01.10.2010 - Anı Harabelerinde yapmış oldukları konuşma metni.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'in,
Anı Harabelerinde yapmış oldukları konuşma metni.
1 Ekim 2010

 

 

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Basın Mensupları,

Bu mübarek günde, vatanımızın bu serhat yöresinde sizlerle bir araya gelmekten dolayı çok büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Bizleri büyük bir coşkuyla buluşturan Cenab-ı Allah’a şükrediyorum.

946 yıl önce bu kutlu vatan beldesini fethederek, Anadolu’yu yurt yapmaya karar vermiş olan muhterem ecdadımızın kararlılığını, cesaretini ve tarihe mal olmuş hatıralarını yüreğinizde taşıyarak buraya koştunuz.

‘Ayaktayım, yıkılmadım, eğilmedim ve teslim olmadım’ diyen tüm vatan sevdalısı kardeşlerimle burada toplandık. Ne mutlu bizlere.

Engelleri aşarak, iftiraları yararak ve oyunları bozarak geldiniz.

Umutsuzluğu elinizin tersiyle ittiniz, ihanetin seline set çektiniz.

Asırlara mührünü vurmuş olan Türk-İslam medeniyetinin ruhunu getirdiniz.

√       Ceyhun’un kokusunu,

√       Seyhun’un serinliğini,

√       Orhun’un mesajını,

√       Baykal Gölü’nün anılarını bugün buraya ulaştırdınız.

√       Tanrı Dağları’nın heybetini,

√       Hindikuş Dağları’nın azametini, 

√       Doğu Türkistan’ın hüznünü,

√       Maveraünnehir’in özlemini inançlarınızda bütünleştirdiniz.

Semerkand’ın, Buhara’nın, Rey’in, Cend’in Tebriz’in, Karakurum’un ve Ötüken’in muhteşem hatıralarını paylaşmak için geldiniz.

Horasan erenlerinin hikmetini, alperenlerin yiğitliğini, Türk milletinin büyüklüğünü tüm dünyaya haykırmak için geldiniz.

Bugün bayrağa, Türk’ün tarihine sahip çıktığınızı bir kez daha gösterdiniz.

Vatanın sahipsiz olmadığını açıkça ispat ettiniz.

Zalimlere korku saldınız. Eşbaşkanlara kanmadınız.

Türk milletinin gücünü bu milli kararınızla kanıtladınız.

Kabına sığmayan bir heyecan içinde kucaklaşmak için bir araya gelmiş olan dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Hepinizle gurur duyuyorum.

Vatan ve millet yolunda gösterdiğiniz fedakârlıklarla iftihar ediyorum.

Bu coşkunuz yolumuzu aydınlatacak, bize güç katacak.

Dimdik ayakta olmanız düşmana korku salacak, haini uyutmayacak.

Bunu biliyor ve buna yürekten inanıyorum.

Hepiniz hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz. Şerefler verdiniz.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Tarih içinde uygarlıklar, kendileri için güvenli ve huzurlu olacak toprakları yurt edinmek için sürekli bir arayış içinde olmuşlardır.

Bunun için beşeriyetin mazisi çok kanlı savaşlara, izleri ve etkileri hala süren çok yönlü mücadelelere şahit olmuştur.

Doğaldır ki,  mesele yurt edinmek ve üzerinde yaşamakla bitmemiş, sınırların çizilmesi ve haritaların belirlenmesiyle her uygarlık kendi alanına çekilmemiştir.

Böyle olduğu içindir ki, milletler arasında asırlarca süren gerilimler, husumetler ve kavgalar yaşanmış ve bu sancılı seyir çağımıza kadar ulaşmıştır.

Türk milleti de ekonomik, sosyal ve siyasal sebeplerden dolayı anayurdundan batıya doğru akınlar halinde gelerek son yurdu olan Anadolu’ya kavuşmuştur.

Elbette bu hiç de kolay olmamış ve ecdadımız büyük bir özveri ve eşsiz bir inançla karşısına çıkan engelleri birer birer aşmak durumunda kalmıştır.

