Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri – Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın "740.Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenlikleri" münasebetiyle yaptığı konuşmanın metni. 11 Eylül 2021
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri – Bursa Milletvekili
Sayın İsmet Büyükataman’ın "740.Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şenlikleri"
münasebetiyle yaptığı konuşmanın metni.
11 Eylül 2021

 

 

Aziz Hemşerilerim,

Muhterem Söğütlüler,

Değerli Misafirler,

Basınımızın Güzide Temsilcileri,

740.  “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri” münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Burada, medeniyetimizin kadim diyarı Söğüt’te, sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum.

Sözlerime başlamadan önce Ertuğrul Gazi’nin şehrinde fetih şuurunu taşıyan siz aziz vatandaşlarımıza, “aklı hep Türkiye olan”, büyük Türk milletinin bilge lideri, Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ’nin selamlarını, sevgilerini, muhabbetlerini arz ediyorum.

Benim size getirdiğim selam, Kaşgar’dan söylendiğinde Budin’den yankılanan selamdır.

En özlü cümlesi “Ne mutlu Türk’üm diyene!”, en kararlı ifadesi “Vatan sağ olsun!” olan güzel Türkçemizin bin yıllarında ses bulan bir selamdır.

Bu çok anlamlı organizasyonda emeği geçen herkesi ayrı ayrı kutluyorum.

Buraya kadar gelerek, kutlu ceddimizi anan ve muhteşem mazisini kafasında ve gönlünde taşıyan tüm vatandaşlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum.

Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.


Aziz Hemşerilerim,

Değerli Söğütlü Kardeşlerim,

400 çadırlık bir Türkmen Beyliğinden, cihan imparatorluğuna gidilen süreçte, Söğüt’ün eşsiz bir yeri ve katkısı olduğu hepinizce bilinen tarihî bir gerçektir.

Büyük ceddimiz Ertuğrul Gazi ile başlayan süreç, izleyen çağlarda yalnızca Türklerin değil, dünya tarihinin de akışını değiştirecek birçok önemli gelişmenin de habercisi olmuştur.

Söğüt’ten atılan kararlı adımlarla 6 asırlık dillere destan cihanşümul bir güce ulaşılmış ve coğrafyalar Türklerin zaferleriyle yeniden biçim ve şekil almıştır.

Bu muzafferiyet, ilhamını Oğuzların gücünden, duasını annesi Hayme Ana’dan, desteğini babası Gündüz Alp’ten alan Ertuğrul Gazi’yle başlamıştır.

Burayı yurt olarak belirleyen ve iddiasını fütuhat bilinciyle destekleyen aziz ceddimiz, mensup oldukları Türk milletinin hükümran olması konusunda çok gayret sarf etmiştir.

Ve elbette ki gurur duyduğumuz cihan devletinin doğması ve günbegün genişlemesi en başta inancın yol göstericiliğiyle; daha sonra da kılıcın gücü, aklın rehberliği, insan haklarına saygı ve ustaca diplomasiyle gerçekleşmiştir.

Bugün de özlemini çektiğimiz bu bütünleştirici ruh; birliği ve dirliği bozulmuş, dağılmış ve birbirinden kopmuş olan Anadolu coğrafyasında vücut bulan bir uç beyliğinden, çağ açıp çağ kapatan bir güce ulaşılmasını sağlamıştır.

Ertuğrul Gazi’yle birlikte başlayan asırları aşan yolculuk, Osman Bey’le sınırlarını zorlamış, Orhan Bey’le devletleşmiş ve Murat Hüdavendigar’la birlikte cihan devleti hâline gelmiş, Kanuni ile zirveye taşınmıştır.

Kosova’da yazılan destan, Niğbolu’da olgunlaşmış, Varna’da perçinlenmiş, İstanbul’un fethiyle doruğa ulaşmış ve Mohaç’la birlikte hâkimiyet havzasını alabildiğine genişletmiştir.

Dönemin jeopolitik şartlarının gereği olarak Söğüt’ü yurt tutan 400 çadırlık Türkmen ruhu; fırsat bulduğu ve iç çelişkilerini aştığı takdirde dünya üzerinde nasıl bir küresel güç olunacağını açıklıkla göstermiştir.

Bugün de korkulan esasen budur ve Türkmen ruhunun güç verdiği büyük Türk milletinin böylesine tarihî atılımı bir daha yapamaması için tertipler bu yüzdendir.


Değerli Misafirler,

Biz büyük Türk milletiyiz.

Biz inanıyoruz ki; Mete Han’ın emaneti, Attila’nın zaferleri, Bilge Kağan’ın buyrukları bizimle yürümektedir.

