Meclis Konuşması : 13 Haziran 2012KAYSERİ MİLLETVEKİLİ PROF.DR.YUSUF HALAÇOĞLUNUN TBMM GENEL KURULUNDA KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KURULMASI HAKKINDAKİ KANUN TASARISI İLE İLGİLİ MHP GRUBU ADINA YAPTIĞI KONUŞMA 13-14.06.2012 Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; bu beş dakika içerisinde anlatacaklarımı anlatamayacağım için sadece yarın ikinci beş dakikayı da kullanmak üzere ikiye böldüm. Her şeyden önce şunu ifade edeyim: Daha henüz giriş bölümünde Osmanlı devletinde idari yargı sisteminin olmamasından başlayayım. Burhan Bey, anayasa hukukçusu olduğu için aslında bunu dinlemesini istirham ediyorum. Burhan Bey, Burhan Bey, biraz dinlemenizi istirham ediyorum. İdari Yargı sisteminin Osmanlıda olmaması diye başlanmış, öyle bir yani yanlış bir düşünceyle başlamaz. Osmanlılarda idari yargı sistemi var, kadıaskerlik var. İkincisi halkın idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât, bu da yanlış, Kadiul-kudât Osmanlılarda yok, Abbasilerde var, Osmanlılarda Kadiul-kudât yerine Kadıaskerlik var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlim’den söz ettiniz. Osmanlılarda Dîvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı Mezâlim yerine Osmanlılarda Divanı Hümayun vardır. Dolayısıyla, öncelikle tabirler ve terimler üzerinde doğru bir karar veremediğiniz için kanunun da yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü -yarın anlatacağım- Osmanlılarda ombudsmanlık yerine geçen merci, kurum, bir defa doğrudan Divanı Hümayuna bağlı mehayif müfettişleridir. Bunların kimlerden oluşacağını, nasıl görev yaptığını, atamasının nasıl olduğunu, görevi hangi şartlarda yerine getirdiğini yarın anlatmayı düşünüyorum, ama şurasını söyleyeyim: Bakın, bir defa biz tutuyoruz başka ülkelerden birtakım kurumları tekrar almaya kalkışıyoruz, ama burada da ifade edilmiş, Osmanlı devletinde buna benzer kurumlar var diye. Evet, Osmanlılarda gerçekten dünyanın en iyi kurumları vardır. Şöyle ki, Osmanlılarda yabancıların da yaptıkları bir istatistik vardır. İmparatorluklarda “altın oran” denilen bir oran vardır. Bu “altın oran” denilen oran, adaletten sosyal meselelere kadar her konuda, yani bir devletin işlev olarak üstlendiği her konuda sıfırdan 100’e kadar çizilen çizgidir ve burada, o çizgiye en yakın yönetimi hangi devlet sergilemiştir, bununla ilgili bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada, Roma devleti dâhil, altın oranı yakalayan en önemli devlet, tek devlet Osmanlı devletidir ve dolayısıyla, Osmanlı devletindeki bu sistemlerin ne olduğunu bilmeden, rastgele ombudsmanlık vesaire adı altında kurumları almaya kalkışıyoruz. Şunu özellikle belirteyim: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüm sırasında Osmanlı arşivinde araştırma yapan bütün yabancı bilim adamlarının hangi konularda araştırma yaptıklarını yıllara tabi olarak tespit ettim. Bu tespit içerisinde en fazla Osmanlı devletinde, 1991 yılı itibarıyla, 21 ile 91 arasında en fazla araştırma yapan Amerika Birleşik Devletleri olmuş. 