YUSUF HALAÇOĞLU

Meclis Konuşması : 09 Aralık 2011

Atatürk Kültür Dil ve Tarik Y. Kur, Atatürk Araş. Mrk. AKM, TDK, TTK Bütçeleri09 Aralık 2011Belge Sahibi :

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşlarının 2012 yılı bütçe görüşmeleri için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan araştırmak, yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931 tarihinde Atatürk’ün direktifleriyle Türk Tarih Kurumu ve bir yıl sonra Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Dernek statüsünde çalışan bu iki kurumumuz kuruluş amaçları çerçevesinde önemli araştırmalara imza atmıştır. 1980 askerî darbesi sonrasında yapılan Anayasa’nın 134’üncü maddesi çerçevesinde meydana getirilen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alınmıştır. Ayrıca, bu Kuruma ek olarak Atatürk Kültür ve Atatürk Araştırma Merkezleri de eklenmiştir. Ayrıca, Türk Tarih ve Dil Kurumlarının bu çerçeve içerisinde özellikleri korunarak Atatürk’ün İş Bankasındaki hisselerine ait gelirlerinin yarı yarıya sahibi konumunda bulunmalarıdır. Böyle bir gelirin bağlanmasının temel hedefi, ilmî araştırma yapan her iki kurumun devlet bütçesine bağlı olmasının önüne  geçmek ve hiçbir baskı altında kalkmaksızın çalışmalarını yerine getirmesidir.

Bu arada, Atatürk’ün İş Bankasındaki hissesiyle ilgili olarak da bilgi vermek istiyorum. Atatürk’ün İş Bankasındaki hissesi yüzde 28,09’dur. Bu hissenin vasiyete göre yönetimi kurum mülkiyeti olarak Cumhuriyet Halk Partisine bırakılmış ve her yılki gelirleri de Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına yarı yarıya paylaştırılmıştır. Yani gelirlerden CHP herhangi bir pay almayacak ancak Atatürk adına bankanın yönetiminde bulunacaktır. Fakat Yüksek Kurum bünyesine alınan bu iki kurum, 1980’den sonra çıkarılan 2876 Sayılı Yüksek Kurum Kanunu ile bağlı kurumlar hâline getirilmiş, ilmî çalışmalarında olmasa bile bilim kurulu üyelerinin tespiti ile personel alımında devletin kontrolü altına alınmıştır. Şimdi ise 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan kanun hükmünde kararname ile askerî idareyle konulmuş devlet kontrolü daha da artırılmıştır. Gönül isterdi ki bu iki güzide kurumumuz Atatürk’ün 1936 yılı Meclis açış konuşmasında ifade ettiği gibi birer akademi olarak teşkilatlandırılsın.

Değerli milletvekilleri, hemen her ülkenin bu türden hizmet veren akademi ve enstitüleri, gerek yönetim olarak gerekse ilmî araştırma bakımından tamamen devletten bağımsız bir şekilde çalışmaktadır. Zira, objektif yapılmayan araştırmalar bir fayda sağlamazlar. Maalesef bu kurumlarımızla ilgili olarak yeni bir kanun hazırlanmasına rağmen bu kurala dikkat edilmemiş ve kurumlar tamamen devlet kontrolüne alınmıştır. Nitekim, kanun hükmünde kararnameyle çıkarılan yasada Yüksek Danışma Kurulu adı altında oluşturulan organ kimlerden oluşmaktadır bir bakalım. Yüksek Danışma Kurulu, Başbakanın veya ilgili bakanın Başkanlığında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanınca Yüksek Kurumun görev alanına giren konularda özgün bilimsel araştırmalarıyla tanınan bilim adamları arasından üç yıllığına seçilen üç üye ile Yüksek Kurum Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur. Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekli gördükleri hâllerde Yüksek Danışma Kuruluna Başkanlık eder.