Anadolu’nun fethiyle birlikte vatan haline gelmesini, yalnızca cenk meydanlarında kazanılmış zaferlerle izah etmek doğru ve isabetli bir yaklaşım olmayacaktır.

Adaleti, hakkaniyeti ve insaniyeti esas alan bir yönetim kudretine eşlik eden; birlikte kardeşçe yaşama konusundaki irade ve gidilecek başka bir yer olmadığına yönelik tam mutabakat bize Anadolu’yu vatan yapmıştır.

√       Akılla duygunun imrenilecek terkibi,

√       Şuurla heyecanın dillere destan bütünleşmesi,

√       İrfanla hamiyetin en üst düzeyde örtüşmesi,

√       Ve milli bilinçle maneviyatın iç içe geçmesi Türk milletinin Anadolu’yu merkezine alarak cihanşümul bir kudrete ulaşmasına vesile olmuştur.

İleriyi gören geniş ve derin görüşlülük, tehlikeleri önceden fark eden eşsiz basiret tabiidir ki Anadolu’yu vatan yapma konusundaki son kararın verilmesinde başlıca etkenler arasında yer almıştır.

Erdemli olmanın baş tacı edildiği, vicdanlı olmanın öğütlendiği, alçakgönüllülüğün belirleyici olduğu ve hoşgörünün en üst düzeyde bulunduğu bir bakış ve kavrayışla bu topraklar vatan haline gelmiştir.

Muhterem ecdadımız; hiç kimseye kökenini, mezhebini sormadı, dilini merak etmedi; böyle bir ayrıma ve ayrıştırmaya girmedi.

Aynı gökyüzünün altında, aynı vatanın üzerinde dileyen, isteyen ve birlikte yaşamaya karar vermiş olan herkese değer verdi, itibar etti ve Türk milletinin eşit ve onurlu bir üyesi olarak kabul etti.

Bozgunculara bunun için fırsat vermedi.

Farklılıkları hatırlatanlara, ayrılıkları körükleyenlere bundan dolayı göz açtırmadı.

Aynı yolu adımlayanlar, aynı hedefe kilitlenmiş ve benzer hayalleri görenler, çağları aşan hükümran bir milletin nasıl olmasını gerektiğini tarihe altın harflerle kazıyarak ispat ettiler.

Özellikle Anı Kalesini, Sultan Alparslan’ın 1064’de köhnemiş Bizans’ın elinden alması, Türk milletinin Anadolu’da sonsuza kadar yaşaması konusunda atılan en büyük adım olmuştur.

Bu muzafferiyet, milletimize yeni ve muazzez bir yaşama alanı açmış ve 1071’deki şanlı Malazgirt galibiyetinin adeta müjdesini vermiştir.

İşte bugün bu muhteşem tarihi başarının hatırasını yâd ediyoruz. Bununla övünüyoruz.

O yüksek ruhun hala var olduğunu, hiçbir gücün ve niyetin sahip olduğumuz tarihi kudretle başa çıkamayacağını duyurmak için bu kadim yerde toplanmış bulunuyoruz.

Anadolu’nun kolay vatan olmadığı; atlatılan badirelerden, aşılan meşakkatlerden, çekilen çilelerden bellidir ve ortadadır.

Doğu’nun Batı’ya karşı diklenişi ve belki de ilk büyük hamlesidir Anadolu’nun vatanlaşması.

Özellikle ecdadımızın beraberinde getirdiği kültürel, ekonomik ve sosyal alanlardaki maharet ve üstünlükler Anadolu’nun yüzyıllarca süren bir cazibe merkezi olmasını sağlamıştır.

Kıtaların kesiştiği yolların burada toplanması, göçlerin geçiş güzergâhının buradan şekillenmesi, Türk-İslam aleminin savunma hattının burada kurulması Anadolu havzasının önem ve değerini daha da arttırmıştır.

Biz Anadolu’yu vatanlaştırma konusunda kimseden icazet almadık.

İhaleyle elde etmedik, bağışla sahip olmadık.