683 kişi gelmiş ve bu 683 kişi Osmanlı devletinin idari yapısını araştırmış ve benim bu konuda bir kitabım var, “Osmanlı Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı” diye. Şimdi, böylesine önemli bir devlet, siz mahallî idarelerle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz, altı yüz yirmi dört seneden faydalanmıyorsunuz ama Amerika Birleşik Devletleri faydalanıyor. Hukuk sistemiyle ilgili siz faydalanmıyorsunuz, geliyor yabancılar faydalanıyor çünkü Osmanlı devletinde mahkemelerde “Şuhudül Hal” adı altında mahkemeyi izleyen bir şahitler grubu var ama bu, bugün Türkiye’de yok. Nitekim, bu türden araştırmalar son derece önemli. Mesela, oluşturduğunuz kamu denetçiliğindeki başkan ve üyelerin ve uzmanların kimlerden oluşacağı… Osmanlı devleti bununla ilgili bir yasa çıkarmış ve bu yasa Teşrifat Kanunu adını taşıyor, hangi göreve kimlerin hangi görevlerden sonra gelebileceğini belirlemiş. Daha, Türkiye Osmanlı devletinin sistemine bile mümkün değil ulaşamamış. Değerli arkadaşlar, şimdi “Osmanlı devletini yüceltiyor.” diyeceksiniz belki bazılarınız ama samimi söylüyorum, Osmanlı devletinin sistemini siz modernize ederek günümüze uygulayın; ki, Amerika uyguluyor bunu, az önce söyledim, yarın onun istatistiğini de getireyim isterseniz size. Dolayısıyla, bunu uygulamadan bir yere varamazsınız. Son olarak da şunu söyleyeyim: Demirbaş Şarl, 1709 yılında Osmanlı devletine gelmiş, 1713’te gitmiş. Adamı göndermek istemiş, gitmemiş, her türlü masrafı Osmanlı devletine, bunun için Osmanlı devleti ona “Demirbaş” ismini vermiş demirbaşa kaydettiği için. Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; dün tam kapanırken bir beş dakikalık konuşma yapmıştım. Aslında bu kanunun temel dayandığı nokta Osmanlı Devleti’ydi. “Osmanlı Devleti’yle ilgili idari yargı sisteminin olmaması” diye başlıyordu gerekçe ama idari yargı sistemi Osmanlı Devleti’nde var. Bırakın devlet organlarının yargılanmasını, padişah bile bu yargı sistemi içerisine girer çünkü Osmanlı Devleti’nde padişah iki sebeple tahtan indirilebilir, bunlardan birincisi cinnet geçirme, yani sari hastalık vesair gibi birtakım hastalıkları varsa, yani görevini yerine getiremeyecek birtakım hastalıkları varsa, ikincisi de dinden dönmüşse tahtan indirilir. Mesela, burada bile yargı sisteminde yeri vardır Osmanlı Devleti’nde, bir defa yok denilemez. Kısaca dün bulunmayan milletvekilleri için açıklayayım, Kadiul-kudât sistemi Osmanlılarda yoktur, Abbasi Döneminde vardır, dolayısıyla Kadiul-kudât’a bağlanması da kanunun yanlıştır. Kadiul-kudât yerine Osmanlı Devleti’nde kadıaskerlik sistemi gelmiştir ama ombudsmanlık sistemi de kadıaskerlik sistemiyle alakalı değildir. Yine “Divanı Mezalim” adı altında bir meclise bağladı Sayın Burhan Bey ama Divanı Mezalim de Osmanlı Devleti’nde yoktur. Divanı Mezalim de yine Osmanlı Devleti’nden önceki İslam devletlerinde vardır, bunun yerine Osmanlı Devleti’nde Divanıhümayun vardır. Şimdi, gelelim Osmanlı Devleti’nin bu sistemi nasıl uyguladığına. Bundan önce şunu söyleyeyim, Osmanlı Devleti’nde önemli bir kadılık sistemi vardır, yani hukuk sistemi vardır. Osmanlı Devleti’nde bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin veya Bakanlar Kurulunun yerine kurulmuş olan kurum Dîvân-ı Hümâyûndur. Bütün kararlar, kanunlar Dîvân-ı Hümâyûnda alınır ve nitekim Osmanlı arşivlerine baktığınız zaman, Osmanlı arşivlerinde bununla ilgili mühimme defterleri kurulmuştur, mühimme defterleri vardır. Alınan karar padişahın onayına sunulur, padişah bunu kabul ederse başına tuğra çekilir yani Resmî Gazete’de yayımlanmış olur ve kanun hükmüne girer ama eğer böyle bir uygulama yoksa o uygulama yani padişah bu kanunu Şeri Şerif’e yani Anayasa’ya aykırı görürse