Vicdan sahibi her kim olursa olsun herkes, siyasi mülahazalardan uzak kalmak kaydıyla bilimsel araştırma yapan bir kurumun Danışma Kurulunda yukarıda adı geçen siyasi şahsiyetlerin ne işinin olduğunu sorgulayacaktır. Ayrıca, devlet yetkililerinden meydana geldiğini gören yabancı ilim kuruluşları bizim bu kurumlarımızın yaptığı ilmî çalışmalar hakkında ne düşünecektir?

Böyle bir yapılanma -hep örnek olarak aldığımız- ne Avrupa ülkelerinde ne ABD’de ve hatta ne de Rusya’da vardır. Kaldı ki bir bilimsel kurumun Danışma Kurulunun siyasilerden meydana geldiği ve hele bu Danışma Kurulunun görevi “Yüksek Kurumun ve kurumların bilim ve kültür alanındaki çalışmalarını ve etkinliklerini değerlendirir ve gerekli tavsiye kararlarını alarak, görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum ve kurumlar tarafından öncelikle dikkate alınır.” şeklinde açıklanıyorsa, bilimsel veriler yerine siyasilerin görüşleri doğrultusunda yapılacak bir çalışmaya nasıl güven duyulur?

Ayrıca, yine, Yüksek Danışma Kurulunun görevlerinin sayıldığı ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve olması da ihtimal dışı olan bir madde daha yer almaktadır ki bu madde bu kurumların bir ilmî kuruluş olmadığına tamamen açık delil teşkil eder. 5’inci maddenin altıncı fıkrasında “Yüksek Danışma Kurulunca gerekli görülen kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.” denilmektedir. Bunu nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri arasında hangi bilimsel araştırma kararları Resmî Gazete’de yer almaktadır? Dolayısıyla, bu şekilde bir yaptırım Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel kurum olmaktan tamamen çıkardığı gibi, askerî idare dönemini bile aratacak bir duruma düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, durum sadece Yüksek Danışma Kuruluyla da sınırlı kalmamaktadır. Kurumun en üst düzeydeki Yönetim Kurulunun da kimlerden oluştuğuna bir bakalım. Kanun maddesi aynen şöyle: “Yönetim Kurulu, Yüksek Kurum Başkanının başkanlığında, Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek iki üye ile Başbakan ve ilgili Bakan tarafından seçilecek birer üye ve Kurum Başkanlarından oluşur. Yönetim Kurulu, en az ayda bir kez olağan toplantısını yapar. Gerekli hâllerde Başbakan veya ilgili Bakan, Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya çağırabilir.”

Daha önce de belirttiğim gibi, dünyanın hiçbir ülkesinde, bilimsel kuruluşların içinde devlet görevlileri yer almamaktadır. Kaldı ki yasada, Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan tarafından seçilecek üyelerin herhangi bir şekilde bilim adamları arasından seçileceği de belirtilmemiştir; yani burada bir bürokrat da atanabilecektir. Dolayısıyla Yönetim Kuruluna kimler atanacaktır? Hangi sebeple Başbakan ve Bakan Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya çağıracaktır? Geçmiş dönemde Askerî Konsey tarafından hazırlatılan kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.

Yine, Yönetim Kurulunun görevleri arasında sayılan “Yüksek Kurum ve Kurumlarca hazırlanan idarî düzenlemeleri görüşerek Başbakan veya ilgili Bakanın onayına sunmak.” şeklindeki madde Yönetim Kurulunun sadece sembolik bir nitelik taşıdığını ortaya koymaktadır.