Kimsenin himmetine müracaat etmedik, aman dilenmedik.

Kan döktük, can verdik, yetim kaldık, gazi olduk.

Ve bir çakıl taşının dahi pazarlık konusu yapılamayacağını asırlar öncesinden muhataplarına ilam ettik.

Burasını kader bildik ve yurt yaptık.

Vatanımızın her karışını, her insanını aziz bildik.

Üzerimizde hesabı olanlara, yüzyıllarca muharebe meydanlarında arzularına ulaşamayanlara, gün gelip çağdaşlık adına, özgürlük ve demokratikleşme iddiaları ismi altında masalarda teslim etmek için Anadolu’yu baştan başa vatan hiç yapmadık.

Bin yılda oluşmuş harcı, birileri ayrıştırsın diyerek ve geldiğimiz yere bizi geri göndermek için sürekli pusuda bekleyenler sırf alkışlasın diyerek Anadolu’ya gelmedik.

Vatanı fantezi görenlere, küresel dayatmalara rıza gösterenlere, fethedilen Anadolu topraklarında milletimizi dağılmış ve ufalanmış olarak görmeyi hayal edenlere buradan diyeceğim şudur:

Türk milleti, milli kimliği etrafında toplandığını ve tesadüfen bir araya gelen bir topluluk olmadığını her zaman göstermiştir.

Üç kıtaya yayılan ve hala hafızalarda olan imparatorluk kudretine milletleşmenin sağladığı büyük imkânla ulaşmıştır.

Yoksa milletimiz alt kültürlerin ve etnik grupların geçici işbirliğiyle vücut bulan suni, yapay ve zorlama bir millet asla değildir.

Bunu bilmeyen, bunu göremeyen, bunu anlamayan kim varsa bilsin ki karşısında Milliyetçi Hareket Partisi vardır. Ve sonuna kadar da olmaya devam edecektir.

 

Değerli Vatandaşlarım,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türk milleti Anadolu’ya ruh verdi. Namus belledi.

Üzerinde gözyaşlarını akıttı, sevinçlerini paylaştı.

Horon tepti, zeybek oynadı, halay çekti. Bar ve misketle güldü, karşılama ve enzeliyle şenlendi.

Ağıtlarını yaktı, düğünlerini yaptı.

Şalvarıyla, başörtüsüyle, al yazmasıyla telli duvaklı gelinleri erlerine kavuştu.

Milletimiz, emin olun ki; tarih boyunca Fırat kadar engin, Dicle kadar mağrur, Ağrı Dağı kadar haşmetli oldu.

Her şeyden aziz bildiği vatanının her köşesine kefensiz şehitlerini emanet etti.

Sarıkamış işte burada, Allahuekber Dağları yanı başımızda.

Arap Baba Şehitliği ve Kars Üçler Şehitliği ibret almasını bilenler için bu serhat ilimizde.

Milletimiz aziz vatanı için şiirler yazdı, şarkılar söyledi, türküler besteledi, maniler, deyişler dillendirdi.

Mezhep, köken ya da bir başka farklılık gözetmeden ve asla bunlara takılmadan Allah bir dedi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in muhteşem tebliğine iman etti.

Ayrılık tanımadı, birlik içinde ve kardeşlik duygularıyla asırlarca son yurdunda tek yürek, tek bilek ve tek millet oldu.

√       Fitneye geçit vermedi. Daha çok birbirine sarıldı.

√       Saldırılara aldırmadı. Daha çok kenetlendi.

√       Tahriklere kapılmadı. Daha çok bütünleşti.

Vatanımızdan bizi atmaya çalışanlara teslim olmadı.

İhanete, melanete ve işgallere kahr etti, buğz  etti ve hepsini çok şükür ki def etti.

‘Allah Allah’ nidalarıyla vatan yaptığımız Anadolu’yu elimizden almaya cüret eden Haçlı zihniyetine defalarca şamarını indirdi.

Ve Türk milleti, içine atılan ayrılık tohumlarına itibar etmedi.

Bir oldu, birlikte oldu ve tarihi düşmanlıkların ilerlemesine fırsat vermedi.