ki Osmanlı Devletinde Şeri Şerif sadece dinî kurallara göre değildir, onun dışında Kanunname-i Örfi Osmani vardır, bunlara aykırı görecek olursa- şeyhülislamdan fetva ister. Yani şeyhülislam bugünkü anlamda Anayasa Mahkemesi Başkanıdır. Dolayısıyla şeyhülislam en yüksek dereceli bir memur olmasına rağmen Divanıhümayun’da bunun için yer almaz yani onun üyesi değildir. Dolayısıyla sistem çok farklıdır. Osmanlı Divanıhümayun’una doğrudan doğruya bugünkü ombudsmanlık dediğimiz sistem bağlıdır, onu biraz sonra bir sonraki şeyde açıklayacağım çünkü zamanım yetmez. Dolayısıyla Osmanlı devletinde bu sistem Demirbaş Şarl tarafından alınırken söylendiği gibi Kadiul-kudât’lık üzerinden alınmamıştır. Dolayısıyla bunu farklı bir şekilde göreceksiniz. Şöyle bir düşünün: Osmanlı İmparatorluğu üç kıtada yayılmış, 23 milyon kilometrekare toprağa sahiptir. Böyle bir devlet bugünkü telefon, teleks vesair olmadığı hâlde nasıl olur da altın oranı yakalayan bir imparatorluk olabilir? Yani adaleti, her türlü sistemi en iyi şekilde yürütmüş olabilir. Bunu bu şekliyle düşündüğünüz zaman Osmanlı devletindeki bu işte, ombudsmanlık dediğiniz sistem yani kamu denetçiliği sisteminin önemi ortaya çıkıyor. Bu nasıl yürütüldüğü, bunun bu şekliyle nasıl yürütüldüğü meselesine gireceğim ancak şunun üzerinde durmamız lazım: Bir defa Osmanlı devletinde kadılık sistemi çok farklı bir sistemdir, bugünkü hukuk sistemimizden bile farklıdır. Bana göre daha adil uygulamalar yapılmıştır. Şöyle ki: Osmanlı devletinde ilk kadılar yine imtihanla alınır, 20 akçalık, 30 akçalık, 50 akçalık, 100 akçalık ama bunlar yevmiyedir, günlüktür. En yüksek kadılık Osmanlı devletinde “mevleviyet” denilen taht kadılarıdır yani İstanbul’daki “BiladiSelase” denilen Eyüp, İstanbul ve Galata kadılıklarıdır. Onun ötesinde Edirne ve Bursa da mevleviyet kadılıkları mesabesindedir ve günlük 500 akçadır. Kadıların geliri, maaşı 500 akçadır, yani bugünkü anlamda söyleyecek olursam 7 altındır, 7 cumhuriyet altınıdır günlükleri. Dolayısıyla, işte, taht kadılıklarından, mevleviyetten Anadolu kadıaskerliğine geçilir. Anadolu kazaskerliği süresini tamamlayanlar Rumeli kadıaskeri olur, Rumeli kadıaskerlerinden veya bunların mazûllerinden, emeklilerinden şeyhülislam atanır. Yani şeyhülislam din adamı değildir, kadıdır, hukukçudur. Dolayısıyla, sistemi Osmanlı Devleti’nde bu şekliyle ortaya koyduğumuzda… Değerli milletvekilleri, demin kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şimdi, böylesine bir teşkilat kurmuş Osmanlı Devleti’nin tabii ki -biraz önce söylediğim gibi- çok uzak coğrafyalara kadar uzanan idari teşkilatı içerisinde yönetimle halk arasındaki ilişkilerin nasıl takip edileceği önemli bir mesele hâline gelmiştir. Dolayısıyla “Osmanlı Devleti altın oranı yakalamış.” demiştim demin yani adaleti en üst seviyede uygulamış bir devlet olarak, bu çerçeve içerisinde, kamunun yöneticilerle ilişkisini çok iyi bir şekilde düzenlemiştir, şöyle ki: Bugün ombudsmanlık olarak ortaya çıkarılan ama Dîvân-ı Hümâyûn’a doğrudan doğruya bağlı bulunan bir müfettişlik kurmuştur, bu müfettişlik “mehayif müfettişliği” adını almıştır. Mehayif müfettişliği, “hayf” kelimesinden geliyor. Dolayısıyla bu müfettişlik doğrudan doğruya Dîvân-ı Hümâyûn’a bağlıdır. Dîvân-ı Hümâyûn, bugünkü -dediğim gibi- Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşılığıdır yani yasama organıdır. Dolayısıyla