Kanundaki çarpıklıklardan bir diğeri de Yüksek Kurumun 2876 sayılı eski Kanun’da dört kurumun koordinasyonuyla görevlendirilmişken, bu defa bir icra kurumu olarak diğer kurumların asıl görevlerini üstlenmiş, bir yetki kargaşası yaratılmış olmasıdır. Esasen, Yüksek Kurum, bir araştırma kurumu olmadığı gibi, bilim heyetine de sahip değildir. Oysaki Yüksek Kurumun görevleri sayılırken ilk fıkrada “Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemek.” denmektedir. Yine görevleri arasında “Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek.” olarak açıklanmıştır.  Mademki bütün bu işler Yüksek Kurum tarafından yapılacaktı, o halde diğer dört kurum neden kurulmuştur ve gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir? Halbuki asıl ilmî araştırma görevi her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip kurumlara verilmiş olup, mesela Türk Tarih Kurumunun görevleri sayılırken aynen -yenin Kanun olarak söylüyorum- şu ifade edilmektedir : "Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere uygun biçimde ortaya koyacak çalışmalar yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak."

Değerli milletvekilleri, bu yeni Kanun’da Türk Tarih Kurumunda dikkatimizi çeken en önemi husus "Hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak." şeklinde bir ifade kullanılmış olmasıdır. Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak objektif araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre olacaktır ve hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda Türk Tarih Kurumunun amacı: "Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak ve bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır." denilmek suretiyle daha objektif bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni Kanun’da "Tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara" ifadesi kullanılmakta ve buna bağlı olarak hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Oysa ki ilmî  araştırmalardaki hedef: “Ne olduğunu ve nasıl olduğunu araştırmaktır.”

Yeni Yasa’da Türk Dil Kurumunun görevleri: "Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçe ile ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek, Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak" olarak gösterilmiştir. Halbuki, bu tür yabancı ülkelerdeki kuruluşların amaçları arasında dilin güzelliğini ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim 2876 sayılı eski Yasa’da bu özellikle ifade edilmiştir. 

Görüldüğü gibi 1932 yılında kurulan ve hedefleri belirlenen bir Kurumun yeni Yasa’yla ne hale getirildiği ortadadır. Kurulduğu günden bugüne kadar çok değerli çalışmalarda bulunmuş bulunan Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlüğü çıkarmış ve geliştirmiş, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü hazırlamış, Deyimler ve Terimler Sözlüğü yapmış, her şeyden önemlisi de bütün bunları İnternet aracılığıyla dünyanın hizmetine sunmuştur. Şayet Türk Dil Kurumunun İnternet sitesine girerseniz çok daha fazlasını görürsünüz.

Diğer bağlı kurumlar olarak belirtilen Atatürk Araştırma ve Atatürk Kültür Merkezlerinin de görevlerinde aynı biçimde değişikliklere uğradığı görülmektedir Öte yandan, tüzel kişilik verilmiş olan bu kurumların nasıl olup da başka bir tüzel kişiliğe bağlandığını izah etmemiz de mümkün değildir. Zira Yüksek Kuruma bağlı kurumların tanımı yapılırken Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi Başkanlıkları, Yüksek Kurumun kuruluşuna dâhil olan Kurumlardır. Kurumlar ayrı kamu tüzel kişiliğine sahip olup, hizmet ve görevlerini mevzuat hükümleri ile yönetim kurulunca belirlenen ilke, politika ve stratejiler doğrultusunda Yüksek Kurum Başkanlığının gözetim, denetim ve eş güdümünde yerine getirir.

Geliniz, böyle bir yasa yapıp kurumları etkisiz hâle  getirmek yerine, açık olunuz ve bütün bu kurumları kapatarak “Yüksek Kurum” adıyla tek kurum oluşturunuz  ama bunu yapmaya da cesaret edemezsiniz. Zira Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları, cumhuriyetin vasiyete bağlı en önemli iki kurumudur ve kapattığınız anda siyasi sorunlarla karşılaşırsınız.

