kimsenin adını bile anmadığı, haklarını savunmadığı çok sayıda suç işlemiş evladımızın varlığı da toplumun bir gerçeğidir.

Biz 16 Mart 2010 tarihindeki Grup Toplantımızda yaptığımız açıklamada “bugün çocukken polise taş atanın, yarın büyüyünce Mehmetçiğe kurşun atmayacağından emin olacak bir çözüme” şayet ikna olursak yer alacağımızı açıklamıştık.

Çünkü sorunun üzerinde tartıştırıldığı gibi sadece hukuki değil, aynı zamanda adli, siyasi ve sosyal oluğunu söylemiş;

  • Çocukları taş atmaya iten nedenler ve şahıslar tespit edilmedikçe,
  • Bu yaştaki evlatlarımız taşlamaya, patlayıcı atmaya veya ateşe vermeye sevk eden mihraklar engellenmedikçe,
  • Bu çocukların ailelerine sorumluluk ve yükümlülük verilmedikçe,
  • Okullarda, özel ortamlarda eğitilmedikçe, aileleri iş ve aş sahibi yapılmadıkça,
  • Şiddete meyletmelerinin arkasındaki gerçek nedenler ortadan kaldırılmadıkça,
  • Ülkemin başka yerinde milyonlarca çocuğun aklından bile geçmeyen saldırganlığı neden bu çocukların yaptığı kaynağından bulunmadıkça, bu konunun çözülmesinin mümkün olmayacağını ifade etmiştik.

Özellikle, çocuk yaşta evliliklerin yapıldığı, töre cinayetlerinde çocukların kullanıldığı, kapkaç, kundaklama gibi suçlarda çocuğun sokağa salındığı düşünülürse sorunun yalnızca “taş atan çocuklar” ekseninde yorumlanmaması gerektiğini vurgulayarak konuyu özele indirgemek isteyenlere genel bir çerçeve çizmiştik.

5.   Bugün TBMM’nin 90. yılında yaptığımız çocuk suçlulara af teklifi de yalnızca bunların Ceza İnfaz Kurumlarından salıverilmesi şeklinde bir çözüm değil, beraberinde kapsamlı tedbirler zincirini de devreye sokacak kökten ve esastan bir toplumsal rehabilitasyon önerisidir.

Bu kapsamda olmak üzere, böylesi bir af çalışmasından önce hükümete düşen görev;

  • Yeniden hayata hazırlık sürecine intibak edecekleri toplumsal ve pedagojik ön tedbirleri bir an önce alması,
  • Suçlu çocukların ailelerinin onları kabule hazır oldukları sıcak ve esirgeyici bir ortamın sağlanması,
  • Aileye çocukların korunması ve himayesi için yasal sorumluluk ve zorunluluk yüklenmesi,
  • Terör odakları ile bağı ve bağlantılarının mutlaka kopartılması,
  • Ve onları yeniden suça yönlendirecek bireysel eğilimler, toplumsal baskılar veya psikolojik ortamın ortadan kaldırılmasıdır.

Bütün bu ön hazırlıkların tamamlanmasından sonra işlediği suça göre yapılacak bilimsel ve adli bir tasnifle bir nedenle suça karışmış çocuklarımızın yeniden ailelerine, arkadaşlarına ve topluma dönmeleri mümkün olacaktır. Elbette hukuki düzenlemeler de bu kapsamda ele alınmak durumundadır.

Bu konuda karar aşamasına gelindiğinde ise suçlu çocukların tamamının salıverilmesinden ziyade bu çocukların topluma kazandırılması arayışı ile çocukların işledikleri suça maruz kalmışların incitilmeden orta bir yol bulunması ve kamu vicdanının cevaz verebileceği çözümde anlaşılması esas olmalıdır.

Unutmayalım, bugün milyonlarca genç evladın bulunduğu ülkemizde her hanede bir çocuk vardır ve bu talihsizlikler her an her ailenin başına gelebilir.

Tekraren diliyoruz ki, çocuklarımız ne suçlu olsunlar, ne de suç işlesinler ve ne de suça maruz kalsınlar.

Lider ülke Türkiye’nin mimarları olsunlar, iş sahibi aileleriyle huzur içinde, milletiyle gurur duyarak, al bayrağın gölgesinde, alın terleriyle, el emekleriyle, pırıl pırıl zekalarıyla bu topraklarda kardeşleriyle iftihar ederek yaşasınlar.

En samimi temennimiz ve hedefimiz  budur.

İnanıyorum ki bizim beşeri varlığımızın vazgeçilmez zenginliği olan çocuklarımız içinden kusurları olanları için gerekli şart ve ortam hazırlanırsa âli cenap milletimiz de himmetini esirgemeyecektir.

Çocuk suçlulara af konusundaki düşüncelerimizin bu açıdan değerlendirilmesi kamuoyuna saygıyla duyurulur.