bu kişiler doğrudan doğruya değişik şartlarda coğrafyaları geziyorlar. Ancak şurasını da özellikle belirteyim: Osmanlı Devleti’nde sadece mehayif müfettişleri gibi bir müfettişlikle taşradaki yönetimle halk arasındaki ilişkiler düzenlenmiyor, aynı zamanda halkın doğrudan doğruya Dîvân-ı Hümâyûn’a şikâyetlerini yazma hakkı var, bu yazılıyor. Nitekim Osmanlı arşivlerine baktığınız zaman “şikâyet defterleri” adı altında defterler mevcuttur. Burada şikâyetler Dîvân-ı Hümâyûn’da doğrudan doğruya görüşülüyor ve verilen karar nihai karardır ve değiştirilemiyor, mahkemelerin de üzerindedir. İşte mehayif müfettişleri de değişik şehirlere, bu şikâyet edilen yerlere gidiyorlar, halkın her türlü sorunlarını görüşüyorlar. Mesela, bir dava konusunda tereddütte bulunan bir kişi meselesini bu müfettişe bildiriyor, müfettiş bunu yazılı olarak Dîvân-ı Hümâyûn’a getiriyor, gerekirse kişi çağırılıyor, orada kendisini savunma hakkı da veriliyor, orada direkt olarak görüşme yapılabiliyor ve Dîvân-ı Hümâyûn’da verilen karar kesin karar oluyor. Dolayısıyla şunu da özellikle belirteyim: Halktan herhangi bir kişi, kamudan herhangi bir kişi oradaki yöneticilerden şikâyetçi olduklarında o yönetici oradaki halka en küçük bir zarar vermeye kalkıştığı takdirde doğrudan doğruya Dîvân-ı Hümâyûn tarafından ya görevden alınıp cezai işlem yapılıyor ya kafası kesiliyor, dolayısıyla böylesine ağır yükümlülük var. Dolayısıyla herhangi bir şekilde yöneticilerin şikâyetçi olan halka bir baskı yapmaları da söz konusu olamıyor. Dolayısıyla mehayif müfettişliği, devletin herhangi bir şekilde gereksiz vergi almalarından tutun herhangi bir baskı, mahkemelerde herhangi bir şekilde adaletsiz hüküm verme gibi değişik konularda doğrudan doğruya Divanıhümayun’unun sesi hâline geliyor, kendilerinin sesini duyuracak bir kişi hâline geliyor. İşte, Demirbaş Şarl’ın aslında faydalandığı ve ombudsmanlık olarak ortaya koyduğu sistem doğrudan doğruya bu mehayif müfettişliklerine dayanıyor, Kadiul-kudât’a değil veya Divanı Mezalime bağlanmıyor, o tarihlerde dediğim gibi yok. Çünkü Demirbaş Şarl, 1709’da Poltava’da Ruslara yenildikten sonra Osmanlı Devleti’ne sığınıyor, önce Özi’ye geliyor, Özi’de bir müddet kalıyor, sonra Dimetoka’ya alınıyor, İstanbul’a hiçbir zaman getirilmiyor ama Dimeteko’ya geldiği zaman Edirne’ye de gittikleri oluyor. Dört sene kalıyor, 1713 yılına kadar kalıyor, o sırada Osmanlı devlet sistemini inceliyor, o bölgelere giden mehayif müfettişlerini inceliyor. Dolayısıyla onlardan esinlenerek ülkesine döndüğünde kendi terimleri olarak “ombudsmanlık” olarak nitelendirerek böyle bir teşkilat kuruyor. Dolayısıyla değerli milletvekilleri, bu sistemi kurduğumuzda yapacağımız en önemli şey, eğer başarıya ulaşmak istiyorsak, herhangi bir siyasi iradeye mahkûm olacak veya siyasi iradenin etkisinde kalacak bir sistem kurmamamız gerekiyor. Bu birinci şarttır eğer bunun gerçekten iyi işlemesini istiyorsanız. Osmanlı’da son derece iyi işlemiştir, çünkü herhangi bir şekilde siyasi iradeye tabi değildir. İkinci olarak, bakın, buna benzer birçok kurumlar oluşturuluyor, kurulan kurumlar da aynı şekilde maalesef… Mesela, Başbakanlıkta İnsan Hakları Kurumu kuruluyor ama ne yazık ki üyelerinin 7 tanesi, 11 üyeden 7 tanesi Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor. Böyle bir şey olduğunda, zaten yürütmeyi denetleyecek olan insanların yürütme tarafından atanması asla onun başarıya ulaşmaması anlamına gelir. Burada da ombudsmanlıkta da aynı şeyin yapılması gerekiyor.