Sayın milletvekilleri, bu konuda söyleyecek söz bulamıyorum ve bu yasayla nasıl bir ucube meydana getirildiğini takdirlerinize bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir de konuya başka bir pencereden bakalım ve geliniz ülke yararına en doğru olanı burada değerlendirelim. Zira hem “Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve Anayasası’ndan kurtulalım.” diyeceksiniz  hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumlarının birer akademi hâlinde teşkilatlandırılmasıdır. Bunu yapacak olursak, bu iki güzide kurumumuzun geniş mali imkânlarını da göz önüne aldığımızda ne denli büyük hizmet vereceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu iki kurumumuzun her yılki İş Bankası geliri aşağı yukarı 60-70 milyon Türk lirası  arasındadır. 2006'dan itibaren geçmiş dönemlere ait meblağın da alınmasıyla bugün her biri 400 milyondan fazla bir bütçeye sahip hâle gelmiştir.

1993 ilâ 2008 yılları arasında Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yaptım. On beş yıllık bu dönem zarfında birçok proje uygulamaya konuldu. Bu projelerden hiçbirinin devam etmediğini belirtmeliyim. Yurtdışındaki Kültür Varlıkları envanteri acaba neden devam ettirilmemiştir? Özellikle Balkanlarda Osmanlı dönemi kültür varlıkları birer birer ortadan kaldırılırken, mevcutları da “restorasyon” adı altında mimari özelliklerini kaybetmeye mahkûm edilmişken, atalarımızın geriye bıraktıkları ve her biri dünya mirası olarak nitelendirilebilecek bu eserlerin yok olmasına nasıl razı olabiliyoruz?

Bugün işittiğimiz kadarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yeniden bir envanter çalışması başlatılması düşünülmektedir. Halbuki Balkanlarda Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Hırvatistan,  Sırbistan, Macaristan, Romanya, Kırım; Kafkasya'da Azerbaycan ve Gürcistan; Ortadoğu'da Suriye, Ürdün; Afrika'da Mısır, Tunus; Asya'da Kazakistan ve Kırgızistan'da envanter çalışmaları yapılmıştır.

Öte yandan ülkemizde kiliseleri onarırken ve hatta camileri kilise hâline getirirken, ecdat yadigârlarının tespitinin bile yapılmasını neden devam ettirmez ve yeniden yapmaya kalkışırsınız ve geciktirirsiniz? Balkanlarda Selanik Hamza Bey Camiinde olduğu gibi üç filmin bir arada oynatıldığı porno sinema salonu yapılan, Kubbesi cinsel içerikli resimlerle kaplanmış Filibe Perşembe Pazarı Camii gibi lokanta olarak kullanılan, Sakız Süleymaniye Camii gibi kiliseye çevrilen, Ohri'deki İmaret Camii olarak adlandırılan Fatih Sultan Mehmet Camii gibi yıkılıp yerine Hazreti İsa'nın doğumunun 2000’inci yılı kutlamaları çerçevesinde kilise yapılan ecdat yadigârlarımız sizi mahzun bakışlarla seyretmektedir?

Keza Türk Tarih Kurumu’nda, milattan önce 1200 yılına ait Çin Han Hanedanlığı tarihlerinin çevirisi de yarım bırakılmıştır. Halbuki bu eserler, Türk Tarihinin en eski yazılı kaynaklarıdır. Başkanlıktan alındığım 2008 yılına kadar bu eserlerden Hunlar ve Göktürkler dönemine ait iki kitap yayımlanmıştı. Eski Çince olan bu eserlerin Türkçeye kazandırılmasından kim rahatsız olmaktadır? Öte yandan Ermenilerin soykırım iddialarıyla ilgili olarak yabancı arşivlerden yüz bin sayfadan fazla belge temin edilmişti. Unutulmasın ki bugün, Türkiye, tarih komisyonu kurulmasını teklif edebiliyorsa bu çalışmalar sebebiyledir.

Keza, Kıbrıs meselesi ülkemizin en önemli bir sorunu olmasına rağmen kurumlar sessiz kalmıştır. Mamafih, Dışişleri Bakanlığınca Kıbrıs’taki vakıflarla ilgili bir çalışma yaptırılmıştır.