Anadolu’ya vatan mührünü vuran Alparslan’ın ve Söğüt-Domaniç yöresinden tekbirler eşliğinde kılıç sallayarak üç kıtaya tutunan şanlı Türkmen varlığının vasiyeti bizimle yürümektedir.

Haçlılara bedenini siper eden I. Kılıçarslan’ın anıları bizimle birlikte yürümektedir. Cumhuriyet’i kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hatıraları bizimle yürümektedir.

Fetih Marşı’nda merhum şairimiz Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:

“Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...”

Biz de diyoruz ki “Bir Olalım Türkiye!”, yeniden cihanşümul bir devlet olma hazırlığı başlasın.

Ortak paydamız; vatan, bayrak ve millet sevgisidir. Ortak değerimiz, Türkçe seslenebilmektir. Ortak noktamız, “Ne mutlu Türküm diyene!” diyebilmektir.

Kutlu ceddimiz yüzyıllar boyunca üç kıtayı kuşatan ve bütün dünyaya yayılan büyük bir medeniyetin ve güçlü bir milletin bütün özelliklerini göstermiştir.

Ne yazık ki, bu büyük devletin hüküm sürdüğü coğrafya, bugün barış ve huzura hasrettir.

Osmanlı sonrasında, onun yarattığı uzlaşma, hoşgörü ve barış ortamı bir daha yakalanamamış; Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar pek çok yerde savaşlar ve çatışmalar süregelmiştir.

Biz, muhteşem Osmanlı medeniyeti ve barışının mirasçısı bir millet olarak, işte bu iklimi yeniden ihya etmeye ve yaşatmaya mecbur olduğumuzu görmek durumundayız.

Bunun yolu da, hem kendi tarih ve medeniyetimizi iyi bilmekten hem de bölgesel denge, hedef ve beklentileri çok iyi tahlil etmekten geçmektedir.

Türk milleti, Ertuğrul Ocağı’nın bu kılavuzluğu ile birlikte, kültürlerin, inançların, ticaretin ve kıtaların kavşak noktasında bulunan bir dünya devletini yönetme imkânını bulmuştur.

Bu itibarla milletimizin bir eseri olan Osmanlı Cihan Devleti ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti, bu yüksek yönetim mirasının bir devamı, yüzyıllardır yüreklerde taşınan kutlu veraset ve vasiyetin de bir ifadesidir.

Ancak son zamanlarda muhatap kaldığımız sıkıntılar, artan ve mesafe alan bölücü niyetler dünden devraldığımız mirasın birileri tarafından idrak edilmediğini ve sahiplenilmediğini göstermektedir.

Buna, yüzyıllarca taşıdığımız ve 400 çadırlık Türkmen ruhuyla dünyaya meydan okuyan iftihar edilecek bilinçle sonuna kadar karşı duracağımız iyi bilinmelidir.

Tarihin şahitliğinde, Sultan Alparslan’la başlayan ve Ertuğrul Gazi’yle birlikte daha da sahiplendiğimiz Anadolu coğrafyası, uğruna verdiğimiz şehitlerimizle beraber vatanlaşmıştır.

Bu tarihî karar, Türksüz bir Anadolu arayışındaki Haçlı zihniyetine yönelik verilmiş en keskin ve kati cevap olmuştur.

Ne var ki, yüzyıllardır hapsoldukları karanlık mahzenden çıkmak için fırsat kollayanlar ve Türk’ün hayat hakkını gasp etmek için plan yapanlar şimdilerde tekrar doğrulmuşlar ve kendilerine sunulan imkânları kullanmaya başlamışlardır.

Gaflet ve ihanet arasındaki hassas çizgide faaliyet yürüten mihrakların yoğun çabalarıyla, milli kimliğimizin zedelenmeye ve tahrip edilmeye uğraşıldığı bugünlerde, Ertuğrul Ocağı’nın bize verdiği hikmetli derslere çok ihtiyacımız olduğu kuşkusuzdur.

Elbette dün içimize fitne sokmaya çalışan tekfurlara, Türk’ü yok etmeye kararlı güçlere nasıl cevap verilmişse, bugün de bu büyük milletin iradesinin yeniden şahlanarak hak edenlere Osmanlı’nın şamarını indireceği muhakkaktır.

Türk milletinin yeniden küresel arenada güçlü ve sözü dinlenir bir hâle gelmesi, muhterem ceddimizle başlayan tarihî mirasa sarılarak gerçekleşecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Söğüt’ten çıkıp, Anadolu Türk birliğini tesis eden, oradan büyük bir cihan devleti kuran Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi, Şeyh Edebalı’yı ve yiğit, kahraman ecdadımızı bir kez daha minnet ve şükranla yad ediyorum.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun.

Konuşmama son verirken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.

Ne mutlu Türk’üm diyene!