YUSUF HALAÇOĞLU Tarafından Yapılan Meclis KonuşmalarıTÜRKÇE DIŞINDA BİR BAŞKA DİLDE SAVUNMA Bir ülkede kendi içinde bile 21 Aralık 2012Detay İçin Tıklayınız 10 KASIM Atatürk'ün, h10 Kasım 2012Detay İçin Tıklayınız YEREL YÖNETİMLER YASASI Bunu17 Ekim 2012Detay İçin Tıklayınız BALKAN SAVAŞLARI Tarihte gördüğümüz gibi bir d09 Ekim 2012Detay İçin Tıklayınız YARGI PAKETİ Adalet iktidarla veya muhalef01 Temmuz 2012Detay İçin Tıklayınız YARGI PAKETİ Aslında istiklal mahkemeleri 01 Temmuz 2012Detay İçin Tıklayınız CEZA MUHAKEMESİ KANUNU “Mülk” dediğiniz 30 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız İNSAN HAKLARI KURUMU Bu kurumun gerçek işlevini ye20 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız İNSAN HAKLARI KURUMU Bu kurumun gerçek işlevini ye20 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU Dolayısıyla, 14 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU Bu sistemi ku13 Haziran 2012Detay İçin Tıklayınız YABANCILARA MÜLK SATIŞI Bakın, ülkenin yüzde 10&rsquo03 Mayıs 2012Detay İçin Tıklayınız YABANCILARA MÜLK SATIŞI Yarın da bunun huzuru mahşerd02 Mayıs 2012Detay İçin Tıklayınız KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU Değerli milletvekilleri, düşünün ki bir ülk22 Mart 2012Detay İçin Tıklayınız Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Sadece bu dünyada değil, öbür dünyada Allah’a karşı da sorumluluğunuzu göreceksiniz. Bu toplumu, bu milleti bu hâle sokmak hakkı kimse tarafından size verilmemiştir 16 Şubat 2012Detay İçin TıklayınızCumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı “Anayasa” dediğimiz yasa, kanunların üstünde olan yasalardır. Bir kanunla Anayasa’yı değiştirmeniz veya Anayasa’nın üstüne çıkmanız mümkün değildir 19 Ocak 2012Detay İçin TıklayınızTürkiye'nin kapalı Maraş bölgesini Rumlara verme gibi bir düşüncesi tamamen uluslararası hukuka aykırıdır Vakıf emlak yağmasının önemli bir bölümünü oluşturan ve 1913 yılında gasbedildiği tespit edilen Kapalı Maraş bölgesindeki taşınmazlar Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa vakıflarına aittir. Bununla ilgili belgeler, on sene önce Maraş bölgesinde bir otel 04 Ocak 2012Detay İçin TıklayınızKKTC'NİN SU İHTİYACININ KARŞILANMASI 1571’de Kıbrıs’ın04 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma Türkiye’nin Türk cumhuriyetleriyle maalesef son zamanlarda yakından ilgilenmediğini görüyoruz ve Hükûmet Programı’nda bu konuda ciddi maddeler yer almamaktadır 03 Ocak 2012Detay İçin TıklayınızAtatürk Kültür Dil ve Tarik Y. Kur, Atatürk Araş. Mrk. AKM, TDK, TTK Bütçeleri Hem “Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve Anayasası’ndan kurtulalım.” diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Tür 09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU Dünyanın hiçbir ülkesinde, bi09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız Gündem Dışı Konuşma Kayseri Milletvekili Halaçoğlu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki terör olaylarıyla ilgili konuştu 15 Temmuz 2011Detay İçin TıklayınızDİYARBAKIR SİLVANDA ŞEHİT OLAN 13 ASKERİMİZ Tarihçi kimliğimle de şunu özellikle belirtmek isterim, Atatürk’ün sözü: “Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir.” 15 Temmuz 2011Detay İçin Tıklayınız |