Suriye meselesi gündemdeyken bunu araştıracak bir kurumumuzun varlığından haberiniz var mı? Dersim konusunda ise tamamen bir suskunluk içinde kalınmıştır. Oysaki Türk Tarih Kurumunun amacı, hani tarihimizi tüm yönleriyle hakikatlere uygun biçimde ortaya koyacak çalışmalar yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak idi?

Geçmiş dönemde Kurumda yapılan Kıbrıs'la ilgili araştırmalar bile kamuoyuna yansıtılmamıştır. Bugün Kıbrıs'ta Rumların bıraktığı mallar konusu Türkiye'nin büyük tazminatlar ödemesine sebep olmaktadır. Oysaki Kıbrıs'ta 700 civarında vakıf olduğu ve bu vakıflardan özellikle Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa vakıflarının arazilerinin 1913 yılından 1930 yılına kadar İngilizler tarafından Rumlara mülk olarak verildiği, dolayısıyla Rum malları gibi görünen mülklerin asıl vakıf mülkü olduğu ve tazminat ödemek yerine onlardan bedel talep edileceğinin ortaya konulması gerekirdi.

Ayrıca mülhak vakıf olan, Maraş bölgesinden Lefkoşa'ya kadar Abdullah Paşa Vakfına ait 60 bin, Lala Mustafa Paşa Vakfı olarak da 30 bin dönüm arazi olduğu göz önüne alınırsa, kimin kime tazminat ödeyeceği görülecekti.

Keza, bugün Orta Doğu'da, yani bütünüyle Osmanlı coğrafyasında meydana gelen olayların temeline inmeden, bu bölgede yürütülen politikalarda hedefin de doğru tespit edilmesi mümkün olmayacak ve yanlışlıklar içinde maceraya sürüklenecektir.

Tarihte övgü dolu sayfalar olduğu gibi, tarih yanlış yapanların sebep olduğu acılarla da doludur. Bugün bizler tarihi ve tarihî şahsiyetleri nasıl acımasızca eleştirip suçluyorsak, yarın da birileri bizi aynı şekilde suçlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, tarih bilgisi, insanların gerçekleştirdikleri fiiller ve bu filler arasındaki ilişkiler ağını anlamak için kaynakların tahlili sonucunda elde edilen sonuçlardır. Bunun neticesinde kazanılacak tarih şuuru topluma ortak değerler kazandırır. Bu ortak değerlerin ulaştığı son merhale kültürdür. Bunun için milletlerin bütün fertlerine bu şuuru kazandırması, yön ve hedefleri benimsetmesi gerekir. Bu anlamda tarih, sadece geçmiş zamanlar hakkında elde edilen bilgilerden ibaret bir bilim dalı olmaktan çıkar, yeni oluşumları programlayan, sosyal düzen içinde kısa ve uzun vadeli değişmeler meydana getiren fiiller hâlini alır.

Süremin azaldığının farkındayım, sadece şunu belirtmek istiyorum: Son günlerde Kültür Bakanlığımız tarafından bir dizi mübadil müzesi yapılmakta. Ne yazık ki mübadelenin hangi tarihte olduğunu bilmeyen görevliler, 1922 yılında Yunanistan'a giden Rumları da mübadil zannetmektedirler. Keza Zeytinbağı'nda yapılmakta olan bir müze bunu bir örneğidir.

Bilgisizliğin temeli tarihimizle ilgili ciddi araştırmaların yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Boş yere “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti kerimesi inmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bu kurumlarımızı hantal bir duruma sokan aksaklıkların Anayasa’nın hazırlanmasına bağlı olarak düzeltilmesi sanırım endişeleri ortadan kaldıracak ve kurumların gerçek kimliği ile araştırma yapmalarına imkân verilecektir.