Asılarca süren oyunlardan yılmadı. Mermilerden, toplardan, kutsal topraklarında gezen alçak postallardan korkmadı.

İnandığı yoldan dönmedi, doğrularından birileri istiyor diye taviz vermedi.

Vatanında esir yapmaya çalışanları Akdeniz’in soğuk sularına hayalleriyle birlikte gömdü.

Bunlar milletimizin gerçekleridir, muazzam özellikleridir.

Daha niceleri var, ama inanın bana saymakla bitmez, söylemekle tükenmez.

Türk milleti parçalanmak, bölünmek ve dağılmak için Anadolu’ya gelmedi. Üstelik bunu aklından geçirenlere geçmişte acı dersler verdi. İnancım odur ki tarih yine tekerrür edecektir.

Ya da dağlarında eşkıya gezsin, şehirlerinde bölücüler meydan okusun, yöneticileri işbirlikçi olsun diye de vatanlaştırmadı Anadolu’yu.

Hainler el üstünde tutulsun, toprakları taksim edilsin, demokratikleşme adı altında kanı emilsin diyerek Anı’dan başını uzatmadı son vatanına.

Zaman gelecek, devleti idare edenlerin Akdamar’da Ermeni Kilisesini onanarak 95 yıl sonra ibadete açması ve Ortodoks Kilisesi’nin hayallerini 88 yıl sonra Sümela Manastırında faaliyete geçirmesi için ise Anadolu fethedilmedi.

Atlarının nefesiyle, kılıçlarının keskinliğiyle ve ülkülerinin büyüklüğüyle bu aziz coğrafyayı yurt olarak tuttu.

Aksini düşünenler bilsinler ki, can feda olsun, gerekirse yeniden fetih için yollara düşeriz.

Alparslan oluruz, Süleyman Şah oluruz ve Fatih gibi Bizans zihniyetine son darbeyi indiririz.

Tükenmiş zavallılara, kısa menzilli mevzi elde ederek zafer kazandıklarını sanan Batı beslemelerine hak ettikleri cevabı her zaman veririz.

Geldikleri gibi göndeririz, yaptıklarını asla yanlarına bırakmayız.

Bedeli neyse öderiz, ama asla vatanımızdan vazgeçmeyiz.

Ecdadımızın aziz mirasına kem gözle bakanın haddini bildiririz.

Yüzyıllarca emellerine ulaşamamış olan Ermeni’nin, Rum’un şimdi kalkıp mihmandarlığını yapanları da ne tarih, ne millet, ne de Yüce Allah affedecektir.

Sultan Alparslan Anı’yı fethettiğinde, kadetralı Camiye çevirmiş ve Cuma Namazını kılmıştı.

Ve Allah’a şükretmişti.

Dua ve niyazlarda bulunmuştu.

Bizim de niyetimiz öncelikle budur ve bu serhat boyundan, vatanımızın içinde bulunduğu kötü gidişatın sonlanması için dua etmektir. Tavır göstermektir, milli tepkiyi ortaya koymaktır.

Dileğimiz ve beklentimiz, kiliselere ve manastırlara yönelik ilginin buradaki ecdat yadigârı kutsal emanetlere de gösterilmesidir.

Fethiye Camisinin bir an önce restore edilerek hak ettiği fiziki itibara kavuşturulmasını diliyorum.

Bugün burada, sizlerle birlikten olmaktan dolayı büyük bir kıvanç ve mutluluk duydum.

Muhterem ecdadımızın hatıralarıyla tek yürek olduk.

Bu vesileyle başta büyük sultan Alparslan olmak üzere; Anadolu’yu vatanlaştıran, Türkleştiren ve İslamla müşerref kılan kutlu ceddimize en derin hayranlığımla Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Ata topraklarımızı mezalime karşı savunan, emperyalist emelleri yok eden ve bu yolda toprağa düşen bütün şehitlerimizin manevi hatıraları önünde tazimle eğiliyorum. Hepsinin ruhu şad olsun.

Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Hepiniz sağ olun var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.