YUSUF HALAÇOĞLU Tarafından Yapılan Meclis Konuşmaları

TÜRKÇE DIŞINDA BİR BAŞKA DİLDE SAVUNMA

Bir ülkede kendi içinde bile 21 Aralık 2012Detay İçin Tıklayınız

10 KASIM

Atatürk'ün, h10 Kasım 2012Detay İçin Tıklayınız

YEREL YÖNETİMLER YASASI

Bunu17 Ekim 2012Detay İçin Tıklayınız

BALKAN SAVAŞLARI

Tarihte gördüğümüz gibi bir d09 Ekim 2012Detay İçin Tıklayınız

YARGI PAKETİ

Adalet iktidarla veya muhalef01 Temmuz 2012Detay İçin Tıklayınız

YARGI PAKETİ

Aslında istiklal mahkemeleri 01 Temmuz 2012Detay İçin Tıklayınız

CEZA MUHAKEMESİ KANUNU

“Mülk” dediğiniz 30 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız

İNSAN HAKLARI KURUMU

Bu kurumun gerçek işlevini ye20 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız

İNSAN HAKLARI KURUMU

Bu kurumun gerçek işlevini ye20 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU

Dolayısıyla, 14 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU

Bu sistemi ku13 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız

YABANCILARA MÜLK SATIŞI

Bakın, ülkenin yüzde 10&rsquo03 Mayıs 2012Detay İçin Tıklayınız

YABANCILARA MÜLK SATIŞI

Yarın da bunun huzuru mahşerd02 Mayıs 2012Detay İçin Tıklayınız

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU

Değerli milletvekilleri, düşünün ki bir ülk22 Mart 2012Detay İçin Tıklayınız

Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

Sadece bu dünyada değil, öbür dünyada Allah’a karşı da sorumluluğunuzu göreceksiniz. Bu toplumu, bu milleti bu hâle sokmak hakkı kimse tarafından size verilmemiştir

16 Şubat 2012Detay İçin Tıklayınız
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı

“Anayasa” dediğimiz yasa, kanunların üstünde olan yasalardır. Bir kanunla Anayasa’yı değiştirmeniz veya Anayasa’nın üstüne çıkmanız mümkün değildir

19 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız
Türkiye'nin kapalı Maraş bölgesini Rumlara verme gibi bir düşüncesi tamamen uluslararası hukuka aykırıdır

Vakıf emlak yağmasının önemli bir bölümünü oluşturan ve 1913 yılında gasbedildiği tespit edilen Kapalı Maraş bölgesindeki taşınmazlar Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa vakıflarına aittir. Bununla ilgili belgeler, on sene önce Maraş bölgesinde bir otel

04 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız
KKTC'NİN SU İHTİYACININ KARŞILANMASI

1571’de Kıbrıs’ın04 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma

Türkiye’nin Türk cumhuriyetleriyle maalesef son zamanlarda yakından ilgilenmediğini görüyoruz ve Hükûmet Programı’nda bu konuda ciddi maddeler yer almamaktadır

03 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız
SOYKIRIM İDDİALARI

Katillere saldıranlar bile idam edilmiş.

22 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız
Atatürk Kültür Dil ve Tarik Y. Kur, Atatürk Araş. Mrk. AKM, TDK, TTK Bütçeleri

Hem “Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve Anayasası’ndan kurtulalım.” diyeceksiniz  hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Tür

09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız
2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU

Dünyanın hiçbir ülkesinde, bi09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız

Gündem Dışı Konuşma

Kayseri Milletvekili Halaçoğlu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki terör olaylarıyla ilgili konuştu

15 Temmuz 2011Detay İçin Tıklayınız
DİYARBAKIR SİLVANDA ŞEHİT OLAN 13 ASKERİMİZ

Tarihçi kimliğimle de şunu özellikle belirtmek isterim, Atatürk’ün sözü: “Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir.”

15 Temmuz 2011Detay İçin Tıklayınız